Kurtuluş Savaşına Sovyet Yardımı ve Kurtuluş savaşının maddi kaynakları

Önsöz

24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Federasyonu Hava Kuvvetleri’ne ait Sukhoi Su-24M tipi uçağın sınır ihlali sebebiyle Türk Hava Kuvvetlerinin uçağı tarafından düşürülmesi sonrasında Kurtuluş Savaşı sırasındaki Türk-Sovyet ilişkileri, Sovyetlerin o tarihlerde Ankara Hükümetine büyük miktarda silah, cephane ve para yardımı yapması, iki hükümet arasında dostane ilişkiler, Atatürk’ün şükran gösterisi olarak İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtına Frunze ve Voroşilov adlı iki Sovyet Generalinin heykeline yer verdirme iddiası sıkça gündeme getirilmektedir.

Bu konular, belge ve kaynak yetersizliğinden ve farklı politik görüşler yüzünden geçmişte Türkiye’de karmaşık şekilde/çelişkili değerlendirilmişti. Bütün bu konuların şimdi tekrar masaya yatırılması ve doğruların bilinmesi gerekmektedir.

Bolşevik ihtilali

Birinci Dünya savaşı sırasında Rus ve Ermeni güçlerinden oluşan Rus Kafkas Ordusu Doğu Anadolu içlerine kadar girdi. Kars, Ağrı, Doğubayezit, Trabzon, Bitlis, Muş, Van, Hakkari, Bayburt, Erzincan, Erzurum Rus-Ermeni ordusu tarafından işgal edildi. Türkler, Kürtler, kadınlar, çocuklar, karındaki ceninler topluca katledildi. Urfa, Adana, Maraş yörelerindeki Ermeni isyanları ancak Osmanlı Devletinin 1915 tehcir kararı ile bastırılabildi.

27 Şubat 1917 Devrimi ile Rusya’daki Çarlık rejiminin yıkılması sonucu Rus Ordusu Doğu Anadolu ve Kafkaslardan çekildi. Bundan sonra Türkler ve Ruslar arasında bir daha çatışma olmadı. 26 Ekim 1917 de Bolşevikler geçici hükümeti devirerek Rusya’da iktidarı ele geçirdiler.

Halklar kendi kaderlerini tayin edebilir

Stalin ve Lenin 24 Kasım 1917’de Rusya Türklerine hitaben:  “Rusya Müslümanları, Volga ve Kırım Tatarları, Sibirya ve Türkistan Kırgızları ve Sartları, Kafkas Ötesinin Türk ve Tatarları, Çeçenler ve Kafkas Dağlıları, sizler!…Camileri ve ibadethaneleri yıktırılmış, inanışları ve gelenekleri Çarlar ve Rusya’nın yıkıcıları tarafından boğulmuş olan sizler!…İnanışlarınız ve gelenekleriniz, milli ve kültürel kurumlarınız bundan sonra serbesttir ve dokunulmazlık içindedir. Milli hayatınızı serbestçe ve müdahalesiz şekilde organize ediniz. Bu sizin hakkınızdır. Biliniz ki, haklarınız Rusya’nın bütün halklarının hakları gibi, İhtilalin bütün gücü ve onun organları olan milletvekilleri, işçiler, askerler ve köylülerin Sovyetleri tarafından korunacaktır. O halde, bu ihtilali destekleyiniz…”  şeklinde bir komünist manifestosu ilan ettiler. Bunun arkasından “Rusya’nın ve Doğu’nun bütün Müslüman işçilerine” hitaben yayınlanan özel çağrıda da Müslümanların inanışlarına ve geleneklerine saygı gösterileceği vaat edildi. Lenin, “Halklar hapishanesinin kapılarını sonuna kadar açacağız. Her halk kendi kaderini kendisi tayin edecektir.” diyordu.

Ancak bu bildirinin büyük bir aldatmaca olduğunun anlaşılması fazla uzun sürmeyecek ve buna inanmak Sovyetlerdeki Türk halklarına çok pahalıya mal olacaktı.  Bu konuda geniş açıklamalar  2. Dünya Savaşında Türkler ve Stalinli yıllar başlıklı yazılarımızda verilmiştir.

Bolşevikler ve Türklerin yakınlaşmalarının sebepleri

17 Kasım 1918’de General William M. Thomson’un komutasındaki 5 bin kişilik İngiliz, Fransız ve Amerikan birliklerinden, Ermeni ve Kazak askerlerden de oluşan müttefik askeri güçler, bağımsız Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti hükümeti heyetinin önceden rıza göstermesiyle Bakü’yü işgal ettiler. O yıllarda dünya petrolünün yarısı Bakü’de üretiliyordu. İngilizler demiryollarını, su ulaştırmasını, devlet bankasını, telgraf ve postayı ele geçirdiler, ülkenin petrol sanayisini denetimleri altına aldılar, petrolün Astrahan’a götürülmesini yasaklayıp Bolşevikleri yakıttan yoksun bırakmak suretiyle ekonomik abluka altına alma plânını uygulamaya koydular.   ”Britanya Petrol Yönetimi” Bakü’den petrol ithaline başladı.

İngilizler ayrıca Kafkasya’da Bolşeviklerle savaşmakta olan Denikin’in Beyaz Ordusuna yardım ettiler. Mehmet Emin Resulzade liderliğinde işgalden önce kurulmuş Azerbaycan hükümeti, tanınma karşılığında İngiliz mandacılığına razı oldu. Bu politika, İngilizlerin baş düşmanlığı üzerine siyaset güden Mustafa Kemal’in ve petrole ihtiyacı olan Sovyetlerin hiç işine gelmiyordu. İngilizler işgal ettikleri Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’da Kafkas Seddi denilen bir bölge oluşturarak Türklerin Kafkasya ve Orta Asya Türk dünyası ile bağlantısını kesme projesini uygulamaya başladılar. Atatürk bunu Azerbaycan ve Türkiye’nin mahvı olarak görüyordu. Bu arada Azerbaycan’da Resulzade hukümetine karşı Neriman Nerimanov’un liderliğinde Bolşevik muhalefeti güçleniyor  İngiliz mandası yerine Sovyet Bloğuna katılmak için faaliyet gösteriyordu. Bu konular ayrınılı olarak başka bir yazımızda anlatılmıştır OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Bunlar Ankara ve Moskova’yı yakınlaştırmak için fazlasıyla yeterli nedenlerdi.

İttihatçılar

İttihatçılar, Savaşın kaybedilmesi ve Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra ne yapacaklarını, ülkeyi nasıl kurtaracaklarını düşünüyorlardı.  İngilizler’in haklarında yakalama emri çıkarması üzerine Cemal Paşa, Talat Paşa ve bazı diğer İttihat ve Terakki üyeleri İstanbul’dan Rusya’ya geçtiler.  Enver Paşa da, bazı arkadaşlarıyla 1 Kasım 1918 gecesi bir Alman denizaltısına binerek Osmanlı topraklarını terk etti ve Kırım’a gitti. İttihatçılar artık kurtuluşu Rusya’da örgütlemeye çalışacaklardı. Bunun için ellerinde İttihat ve Terakki Örgütü’nün yeraltı teşkilatı olarak anılan Karakol Cemiyeti vardı.

Bu arada Moskova’da 22 Temmuz 1918’de Türk Sosyalistlerinin birinci konferansında, “Türkiye’nin önünde doğrudan doğruya sosyalist ihtilâli vazifesi durmaktadır… Sosyalist nizâm, Türk halkını kurtaracak yegâne yoldur” şeklinde bir karar alındı. Türk sosyalistlerinin Moskova’daki ilk faaliyetleri neticesinde 1918’de “Türk Sosyalist Komünist Teşkilâtı” kuruldu.

Mustafa Kemal Paşa

Mustafa Kemal 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi. Boğazda işgal ordusu gemilerini görünce “GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER” dedi. Bu kısa, öz ama çok iddialı bir cümle idi.  Belli ki kafasında herşeyi planlamıştı. Mustafa Kemal Çanakkale savaşı kahramanıydı. Çok ünlüydü. Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki liderleriyle ve Enver Paşa ile baştan beri yıldızı barışmamıştı bu yüzden Padişah Vahdettin’in  yakınlığına mazhar oldu. Vahdettin’e kurtuluş ile ilgili tavsiyelerde bulundu, bunları gerçekleştirmek için kendisini Harbiye Nazırı olarak tayin etmesini istedi. Ancak korkak Vahdettin sadece tahtını kurtarmayı düşünüyor, İngiliz mandasından başka çare görmüyordu. Mücadele etmek niyetinde değildi.

Mustafa Kemal İttihatçılardan ayrı olarak Şişli’deki evinde 1. Dünya Savaşı’nda beraber olduğu kendi ekibiyle, Rauf Orbay, Ali Fethi Okyar, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, Refet Bele ve İsmet İnönü ile önce Anadolu’ya geçişin planlarını oluşturdu, yol haritasını çizdi. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. O sırada Anadolu Kuvay-ı Milliye adı altında bölük pörçük Yunan işgaline direnmeye çalışıyordu. Yapacağı ilk iş onları örgütlemek, tek bir yönetime bağlamaktı.

1919 yılı başlarında, Rusya’da sürmekte olan iç savaşta  Vrangel, Kolçak ve Denikin Generallerin komutasındaki Çarlık Rusya’sından arta kalan  Beyaz Ordu’ya yardım amacıyla  İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan Kırım’a 850 000 kişilik kuvvet gönderdiler. Beyaz Orduyla savaşan yeni Bolşevik rejimi, o günlerde İngilizlerin hakimiyetinde olan Bakü petrollerini ele geçirmek için   Kafkasya’daki Türk halklarının kendilerinin yanında yer almalarını sağlamak istiyorlardı.  Batılı devletlerin Anadolu’yu ilk işgale başladıkları dönemde Türk halkı ile ilgilenmeye başlamışlardı. Bolşevikler önce İttihat ve Terakki Örgütü’nün yeraltı teşkilatı olarak anılan Karakol Cemiyeti ile ilişkiye geçtiler.

Dönemin Dağıstan Bolşevik Partisi’nin bir raporunda şöyle denilmektedir.Karakol adındaki Türk devrimci komitesi… Dağıstan’a Türk subayları göndermektedir… Cemiyetin Türk subayları, doğuda İngiltere’nin nüfuzunu yıkmak istediklerinden, Dağıstan’a İngiltere ile mücadele aracı gözü ile bakmaktadır ve İngiltere’nin baş düşmanının Sovyet Rusya olduğunu iyice bildiklerinden, Bolşeviklerle el ele verip, anlaşarak çalışmaktadırlar.” İttihatçılar Lenin ve Stalin’in halklara verdiği kendi kaderlerini kendilerinin tayin edecekleri sözüne güvenmekteydiler. Bolşevikler İttihatçıları daha sonra Hindistan Müslümanlarını örgütleyerek İngiliz emperyalizmiyle mücadelede  kullanmayı da düşünüyorlardı.

Atatürk, o sırada bazı İttihatçı önderlerle ilişkilerini sürdürmekteydi. Sovyet Rusya’dan yardım sağlamak için Rusya’da olan ve Ruslarla zaten yakın temas kurmuş olan İttihatçılardan yararlanmak istiyordu. Bunların başında Halil (Kut) Paşa gelmekteydi. Halil Paşa Enver Paşa’nın amcasıydı, 1918’de Azerbaycan’ı Ermeni-İngiliz-Rus ittifakından kurtaran Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın komuta ettiği Kafkas İslam Ordusu’nun da cephe komutanıydı. Mustafa Kemal’den daha çok Enver’e yakınlığı ile bilinirdi. Halil Paşa Sivas Kongresine gitti ve Atatürk’ten görev istedi, Atatürk ona resmi bir görev vermedi ancak:  “Senden doğu bölgelerinde yararlanmak isteriz. Örneğin Bolşeviklerle aramızda yol açmak ve bu suretle bağlantıyı sağlamak, sonra Bolşeviklerden silâh, cephane ve paraca yardım görmek… Siz mütarekeden önce Kafkaslarda ordularımızla harekât yapmıştınız. O zamanlarda Bolşevikleri yakından tanımıştınız. Onun için bu taraflardan Anadolu’ya yapacağınız yardım, diğer taraflardan yapacağınız yardımlardan daha değerli olacaktır.” diyerek Kafkasya’ya gittiğinde bağlantı ve istihbarat yardımı istedi. Halil Paşa’nın resmi görevi olmadığı, Bekir Sami Bey’in Ağustos 1920’de Ankara hükümetini temsilen Sovyet Hükümeti ile Moskova’daki görüşmeleri sırasında Halil ve Cemal Paşaların Türk ulusu yerine söz söyleme hakkının olmadığını vurgulamasından da anlaşılmaktadır.

