İskitler M.Ö. 8. yüzyıl – M.Ö. 250
Büyük Hun İmparatorluğu M.Ö. 220 – M.Ö. 46
Batı Hun İmparatorluğu M.Ö. 46 – M.S. 215
Avrupa Hunları 370 – 469
Tabgaç Devleti 385 – 556
Akhunlar M.S. 420 – 562
Avarlar 562 – 805
Göktürkler 552 – 745
Uygur Hakanlığı 742 – 840
Hazar Devleti 468 – 965
Karahanlılar 840 – 1212
Macar Arpad Hanedanlığı 896 – 1301
Tuna Bulgar Devleti 7. yüzyıl – 9. yüz yıl
Tolunoğulları 868 – 905
İhşîdiler- Akşitler 935 – 969
İdil/Volga Bulgar Devleti 946
Gazneliler 963 – 1187
Büyük Selçuklu Devleti 1038 – 1157
Harezimşahlar Devleti 1097 – 1230
Anadolu Selçukluları 1075 – 1308
Altın Orda Devleti 1227 – 1502
Ed-Devletü’t-Türkiyye (Memluk Devleti) 1250 – 1517
Timur Devleti 1370 – 1507
Akkoyunlular 1378 – 1508
Karakoyunlular 1380 – 1469
Safeviler 1501 – 1736
Bâbür Devleti 1504 – 1858
Osmanlı Devleti: 1299 – 1923
Türkler bu devletleri kurmadan önce de varlardı, bunlar bir başka yazımızda anlatılmıştır. OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
1. İskitler: M.Ö. 8. yüzyıl – M.Ö. 250
Avrupa’nın doğusu (Kırım ve Pontik Bozkırlar) ile Orta Asya’da, Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi’ni de içine alan bölgelerde yaşamış göçebe halk. Sarmatlar ve Gotlar tarafından yıkılarak bölge halkları arasında asimile olmuşlardır.
İskitler hakkında geniş bilgiler ayrı bir yazımızda verilmiştir. OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
2. Büyük Hun Devleti (İmparatorluğu): M.Ö. 220 – M.Ö. 46
M.Ö. 1000 e kadar dağınık kavimler oluşturmaya başlayan Hunların M.Ö. 220 de bu kavimleri birleştirerek kurdukları Büyük Hun Devleti Orta Asya’daki ilk Türk devletidir. Bilinen ilk hükümdarı Teoman’dır. Geniş bilgiler ayrı yazımızda verilmiştir OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.
3. Batı Hun İmparatorluğu: M.Ö. 46 – M.S. 215
M.Ö. 46’da, Büyük Hun İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle, Batı Türkistan’da Cici (Çiçi) Han tarafından kurulan Türk devletidir. O dönem boyunca en büyük bölgesel güç olmuştur. M.S. 3. yüzyılın başlarında, başka bir Türk kavmi olan Siyerpiler (Siyenpiler), Hunlarla iktidar mücadelesine giriştiler, sonunda Moğolların ve bazı Türk boylarının da yardımıyla, Hunların hakimiyetine son verdiler.
4. Avrupa Hunları: M.S. 370 – 469
Asya’daki Büyük Hun İmparatorluğu dağıldıktan sonra, Hunların bir kısmı, Dinyeper nehriyle Aral Gölünün doğusu arasındaki bölgeye yerleşip Balamir Han komutasında tarih sahnesine yeniden çıktılar. 4. yüzyılın ortalarına kadar orada yaşadılar. Çin’den gelen Hun kitleleriyle çoğalan ve uzunca bir süre sakin bir hayat yaşamak suretiyle güçlenen bu Hunlar, iklim değişikliği ve geçim şartlarının bozulması sebebiyle, 350 yılından itibaren Asya Bozkırlarından Avrupa’ya göç etmeye başladılar.
Geniş bilgiler ayrı yazımızda verilmiştir OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.
5. Akhunlar: M.S. 420 – 562
Akhun devletinin kuruluş ve genişlemesinin anlatıldığı yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.