Karakol’un lideri Kara Vasıf da Sivas Kongresi’nde Mustafa Kemal ve ekibiyle birlikte çalışma sözü vermiş olmakla birlikte Bolşeviklerle bağımsız ilişkilerini de sürdürmekteydi. Kara Vasıf Bey, Karakol Cemiyeti adına 1919 Ekim-Kasım aylarında Bolşevik hükümetinin temsilcisi Albay İlyaçef ile İstanbul’da görüşmelerde bulunmuştu. Daha sonra Karakol cemiyetini temsilen Bakü’de bulunan Karakol’un kurucularından Baha Sait Bey, Uşak kongresi delegesi sıfatıyla Rusya Bolşevik Partisi Kafkas Bölge Komitesi ile bir antlaşma imzalar. Ancak siyasi incelikleri gözardı ederek o ana kadar sürdürülen politika hedeflerini alt üst eden Türk ve Müslümanlar hakkındaki bölümleri de hayalden ileri gitmeyecek sakıncalarla dolu bu garip anlaşma, Kara Vâsıf Bey tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın onayına gönderilince, Mustafa Kemal bu işe girişenleri azarlayacak ve Karakol Cemiyeti’nin bütün faaliyetlerini yasaklayacaktır. Esasen Sovyet yönetimi de anlaşmayı tanımaz.

Bu vesile ile Heyet-i Temsiliye’nin  Millî Mücadele’yi temsile yetkili tek kuruluş ve kuvvet olduğunu Sovyet yönetimi anlamaya başlamıştır. Düşmanımın düşmanı dostumdur diyen Bolşevikler ilk adımları atmaya başlayan Milli Mücadeleye de zaten kısa sürede ilgi duymuşlardı. Anadolu ve Trakya’da Müdafaai Hukuk derneklerinin kurulmasını ve halkın yabancı işgallere karşı silahlı Kuvayi Milliye birlikleri kurmasını, bir çeşit komünist ihtilali hazırlığı olarak değerlendiriyorlardı. İzvestia gazetesi, başlayan Türk ihtilalinin Sovyetlerin Ekim ihtilalinin bir benzeri ve devamı olacağını belirtiyordu. O günlerde Boğazların, düşmanları İhtilaf kuvvetlerinin elinde olması da hiç istemedikleri bir şeydi. Sovyetlerin baştaki tutumu, gerçekten dostane yardımlardan çok; kendi siyasal ve toplumsal düzenini bir Bolşevik ihtilali, sosyalist bir devrimi Anadolu’da da gerçekleştirme üzerineydi. 5 Mart 1919’da kurulan Komünist Enternasyonali, 1 Mayıs 1919 da yayınladığı bildiride, Anadolu’daki milli kuvvetleri kastederek, başlattıkları “ihtilâl”in sonunu getirmelerini istedi. Böylece Bolşevikler Anadolu’ya siyaset empozelerine başlamışlardı.

Türkiye’ye ilk gelen Sovyet Yetkilileri

Budyonny

Meraşal Semyon Mihailoviç Budyonny

Meraşal Semyon Mihailoviç Budyonny

Ruslar ilk olarak 25 Mayıs – 12 Haziran 1919 tarihleri arasında Anadolu’da  temaslarda bulundular. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Teşkilatı Mahsusa Başkanlığı yapmış ve Mütareke yıllarında Milli Müdafaa Grubu Başkanlığı görevlerinde bulunan emekli Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk’ün hatıralarında Havza’da Mustafa Kemal ile Rus Albay Semyon Mihailovich  Budyonny arasında şu ilginç konuşma yer almaktadır:
Acaba General Hazretleri, Anadolu’da kurulacak hükümet için nasıl bir rejim düşünüyorlar?
Mustafa Kemal, muhatabının maksadını pek güzel anlamış ve hemen şaşırmadan cevabını vermişti:
Tabii Sovyetlerin, Şûralar Cumhuriyetine benzer bir hükümet tarzı!..
Yani Bolşevikliğin prensipleri üzerine kurulmuş bir cumhuriyet değil mi Generalim!..
Öyle olacak, devlet sosyalizmi dersek, daha doğru söylemiş oluruz.
-Yalnız, sosyalizm, içtimai sahada hüküm süren bir tarzdır, biz sizin komünizmi de gözden geçirmenizi istiyoruz. Ancak büyük komşunuz Rusya, o zaman size elinden gelen yardımı yapacaktır.” Ertürk’ün hatıralarını zamanın önde gelen gazetecilerinden Samih Nafiz Tansu “İki Devrin Perde Arkası” adlı kitapta neşretmiştir. Bu şahsın adı ilginçtir. Bizim kaynaklarda Budiyenni, Budienni, Budenny, yabancı kaynaklarda  ise Budennyj, Budyonnyy, Budennii, Budyoni, Budyenny, Budenny diye de geçer. Daha önce Doğu Anadolu’da Osmanlı ordusuna karşı çarpışmıştır.1919’da Komünist partisine girmiştir. Kimilerine göre Budyonny o tarihlerde Çaritçin (Çaritsin) savaşındaydı ve Türkiye’ye gelmiş olamazdı. Ancak tam o tarihlerde Çaritçin’de ateşkes vardı. O arada gelmiş olması gayet mümkün. Kimilerine göre de bu konu Nutuk’ta geçmiyor. Görüldüğü gibi görüşme çok kısa ve o zaman bir önem arzetmiyor. O nedenle Nutuk’ta bahsedilmemiş olabilir.

Aynı tarihlerde İstanbul’a gemiyle gelen Ruslar da Balıkesir’de Miralay Kazım (Özalp) bey’e gayrı resmi olarak silah ve cephane gönderme vaadinde bulundular. Kazım Özalp anlatıyor:
Bu sırada İstanbul’da bulunan bazı Bolşevik Ruslar da bizimle temas kurdular. Balıkesir’e gelen salâhiyetli bir Rus’un yanında, tercümanlık yapmak ve bir taraftan da bize faideli olmak maksadıyla bu işe girdiği anlaşılan Emrullah Bey adında (sonradan maarif müfettişliklerinde bulunmuştur) bir tercüman vardı. Emrullah Bey’in tercüme etmekte olduğu, Bolşevik Rus’un bize yaptığı teklifte:
Mücadelenizi Rus dostluğuna dayanarak devam ettireceğinizi, kapitalist alemine karşı Ruslar ile aynı fikirde olduğunuzu ilân edersek, bize istediğimiz kadar silâh, cephane, para ve hatta icab ederse Türkistanlı asker yardım yapacaklarım” söyledi. Biz bunları kabul etmedik. ancak bize sorulduğunda Ruslara karşı bir düşmanlığımız olmadığını ve kendilerini dost bir komşu olarak tanıdığımızı ifade edeceğimizi belirttik. Ayrılır iken bize gizli olarak silah ve cephane göndermeye çalışacağını vaat etti. Sonradan bu Rus’un İstanbul’a dönüşünde, İngilizler tarafından tevkif edilerek belirsiz bir yere gönderildiğini ve Emrullah Bey’in de bu işten dolayı İngilizler tarafından şiddetle takip edildiğini öğrendim.” Kâzım Özalp, Milli Mücadele (1919-1922), Ankara, 1971 s.74.

Voroşilov

Sovyet Kızılordu Mareşali Kliment Yefromoviç Voroşilov’un Türkiye ziyareti ile  ilgili bir araştırmada Mustafa Kemal ile Havza’da görüşen Budiyenni’nin Voroşilov’un heyeti ile Türkiye’yi ziyaret ettiği şeklinde bir ifade yer almıştır. Söz konusu ziyaret Rusların yukarıda anlatılan  25 Mayıs – 12 Haziran 1919 tarihleri arasındaki ziyaretleridir. Ancak bu araştırmada ve hiçbir yerde bundan başka bilgi yok. Benzer bir iddia da Popüler Tarih Dergisi Ağustos 2002 sayısında ve oradan alıntılarla “Voroşilov’un Ulusal kurtuluş savaşının sürdüğü yıllarda askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkıda bulunması amacıyla Ankara’ya gönderildiği“dir. Kurtuluş savaşının sürdüğü yıllar dediğine bakılırsa söz konusu gönderilmenin 1919’dan sonraki bir döneme ait olması gerekmektedir. Ancak dergi bunu bir belge, kaynak, kayıt hatta anıya bile dayandırmamıştır. Tarihini bile vermemiş olması nedeniyle inandırıcı olmaktan uzaktır.

Voroşilov 1918-1921 arasında, yani söz konusu dönemlerde, Kızılordu’da çarpışmalara katılmış bir general. 1918 de önceki adı Çariçin (Çaritsin) olan Volvograd savunmasına katılmış, 1919-1921 Rus İç Savaşı sırasında Güney Cephesi komutanlığı yapmıştır. Polonya-Sovyet savaşındaki tarihteki en son büyük süvari çatışması olarak kabul edilen Komarow yenilgisi onun zamanında olmuştur. 1921’den itibaren Türk Kurtuluş savaşı süresince Sovyet Komünist Partisi Merkezi Komitesinde görevlendirilmiştir. Bütün bu süreçlerde Ankara’da bulunduğuna dair hiçbir belge, bilgi, kayıt, kaynak v.b. yoktur.

Bu arada kaynaklara göre Voroşilov ile Budyonny Rus iç savaşı sırasında birlikte aynı cephede ve yakın ilişkide olmuşlar. Mayıs-Haziran 1919’da Türkiye’ye gelen heyette bu nedenle Budyonny ile Voroşilov’un birlikte yer almış olması mümkün.

Voroşilov'un Ankara Ziyareti 29 Ekim 1933

Voroşilov’un Ankara Ziyareti 29 Ekim 1933

Voroşilov Türkiye’ye gelmiştir ama 1933 yılında, Cumhuriyetin 10. Yıl kutlamalarına katılacak olan SSCB Başkanı Vyaçeslov Mihayloviç Molotov’un ani rahatsızlığı üzerine onun yerine.

Voroşilov’un söz konusu ziyareti iddiası dışında Türkiye açısından bir başka özelliği heykelinin Taksim Anıtında yer aldığı söylentisidir. Bu konudaki araştırmalarımızı yazı sonunda bulabilirsiniz.

Shalva Eliava

Bolşevik Devriminde önemli rol oynayan Gürcü Eliava Türk halklarının Sovyet Bloğuna katılmasını sağlamakla görevlendirilmişti. 1919 yılı sonlarına doğru gizlice İstanbul’a geldi. Karakol aracılığıyla Türklerle görüştü, emperyalizm cephesi karşısında Türk ulusal haklarını tamamıyla tanıyacaklarını, destekleyeceklerini ve Türklere süratle yardıma başlayacakları vaadlerinde bulundu.

Karl Radek

Bolşevik Devrimi sonrası Komünist liderlerden Radek, 1920 başlarında Berlin’de eski Sadrazam Talat Paşa ve eski Harbiye Nazırı Enver Paşa ile görüşmüştür.

Atatürk’ün Bolşeviklerden yararlanma kararı

O günlerde dış yardım için bağımsızlık ilkesine uygun ve geniş imkanları olanlar Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyet Rusya idi. Mustafa Kemal Paşa, kongrelerde Amerikan mandası taraftarlarının ulusal bağımsızlığa ters düşen manda görüşünü yaymaya çalışmaları ve Amerikalılarla ilişkiler kurmaları üzerine Amerikan yardımı fikrinden uzaklaşmıştı. Geriye imkanları olan büyük devlet Sovyetler kalıyordu. Atatürk Güney ve Doğu cephelerini sağlama almak istiyordu. O takdirde Anadolu’da tek bir cephe kalacaktı; Batı Cephesi. Erzurumda Kazım Paşa (Karabekir) komutasındaki Osmanlı’dan kalan terhis edilmemiş 15. Kolorduya Batı Cephesinde ihtiyaç vardı.

Mustafa Kemal, Havza görüşmesinden sonra Kazım Karabekir’e gönderdiği telgrafta  yapılacak bir anlaşma ile Bolşeviklerden yardım alabilecekleri üzerinde durmuş, ancak Bolşevik propagandası ve Ermenilere karşı takınılacak tavır hususunda çekincelerini de dile getirmiştir.  İlerde koyu antikomünistler olarak nitelenecek Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir o süreçte, Ruslar’dan istediklerini alıncaya kadar Bolşevizm taraftarı gibi görünmeye karar vermişlerdi.

Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününe kadar Anadolu devletsiz ve hükümetsiz kalmıştı. Türkiye işgal altındaydı. Meclis açıldıktan bir gün sonra  24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal’in ilk işi  Mecliste gizli oturumda Bolşevik yardımı konusunu gündeme getimek olmuştur: “Bolşeviklikten korkan Avrupa’nın endişelerini de göz önünde bulundurarak, ülke şartlarının dikkate alınması ve TBMM’nin kendi noktai nazarının baki kalması şartı ile, Bolşeviklerden istifade edilebilir.… Biz, Avrupalıların Bolşevizmden korktuklarını ve bizim Bolşeviklerle tevhidi efkar ve hareket edeceğimizden daima kuşkulanmakta olduklarını nazarı dikkate alıyoruz… Filhakika bu hududu millimiz dahilinde arzettiğim şeraitle muhafazai mevcudiyet edebildiğimiz takdirde başka birşey istemek bendenizce doğru değildir. Yalnız her ihtimale karşı muhafazayı hayat ve mevcudiyet için hariçten kuvvet, bir menbaı kuvvet aramamız lazım gelirse, yine daima kendi noktai nazarlarımız baki kalmak şartile her menbadan istifade etmeği de caiz gördük. İşte sırf bu nokta daima Bolşeviklerin ahvalini harekatını ve kendilerinden icabında ne derece muavenet görebileceğimizi anlamaya teşebbüs ettim. Bu teşebbüsat neticesinde şüphesiz bazı temaslar hasıl olmuştur. Fakat bu temaslarımız şimdiye kadar… hiçbir kat’i mevad üzerine müstenit birşey yapılmamıştır. Fakat böyle birşey yapmak imkanı mevcuttur.”

Bu stratejinin faydası birkaç ay sonra Kazım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu’nun Doğu harekatı sırasında görülmüş, 11. Ordu (Kızılordu) Türk ordusuna müdahale etmediği gibi bir ara Halil (Kut) Paşa’nın önayak olmasıyla ortak harekat da gerçekleştirilmişti. Bu konulardaki ayrıntılı yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Mustafa Kemal’in  askeri malzeme ve para yardımı istemek amacıyla Moskova Hükümetine gönderdiği 26 Nisan 1920 tarihli mektubunda yardım konusu ilk kez resmiyete dökülmüştür. O zamanlar Moskova ile Anadolu arasında doğrudan bağlantı olmadığından mektup ancak 1 Haziran’da yerine ulaştı. Mektuba cevap 15 Haziran 1920’de Ankara’ya geldi. Bu cevapla Sovyetler, Ankara Hükümeti’ni tanımış ve iki hükümet arasında diplomatik ilişkiler başlamış oldu.

TBMM Meclisi ile Moskova arasında ilk doğrudan görüşme için 11 Mayıs 1920’de Ankara’dan hareket eden Türk heyeti Trabzon üzerinden denizyolu ile Karadeniz’e geçti ve Moskova’ya ancak 65 günde ulaşabildi. Bekir Sami Bey başkanlığındaki Türk heyeti 19 Temmuz 1920’de Moskova’ya geldi. 24 Temmuz’da Sovyet Hariciye Komiseri Çiçerin tarafından kabul edildi. Ancak Ankara Hükümeti’nin asıl istediği karşılıklı yardımı öngören antlaşma, Sovyetler’in komünist olmayan ülkelerle ittifak yapmak istememeleri yüzünden kabul görmedi.

Mustafa Kemal bu tutumu ve karşı yaklaşımını üstün zeka ve kavrayışı ile şöyle açıklar: “Aslında Bolşevikler beklenen yardımı yapmaktan acizdirler. Batılılarla bir antlaşma yapana kadar doğu İslam halklarını oyalamakla meşguldürler. İngiltere’ye karşı nüfuz ve kudretini hissettirmek için Türkiye’nin çabalarına yardımcı imiş görüntüsü vermektedir. Kendisinden istenen şeylerin bir kısmını vermeye muktedir olmadığından geçiştirmekte, verebileceklerini de geciktirmektedir. İslam milletlerinin Türkiye ile irtibata geçmesini engellemek için Türkiye’yi elde tutmak istemektedirler. Türkiye’nin Batı ile bağımsız olarak bir ilişki içine girmesine engel olmak için de Türkiye içinde Bolşevikliği yayma amacını gütmektedirler.

Bolşevikler bilmektedirler ki, Türkler, Azeriler ve Kuzey Kafkasyalılar birleşirlerse büyük bir güç oluştururlar, Rusya’yı tehdit edebilirler ve bu halleri ile Batı dünyası ile menfaatleri gereği anlaşıp mücadeleden çekilebilirler. Türkiye’nin en çok menfaati Batıdadır.

Bunların bilincinde olan Bolşevikler, Türkiye’nin kendi ellerinde olduğu propagandasını yapmışlar ve bunu İngilizlerle pazarlık aracı olarak kullanmışlardır. Azerbaycan’ı kolayca işgal etmişlerdir. Bu arada Ermeni meselesini Ermeniler lehine halledeceklerini gerek Ermenilere gerekse Batı alemine açıklamışlardır. Bu süre içinde Polonya taarruzu başarıyla sonuçlanır, Vrangel bastırılır ve iç sorunlar halledilirse, hiçbir taahhüt ile kendilerini bağlamadıkları Türkiye’yi, Batı ile pazarlık konusu yapmayı düşünmektedirler.

Bolşevik düşmanları, Vrangel ordularına yardım ederler ise, Kuzey Kafkasya’nın bunlar tarafından ele geçirilmesi zor olmayacaktır. Moskova’nın önemli kaynağı olan Baku petrolleri ile ilişkileri kesilir ise, Bolşeviklerin Asya ile buluşması engellenecektir. Zaten Kafkas halkları bir sene önce olduğu gibi Bolşevikliğe sıcak bakmadıklarından aleyhte gelişecek tahriklere kolayca uyabileceklerdir.

Bu olan bitenlerden Türk devletinin Bolşeviklere karşı yapacakları açıklık kazanmaktadır. Sınırlarımızdan girecek olan Komünist tahriklerine karşı dikkatli olmak ve bu aleti ılımlı olarak hükümetin elinde bulunacak bir yapı ile muhafaza etmek ve Bolşevikliğin ordu içine girmesine mani olmaktır. Bolşeviklere ise Bütün Türk ve İslam milletlerinin bizden Bolşevikliğin leh veya aleyhinde olup olmadığımızı öğrenmek istemektedirler. Dolayısıyla bu milletleri etkileme gücüne sahip olduğumuz hissettirilmelidir.

Bunlardan başka olarak, Azerbaycan ile irtibatın sağlanması amacıyla Ermeniler aleyhine bir emrivaki oluşturmak için Moskova’nın onayına bağlı kalmadan ilk imkandan yararlanmak gerekir. Son olarak da Ruslardan büyük şeyler isteyip bekleyeceğimize, bir kuruştan ve bir fişekten başlayarak Karadeniz’den nakletmek gerekir. Savaş araçlarını vermeye güçleri yetmese bile verecek altınları olduğundan şüphe yoktur.

İsmet Paşa’nın yapılacak yardımlarla ilgili telaşlı kuşkusu, Rusya’ya karşı olan güvensizliğin bir yansımasıdır; “Halil Paşa’nın 3 Haziran tarihli mektubu milyon liradan söz ediyor ve birkaç güne kadar sınırımıza heyetlerin ve paranın geleceğini bildiriyordu. Onların yazdıkları ile şimdiki durum ne derece? Bu adamlar bizi hepten aldatmışlar mıdır? Bunu açıklamak zorundadırlar…”

Atatürk’ün bahsettiği milyon lira yerine 100 000 lira değerinde altın Temmuz 1920’de Moskova’da Halil (Kut) Paşa’ya teslim edildi, bu Sovyetler kanalıyla gelen ilk para yardımıydı.  Sovyet askeri yardımlarının önünü açan “Sovyet Yardım Ant­laşması”, 24 Ağustos 1920’de Türk ve Sovyet Rusya Hariciye Heyetleri­’nin görüşmelerinde imza edildi. İlk silah yardımı Eylül 1920 sonunda deniz yoluyla Trabzon’a gönderildi.

Bakü Kongresi

1-8 Eylül 1920 de Bakü’de Şark Milletleri Kurultayı düzenlendi. Enver Paşa ilk defa Bakü’ye gelerek Kurultaya katıldı. Kurultayın başkanlığını, “Lenin’in sağ kolu” diye bilinen Alexander Zinovyev üstlendi. TBMM Hükümeti, bu kongreye resmen davet edilmediği için tepki göstermiş ve resmî olarak delege göndermemişti. Yalnız temsilci olarak Moskova’da bulunan Dr. İbrahim Tali Bey, Türkiye adına kongreye gözlemci olarak katılmaya memur edilmişti. Ankara hükümeti, daha önce Enver Paşa ve yanındakilerinin, Ankara hükümeti tarafından görevlendirilmediğini Sovyet Rusya’ya bildirmişti. Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bu kongrenin çıkardığı ana karar; Anadolu’da kurulması gereken hükümetin yönetim şekli, tek bir sınıfa dayanan Sosyalist sistemidir. Bu kongre, Anadolu’da yaşanan olaylara karşı hiçbir şekilde içten ve gerçekçi yaklaşmamıştır. Atatürk, Bakü Kongresi hakkında özetle şunları söylemiştir: “… Biz kongrelere de gideriz. Her tarafa gideriz, her şeye katılırız. Yalnız biz yaparız. Ulus gider, yani yalnız ulusun temsilcilerinden oluşan Meclis gider ve yapılması gereken şeyi o yapar… Bakü’deki kongre gayri resmidir. O resmi olsa idi, tabii Millet Meclisini davet ederdi.”

Bunlar ilişkilerin sürdürülmesine engel teşkil etmiyordu. Batı Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa 21 Kasım 1920’de Moskova Büyükelçiliğine tayinin edildi, Budu Medivani de Ankara’ya 19 Şubat 1921’de Sovyet Elçisi olarak Ankara’ya geldi.

Komünizm tepkisi

Bakü Kongresi Türkiye için bir dönüm noktası olmuş, kongrenin Türkiye’nin siyasi geleceğine tek taraflı ipotek koyma kararı yüzünden, Ankara bundan böyle komünizme karşı ciddi önlemler almaya başlamıştır.

Millî Mücadele sırasında sırt sırta yaslanmış iki devletin birbirleri ile daha sıcak ilişkiler içinde olmaları beklenirdi. Ancak, bütün yardımlaşmalara ve iyi niyet gösterilerine rağmen iki ülke de birbirlerine kuşku ile ve temkinli olarak yaklaşmıştır. Rusya Türkiye’nin, kendilerini her an satabilecek bir yönetim kadrosuna sahip olduğuna inanmaktaydı. Türkiye ise Rusya’nın ideolojik propagandaları ile Türk devletini ortadan kaldırıp bağımlı bir komünist uydu oluşturacağı endişesi içindeydi.

Bir yıl boyunca Ruslarla anlaşma için Moskova’da bulunmuş İbrahim Tali (Öngören) Bey anlatıyor: “Fevzi Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve diğerlerinin ağzına bakılırsa kötü bir Rus düşmanlığı hüküm sürüyor. Ahmet Muhtar Bey ile dün görüştüm. Yalnız onu sizinle aynı düşüncede buldum. Milyonlara ulaşan ve bugün kafilelerle yollarda görülen ve bize İkinci İnönü zaferini sağlayan malzemeyi bağış ve hediye eden Bolşevikler açıkça yağmacı, eşkıya diye aşağılanıyorlar. Mecliste ağzının istikametini göstermekten aciz bir herif, oturum anında kalkıyor ve ağız dolusu küfürler savuruyor… Hiçbir zaman memleketi Bolşevik görmek istemem ama biraz edep ve siyasi terbiye gerek, batının ezeli düşman olduğunu anlamıyorlar mı bilmem. Doğuyu da sürekli düşman yapmak için elden geleni yapıyoruz…

İbrahim Tali beyin bahsettiği Meclisteki vekil, koyu bir anti-komünist olan Avni bey, Meclisin 22 Ocak 1921 gizli oturumunda  Hükümetin “Rusya’dan bize bir hastalık olarak geldiğini” iddia ettiği  Bolşeviklere yakın olmasından memnun olmadığını açıklamış ve özellikle  Kazım (Karabekir) Paşa’yı suçlamıştır. Atatürk’ün buna cevabı Sovyetlerle ilişkiler ve Komünizm açısından sürdürülen politikayı gayet güzel anlatmaktadır. Mustafa Kemal önce, amaçlarının “ulusal sınırlar içinde bağımsızlık” olduğunu, bu yüzden komünizm ile bağdaşmadıklarını anlatmış, sonra da Sovyetler Birliği ile ilişkilerinde iki bağımsız devlet olarak hareket edildiğini vurgulamış, Mustafa Suphi’nin “Rus Bolşevizmini çeşitli kanallarla ülke içine soktuğunu”, buna karşılık ülke içinde “kendiliğinden komünizm örgütü kurma hevesi”nde bulunanların çıktığını; bu gelişmeler üzerine, hükümetin Türkiye’de Komünist Partisi’nin kurulması konusunu gündeme aldığını ifade etmiş, konuşmasını şöyle sürdürmüştür: “Efendiler, iki önlem olabilirdi. Birisi, doğrudan doğruya komünizm diyenin kafasını kırmak; diğeri, Rusya’dan gelen her adamı derhal, denizden gelmişse vapurdan çıkarmamak; karadan gelmişse sınırı dışına atmak gibi zorlayıcı, şiddetli, kırıcı önlem almak… Bu önlemlere başvurmak iki bakımdan yararsız görülmüştür. Birincisi, iyi ilişkiler bulunmayı gerekli saydığımız Rusya cumhuriyeti tümüyle komünisttir. Eğer böyle zorlayıcı önlem uygularsak, o halde kayıtsız koşulsuz Ruslarla ilişkide bulunmamak gerekir. Oysa biz birçok siyasal düşünce ile birçok neden ve etkiden dolayı Ruslarla temas ve ilişkide bulunmak istedik, istiyoruz ve isteyeceğiz. O halde uygulayacağımız önlemlerde dostluğunu istediğimiz bir ulsuun, bir hükümetin ilkelerini aşağılamamak zorundayız...” Bu konu ayrı bir yazımızda daha ayrıntılı olarak anlatılmaktadır: OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN

Mustafa Suphi

Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa Suphi, partinin kuruluşundan itibaren, Türkiye’ye gelerek, işçi ve köylüyü teşkilatlandırıp halkı isyana özendirme amacındaydı. Yani Lenin’in Rusya’da yaptığını o Türkiye’de gerçekleştirmek istiyordu. Mustafa Suphi, Sovyet yardımı karşılığında Türkiye’de rahatça propaganda ve teşkilatlanma yapabileceğini düşündü.