6. yüzyılın başlarında Ak Hunlar, ülkelerini Göktürklere bırakmak zorunda kalarak, onların yönetimi altına girdiler.
6. Avarlar: 562 – 805
Macaristan’da büyük bir devlet kuran Avarlar (Aparlar), zaman zaman İstanbul’u kuşatmışlardır. İstanbul’u kuşatan ilk Türk boyudurlar. O dönemde Avrupa kıtasında bölgesel güç oluşturmuşlardır. Egemenlik alanı bugünkü Macaristan, Arnavutluk, Hırvatistan, Çekoslovakya, Avusturya ve Güney Almanya’yı kapsamaktaydı.
Avar Türkleri, önceleri Hun ve Tabgaç hanedanlarının hakimiyeti altında yaşıyorlardı.
Tabgaç Devleti
Kuzey Çin’de 385-556 arası hüküm süren Türk devletidir. Türk Tabgaç Hanedanı Kuzey Çin’de güçlü bir siyasî oluşum meydana getirerek, Asya Hunlarının yerini almıştı. Tabgaç hakimiyeti, hükümdar Kuei zamanında (385-409) Pekin’e kadar uzandı.
424-452 arası Türk Tabgaç Devleti’nin altın yılları oldu. İmparator T’ai-wu Çin’in önemli başkentlerini ele geçirerek hakimiyetini Sarı-nehir bölgelerine yaydı ve bütün Kuzey ‘i tek yönetimde birleştirdi. Sırasıyla önce 2. Ts’in, Hun Hsia, Moğolistan’daki Juan-juan, İç Asya’daki Vu-sun, Yue-pan devletlerini ve Kuça, Kaşgar, Karaşar, Turfan başta olmak üzere 30 kadar kent-devletçikleri yönetimine bağlayan T’ai-wu, 439’da da Kansu’daki Kuzey-Liang Hun devleti’ni ortadan kaldırmış, böylece de ünlü Ġpek Yolu güzergahını tekrar Türk hakimiyet sahasına dahil etmiştir. İmparatorluk merkezini bozkır bölgesinde (Kuzey Şan-si) tutan T’ai-wu, o sıralarda Çin’de yayılmakta olan Budizm’in Türkler arasına nüfuzunu önlemeye çalışıyor, idaresi altındaki Çin toprakları dahil Budistler’in faaliyetlerini kontrol ediyordu. 438’de tapınaklarda ayinler dışında din propagandasını yasaklayan bir emirname çıkarmış 446’da emre uymayanların şiddetle takibini emretmişti.
Tabgaçların Çin’le çok fazla yakınlık kurmaları onların hayatlarına alışmalarına yol açtı. O kadar ki, bazı Tabgaç yabguları, Çinlilere hayranlıkları yüzünden kendi halklarını ve kültürlerini hor gördüler. Bu durum Tabgaçların Çin kültürü ve Çin kalabalığı içinde eriyip gitmelerine sebep oldu. Tabgaç iktidarının zayıflamasıyla onların yerine iktidar, Avar hanedanının eline geçti.
Batıya göç
Orta Asya hakimiyetini ele geçiren Avar Hanedanlığı 6. yüzyıl ortasına kadar devam etti. Avar kağanları hem doğuda, hem batıda fetihler yapmışlar, esas olarak Çin’le uğraşmışlardır. Avar Devleti, Onabay Kağan zamanında Göktürklerin isyanı üzerine yıkıldı (552). Göktürkler karşısında uğranılan başarısızlık üzerine, Avar kitleleri 555 yılında batıya doğru göç etmek zorunda kaldılar ve Aral Gölü ile İdil Nehri arasındaki bölgeye yerleştiler.