Kazım Karabekir, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Ankara’ya gitmelerine izin vermemiş, korunmalarını üstlenmiş ve Trabzon’da Yahya Kemal’in eline teslim edildikten sonra Türkiye’den sınır dışı edilmişlerdir. Trabzon’dan bir tekneyle yurt dışına çıkartılırken arkalarından da Yahya Kemal’in silahlı adamları tarafından başka bir tekne yola çıkarak Mustafa Suphilerin peşine düşmüşlerdir. Açık denizde Mustafa Suphileri yakalayan silahlı adamlar, onları katletmişlerdir. Tekneden denize atılmışlardır. Yahya Kemal olarak bilinen kişinin, koyu İttihatçı olduğu ve Enver Paşa ile ilişkileri olduğu söylenmektedir.

Bir başka görüşe göre 1921 Ocak ayında Ankara’ya doğru yola çıkan Mustafa Suphi ve arkadaşlarına Doğu Cephesi Komutanı Kazım Paşa koruma vermediği gibi Kars ve Erzurum’da linç girişimlerine uğramalarına da ilgisiz kalmıştı. Mustafa Suphi oradan Kazım Karabekir’in yönlendirmesiyle Trabzon’a geçti.  28-29 Ocak 1921 gecesi 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon’da faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Genel kanı bu cinayeti planlayanın Kazım Karabekir olduğudur. Hal böyleyse Kazım Paşanın bütün bunları, sürekli telgrafla iletişim halinde olduğu Mustafa Kemal’in bilgisi dışında yapmış olması biraz zor görünmektedir. Ancak Atatürk,  Kurtuluş savaşı koşullarında bile ve devamında Cumhuriyet döneminde yaptırım gerektiren hiç bir olayı yargılamadan yaptırım uygulamamıştır.

Sonuçta bu cinayetin kimler tarafından işlendiği kesinlik kazanmamıştır.

Rus cihetinde durum

Türk tarafının bu tavırları karşısında Rus cihetinde de durum farksızdı. Mecliste İtilaftan umudunu kesmeyen, bu yüzden Bolşeviklere yaklaşmak istemeyen ve Kazım Paşa’yı Bolşevik olmakla eleştiren muhalefet, Ruslar arasında kuşkuları artırmıştı. Stalin, Bakü’de yaptığı bir konuşmasında, Anadolu hükümetinden “Burjuva-devrimci bir çekirdek” olarak söz eder. 17 Aralık 1920 tarihinde Rusya Komünist Partisinde yapılan bir toplantıda Lenin; “Türkiye’de yönetim bizi İtilafa satmaya hazır, kadetlerin, oktobristlerin, milliyetçilerin elinde. Ancak bizi satmaları çok güçtür, çünkü Türk halkı İtilafın yaptığı zulme karşı ayaklanmıştır. Biz bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetine, feodalleri başlarından atmış olan Müslüman köylülerin haklı kurtarılışını gerçekleştirmek için yardımımızı sürdürdükçe, Sovyet Rusya’ya karşı yakınlığı artmaktadır.

Sovyetlerinin yakınmaları, Türkiye’nin her an yüzünü başka tarafa çevirebilecek bir halde olduğu üzerinedir. Gerçekten de gelişen süreçte Türk tarafı  onlara Bolşevik olma hususunda çok fazla ümit vermemiştir.

Bunlara rağmen Atatürk’ün ustalıklı politikası Bolşeviklerin sağ duyuyla hareket etmesine neden olmuş ve 16 Mart 1921’de TBMM ile Sovyet Rusya arasında Moskova Antlaşması imzalanmıştır.

İttihatçılar alternatifi rafa kalkıyor

Ankara’ya yaklaşan Yunan Ordusu 23-Ağustos 13 Eylül 1921 arasında Sakarya Muharebesi  ile durduruldu. Aksi olsaydı Sovyetlerin İttihatçılarla oluşturduğu B-Planı hazırdı. Rusya’da bekleyen Enver Paşa’yı Anadolu’daki ulusal eylemin başına geçireceklerdi. Büyük ihtimalle Kafkaslarda olduğu gibi yardım adı altında Kızılordu da Anadolu’ya girecekti.

Bolşevikler Anadolu’da cepheyi gezen adamlarından aldıkları bilgilere bakarak, Ankara’ya yardım ettikleri takdirde Emperyalizme karşı zaferin mümkün olduğunu anladılar. Bundan sonra gerisi Atatürk’e ve Türk milletine kalacaktı artık.

İbrahim Abilov

11 Ekim 1921’de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Türkiye temsilcisi olarak Ankara’ya geldi. 14 Ekim’de Mustafa Kemal Paşa ile buluşan İbrahim Abilov Türk ordusunun zaferlerinden Azerbaycan Türklerinin ve İslam aleminin rikkate geldiğini Kemal Paşa’nın dikkatine sundu. Mustafa Kemal Paşa’nın ise cevabı şöyle oldu: “Milletimiz bu gerçeğin Azerbaycan temsilcisi tarafından tanındığını duymakla büyük bir mutluluk duyuyor. Rumeli ve Anadolu halkı Azerbaycan Türklerinin kalbinin onların kalbi gibi vurduğunu biliyor. … Azerbaycan Türklerinin üzüntüsü kendi Acımız,
sevinci kendi sevincimizdir.

22 Ekim 1921’de Atatürk’e itimatnamesini sundu. 18 Kasım’da Mustafa Kemal Paşa Ankara Cebeci’de Azerbaycan Büyükelçiliği’de Sovyet Azerbaycanının bayrağının göndere çekilmesi töreninde  bizzat yer aldı.

Mustafa Kemal’in kardeşim dediği İbrahim Abilov  Atatürk’ün sevimli ortağı ve ailevi dostuna dönüştü. Öyle ki İbrahim Bey’in 2. kızının doğduğu gün ziyafet meclisinde Mustafa Kemal de yer aldı ve dünyaya gelen bebeğe Anadolu ismini vererek onu kendisinin manevi kızı ilan etti. İbrahim Abilov’un etkin diplomatik faaliyetleri ve doğrudan katılımı sayesinde Sovyet Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında bir takım ikili ve çok taraflı anlaşmalar imzalandı. Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin tescil edildiği 1921 Moskova ve Kars Antlaşmalarını Abilov da imzaladı. 23 Şubat 1923’de İzmir’de vefat etti.

Mustafa Kemal Paşa'nın sağında Semyon Aralov solunda İbrahim Abilov.

Mustafa Kemal Paşa’nın sağında Semyon Aralov solunda İbrahim Abilov.

Frunze

Frunze

Frunze

Mihail Vasilyeviç Frunze 13 Aralık 1921 tarihinde o sıralarda dış işlerinde özerk bulunan Ukrayna Sosyalist Cumhuriyeti’nin elçisi olarak 21 günlüğüne Ankara’ya geldi. Sakarya cephesini gezdi. Bu ziyaret esnasında, Türkiye ile Ukrayna arasında işbirliği anlaşması imzalandı.  5 Ocak 1922 günü ülkesine döndü.

Frunze’nin dönüşünde hazırladığı raporunda şu ifadelere yer verdi: “En önemli askeri sırlara varıncaya kadar incelemem için bana izin verilmişti. Türk ve Yunan orduları arasındaki askeri yazışmaları, orduların gereksinimlerini, sayılarını, silah sayı ve niteliklerini, cephe gerisi durumlarını…Hemen herşeyi öğrendim. Şunu söyleyebilirim ki, şimdi Türk ordusunun genel durumunu hemen hemen Ukrayna ordusundaki gibi biliyorum. Buna göre Türk Hükümeti’nin Sovyet Ukrayna temsilcilerine nasıl davrandıkları, güvendikleri üzerinde bir yargıya varabilirsiniz. Bütün dairelerde içinde bulunulan durum hakkında bize seve seve bilgi verdiler. Gerçek bilgiler, gerçek kaynaklardı bunlar. Türklerin niteliklerini işitmiştim. Fakat bu kere gördüklerim kanaatlerimi takviye etti. Türkleri çok cesur ve doğru bir millet olarak gördüm. Bu karakterlerine malik olan Türklerin galip geleceklerine şüphe yoktur.(…)Türk ordusu cesurane hakkını müdafaa ediyor. Türkiye’nin yaşayacağını, galip geleceğini ispat eden şahitliğim bende derin kanaatler husule getirdi.

Bu raporun Sovyetlerdeki şüpheleri ortadan kaldırdığı, böylece Buhara Cumhuriyetinin Türkiye’ye gönderilmek üzere Sovyetlere verdiği altınlardan 3.5 milyon rublenin 3 Mayıs 1922’de Türk Hükümeti’ne teslim edilmesinde, bunun yanı sıra silah, cephane, çeşitli donanım ve ilaç gibi yardımların yapılmasında önemli rol oynadığı iddia ediliyor.

Öte yandan Frunze, Batı Türkistan’da hiç sevilmeyen biriydi. Ankara’ya gelmeden önce Sovyet yönetimine karşı Orta Asya’da 1917’de başlamış olan Basmacılar hareketini bir takım oyunlarla, hareketi birbirine düşürerek, kanlı ve insafsız bir şekilde dağıtmış ve Buhara hazinesinin yağmalatmıştı. Basmacılar hakkındaki yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Voroşilov gibi Frunze’nin de Taksim Cumhuriyet anıtında heykeli olduğu öne sürülmektedir. Bu konudaki araştırmalarımızı yazı sonunda bulabilirsiniz.

Semyon Aralov 

Ocak 1922 -Nisan 1923 arasında Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği görevinde bulundu. Kurtuluş Savaşına destek amacıyla yapılan Sovyet yardımlarının koordinasyonunu başarıyla sağladı. 

aralov çay kaliteli

Büyük Taaaruz öncesi 31 Mart 1922’de Mustafa Kemal’in Çay teftişi. Soldan sağa Miralay (Albay) Asım Bey (Gündüz), Mirliva (General) İsmet Paşa (İnönü), bilinmiyor, Sovyet Rusya Askeri Ataşesi K.K. Zvonarev, Sovyet Rusya S.I. Aralov, Mustafa Kemal Paşa, Azerbaycan SSC Elçisi İbrahim Abilov, Mirliva Ali İhsan Paşa (Sâbis)

Kimilerine göre Taksim Cumhuriyet Anıtında Aralov’un da heykeli var ve İnönü’nün arkasında. Bu konudaki araştırmalarımızı da yazı sonunda bulabilirsiniz.

Türk Resmi Kayıtlarına Göre, Milli Mücadele Boyunca Sovyet Rusya’nın Çeşitli Tarihlerde Yaptığı Silah ve Cephane Yardımlarının Miktarları

CİNSİ TÜFEK (ADET) AĞIR VE HAFİF MAKİNELİ TÜFEK (ADET) MERMİ (SANDIK)
Osmanlı 392 0 6 749
Alman 3 855 15 3 554
Rus 11 820 50 12 683
İngiliz 10 328 139 11 744
Manliher 10 571 40 8 600
Fransız 341 80 244
Japon 480 0 13
Meksika 25 0 6
Büyük Çaplı Mavzer ve Martini 0 0 1 000
TOPLAM 37 812 324 44 587

(Kaynak: Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, A.A.M., Ankara 1990, s. 549.)

Diğer kaynaklara göre 18 Eylül 1921’den 14 Haziran 1922’ye kadar yapılan Sovyet yardımı toplam olarak: 43 374 piyade tüfeği, 56 042 sandık piyade mermisi, 18 sandık Rus piyade fabrikası aletleri, 318 ağır ve hafif makineli tüfek, 81 top, 13 Rus bomba topu, 159 043 top mermisi, 40 sandık Fransız el bombası, 200 adet Rus el bombası, 60 süvari kılıcı, 10 sandık dumansız barut, 48 sandık Rus piyade mermi kovanı, 8 sandık Rus piyade mermi kapsülü, 104 sandık Rus piyade mermi çekirdeği.

Genelkurmayın verdiği rakamlarla farklılık görünmesinin bir nedeni silah ve cephanenin Genelkurmay tarafından sandık ve vagon olarak hesaplanmasıdır. Bir diğer farklılık ise gaz maskesi, uçak motoru gibi yardımların bir kaynakta gözükürken, diğerinde gözükmemesidir.

Sovyet kaynaklarına göre yardım:  39 275 tüfek, 327 makinalı tüfek, 54 top, 62 986 000 piyade mermisi, 147 079 top mermisi, 1 000 atımlık top barutu, 4 000 el bombası, 4 000 şarapnel mermisi, 1 500 kılıç, 20 000 gaz maskesi.

Sevkiyatlar Batum ve Novorossiysk limanlarından İnebolu, Samsun ve Trabzon limanlarına gemi ve motorlarla yapılmıştır.

Bu yardımlar haricinde İngiltere’nin elinden kalan “Hayrettin Reis”, “Preveze” savaş gemileri ile “Şahin” adlı askeri taşıt gemisi Ruslar tarafından koruma altına alınmış, 1921 yılı başında Türkiye’ye geri verilmiştir.

Buhara Cumhuriyeti’nin altın yardımı

Şimdi gelelim anlatılmayan bir şeyin, ortaya çıkarılmasına. Rusya’dan gelen para yardımlarıyla ilgili olarak; şimdiki Özbekistan Devleti, o zamanki Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın 1972 yılında yayınlanan açıklamaları, Rus yardımının esas kaynağının neresi olduğunu göstermektedir.