558 yılında, Sabar hakimiyetini yıkıp, Kafkaslara doğru ilerlediler. Buradaki İranlı Alanları egemenlikleri altına aldıktan sonra, Bizans’a elçi gönderek yıllık vergi ve kendilerinin yerleşebilecekleri arazi istediler. Bu arada Dalmaçya’da ve Balkanlar’da geniş çaplı bir fetih hareketine giriştiler. Bizans İmparatoru, Avar akınını durdurmak maksadıyla, Aşağı Tuna havzasında, başta Antlar olmak üzere, bazı Slav ülkelerinde bir set kurmaya çalıştı. Fakat 562’de bu engeli rahatlıkla aşan Avarlar, Bizans’la sınırdaş oldular. Avrupa içlerine büyük akınlarda bulundular. Bizans İmparatorunun vergi ödememesi üzerine Orta Karpatlara girdiler. 568’de, bugünkü Macaristan’ı tamamen hakimiyetleri altına aldılar. Böylece Orta Avrupa’da büyük Avar İmparatorluğu kuruldu. Devletin sınırları, Elbe Vadisi ve Alp Dağlarından Don Nehrine kadar uzanıyordu.
Avar Hakanlığının iki yüz yıl kadar süren hakimiyeti devrinde en önemli askerî harekatları, İstanbul’u kuşatmalarıdır. 619 ve 626 yıllarında iki defa olmak üzere, Sâsânîlerle ortak yapılan bu kuşatmalar çok şiddetli geçti. Surlar önünde çarpışmalar günlerce sürdü. Ancak Avar ordusu kuşatmadan, donanması olmadığı için bir sonuç alamadı. Güç şartlar altında çekilmek zorunda kaldı. Avarların, Bizans başşehrinde büyük heyecan uyandıran özellikle ikinci harekâtı, tarihî birtakım hâtıralar da bıraktı. Avarların çekildiği gün, Bizans’ta bayram ilan edildi ve kiliselerde âyinler asırlarca devam etti. Diğer taraftan İstanbul kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması, Avar Hâkanlığının îtibarını sarstı. Tâbi kavimler başkaldırmaya ve dağılmaya başladılar. Uzun mücadeleler neticesinde, Balkanlar Bulgarlara, Tuna-Sava bölgesi Hırvat-Sloven gibi Slav kabilelerine, Bohemya sahası da Çeklerin atalarına terkedildi. Zayıflayıp küçülmesine rağmen Avar Hakanlığı, yaklaşık 170 yıl daha varlığını korudu. Fakat, 791’den itibaren Frank İmparatorluğunun amansız hücumları sonunda 805 de tamamen ortadan kalktı. Parçalanan Avar grupları, Doğu Macaristan ve Balkanlara dağılıp kısa zamanda Hıristiyanlaşarak ve dillerini unutarak yerli halk içinde eridiler.
Bazı araştırmacılara göre Avarlar ile Uarlar aynıdır. Daha önce Akhunlar bölümünde belirttiğimiz gibi Uarlar önceleri İç Asya’da yaşayan bir kabile. Hun adında kabile grubuyla 350’lerde Güney Kazakistan bozkırına gelmişler, buradan güneye yönelerek Hindukuş Dağları ve Ceyhun Irmağı arasında yer alan, merkezi bugünkü Belh şehri olan o dönemki adı Baktria olan, günümüz Afganistan sınırları içindeki Toharistan bölgesine inmişler. Macar tarihçi András Róna-Tas’a göre Avar kabile birliğinin iskeletini Uygur Türkleri oluşturmuş ve birlik Orta Çağ’da Orta Asya’da yaşamakta olan kabilelerin kaynaşmasıyla meydana gelmiştir. Alman Dilbilimcisi Harald Haarmann’a göre Avarlar kesin bir Türk ulusudur. Türk Tarih Tezi’ne göre de Avarlar Türk ulusudur.
Çoğunluğu Dağıstan’da yaşayan Kafkasya Avarlarının Hunlar ve Avarlar ile bağlantıları olduğu varsayılmaktadır. Kafkasya Avarlarının bir kısmı 150-200 yıl önce Dağıstan’dan Türkiye’ye zorunlu tehcir ettirilmişlerdir. Araştırmacı-gazeteci Banu Avar’ın ailesi de bu göçen Türkler arasındadır. Banu Avar’ın Dağıstan çekimleri:
7. Göktürkler: 552 – 745
Göktürk devletleri ayrı bir yazımızda ayrıntılı anlatılmaktadır. OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
Orhun vadisindeki Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtları ve onlarla birlikte kabul edilen Tonyukuk yazıtlarından oluşan Orhun yazıtları ile ilgili açıklamalarımız ayrı sayfalarda verilmiştir: Orhun Yazıtları Bilge Kağan Yazıt Metni
8. Uygur Hakanlığı: 742 – 840
Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, çok sayıda devlet kurmuşlardır. Uygur Hakanlığı bunlardan birisidir. Selenga, Orhun ve Tola ırmakları havzalarından Baykal Gölü’nün güneyindeki bozkırlara kadar uzanan geniş sahada yaşamışlardır. 100 yıla yakın bir süre içinde, Asya kıtasında, bölgesel güç olmuşlardır. Uygurlar devrinde Türklük, bir din arayışına girdi. Aralarında Maniheizm, Budizm, hattâ Hristiyanlık yayıldı. Bu devirde Türkler yerleşik medeniyete geçerek, Doğu Türkistan’da pek çok şehir kurdular ve kurulu şehirleri genişlettiler. Uygur alfabesiyle binlerce eser tercüme edildi. Kâğıt ve matbaa kullandıkları için, bazı kitapları günümüze kadar ulaşan Uygurlar, 840’ta bugünkü Moğolistan’ı kaybettikten sonra imparatorluk olmaktan çıktılar. Türkistan ve Kansu’da yerleşik Turfan ve Kansu olarak iki Türk hakanlığına bölündüler. Turfan Kaanlığı 1209 de Kansu Hakanlığı 1226 de yıkıldı. Uygurlar ayrı yazı dizimizde anlatılmaktadır. OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
9. Hazar Devleti: 468 – 965
Bir Türk kavmi olan Hazarlar, Göktürklerin yıkılmasıyla Kuzey Karadeniz ve Kafkasya’da, kudretli, yüksek kültürlü bir imparatorluk kurarak Hazar Denizi’ne de adlarını vermişlerdir. 7. yüzyıldan itibaren iyice güçlenen ve bütün Doğu Avrupa’yı eline geçiren Hazarlar, yıkılana kadar bölgede çok büyük bir güç oluşturmuşlardır. İslamiyet’ten önce Türklerin tamamına yakını Tengrici olmasına rağmen Hazar Kağanı ve yönetim kademesindeki Türklerin çoğu, 740’lı yıllarda Yahudiliği benimsemiş bir kısmı Müslüman olmuştur. Günümüzün Yahudi Karay/Karaimleri Hazarların torunlarıdır. Hazarların nüfusunda en fazla rol oynayanlar bir Türk kavmi olan Bulgarlardır. Günümüzün Kiev şehrini Hazarlar kurmuştur. Hazarlar Halife Osman’ın başında bulunduğu Araplar ve Sasanilerle savaştılar. Kağanlık doğudan gelen Peçenekler sebebiyle zayıfladı ve Ruslar tarafından yıkıldı. İlk Rus devleti, Kiev Knezliği, Hazarların yıkılmasıyla ortaya çıktı. Rusların o zamanki merkezi olmuş olan ve günümüz Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Kiev. Moskova Knezliği daha sonra teşekkül etmiştir.
Araplarla savaşları
Aşağıdaki anlatımlar, parantez içerisindeki eğik yazılı notlar ve başlıklar dışında tarihçi Taberi’ye aittir.
Araplar Halife Ömer döneminde (634-644) bugünkü Türkiye’nin Güney-Doğu ve Doğu Anadolu bölgelerinden kuzeye doğru ilerleyerek Kafkaslar’a ulaştılar. 635’de Kâdisiye, 637’de Celûla ve 641’de Nihavend savaşlarını kaybeden Sâsânîler geniş İran topraklarını ve Orta Asya kapılarını Araplara açmış oldular. Araplar Sâsânîler’in elinde bulunan son kaleyi de fethedince karşılarına çıkan Hazar Türkleriyle büyük şavaşlara girdiler.