Buhara Cumhuriyeti’nin ilk ve son cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu 1920 sonlarında Moskova’ya gidişini şöyle anlatır: “Sovyet Rusya büyükleri ve Lenin ile temasta bulunmak üzere Moskova’ya gitmiştim. Bizden bir süre önce Temmuz ayı ortalarında Türkiye’den de Bekir Sami Bey başkanlığında bir kurul ulusal hükümet için yardım konusunu görüşmeye gelmişti. …kendisiyle görüştüğüm gün, Lenin, önem verdiğini hissettirdiği Türkiye’den söz açarak, ‘Ankara’dan bir kurul geldi acele yardım istiyor; bu hususta sizin fikriniz nedir’ dedi. Hiç tereddüt etmeden: Elbette yardım etmek gerek ve vakit geçirmeden yapılmalıdır, deyişim üzerine bu işe zaten kararlı olduklarını, fakat bazı zorluklarla karşılaştıklarını belirten bir ifadeyle, ‘yardım problemi için bizi düşündüren iki zorluk vardı. Birisi, Türklerin istedikleri altın para bizde azdı’ deyince sözünü kestim, bizde altın para var verebiliriz, dedim. Lenin sevindi. ‘Diğer zorluk, yol problemidir. Çünkü Türklere yalnız para değil, cephane ve savaş gereçleri ve silah da vermemiz gerekiyor.’…Buhara’ya döndüm. Durumu meclise aktardım. Meclis itirazsız 100 milyon altın rublenin gönderilmesini onayladı. Süre kaybetmeden formaliteleri tamamlattım ve rubleleri derhal Ankara’ya yetiştirmek üzere Rus hazinesine teslim ettik.”

Altınlar Ankara’ya gönderilmek şartıyla Sovyet yetkililere teslim edilir ancak Buhara Hükümeti tarafından gönderilen altının sadece 18 326 800 altın rublelik kısmı, o da üç yıla yayılarak Türkiye’ye gönderilir. Geri kalan 81 673 200 altın ruble tutarındaki Özbek altını, Lenin hükümeti tarafından açıkça gasp edilir. Bu para eksiksiz olarak Türkiye’ye gelmiş olsaydı gerek ordunun gerekse Türk ulusunun ve sanayinin o zamanki yoksul halini düzeltirdi. Bu konudaki ayrıntılı yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Kurtuluş Savaşı Sırasında Sovyetler Birliği Üzerinden Ankara’ya Gelen Para Yardımı (tamamı Buhara Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye hediyesidir)

1920 YILINDA GELENLER

TARİH MİKTARI ALTIN RUBLE
8 Eylül 1920    516 800
9 Ekim 1920 1 000 000
1 Aralık 1920       50 000
1 Aralık 1920    260 000 (100 000 Osmanlı altını karşılığı)
17 Aralık 1920 1 500 000
1920 YILI TOPLAMI 3 326 800

1921 YILINDA GELENLER

TARİH MİKTARI ALTIN RUBLE
28 Eylül 1921 4 000 000
14 Mayıs 1921 4 000 000
14 Mayıs 1921 1 600 000
14 Mayıs 1921   240 000
1921 YILI TOPLAMI 9 400 000

1922 YILINDA GELENLER

TARİH MİKTARI ALTIN RUBLE
7 Ocak 1922 1 100 000
26 Nisan 1922 3 500 000
1922 YILI TOPLAMI 4 600 000
GENEL TOPLAM 18 326 800

(Kaynak: Nurettin Doygun, Ulusal Bağımsızlık Mücadelesinde Sovyetler Birliği ve Yardımları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İ. Ü., Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1999, s. 46.)

Görüldüğü gibi Buhara Hükümeti tarafından gönderilen 100 000 000 altın rublenin sadece 18 326 800 adetlik kısmı, o da üç yıla yayılarak Türkiye’ye teslim edilmiştir. Bu da Azerbaycan SSCB Devrim Konseyi Başkanı Neriman Nerimanov’un sayesinde olmuştur. Türkiye’ye teslim edilmesi gereken 81 673 200 adet Özbek altını, paraya ihtiyacı olan Lenin hükümeti tarafından açıkça gasp edilmiştir.

O zamanlar dış ilişkilerde tamamen Sovyetlere bağlı olan Buhara Cumhuriyeti ancak yönetim ve malî konularda, yani içişlerinde serbestti. Durum böyle olunca, Buhara’dan gönderilecek yardımların Moskova kanalıyla gelmesinden başka doğru bir yol olamazdı. Öte yandan Moskova’nın bilgisi dışında gizli yollardan gönderilmesi ise zamanın şartları, yol güvenliği ve paranın çokluğu gibi nedenlerden dolayı neredeyse olanaksızdı.

Türkiye’nin Rusya’ya yardımı

1921–1922 yıllarında Sovyet Rusya’da benzeri görülmemiş bir açlık meydana geldi. Bu açlıkta bütün Sovyet Rusya’da beş milyon civarında insan öldü. Kırım yarımadası  açlığın en feci sahneleriyle yaşandığı yerlerden biriydi. Sovyet rejiminin bütün engellemelerine rağmen açlıktan mahvolma durumuna gelmiş 1575 Kırım Tatarı bulabildikleri deniz araçlarıyla Türkiye’ye iltica ettiler. Bu sayı bazı kaynaklara göre 10 bini bulmuştur. Tam o günlerde Türkiye İstiklâl Savaşı vermekteydi. Buna rağmen, bu mülteciler Türkiye’ye kabul ve iskân edildikleri gibi, o yokluk günlerinde, cephedeki askere kuru ekmek verildiği, askerin ayağında bırakın postalı çarık olmadığı günlerde, Türkiye’den Kırım’a başta Samsun sancağının bütün buğday ürünü olmak üzere gıda yardımı gitti.

Azerbaycan’ın Yardımları

Milli Mücadele’nin dış kaynaklarını ele alan araştırmacılar, her nedense Azerbaycan Sovyet Hükümeti’nin yardımlarını göz ardı etmişlerdir. Sovyet Rusya yardımları içinde dahi bunlar kaydedilmemiştir.  Halbuki, petrol ürünleri yardımında bulunan tek ülke Azerbaycan olmuştur. Azerbaycan, o günlerde içinde bulunduğu sıkıntılı durum dolayısıyla, ciddi miktarda nakit yardım yapamamışsa da, önemli miktarda petrol ürünü göndermiştir.

İlk bağımsız Azerbaycan Devletinin İçişleri bakanı Behbud Han Cevanşir, Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi ve Maliye Bakanı Abdülvasi Bey’in teşebbüsleriyle 1920 yılının Mart ayından itibaren top­lanan 3 000 İngiliz Lirasına kaşılık gelen 3 000 000 ruble Birinci Bakü İstikraz Bankası’na yatırılmıştır. Bu paranın Bolşevikler zamanında oradan alınıp alınmadığı veya ne olduğu bilinmemektedir.

Mustafa Kemal Paşa, 1921 yılında Azerbaycan Devrim Konseyi Başkanı Neriman Nerimanov’a bir mektup göndererek borç para talebinde bulundu. Mektup 17 Mart 1921 tarihinde TBMM Bakü Büyükelçisi olan Memduh Şevket Bey tarafından Nerimanov’a ulaştırıldı. Nerimanov Azerbaycan hükümeti içinde bazı bakanların karşı çıkmalarına rağmen, Mustafa Kemal Paşa’nın isteğine olumlu cevap verdi. Derhal hazırda bulunan 500 kilo altın Azerbaycan’dan Ankara’ya ulaştırıldı. TBMM Hükümeti bu altının 200 kilosunu devlet bütçesine ayırdı. Geriye kalanı ise, silah ve mühimmat alımı  için kullanıldı.

Nerimanov, 23 Mart 1921 tarihinde, Atatürk’e yazdığı cevap mektubunda, birbiri ardınca kazanılan savaşlar ile Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu yüzden bu başarıları  kazanan TBMM Hükümetini, onun başkanını ve kahraman Türk ordusunu kutladığını bildirdikten sonra, “Paşam, Türk Milletinde bir anane vardır; kardeş kardeşe borç vermez, kardeş, her durumda kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız, her zaman ve her şartta birbirimizin elinden tutacağız ve tutmaya devam edeceğiz bugün yaptığımız bir kardeşin yaptığından başka bir şey değildir diyordu.

1921 yılı içinde Türk ordusunun art arda kazandığı Birinci ve İkinci İnönü Savaşları şerefine, Azerbaycan devleti 30 vagon petrol, 2 vagon benzin, 8 vagon gaz yağı gönderdi. Aynı yılın Mayıs ayında Azerbaycan devleti, hiçbir talebi olmadığı halde TBMM hükümetine 62 sistern petrol gönderdi ve aynı Mayıs ay içinde Azerbaycan Dışişleri Komiseri M.D. Hüseyinov, Türkiye’ye gönderdiği bir telgrafta, “Bundan sonra Azerbaycan Hükümeti kardeş Türk halkına yürüttüğü bağımsızlık savaşı müddetince Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde hayatlarını kaybetmiş askerlerin yetim çocukların barınacağı  sığınaklar (yetimhane) için her ay 62 vagon petrol ve 3 vagon gaz yağı göndermeyi taahhüt ediyor.” diye yazıyordu. Azerbaycan Neriman Nerimanov’un konsey başkanlığı döneminde bu taahhüdüne sonuna kadar sadık kalmıştır. Bu taahhüdün dışında 1922 yılında Batum yolu ile Azerbaycan dokuz bin tondan fazla gaz yağı ve 350 ton benzin gönderdi.

Bu konudaki YAZIMIZI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Bunların dışında Buhara Hükümeti tarafından Türkiye’ye yardım olarak Sovyetlere teslim edilen altınların kısmen de olsa Türkiye’ye gönderilmesi Azerbaycan SSCB Devrim Konseyi Başkanı Neriman Nerimanov’un sayesinde olmuştur.

Hindistan’dan gelen paralar

Günümüzde daha çok Pakistan’da ve Bangladeş’te kalan, o zamanki Hindistan Müslümanlarının Emir Ali başkanlığında Hint Hilafet Komitesi (İndian Committee of the Caliphate) aracılığıyla topladıkları ve Kurtuluş savaşına yardım olarak gönderdikleri 675 000 lira ile diğer Hint Müslümanlarından gelen 380 000 liranın bir kısmı Kurtuluş Savaşında Büyük Taarruz öncesinde ordu tarafından kullanılmış, bir kısmı Yunan’ın Büyük Taarruzdan kaçarken yakıp yıktığı camilerin ve binaların tamirine harcanmış, kalanı ile devlet çiftlik arazileri satın alınmış ve İş Bankası kurulmuştur. Bu konudaki detaylı bilgileri OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Fransızlardan kalanlar

Fransızlar, Ocak 1922’de Türkiye’nin Güney topraklarını terk ederken 10 089 tüfek, 1 505 sandık mermi ile parası ileride ödenmek üzere 10 hangar, 4 yedek uçak motoru, 3 telsiz istasyonu ile 10 Brege tipi uçağı Ankara Hükümeti’ne hibe ettiler, daha sonra da 1 500 adet hafif makineli tüfek, 2 735 sandık fişek, 200 kamyon, 1 kompresör, 11 top beşik ve kaması, 2 ton şaplı kösele, bazı top yedek parça ve malzemelerini sattılar.

Bolşevik taburu

1-8 Eylül 1920 Bakü’de düzenlenen Şark Milletleri Şura’sında işgale karşı Anadolu’da savaşmak üzere Sovyetler Birliği’nde bulunan Türk soydaş askerlerden bir tabur oluşturulmasına karar verildi. Türkiye Komünist Partisinin kurucularından Mustafa Suphi,  bu taburu kurarak Anadolu’ya gönderdi. Ancak Mustafa Kemal “bir arada olmalarını sakıncalı görerek” bu askerleri değişik birliklere dağıttırdı.

Diğer maddi ve mali kaynaklar

Osmanlı’da ağır sanayi kurulamadığından şavaş araç ve gereçleri üreten tek bir fabrika yoktu. 10 işçiden fazla işçi çalıştıran 300’e yakın müessese vardı ve bunların 165-170’i İstanbul ve çevresinde, 60 kadarı İzmir’de, geri kalanı Bursa, Manisa, İzmit ve Adana’da bulunmaktaydı. Bu yerler de düşman işgali altındaydı. Karayolları, yüzyıllardan arta kalan eski kervan izlerinden başka birşey değildi. Demiryolları ise daha  çok yabancılar tarafından kendi çıkarlarına göre kıyılardan içerilere doğru döşendiğinden, işgal edilen bölgelerde kalmakta ve işgal ordularının işine yaramaktaydı. Kurtuluş Savaşında yalnızca işgaller dışında kalan “U” biçimindeki Konya-Afyon-Eskişehir-Ankara demiryolu hattından yararlanılabilirdi. Yunanlıların Afyon ve Eskişehir’i almasından sonra bu hat da önemini yitirmişti. Yabancılara tanınan ayrıcalıklar nedeniyle, Anadolu kıyılarındaki deniz ulaşımı yabancı bayraklı gemilerin tekeli altındaydı. Düşman savaş gemileri denizlere egemen olduğundan, yurt dışından sağlanacak silah ve cephanenin kıyılara ulaştırılması büyük risk taşımaktaydı. Birinci Dünya Savaşı sonunda ekonomi ağır bir enflasyon baskısı altına girmişti. Devlet gelirlerinin çoğu dış borç alacaklıları adına Düyunu Umumiye ve Tütün Rejimi tarafından tahsil ediliyordu.