643 yılında Suraka bin Amr komutasındaki Arap ordusu Babu’l-Ebvab (Derbend) kentine doğru ilerledi. Derbend kralı Şehberâz kenti savaşmadan teslim etti. Suraka bin Amr’ın ölüm haberi ulaşınca Hz. Ömer Abdurrahman bin Rebîa el-Bâhilî ‘yi Bab’a (Derbend’e) vali olarak atadı. Sonra ona Türklerle (Taberî Hazarları Türk adıyla tanımlıyor) savaşma emri verdi. Taberi’ye göre Abdurrahman, Belencer (Kuzey Kafkasya’nın Dağıstan bölgesinde, Derbent ile Semender kentleri arasında)kentini savaşarak ele geçirdi ve Belencer’den sonra Beyda’ya (İdil/İtil) ilerledi. (Ancak araştırmacılar bunu mümkün görmemektedir.Belencer’de şiddetli çarpışmalar olmuş ve kent tahrip görmüş fakat İbrahim Kafesoğlu’na göre Arap komutanıyla 40 000 kadar askeri idam edilmiştir).
Hz Osman’ın halifeliğinin dokuzuncu yılında Abdurrahman bin Rebîa Belencer’e saldırdı ama fethedemedi. Daha önceki yıllarda yapılan akınlar sebebiyle ihtiyatlı davranan Hazar Türkleri Belencer yolu üzerinde pusu kurarak Arap ordusuna ağır kayıplar verdirdiler. Buna rağmen Belencer önlerine kadar gelen Araplarla çarpışmada Araplar büyük kayıp verdiler. Sonra Hazarlar saldırdı ve bunun üzerine Belencer halkı da çıkarak aynı anda Araplara saldırdılar. Hatta Abdurrahman bile ölüler arasında idi. Kendisine Zu’n-Nûr denilirdi. Belencer halkı cesedini alıp bir tabuta koymuşlar ve kendilerine uğurlu gelip yağmur yağdırması ve kendilerini muzaffer kılması için niyazda bulunmuşlardır. Ağabeyinin ölümü üzerine komutanlık görevini üzerine alan Selman bin Rebî’a, el-Bâb’a (Derbend’e) çekilmek zorunda kalmıştır.
650-651 yılında da Rey’de bulunan Huzeyfe bin el-Yemanî ile Şam’da bulunan Habîb bin Mesleme el-Fihrî, el-Bâb’da kötü durumda bulunan Abdurrahman’a yardım için gelmiş, fakat Habip ile Selman arasında anlaşmazlık çıkması nedeniyle harekâta girişilememiştir. Bu anlaşmazlığın nedeni Kûfe’den ve Şam’dan gelen askerler ve Bab’da bulunan kuvvetlerle meydana gelen bu büyük orduyu kimin komuta edeceğiydi.
Peşpeşe gelen saldırı ve savaşlar üzerine 652-653 yılında hazırlıklara başlayan Hazar Türkleri, kendi aralarında tartışmışlar ve “Biz öyle bir millettik ki şu sayıları az millet (Araplar) gelinceye dek kimse bize denk olamazdı. Bunlar savaşta ölmüyor eğer ölselerdi böyle üzerimize gelemezlerdi.” gibi sözler söylemişlerdir.
Bu yenilgiden sonra Araplar ile Hazarlar arasında uzun müddet bir çarpışmanın olmadığı görülmektedir. Araplar, iç karışıklıklar sebebiyle Hazar cephesine gereken önemi vermemiş ve dolayısıyla mücadeleler durmuştur. Gerek iç karışıklıklar gerekse fetihte ağırlığın doğuya kaydırılmış olmasından dolayı Araplar uzun süre, Velîd bin Abdülmelik dönemine kadar (705-715) Hazar Türkleri üzerine harekat imkanı bulamadılar.
(Taberî, Mesleme bin Abdülmelik’in 706 yılında Hazarlarla savaşarak Azerbaycan bölgesindeki Bâbu’l Ebvâb’a vardığı ve buradaki kent ve kaleleri fethettiği belirmektedir. Ancak bu seferin ayrıntıları hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir.)
709 yılında Mesleme tekrar Azerbeycan’ın el-Bâb bölgesine sefer düzenledi ve buradaki kaleleri fethetti. (Taberi bu anlatımda da Hazarlar ifadesi yerine Türkleri kullanmaktadır.)
Mesleme bin Abdülmelik’in Azerbaycan’dan ayrılması ve İstanbul kuşatmasına katılması Hazar Türkleri için tehlikeyi kendiliğinden uzaklaştırmış oluyordu. Bu fırsattan istifade eden Hazar Türkleri, 717-718 yılında Ermenîye (Taberi’de ve Arap kaynaklarında adlandırılan Van Gölü merkez olmak üzere Ağrı Dağı, Yukarı Fırat havzasını kapsayan bölge) ve Azerbaycan’a bir akın yaparak çok sayıda Arapları esir ederek bir topluluğu da katlettiler. Bunun üzerine Ömer bin Abdülazîz, Hatim bin Nu’man el-Bâhilî kumandasında bir orduyu Hazarlar’a karşı gönderdi. Hatim, Hazarları yendi ve hatta 50 kadar Hazar esirini halifeye gönderdi.
721-722 yılında Hazar Türkleri’nin tekrar akın yaptıkları görülmektedir. (Bu konuda Taberî’de çok kısa bir bilgi bulunmaktadır.)
722 yılında Cerrâh bin Abdullah el Hakemî (Azerbaycan ve Ermeniyye valisi) Türk (Hazar) topraklarına doğru sefere çıktı. Belencer’i fethetti. Yenilen Hazar Türklerinin birçoğu suda boğularak öldü. Belencer ile yetinmeyen Cerrâh Belencer’in gerisinde kalan kaleleri de fethetti.
723-724 yılında Cerrâh bin Abdullah Belencer’in gerisinde kalan kent ve kalelere ulaşıncaya kadar el-Lân (Ermeniyye’de Bâbu‘l-Ebvâb’a yakın, Hazar ülkesine komşu geniş kentler) üzerine yürüdü. Bunlardan bazılarını fethetti. Buranın halkından bazılarını esir almasının yanı sıra bu seferden çok fazla ganimet elde etti.
725-726 yılında Hişâm, Cerrâh bin Abdullah’ı Ermeniyye, Azerbaycan ve Cezîre valiliğinden almıştır. Yerine Malatya civarında savaşan kardeşi Mesleme bin Abdülmelik’i atamıştır.
728 yılında Mesleme Hazarlar üzerine sefere çıkmıştır. Babu’l-Lân’a doğru onların üzerine gelmiştir. Orada Hakan’ın ordusuyla karşılaşmıştır. Yaklaşık bir ay savaşmışlardır. Bu arada şiddetli bir yağmura tutulmuşlardır. Sonuçta Hakan’ın ordusunu bozguna uğradı. Hakan geri çekilmek zorunda kaldı. Mesleme de dönerek Zü’l-Karneyn caminin yolunu tuttu.
729 yılında Hazarlar Azerbaycan’da bazı yerleri istila etmişler, karşılarına çıkan Hâris bin Amr onları bozguna uğratmıştır.
730 yılında Hişâm bin Abdülmelik bölgeye kuvvetli bir garnizon yerleştiren Mesleme’yi görevden alarak Cerrâh bin Abdullah’ı ikinci kez valiliğe atamıştır.