Milli Mücadele sırasında para zor bulunuyor ama bulunsa da sorun çözüyor muydu? Mesela askerler için 50 000 çift ayakkabı satın almak için para bulunmuş, fakat piyasada satın alınacak ayakkabı bulunamamıştı. Ayakkabı fabrikası veya büyük çapta üretim yapabilecek imalathane de olmadığından, sipariş bile verilememişti. Bu yüzden, çok şeyler her evden tek tek toplanmak zorundaydı.

Türk ordusunun önemli yitikler vererek Sakarya’nın doğusuna çekilmesinden sonra 5 Ağustos 1921’de Başkomutanlık Yasası çıkarıldı. Bu yasaya göre, Büyük Millet Meclisi tüm yetkilerini üç ay süre ile bir tek kişiye, başkomutan seçilen Mustafa Kemal Paşa’ya devrediyordu. Artık Mustafa Kemal Paşa’nın her emri bir yasa sayılacaktı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 7-8 Ağustos 1921 tarihlerinde uygulamaya koyduğu “Tekâlif-i Milliye Emirleri” (Ulusal Yükümlülük Emirleri) ile dünyada ilk kez, “topyekûn savaşı” başlattı. Savaş stratejisinde büyük bir “devrim” sayılan bu emirler şunlardı:

* Bir kat çamaşır, bir çift çorap ve bir çift çarık çamaşırlık, bez, patiska, pamuk, yün, kumaş, kösele, deri, çarık, ayakkabı, kundura çivisi ve ipliği, nal, yular, semer gibi savaşçıların ve atlarının donatılması için gerekli malzeme, buğday, un, saman, arpa, kurufasulye, bulgur, nohut, pirinç, mercimek, koyun, keçi, kasaplık sığır, şeker, gazyağı, sabun, zeytinyağı, tuz, çay ve mum, benzin, gres, makine yağı, otomobil ve kamyon lastiği, buji, telefon, kablo, pil, sülfirik asit ve benzeri malların, dört tekerlekli at ve öküz arabaları, binek atı, top çekebilecek hayvanlar, yük beygiri, katır, eşek ve develerin katılım pay ve oranları belirlenerek bedeli sonradan ödenmek üzere halktan ve tüccardan toplanması,
* At arabası, yaylı, öküz arabası, kağnı, at, eşek, katır, deve, deniz motoru, taka ve benzeri taşıt araçlarıyla, ayda bir defa olmak ve yüz kilometreyi geçmemek şartıyla orduya ait malzemenin istenen yere kadar parasız taşınması,
* Ülkeyi terk edenlerin hazineye geçmiş olan mallarından ordunun işine yarayacak olanlara el konulması,
* Halkın elinde bulunan savaşta yararlanılabilecek her türlü silah ve cephanenin teslim alınması,
* Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç ve at arabası yapan esnaf ile imalathaneler savaş araç ve gereci üretim ve onarımı ile görevlendirilmesi,
* Süngü, kılıç, mızrak ve eğer yapan zanaatkarlar bunların üretim ve onarım işlerinde çalıştırılması.

12 Nisan 1923 tarihli ve 328 sayılı kanun uyarınca Tekalifi Milliye borçlarının büyük kısmı nakden, önemsiz kısmı hazine tahvilleri ile halka geri ödenmiştir. Ödemelerin toplamı 6 003 663 TL olup % 72.3’ü 4 340 508 TL 1923 yılında, kalan % 27.7’si 1926 yılı hariç her yıl ödemeler yapılarak 1929’da tamamlanmıştır.

Cephane halkın verebileceği şey değildi. Yurt dışından sağlanması gerekmekteydi, bunun için paraya ve zamana ihtiyaç vardı.

TBMM, Kurtuluş Savaşı döneminde 109 adet yasa çıkardı: Hayvanlar Vergisi (Ağnam Resmi) Gelir Vergisi’ndeki oranların da 5-10 kat arttırılması, gümrük vergisinin 5 kat arttırılması, Zonguldak’ta çıkarılan kömürlerden, ton başına 2-3 Lira arası ihracat vergisi alınması, güvenlik nedeniyle silah altına alınamayan gayrı Müslümlere “bedelli askerlik” uygulaması, sakatlar dışında 18-60 yaş arasındakilerden, “Yol Vergisi” adıyla 4 işçi gündeliği tutarında vergi alınması, Mebus (milletvekili) maaş ve yolluklarından vergi kesilmesi gibi.

Kurtuluş Savaşı  başlayınca, İmalat-ı Harbiye subay ve ustalarından bazıları yanlarına taşınabilecek takım ve malzemelerini de alarak Anadolu’ya geçtiler. Ankara Yahşihan’daki demiryolları atölyeleri, bu elemanlarca silah atölyesine dönüştürülerek, işgal kuvvetlerince kamaları alınan toplara kama ve nişangah döktüler. Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı “İmalat-ı Harbiye Genel Müdürlüğü” kurularak, yurt çapında atölyeler oluşturuldu. Buralarda eski tren ve ray parçalarından kılıç, süngü, top kamaları yapılırken, Ruslardan alınan çapları büyük mermiler de cepheye yetiştirilebilmek için, barutları boşaltılmadan patlama olasılığına rağmen inceltildiler. Büyük Taarruz’a hazırlık günlerinde, Konya’da da bir imalat ve onarım merkezi kuruldu. Nalcılık okulu açılarak, süvari ve diğer birliklerdeki atları nallayacak koşum takımları imal edecek ustalar yetiştirildi. İşgallerden artakalan topraklarda alınan önlemler başarıyla uygulandı ve tarım üretiminde düşüklük olması önlendi.

Öte yandan  İtilaf Devletleri’nin işgal ettiği yerlere getirip depoladığı silah ve diğer malzemelerin büyük bir bölümü, Milli Mücadele’den yana olanların oluşturduğu örgütler vasıtasıyla Anadolu’ya kaçırıldı.  İstanbul’daki Fransız ve İtalyan işgal kuvvetleri, Fransa ve İtalya ile yapılan barış andlaşmalarından sonra Türk milliyetçilerinin depolardan silah kaçırmalarına göz yummaya başladılar. Kaçırılanlar arasında  eski Teşkilat-ı Mahsusa’nın Mustafa Bey Grubu tarafından İstanbul’dan İnebolu ve Ereğli limanlarına getirilen 75 mm. lik 20 adet sahra topu ile 7 dağ topu bile bulunmaktaydı.

15 Mayıs 1919’da Yunan askerinin İtalya’ya vadedilmiş olan İzmir’e çıkması İtalyanlarda  hayal kırıklığı yarattı. Bu olay, İtalyanların Milli Mücadeleye gittikçe sempati duymalarına, Ankara Hükümeti’ne silah ve cephane yanında diğer malzemeleri satmalarına neden oldu. Mustafa Kemal’in İstanbul’dayken İtalyan İşgal Kuvvetleri Komutanı Kont Sforza ile görüşmesi de çok yararlı olmuştu. Silahlar için gerekli para Antalya’daki İtalyan Bankası’na yatırılıyordu. Trieste ve Ancona gibi İtalyan limanlarından gemilerle Anadolu’ya sevk edilen malzeme, Karadeniz sahillerinden, Mersin  ve Antalya’dan Ankara Hükümeti’ne teslim ediliyorduBunların dışında, İtalyanların işgali altında olan Rodos adasından da Ankara Hükümeti’ne silah ve malzeme  sevkiyatı sağlandı.

Ayrıca İtalyanlar savaştan çekilirken Ankara hükümetine 20 spot 13 tipi uçak, 20 bin tüfek, 4 310 000 adet tüfek fişeği de sattılar. Bulgaristan’dan da silah  satın alındı ancak silahları getiren gemi battı.

Hilal-i Ahmer’e Hind Hilâfet Hey’eti İslâm muhâcirler için 5000 battaniye, Trablusgarb ve Bingâzi ahâlisi 204,000 frank, Mısırlılar 37,000 lira göndermişlerdi. Arjantin’de “Türk menâfi‘inin müdâfa‘ası ile iştigal eden İspanya Konsolosu’nun gayretiyle bir Hilâl-i Ahmer şu‘besi te’sîs olunarak ülkedeki Türklerden 5000 pezos (tahmînen 2500 lira) toplanmıştı”. Bu yardımlara Rodos Müslümanları, Rodos Cem‘iyet-i İslâmiyesi olarak 4127 lira toplayarak katkıda bulundular.

Sovyet yardım katkısının değerlendirmesi

Büyük Taarruz öncesinde Türk ordusunun gücü: 100 352 tüfek ve kılıç, 2 025 hafif makineli tüfek, 839 ağır makineli tüfek, 323 top, 10 uçak, 208 motorlu araç idi (Kaynak Fahrettin Çiloğlu: Kurtuluş Savaşı sözlüğü, Doğan Kitap, 1999, sayfa 38). Bu güç büyük ölçüde Türk milletinin imkanlarının üzerindeki özverisiyle oluşmuştu. Bu araştırmamız göstermektedir ki Sovyetlerin buna katkısı elbette olmuştur ama abartıldığı kadar olmamıştır. Sovyet silah yardımı Büyük Taarruzdaki 18 piyade, 5 süvari tümeni ve 3 bağımsız alaydan oluşan Türk ordusunun 4 tümenini “donatmaya” yetmişti. Katkıyı % 35’e kadar çıkartan bazı abartmalar muhtemelen Sovyetler üzerinden gelen ve Buhara Türklerine ait olan nakdi yardımların ve Azerbaycan yardımlarının da yanlış şekilde hesaba katılmasından kaynaklanmıştır.

Sovyetler Birliği, Milli Mücadele için vaadettiği askeri yardımların çok cüz’i bir kısmını Türkiye’ye göndermiştir. Sovyetler’den gelen askeri yardımların farklı tarihlerde ve farklı miktarlarda gönderilmesi, yardımın Milli Mücadeleye olan faydasının azalmasına yol açmıştır. Askeri yardımlar, önceleri ulaşımın sağlanamaması sebebiyle gönderilememiştir. Mesela Sovyet Rusya’nın Berlin’e gönderdiği 1 760 000 altın ruble  savaş malzemeleri, İngiliz takibatı ve tepkisinden çekinilmesi ve Sovyet Rusya’daki limanların donması gibi nedenlerle Anadolu’ya getirilememiştir. Daha sonra ise siyasi ve askeri gelişmelere bağlı olarak askeri yardımların miktarları değişmiştir. Örneğin Bekir Sami Bey’in I. İnönü Zaferi’nden (10 Ocak 1921) sonra toplanan Londra Konferans1’nda İngiltere, İtalya ve Fransa ile sözleşmeler imzalaması yüzünden sınıra gelmiş  olan para­lar geri dönmüştür. 1922 ylında Sta­lin ve Orjenitdze gibi Gürcü ve Kafkas liderler yardımın kesilmesine taraftar olmuş iseler de, Lenin ve Trotzki yardımın devam etmesi fikrini savunmuşlardı.

Para yardımındaki gecikme, aksama ve el koymaların diğer nedeni, Sovyet Rusya’nın ekonomik durumunun bozulmasıyla ve yaşanan kıtlıkla da bağlan­tılıdır.  Sovyetlerin ayni yardımları, el koydukları Buhara altınlarından mahsup ettikleri anlaşılmaktadır. Parçaları birleştirince elde edilen sonuç budur. İç ve dış problemleri oldukça çok olan ve paraya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan bir dönemde olan Rusya’nın, kendi hazinesinden 18 326 800 kadar yüklü bir parayı gönderebileceği de pek akla yatkın gelmemektedir. Bu para Buhara parasıdır ve  Sovyetler, Anadolu’ya gönderdikleri paradan arta kalanını kendi ihtiyaçları için kullanmışlar bir miktarıyla da  silah ve cephane göndermişlerdir. Yani:

KURTULUŞ SAVAŞINA SOVYET YARDIMI DİYE BİRŞEY YOKTUR. SOVYETLER SADECE YARDIMA ARACILIK ETMİŞ, CEPLERİNDEN BİR KURUŞ ÇIKMADIĞI GİBİ  KOMİSYONLARINI DA FAZLASIYLA ALMIŞLARDIR

Dönemdeki bütün bu gelişmeleri anlamak, karşılıklı bağımlılık ve pragmatik çıkar ilişkileri çerçevesinde değerlendirmekle mümkündür. Zaman zaman hissi davranışların ağır bastığı ilişkiler, esas itibariyle birbirine muhtaç iki ülkenin çıkar ilişkileri olarak tanımlanabilir. Türklerin Ermenilere karsı askerî harekâta girişmesine sinirlenen Lenin’in “Bugün, yarın Ankara ile bir savaş yapmak zorunda kalabiliriz” demesinde olduğu gibi ilişkiler gerginleşmeye de varan ayrılıklarla dolu olsa bile emperyalist güçlere karşı birlikte mücadele etme fikri ve KARŞILIKLI MENFAATLER iki ülkeyi bir dönem bir araya getirmiştir.