731 yılında Hazarlar saldırıya geçtiler. Karşılarına Cerrâh bin Abdullah Azerbaycan ve Şam askerleriyle birlikte çıkmasına rağmen Erdebil geçidinde Cerrâh ve yanındakiler öldürüldü. Böylece Hazarlar Erdebil’i işgal etti. Ermeniyye valiliğini Cerrâh’ın kardeşi Haccac bin Abdullah üstlendi. Bu haber Hişâm’a ulaşınca Saîd bin Amr el-Haraşî’yi çağırarak onun görüşünü sordu. O da: “Beni kırk posta atıyla oraya gönder. Sonra her gün kırk posta atlı adam gönder. Sonra ordu komutanlarına benim emrimin altına girmelerini emret.” diyerek görüşünü belirtti. Hişâm’ın bu fikir hoşuna gitmiş olacak ki dediğini yaptı. Hazar Hakanına gönderilen Araplardan ve zimmîlerden (Arapların egemenliğini kabul eden gayr-ı müslimler) üç heyet esir alınmıştı. Onları Saîd bin Amr kurtarmıştır. Fakat birçoğu öldürülmüştür.
731 yılında Mesleme bin Abdülmelik orduyu Hakanın üzerine gönderdi. Hakanın elinde bulunan birçok kaleyi ve kenti fethetti. Hakanın ordusundan birçok kişiyi öldürdü ve esir etti. Hazar halkından birçok kişi kendini ateşle yaktı. Ayrıca Belencer dağlarının sırt kesimindekiler boyun eğdiler. Ayrıca bu savaşlar sırasında Hakanın oğlu da öldürüldü. Bu olaydan bir yıl sonra Hakanın yenilmesi üzerine Mesleme bin Abdülmelik el-Bâb’dan ayrıldı.
732 yılında Hişâm Ermeniyye ve Azerbaycan valiliğine Mervan bin Muhammedi atadı.
735 yılında Mervan Hazar bölgesine iki kez ordu gönderdi. Bu seferlerin ilkinde el-Lân bölgesinden üç kaleyi fethetti. Diğerinde ise Tumanşah üzerine yürüdü. Halkı savaşsız bir şekilde anlaşmaya razı oldular.
738 yılına gelindiğinde İshak bin Müslim el-Ukaylî Tumanşah kalesini fethetti ve burayı yıktı. Ayrıca Mervan bin Muhammed düzenli hale getirdiği Hazar seferlerine bu yıl da devam etti.
739 yılında Mervan bin Muhammed Serirü’z-Zeheb hükümdarı üzerine yürüdü. Kalesini fethetti ve topraklarını tahrip etti. Orayı cizyeye bağladı ve her yıl bin asker göndermesi şartıyla anlaşma yaptı. Ondan bu rehineleri alarak burayı karargahı haline getirdi.
Bunlardan sonra Emevî devletinin içine düştüğü durumdan dolayı Hazarlara karşı yapılan seferler de durma noktasına geldi.
10. Peçenekler, Uzlar ve Kıpçaklar (Kumanlar)
Devlet kuramamış Türk halklarıdır. Daha geniş bilgiler ayrı sayfalarda verilmektedir:
PEÇENEKLER – UZLAR
KIPÇAKLAR/KUMANLAR
11. Gazneliler: 963 – 1187
Samanilerin (875-999) Horasan orduları komutanı Alptegin, 963 yılında Afganistan Gazne Şehrini Levikler’in elinden alarak burada Gazneliler Devleti’ni kurdu. Gazneliler Karahanlılarla aynı dönemde yaşamışlardır. İlk Müslüman Türk devletlerindendir. Sınırları Afganistan ve Hindistan’ı içine alır. Karahanlılar ile birlikte Asya kıtasında, bölgesel bir güç olmuşlardır. Sebüktegin ve oğlu Mahmud, Samani emirine yardım edince Alptekin Mahmud’a 995 yılında Horasan orduları komutanlığını verdi. Mahmud, Gazneli Mahmut ünvanıyla Gazne devletinin en önemli hükümdarı olmuştur. Mahmut Hindistan, Pakistan ve Afganistan ‘da İslamiyetin yayılmasına olanak tanımıştır. Hindistan’a yapılan sefer Hindistan’da kast sisteminin zayıflamasına neden olmuştur.