Anadolu’da Kurtuluş savaşının kazanılması, Rusya’da iç savaşın sona ermesinden  sonra Sovyetlerde Türkiye, Azerbaycan, Batı Türkistan Türklerinin, Kuzey Kafkasyalıların birleşip büyük bir güç oluşturma ihtimaliyle Bakü petrollerinin tekrar kaybedilme tehlikesi, Lenin ve Stalin tarafından Devrimle birlikte verilen halklara kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceği sözünün yerine getirilmemesine yol açmış, bütün bunlar Türkiye ve Sovyetler arasında daha yakın ilişkilere engel teşkil etmiştir.

Sonuç

Kurtuluş savaşı bir mucizeydi. Bugün geriye baktığımızda zafer bütün olmuş bitmişlerin hepsinin tek tek gerçekleşmesine bağlıydı. Bir tek zayıf halka bile felakete yol açacaktı. Ama öyle olmadı. Mesela 26 Ağustos’ta öldürücü darbe bir defada vurulmalı, Yunan ordusu imha edilmeliydi. Öyle ki düşman toparlansa, cephe oluştursa Türk askerinin atacak yeni kurşunları, top mermileri yoktu. Herşey o inanılmaz zekanın planlamasına uygun gitti ve ardından başarı da doğal olarak geldi. Başarı Türk Dünyasınındır.

Taksim Cumhuriyet Anıtındaki Heykeller

Sovyetlerin Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümetine yardımı konusunu analiz ettik. Ama bitmedi. Son olarak Atatürk’ün bu yardıma şükran gösterisi olarak İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtına Frunze ve Voroşilov adlı iki Sovyet Generalinin heykelini koydurttuğu iddialarını inceleyelim.

Taksim Cumhuriyet Anıtı, Taksim Meydanı’nda Milli Mücadele’yi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve devrimlerini sembolize eden ulusal bir yapıt olarak İtalyan heykeltraş Pietro Canonica tarafından yapılmış olup anıt ve çevre düzeni İtalyan mimar Guilio Mongeri tarafından yapılmıştır. Anıtın projesi 1926 da, yapımı 1928 de tamamlanmış 9 Ağustos 1928’de açılmıştır.

taksim anıtı

Popüler Tarih Dergisi Ağustos 2002 sayısı

Taksim anıtında Rus generaller var diyenlerin ilk ve tek kaynağı bu dergi sayısı. Ancak derginin kaynağı yok. Dergiye göre: “Atatürk’ün hemen arkasındaki heykeller grubunun içinde, iki Rus generalinin heykeli de bulunmaktadır. Bunlar, Mareşal Kliment Yefremovlç Voroşilov (sağ altta) ve General Mihail Vasilyeviç Frunze’dir (en altta). Bu iki Sovyet askerinin Anıt’ta temsil edilmelerini, bizzat Mustafa Kemal istemiştir.” Dergi bunları neye, kime dayanarak yazmış?

Atatürk’ün hemen arkasındaki heykeller grubunda üç erkek var. İkisi sivil, biri üniformalı. Bunlardan hangileri Rus General? Hiç bir bilgi vermiyor.  Dergide bir sürü fotoğraf var ama söz konusu  Rus Generalleri işaretli değil.

Dergiye göre: “Mareşal Voroşilov ise savaşın sürdüğü yıllarda Ankara’ya gelmiş askeri danışman olarak çalışmıştı.” Bu doğru değil. Buna dair hiçbir belge yok, ne dergide ne de başka bir yerde.

Bu konudaki diğer bütün alıntılar bu dergiden. Bazıları fotoğraf koymuş ve Atatürk’ün solundaki iki üniformalıyı yuvarlak işaret altına almış.

Ilia_Starinov_and_Klim_VoroshilovVoroşilov’un Türkiye’ye gelişi konusu önceki bölümlerde irdelenmiştir. Taksim Anıtının projesi 1926 da, yapımı 1928 de  tamamlanmıştır. 1933 de  Türkiye’ye gelen Voroşilov’un, heykelinin Taksim anıtında olmasının bu nedenle hiçbir anlamı yoktur ve olamaz.

Mayıs-Haziran 1919’da Türkiye’ye gelen heyetle ilgili tek bir belge var o da tartışmalı. Bu heyet Ankara’ya gitmiyor, zaten o zaman Ankara daha devreye girmemişti. Diyelim ki Voroşilov bu heyette yer almış ve Atatürk Taksim anıtında Voroşilov’a yer verilmesini istemişse o zaman bu kadar önemine binaen Nutuk’da heyetten ve Voroşilovdan bahsetmesi gerekmez miydi?

Frunze

Frunze

Voroşilov gibi Frunze’nin de Taksim Cumhuriyet anıtında heykeli olduğu öne sürülmektedir. Ancak onun da anıttaki yeri konusunda çelişkiler var.

Kimilerine göre İnönü’nün hemen arkasında. Ancak bu heykelin Aralov’a da  heykeltraşa da ait olduğunu öne sürenler var. Kimilerine göre Atatürk’ün arkasındaki iki sivilden biri.

Fevzi Çakmak ve Taksim Anıtındaki heykel

Atatürk’ün solunda kim var?

Kimilerine göre Frunze Atatürk’ün solunda yer alıyor.

Anıt tariflerinin büyük çoğunluğunda Atatürk’ün sağında İnönü, solunda Fevzi Çakmak yer alır denmektedir. Bu durumda yukarıda gördüğünüz “kollarını kavuşturan” heykel Frunze değil Fevzi Çakmak olmaktadır, ki bunu aynen belirtenler de var.

Taksim Cumhuriyet Anıtının açılışından bir sonraki gün olan 9 Ağustos 1928 tarihli İkdam gazetesinde konuyla ilgili bir haber yer almaktadır: “Galatasaray’dan gelindiği zaman cepheye tesadüf eden ve en önde gazi hazretleriyle yanlarında Fevzi ve İsmet Paşalar hazretlerinin bulunduğu grub heyet-i umumiyesi itibariyle muhib bir manzara icra etmekle beraber, bu grub içinde Fevzi paşanın heykeli benzememekte ve başvekilin heykeli ise başı ile vücud arasında mevzun bir nispet muhafaza edildiği için tam bir müsabahat arz edememektedir. Yalnız Gazi hazretlerinin heykelleri kendilerine çok müsabaheder ve heykelin Şişli’den gelindiği zaman cepheye tesadüf eden kısmındaki ve gazi hazretlerinin Kocaçimen tepede alınmış bir tasvirlerinden mülham bulunan heykeller grubu da diğer cephedeki sağ ve sol cihetlerini tezyin eden ve ellerinde bayraklar taşıyan Türk askeri heykelleri ise çok güzeldir. Velhasıl
Taksim’de dün resmi küşedı icra edilen abide heyet-i umumiyesinin bıraktığı intiba itibariyle muvaffak olmuş bir eser addedilebilir”.

Fevzi Çakmak Kurtuluş Savaşının efsane komutanlarından ve iki mareşalinden biri olup, anıtın proje ve yapımı sırasında Genel Kurmay Başkanıydı. Kurtuluş Savaşı kahramanları arasında ikinci sırada yer almıştı.  Heykele birebir benziyor denmese de heykelin kasketi ve yüz hatları Mareşali andırıyor. Yukarıdaki gazete haberi ve buradaki irdelemelerimizden anlaşılacağı gibi Atatürk ve İnönü dışında hiçbir heykelin kesin olarak kimliğini benzetme yoluyla belirlemek mümkün değil. Heykeltraş anlaşılan o tarihte Cumhurbaşkanı ve Başbakan dışında heykelleri birebir benzetmeye çalışmamış, özen göstermemiş ya da kafasına göre yontmuş olmalı.

Kendisinden bilgi istenen Roma’daki Museo Pietro Canonica Müdürü Bianca María Santese anıtta sadece İsmet İnönü’nün yer aldığını cevabını vermiştir.

Murat Bardakçı’ya göre ise Atatürk’ün solundaki sivil şahıs Firunze. Ancak Atatürk’ün solundaki şahıs sivil değil subay. Yine Bardakçı’ya göre bu şahsın arka solunda da Voroşilov var. Ancak bu şahsın arka solunda hiç kimse yok. Anlaşılan Bardakçı konuya hiç kafa yormamış.

Bu arada Atatürk Türkistan’da Türkleri birbirlerine düşürerek katleden bir Rus generalinin heykelinin kendisi ile beraber yer almasını neden istesin? Kurtuluş savaşına Sovyet yardımı almak için desek, savaşı biteli yıllar geçmiş. Ancak gerçek şuydu ki Frunze Türkiye’ye Rusların değil  o sıralar dış işlerinde özerk bulunan Ukrayna Sosyalist Cumhuriyeti’nin elçisi olarak gelmişti. Yani Atatürk onu onore ettiyse, bilerek ve isteyerek Rusları değil Ukraynalıları onore etmiştir.

Sonuçta Atatürk’ün solundaki heykel Fevzi Çakmak’a aittir. Yukarıda belirtilen istisnalar dışında genel kanaat bu yöndedir.

Kasketli

Kimilerine göre Taksim Cumhuriyet Anıtında Aralov’un da heykeli var ve İnönü’nün arkasında.

Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçiliği’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin 80. kuruluş yıldönümü için hazırlanmış  bir makalede şu ifadelere yer verilmiştir: “Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı M. K. Atatürk’ün şahsi talimatı sayesinde Rusya ile Türkiye arasında yeni tip ilişkilerin oluşturulması ve geliştirilmesine yönelik ilk adımların anısı, 1928’de İstanbul’un Taksim Meydanında dikilmiş olan heykel kompozisyonu ile ebedileştirilmiştir. Türk Milli Kurtuluş Hareketinin kahramanları ile aynı safta tasvir edilen Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin Tam Yetkili Temsilcisi S. İ. Aralov’un figürü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Rus-Türk ilişkilerine verdiği önemi her türlü tarihi belgelerden daha iyi bir şekilde göstermektedir.” Elçilik nezdinde araştırmalar sonucunda bu makalenin yazarı ve kaynağı bilinmediği anlaşılmıştır.

Taksim Cumhuriyet Anıtı. İnönü ve arkasındaki heykel

Taksim Cumhuriyet Anıtı. İnönü ve arkasındaki heykel

Voroşilov’un Türkiye seyahati ile ilgili olarak Sovyet belgelerini araştıran Mehmet Perinçek: “Dünya işbirliğine giden yol da Taksim Anıtı’nda ölümsüzleşmiştir. Mustafa Kemal’in talimatıyla Anıt’a konulan ve kolay kolay yıkılamayacak olan Aralov heykeli, stratejik bir dostluğun simgesidir.” der ama heykelin hangisi olduğundan bahsetmez. Daha sonra, Mevlüt Çelebi ile 22 Nisan 2003 yılında İstanbul’da yaptığı görüşmede Anıtta Aralov’un heykelinin bulunduğunu, fakat Frunze ve Voroşilov’un yer almadığından kesinlikle emin olduğunu, anıtta Rus generallerinin veya Aralov’un yer aldığı konusunda herhangi bir Sovyet belgesine rastlamadığını, bu kişilerden sadece Aralov’un heykelinin anıtta yer aldığının anıttaki şapkalı heykel olan Aralov’un fotoğraflarıyla karşılaştırılırsa rahatlıkla fark edilebileceğini, Furunze ve Voroşilov’un anıttaki kişiler olmadığının, fotoğraflarıyla da anlaşılabileceğini anlatmıştır. (Mevlüt Çelebi: Dünden Bugüne Taksim Cumhuriyet Anıtı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006).

Buna karşılık Aralov anılarında, ve 1960’larda kaleme aldığı yazılarda Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda heykelinin yer aldığından hiç bahsetmemiştir. Perinçek’in bu soruya Aralov’un, heykelinin yer almasından söz edecek yapıda birisi olmadığı cevabı inandırıcı olmaktan uzaktır.

Kimine göre İnönü’nün tam arkasında, bu şapkalı heykel, Aralov değil, anıtın heykeltraşı Canonica’nın bizzat kendisidir, kimine göre de Anadolu köylüsünü temsil eder.

Şapkalar

voroşilovAnıtta 3 şapkalı, 1 kasketli heykel var. Aralarında Rus varsa benzerliği açısından en kuvvetli ihtimal kasketli heykelin Aralov’u temsil etmiş olmasıdır. Geriye kalan 3 heykelin şapkaları aynı. Peki anıtta 3-4 Rus olması mantıklı mı? Bu soruya cevap vermek için yukarıdaki araştırmamızın sonucuna bakmak yeterlidir. Kurtuluş Savaşına yardımda başrolü oynayan Ruslar değil Buharalılardır. Ayrıca şapkaların Rus şapkası olduğu da  kuşkuludur. Heykel yapıldığı dönemde Türk ordusunun şapkaları da heykeldekiler gibiydi. Mesela yukarıda resmini verdiğimiz Fevzi Paşa’nın şapkası gibi. Şehit Kubilay’ın heykel yapıldığı dönemde çekilen fotoğrafı da buna örnektir.

Şehit Kubilay

Şehit Kubilay

Atatürk’ün solundaki heykel Fevzi Çakmak olduğuna göre onun arkasındaki aynı üniformalı subayın da Türk subayı olması gerekmekte. Geriye Atatürk’ün arkasında iki sivil kalıyor. Onlar Rus Generaller desek, iki Rus General anıtta neden sivil kıyafetle yer alsın?

Neden belge-kayıt yok?

Bunu Soner Yalçın araştırmış. Okuyalım:

Arşivimdeki tarih dergilerinin Taksim Anıtı’yla ilgili haberlerini, makalelerini okudum.
Bakalım bu sırrı yazmışlar mıydılar?
Şevket Rado’nun sahibi olduğu “Tarih ve Edebiyat Mecmuası” Ağustos 1979 tarihli sayısında, “Taksim Cumhuriyet Abidesi” başlıklı yazısında bu sırra hiç değinmemişti. (Sayı 8, Sayfa 19)
Başında Midhat Sertoğlu’nun bulunduğu “Yıllar Boyu Tarih” dergisi, Ağustos 1980 tarihli sayısının kapağını Taksim Anıtı’na ayırmıştı. Başlığı ilginçti: “Yeterince tanımadığımız şaheser: Gelin, Taksim Anıtıyla Tanışalım.”
Erdal Türkay’ın kaleme aldığı yazıda da ne yazık ki bu sır yoktu! (Yıl 3, sayı 8, sayfa 44)
Yayın danışmanlığını Eroğul İskit’in yaptığı “Yıllar Boyu Yakın Tarih Dergisi” Temmuz 1978 tarihli sayısının “Taksim’de 50 yıl” başlıklı yazısını; İstanbul’a yaptığı başarılı çalışmalarıyla birçok tarihi eseri kazandıran Çelik Gülersoy kaleme almıştı. Beş sayfa ayrılan bu yazıda da Taksim Anıtı’nın sırrı yoktu! (Yıl 1 sayı 4 sayfa 45)
Başında Prof. Mete Tunçay’ın bulunduğu “Tarih ve Toplum” dergisi, Ocak 1988 tarihli sayısında “Taksim Anıtı ile İlgili Mektuplar” başlıklı Turgut Kut imzalı bir yazıya yer vermişti. Anıtın İtalyan heykeltıraşı Pietro Canonica’nın mektuplarına yer verilen yazıda da anıttaki sırra ait bilgi yoktu. Haksızlık yapmayalım; konu belki de Taksim Anıtı olmadığı için bu sır yazılmamış olabilir. (Sayı 49, Sayfa 21)
Uzatmayayım:
Ne “Yakın Tarihimiz” ciltlerinde ne de “Belgelerle Türk Tarih Dergisi” sayılarında Taksim Anıtı’nın sırrıyla ilgili bir yazı bulabildim.
Sekiz ciltlik İstanbul Ansiklopedisi’nde bile yoktu.
Anıtın yapılış hikáyesi yazılıyor; mimari bilgileri, özellikleri veriliyor; mali ve sanatsal yönüne değiniliyor; Cumhuriyeti sembolize eden figürler anlatılıyor; Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’tan bahsediliyor. Ama bir sırrın üstü örtülüyordu!”

Soner Yalçın’a göre bunu sebebi Soğuk Savaş dönemi. Ancak soğuk savaş dönemi 1947’de başlar. Yani anıtın projesi tamamlandıktan 21 yıl sonra. 21 yıl boyunca  bir Allahın kulu bu heykeller hakkında birşey yazmamış ya da bilenler birilerine anlatmamış?

Soner Yalçın “İnönü dönemi” deseydi daha inandırıcı olur muydu?

İnönü dönemi baskı dönemidir, bu konuda da baskı mümkün olmuştur denebilirse  de İnönü’nün Stalin’den ödü patladığı bilinir. Stalin istedi diye Azerbaycan’dan canlarını kurtarıp Türkiye’ye kaçan Azeri Türklerini kurşuna dizileceklerini bile bile Ruslara teslim etmiş, Türkiye’ye iltica etmek isteyen Türkistanlıları kabul etmemiş.v.b.  Bu konudaki yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN. Anıtta Rus generaller vardıysa ve İnönü bunu açıklasa Stalin kızmak şöyle dursun memnuniyetinden dört köşe olurdu. Bu arada İnönü döneminin de Anıt projelendirildikten 12 yıl sonra başladığını ekleyelim. Bu 12 yıl içerisinde Atatürk gibi korkusuz bir lider kendi koydurttuğu heykeller için aman yazmayın, çizmeyin susun kimseye bahsetmeyin yoksa fena yaparım mı demiş?

Atatürk’ün yanında çalışan, Atatürk ile bulunan herkesin hatıraları yayınlandı. Atatürk’ün ne yediği, nereye gömülmek istediğine, motorla balığa çıktığına kadar her detay bu hatıralarda bulunur. Ankara’ya gelişinden itibaren her adımı kayda geçirilmiştir. Neden bunların birinde Atatürk’ün söz konusu heykellere dair talimatından/isteğinden bahsedilmez?

Sonuç

Taksim Anıtı, başlangıçta Atatürk’ün şahsı için düşünülmüş olup bütün yazışmalarda bu böyle geçtiği  gibi, para toplamak için bastırılan makbuzların başında da bu belirtilir. İtalyan mimar Canonica bu nedenle Atatürk dışındaki heykellerin kimliklerinin belli olmasına fazla önem vermemiş ve/veya bu konuda yazılı bir açıklama bırakmamış olabilir.

Anıtta yer alan heykellerin kimlere ait olduğuna dair hiçbir resmi belge hatta anı dahi olmadığından öne sürülen çelişkili iddialar şehir efsanesi olmaktan öteye geçemez. Özellikle anıtta Rus generallerin yer almış olması mümkün değildir.

Kaynaklar:

TBMM Gizli Celse Zabıtları. 24 Nisan 1920. https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/GZC/d01/CILT01/gcz01001002.pdf

Lenin Döneminde Türk-Rus İlişkileri (1917-1923) Özlem ÇOLAK. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Tarih Anabilim Dalı. Nisan 2010. http://eprints.sdu.edu.tr/766/1/TS00830.pdf

Moskova Antlaşmasına Giden Yol, Milli Mücadele Dönemi TBMM Bolşevik İlişkileri. İhsan Çolak. T.C. Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı. Dergi sayı 49 http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-49/moskova-antlasmasina-giden-yol-milli-mucadele-donemi-tbmm-bolsevik-iliskileri

Türk Kurtuluş Savaşında Sovyet Rusya’nın Mali ve Askeri Yardımları. Ülkü Çalışkan, Trakya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bolümü, Araştırma Görevlisi www.karam.org.tr/DergiPdfDetay.aspx?ID=210

İki Devrin Perde Arkası. Teşkilatı Mahsusa Başkan Hüseyin Ertürk. Samih Nafiz Tansu. İlgi Kültür Sanat Yayınları. 2011.

Salahi Sonyel, Kurtuluş Savaş1’nda Dış Politika, C.I, Ankara 1987, s.79-81, 84

Erol Mütercimler, Kurtuluş Savaşı’nda Denizden Gelen Destek Sovyetler Birliği’nden Alınan Yardımlar Kuva-y1 Milliye Donanmas1, İstanbul 1992, s.110-112.

Milli Mücadele 1919-1922. Kazım Özalp. Türk Tarih Kurumu. 1989.

Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları. Alptekin Müderrisoğlu. Atatürk Araştırma Merkezi. 2013.  dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/810/10298.pdf

Tekalif-i Milliye Emirleri ve Uygulanışı. Mehmet Kayıran. T.C. Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı. Dergi sayı 15. https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/Mehmet-KAYIRAN-Tekallif-i-Milliye-Emirleri-ve-Uygulanışı.pdf

Atatürk Dönemi Türk – Rus İlişkileri. Bilgihan ÇOLAK, Yüksek Lisans Tezi, Edirne Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ocak 2007.

Askerlik Bilimi ve Atatürk. Özer Yavuzaslan, Doğu Akdeniz Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü http://dauadk.blogspot.com/p/askerlik-birimi-ve.html

Kazım Karabekir. İstiklal Harbimiz.  Türkiye Yayınevi. İstanbul. 1969.

Kurtuluş Savaşı Sözlüğü. Fahrettin Çiloğlu. Doğan Kitap, 1999, sayfa 38.

Ankara – Moskova İlişkilerinin  Gelişimi Ve 1925 Dostluk Ve Saldırmazlık Antlaşması Salim Gökçen. Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi Sayı 3 Sayfa 117-139 http://dergipark.ulakbim.gov.tr/kid/article/download/5000124469/5000114605

Milli Mücadele Kahramanlarından Baha Sait Bey (Biga 1882 – İstanbul 16 Ekim 1939). Fethi Tevetoğlu. T.C. Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı. Dergi Sayı 16.  http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-16/milli-mucadele-kahramanlarindan-baha-sait-bey-biga-1882-istanbul-16-ekim-1939

”Zehir taktiği” veya Azerbaycan SSR-in Türkiye Cumhuriyetindeki ilk
Elçisi İbrahim Abilovu kimler öldürdü? 23 Şubat 2013. Elnur Kelbizade http://hurgazete.web.tr/haber_detay.asp?haberID=6519

Kliment Voroshilov. Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Kliment_Voroshilov (İngilizce)

Semyon Aralov. Vikipedia. https://tr.wikipedia.org/wiki/Semyon_Aralov

Shalva Eliava. Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Shalva_Eliava (İngilizce)

Karl Radek. Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Karl_Radek (İngilizce)

Mustafa Kemal’in ardındaki Ukraynalı: Mihail Frunze. Fehmi DİNÇER. Ankara 2007 http://blog.milliyet.com.tr/mustafa-kemal-in-ardindaki-ukraynali–mihail-frunze/Blog/?BlogNo=79596

Popüler Tarih Dergisi Ağustos 2002 sayısı http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/1217/001580095010.pdf?sequence=3

Bir şehir efsanesini yıkalım: taksim heykelindekiler sovyet mareşalleri değil ama…Ali Rıza Sığırcı. 28 Ekim 2012. http://alirizasigirci.blogspot.com/2012/10/bir-sehir-efsanesini-ykalm-taksim.html

Moğolların izinde General Frunze. İrfan Özfatura. Türkiye Gazetesi

Taksim’de 80 yıldır komünizm propagandası yapılıyor. Soner Yalçın. Hürriyet. 09 Ağustos 2008. http://www.hurriyet.com.tr/taksim-de-80-yildir-komunizm-propagandasi-yapiliyor-9623841

Taksim’e kendi heykelini dikti. Haber 5. 11 Mayıs 2013. http://m.haber5.com/haber/412822

Taksim’deki anıt ve Rusya gerçeği. Murat Bardakçı. Habertürk 21 Aralık 2016  http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1339023-taksimdeki-anit-ve-rusya-gercegi

Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda Rus – Türk Yakınlaşmasının Sembol Figürü
İmren ARBAÇ Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma Dergisi Cilt 1 , Sayı 1 , Ocak 2017 , Sayfalar 138 – 161 http://dergipark.gov.tr/yutad/issue/26904/282920

Tekâlif-i Milliye (Halka Borcu Kalmayan Devlet) M. Akif  Tural. 27 Nisan 1995 Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı
https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/M.-Akif-TURAL- Tek%c3%a2lif-i-Milliye-Halka-Borcu-Kalmayan-Devlet.pdf

Kurtuluş Savaşına Buhara Altınları. Bülent Pakman. Ağustos 2011. https://bpakman.wordpress.com/ataturk/1919-yili-mayisinin-19-uncu-gunu-samsuna-ciktim/kurtulus-savasina-buhara-altinlari/

Milli Mücadeleye Azerbaycan Desteği. Bülent Pakman. Ağustos 2012. https://bpakman.wordpress.com/ataturk/1919-yili-mayisinin-19-uncu-gunu-samsuna-ciktim/milli-mucadeleye-azerbaycan-destegi/

Milli Mücadelede Doğu Cephesi ve Moskova ile ilişkiler – Olaylar. Bülent Pakman. Ocak 2015.  https://bpakman.wordpress.com/baku-2010-fotograflar/azerbaycan-tarihi/kafkas-islam-ordusu/milli-mucadelede-dogu-cephesi-ve-moskova-ile-iliskiler/

Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’a girişi – Analiz. Bülent Pakman. Ocak 2015. https://bpakman.wordpress.com/baku-2010-fotograflar/azerbaycan-tarihi/kafkas-islam-ordusu/kizil-ordunun-azerbaycana-girisi-sorular-cevaplar/

Atatürk’ün malvarlığı. Bülent Pakman. Temmuz 2015. https://bpakman.wordpress.com/ataturk/ataturk-ateist-miydi/ataturke-iftira-neden/ataturkun-malvarligi/

İkinci Dünya Savaşında Türkler. Bülent Pakman. Nisan 2015. https://bpakman.wordpress.com/turk-dunyasi/ikinci-dunya-savasinda-turkler/

Stalinli Yıllar. Bülent Pakman. Nisan 2015.  https://bpakman.wordpress.com/turk-dunyasi/ikinci-dunya-savasinda-turkler/stalinli-yillar/

Bülent Pakman. Aralık 2015.  Eklemeler Mayıs 2017, Ağustos 2018, Ekim 2018, Nisan 2020 Aktif link vererek alıntılanabilir.

IMG_2654Bülent Pakman kimdir?

Milli Mücadele – Kurtuluş Savaşı ile ilgili tüm yazılar

Milli Mücadele _ Kurtuluş Savaşı