Türklerin İran hakimiyeti
Gazneliler döneminde, İslam coğrafyasında eskiden asker ve bürokrat olarak hizmet eden Türklerin devlet yönetimi statüsüne erişmeleriyle İran’da bin yıl sürecek “Türk dönemi” başlamıştır. Gazneliler sürecinde İran-Fars kültür ve edebiyatı yeniden canlanmaya başlamıştır. Ancak Türklerin İran’da kendi devletlerini kurma çabaları, devleti Türkleşmeye değil; aksine Farslaşmaya götürmüştür. Bilindiği üzere İslam öncesi İran medeniyetinin taçlandığı Şahname eseri Gazneli Mahmud’un himayesinde yazılmıştır. Gaznelilerin devlet yapısına bakıldığında geleneksel Türk devleti özelliği göstermediği anlaşılmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere Türk kağanları yönetim yetkisini Tanrı’dan aldığına inanmışlardır. Buna karşın Gaznelilerin, Samanilerin varisi olarak Abbasi halifelerinin iktidarını devraldıkları bilinmektedir. Dolayısıyla Gazne Devleti’nin yöneticileri “han” ya da “kağan” unvanını kullanmamışlardır. Bu kapsamda Gazneli Mahmud, Abbasi halifesinin verdiği “Sultan” unvanını taşıyan ilk yönetici olarak tarihe geçmiş ve bundan sonra gelen Türk hükümdarların tamamı bu unvanı benimsemişlerdir. Türklerin İran’daki hakimiyet döneminde Türk-İran medeniyeti oluşum süreci güçlenerek devam etmiştir. Bozkırdan gelen Türk boyları İranlılar ile birlikte Türk-İran devlet sentezini oluşturmuşlardır. Ağırlıklı olarak askeri kanadı Türkler, bürokrasiyi Farslar/İranlılar ya da şehirli Türkler temsil etmekteydi. Bütün İran tarihinde olduğu gibi bu dönemde de kuzeyden gelen göçebeler İran devletinin kan tazelemesine katkı sağlamıştır. Firdevsi’nin Şahname adlı eserinin Gazneliler döneminde yazılması Türklerin İran kültürünü ne denli benimsediğinin bir göstergesidir.
Çok uluslu yapı Gaznelilerin yıkılmasına neden olmuştur. Gazneliler Selçuklu Devletiyle yaptıkları ve kaybettikleri 1040 Dandanakan Savaşı‘yla Batı bölgelerinin neredeyse tamamını kaptırarak yıkılma sürecine girmişler 1186-87 yılında Gurlular tarafından yıkılmıştır.
12. Karahanlılar: 840 – 1212
Karluk, Çiğil, Yağma ve diğer Türk boylarından oluşan, Orta Asya ve günümüz Doğu Türkistan’ında Ceyhun ve Tarım Irmağı ve Balkaş Gölü arasındaki topraklar üzerinde 9. yüzyılının ortalarından 13. yüzyıla kadar hüküm sürmüş olup İslamiyeti topluca kabul eden ilk Türk devleti olarak kabul görürler. Karluklar, Göktürk İmparatorluğuna dahil en önemli Türk kavimlerinden birisiydi. Göktürkler zamanında Balkaş Gölü’nün doğu kıyıları ile Kara İrtiş Irmağı kıyılarında oturuyorlardı. Karahanlılar Kül Bilge Han tarafından kurulmuş, 1040’da Doğu Karahanlılar (1040-1210) ve Batı Karahanlılar (1042-1212) olmak üzere ikiye bölünmüştür. Doğu Karahanlılar Süleyman Han (I. Muhammed Han) tarafından kurulmuş, Harezmşahlar tarafından 1210’da yıkılmıştır. Batı Karahanlılar da 1212’de Moğollar tarafından yıkılmıştır. Karahanlılar ve ilk Müslüman Türk devleti olup olmadıkları başka bir sayfamızda ayrıntılı olarak anlatılmıştır: OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
13. Büyük Selçuklu Devleti: 1038 – 1157
Ayrı bir yazımızda anlatılmaktadır. OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN