Kırım Tatarlarının Göçleri

Öncesi Kırım Hanlığı’nı okumak için lütfen TIKLAYIN

Kırım Tatarlarının göçleri ve göç sürecindeki Kırım tarihi

Kırımın 1770 yılından sonraki tarihi ile Kırım Tatarlarının göçleri iç içedir. Zira o yıldan itibaren her önemli tarihi olay Kırım Tatarlarının, sonunda Kırım’da hiç tatar kalmayacak ölçüde göç etmelerine sebep olmuştur.

Erken göçler

XVI. asrın son çeyreğinde Altın Orda Hanı Toktamış Han tarafından Kırım’dan binlerce Kıpçak’ın o dönemde henüz Osmanlı hâkimiyetinde olmayan Kars ve Iğdır havalisine iskân edildiğini bilinmektedir. Günümüzde Iğdır ve Erzurum’da çok ünlü bir sülâle olan Hatunoğulları  Kırım Hanlığı kurulmamışken bölgeye yerleştirilen bu insanların soyundan gelmektedir.

Altın Orda’nın mirasçısı olan Kırım Hanlığı ile Osmanlı İmparatorluğu’nun XV. yüzyılın son çeyreğinde ittifaka girmesini müteakip Kırım’dan gerek askeriye gerekse ilmiye sınıfından ferdî olarak Osmanlı topraklarına pek çok gelenler oldu. Bunlar arasında Osmanlının idari, ilmi, askerî, ekonomik ve sosyal hayatında fevkalâde göze çarpan eden insanlar da çıktı. Ayrıca münferit Kırım Tatar grupları Osmanlı Rumelisi, Osmanlı Anadolusu ve Osmanlı Suriyesi’ne gelip yerleştiler. Meselâ, İlber Ortaylı XV. asırda Kırım’dan gelerek Tekfurdağı’na (Tekirdağ’a) yerleşen bir cemaate rastladığını kaydeder. Aynı şekilde Anadolu’nun Karadeniz kıyılarına muhtelif sebeplerle XVI., XVII. ve XVIII. asırlarda yerleşen Kırım Tatarlarının izlerine bugün dahi rastlamak mümkündür. Geniş Osmanlı coğrafyasının akla bile gelmeyecek köşelerinde dahi Kırım kökenli böyle fert veya gruplara rastlanabileceğine şüphe yoktur. Ancak, sözünü ettiğimiz bütün bu “erken” göçler, nihayetinde şahsî yahut konjonktürel sebeplere bağlı, demografik açıdan kritik denilemeyecek boyutlardaki nüfus hareketlerinden ibarettirler.

1770 ve sonrası göç sebepleri

1770’lerden itibaren Kırım’dan Osmanlı topraklarına doğru dalgalar halinde başlayan Kırım Tatar göçü 1920’lere kadar tek bir yıl bile durmadan devam etmiş, hattâ bazı kesintilerle günümüze kadar sürmüştür.

Tatarlar doğrudan deniz yoluyla Türkiye’ye, günümüzde Romanya ve Bulgaristan topraklarında kalan Dobruca’ya gittiler. Bazıları Dobruca’da kaldı, çoğu oradan da  Türkiye’ye göç etti. Günümüzde yaklaşık 45.000 Tatar, ilaveten birçok Türk Romanya’da yaşamaktadır.

Bu göçler bazı yıllarda çok büyük dalgalar halini almış ve hem Kırım’ın hem de göçlerin yapıldığı Osmanlı Anadolu ve Rumelisi’nin demografisini kökünden değiştirirken, diğer yıllarda ise nisbeten münferit ama yine hiç de azımsanmayacak boyutlarda gerçekleşmiştir.

Kırım’ın Müslüman halkına yönelik fiilî veya psikolojik baskılar sonucu halkın en fazla hassas olduğu dinî kimliğine halel gelebileceği endişesi, ekonomik baskılar göçlerin önemli sebepleri arasında yer alır. Kırım Tatar köylülerinin toprakları XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren Rus asilzadelerine ve memurlarına dağıtılırken, ezici çoğunluğu köylülerden oluşan Kırım Tatarları gitgide sefalete mahkum oluyorlardı. Göç edenlerin yerleri ise Ruslarla ve onların yeterli olmadığı hallerde, Yunanlılardan Almanlara ve Bulgarlardan İtalyanlara kadar pek çok Hıristiyan unsurla doldurulmaktaydı.

Göçlerin aslî sebebi hiç şüphesiz siyasîdir: Göç eden unsur yani Kırım Tatarları yerine göre canlarını, mallarını veya kimliklerini Rusya idaresinin doğrudan tehdidi altında hissettikleri için vatanlarını terk etmek zorunda olduklarını düşünmüşlerdir. Diğer taraftan, Rusya da onların Kırım’dan uzaklaşmalarını siyaseten yararlı görmüştür. Bu durumda, iki yüz yıla yayılan göç süreci içinde konjonktürel sebepler olarak beliren sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik faktörler de aslında bağımsız veya birincil unsurlar değil, temelde siyâsî faktörün doğurduğu neticelerdi.

Göçlerin ortaya çıkmasında büyük önem taşıyan dinî baskılar da nihayetinde bu siyasetin parçalarıydı. Milliyet fikrinin henüz İslâm âleminde teşekkül etmediği bir ortamda, Dârü’l-Harb’den Dârü’l-İslâm’a gidilmesi düşüncesi (hicret kavramının İslâmiyet’deki yerine de atıfla) gerçekten pek çok Müslüman cemaat lideri tarafından uygun görülmekteydi. Bir cemaatin göçü muhakkak ki çevresindeki diğer cemaatleri de etkiliyordu. Her yeni göç dalgasına sebep teşkil eden daimî ve konjonktürel problemlerin yanısıra, Kırım’daki Kırım Tatar nüfusunun (diğer unsurlara nazaran) oranının azalması geride kalanların durumunu daha da zorlaştırıyor ve onların da bir süre sonra göçü düşünmelerine yol açıyordu. Yalnız Ruslar ve diğer halklar tarafından değil, bizzat kendilerince de Kırım’ın Kırım Tatar sakinlerinin çoğunluğu potansiyel muhacirler olarak telâkki edilmekteydi. Ancak, Kırım Tatar toplumunun iç dinamiklerine ait gibi görülen bu sosyo-kültürel ve psikolojik olgular da nihayetinde hâkim devletin tavırları ve siyasetine bağlı olarak ortaya çıkıyorlardı.

1770 – 1783 arası

Kırım’ın kaderine damgasını vuran 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında Rusya ordusu 1771’de Kırım’a girdi. 1774’de imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Osmanlı’ya bağımlığına son verilen Kırım Hanlığı 1783’e kadarki yaklaşık on yıllık süre içinde, Rus müdahalelerine doğrudan bağlı ve gayet kanlı bir iç savaşın içine girdi. Bu dönemde üst rütbelerdeki pek çok Kırımlı idareci ile bir o kadar da asker ve halktan insanlar Osmanlı ülkesine iltica etmek zorunda kaldılar. Kısa zaman içinde vatanlarına dönmeyi uman bu mülteciler aslında iki yüz yılı aşkın bir müddet devam edecek olan devasa bir nüfus akımının ilk kısmıydı.

1783 Rusya’nın Kırım’ı ilhakı

1783 yılında Rusya İmparatorluğu, Kırım’ı topraklarına ilhak ettiğini resmen ilân etti. İlhak manifestosunun ilânını takip eden günler içerisinde Karasubazar’da bir kaç bin âlim, asker ve din adamının kılıçtan geçirilmesi gibi olaylar Kırım’dan Osmanlı İmparatorluğu’na kitle göçlerine sebep oldu.

İlhâkı müteakip, Rus fâtihlerin ilk işleri Çarlık hâkimiyetini benimsemeyeceği açık olan unsurları, özellikle de eski hanlığın siyâsî elitini yarımadadan uzaklaştırmak oldu. Nitekim, Kırım hanlık hânedânı Geraylar, Ruslara karşı ön saflarda savaşmış olan beyler, mirzalar, diğer askerî ve dinî önderlerle onların yakınları Kırım’dan çıkarılarak Osmanlı ülkesine sürüldüler. Ne var ki, bu sürgünler sadece ilk ve âcil tedbirler mahiyetindeydi. Rusya idarecileri yalnızca bu eski hanlık yöneticilerinden değil, bizzat Kırım Tatar halkının Kırım’daki varlığından rahatsızdılar. Rusya ileri gelenleri ilhak ettikleri bu ülkenin orada meskûn “zararlı unsurlar”dan temizlenmesi gereğini açıkça ifade ediyorlardı. Kırım, Rusya İmparatorluğu’nun hiç bir yeri ile kıyaslanamayacak kadar güzel, büyüleyici tabiî özelliklere sahip olduktan başka, aynı zamanda son derece büyük stratejik önemi de hâizdi. Öncelikle İstanbul’u ve Akdeniz’i hedef alan Rus yayılma hedefleri için olmazsa olmaz bir atlama taşını teşkil etmekteydi. Dahası, Kırım Tatarlarının Rusya’yı iki asır hâkimiyeti altında bulundurmuş olan Altın Orda İmparatorluğu’nun mirasçıları olmaları, bu halka geçmişin derine işlemiş intikam duygularıyla bakılmasına yol açıyordu. Bu bakımdan, en baştan itibaren Rusya Devleti’nin Kırım’a yönelik kesin ve gayet açıkça ikrar edilen siyaseti, burayı yerli Türk-Müslüman ahalisinden yani Kırım Tatarlarından temizleyip yerlerini Ruslarla, bu mümkün olmazsa diğer Hıristiyan unsurlarla, doldurulmak yönünde olmuştur.

1783 – 1853 arası

Alan Fisher’in (1978. The Crimean Tatars. Stanford: Hoover) tahminine göre  1783-1784 yıllarında yaklaşık 8.000 ve 1785-1788 arasında yaklaşık 100.000 Kırım Tatarı anavatanını terk etti.  Bunu 1802–1803, 1812–1813 ve 1830’lu yıllardaki dalgalar takip etti. 1802-1803 dalgası hariç tutulursa, bu göç dalgalarının Osmanlı-Rus harplerinden hemen sonra vuku bulması dikkat çeker. Bu tesadüfî değildir. Gerçekten de, her Osmanlı-Rus savaşında Rusya hükûmeti Kırım Tatarlarını Osmanlıların Kırım’daki beşinci kolu olarak görmüştü. Esasen Kırım Tatarlarının Osmanlılara yönelik sempatisi herkesin bildiği çok açık bir vakıaydı. Bununla birlikte, XIX. yüzyıl ortalarına kadarki dönemde Osmanlı – Rus harpleri esnasında Kırım Tatarlarının Kırım’da Ruslara karşı sabotaj veya benzeri bir karşı harekete giriştiklerinin yahut oradaki Rus ahâliye karşı tavır aldıklarının örneği yoktur. Buna rağmen her savaş halkın üzerinde Rus baskısını artırdığı için göç dalgalarını getirmiştir.

XIX. asır boyunca en çok öne çıkan hicret sebeplerinden birisi Kırım Tatar köylüsünün büyük ölçüde topraksızlığı ve Kırım Tatar toplumunun genel olarak ekonomik sahada tam bir çöküş içine girmesiydi. Ne var ki, bu ekonomik ve sosyal kriz, 1780’li yıllardan itibaren Rusya Devleti’nin bilinçli olarak uyguladığı Kırım topraklarının yağmalanması ve Kırım’ın günlük hayatına her bakımdan Kırıma Tatar olmayanların hâkim kılınması siyasetinin türevinden başka bir şey değildi. XVIII. asır sonlarından itibaren Kırım Tatarlarının elindeki topraklar (özellikle de hanlık ve vakıf toprakları), Rus hükûmeti tarafından devlet arazisine çevrilmiş yahut Hıristiyan şahıslara dağıtılmıştı.

Rusya devlet yetkilileri gerek XVIII. asrın sonunda gerekse XIX. asır boyunca Kırım Tatarlarının Kırım’dan çıkmasının Rusya açısından fevkalâde hayırlı bir hadise olduğunu daima ifade edegelmişlerdir. Nitekim, Rusya İmparatorluğu’nun en üst seviyedeki idarecileri tarafından yazılan ve Kırım Tatarlarının Türkiye’ye göçlerinin önlenmemesi, hattâ teşvik edilmesi gerektiğinin vurgulandığı bir çok belgeler mevcuttur. Bununla birlikte, konjonktürün her zaman aynı siyasetin uygulanmasını mümkün kılmadığı da açıktır. Her ne kadar esas olarak Kırım Tatarlarının Kırım’ı terk etmeleri arzu edilse de, ânî ve kitlevî tahliyelerin gerek Kırım, gerekse Rusya ekonomileri bakımından ciddî zararları olduğu için göçler kontrollü ve ekonominin kaldırabileceği ölçülerde gerçekleşmeliydi. Kaldı ki, 1861’e kadarki dönemde Rusya’da serflik olduğundan, istenilen sayıda insanı istenilen yerde iskân edebilmek kolay değildi. Bu sebeple Balkanlardan İtalya ve Almanya’ya kadar ne kadar Hıristiyan unsur varsa Kırım’a davet ediliyordu. Hattâ, İmparatoriçe II. Yekaterina’nın kocası ve dönemin en önemli devlet adamı olan Grigoriy Potyomkin tarafından Kırım’a İngiltere’den getirilecek suçluların iskân edilmesi bile teklif edilmişti. Yani İngiltere’de ne kadar mahkûm ve sabıkalı varsa, bunlar nihayetinde Hıristiyan unsurlar oldukları için (sonradan Avustralya’da yapılacağı gibi) memnuniyetle Kırım’a yerleştirilecekler ve bu Yeşil Ada’nın “detatarizasyonu”nda rol alacaklardı!

1833’de bütün Kırım boyunca Müslümanlara ait kitaplar toplanarak yakıldı ki, bunlar arasında eşi bulunmayan nadir kitaplar da bulunuyordu. Kırım Tatar millî hareketi bu ilk devrinde tamamen mağlûp olmuştu.

1853-1856 arası

En büyük göç dalgası ise yine yukarıda sözünü ettiğimiz faktörlere bağlı olarak 1853–1856 Kırım Harbi’nin müteakip on yıl içinde oldu. İlk defa bu harpte Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya  ve Osmanlı ordularından oluşan silâhlı kuvvetleri 1854 Eylül ayında Kırım’da Kezlev sahiline çıktılar. Buralardaki Kırım Tatarları tarafından sempati ile karşılandılar.

Kırım cephesindeki muharebeler savaşa tarihte “Kırım Harbi” isminin verilmesine yol açacak kadar önemli olmasına rağmen, bu süreçte Müttefik ordularının işgal ettikleri alan yarımadanın sadece küçük bir kısmına münhasır kalmıştır. Savaş esnasında Müttefikler tarafından işgal edilmiş olan Kırım şehirleri yalnızca Akyar (Sevastopol), Kezlev ve Kerç’den ibaretti. Diğer yerler ise savaş boyunca Rus hâkimiyetinde kaldı ve buralarda yaşayan Kırım Tatar halkı Rus yetkililerin büyük baskılarına uğradı. Rusya idaresi savaştaki küçük düşürücü mağlubiyetini Kırım Tatarlarının “ihanetine” bağlama gayretine girerek, onlara karşı baskılarını şiddetle arttırdı. Kırım’daki Rus Silâhlı Kuvvetleri Başkumandanı General Aleksandr Menşikov 1854’de üst üste bir kaç defa Yalıboyu’nda yaşayan Kırım Tatarlarının kitle halinde Rusya içlerine sürülmesini emretti. Bu emrin yerine getirilememiş olması sadece savaş şartları içinde bunun için gereken imkânların bulunamamasındandı. Bununla birlikte, bazı köylerin bütün ahalisi Kursk Guberniyasına sürüldü. Bu yönde bir fikir yarım asır önce, 1803’de de dile getirilmiş ve o zaman da imkân yetersizliğinden uygulanamamıştı. Teknik imkânlar çok sonraları Stalin devrinde 1944’de temin edilecek ve kitle sürgünü bu sefer dehşet verici bir kesinlikle uygulanacaktı.

1859 Nogay göçü

1856’da Müttefiklerce işgal edilmiş bölgelerdeki Kırım Tatarlarından on bin kadarı da, Müttefik orduları Kırım’dan çekilirken onlarla birlikte vatanlarını terk ederek Osmanlı topraklarına tahliye ve iskân edildi. Ancak bu ilk kafileler bir kaç yıl sonraki muazzam dalgaların sadece habercisiydi. Kırım Harbi’nin hemen sonrasındaki yıllar, Kırım Tatarlarına yönelik fiilî ve psikolojik baskıların arttığı bir dönem oldu. Bu gayet ciddî sosyal huzursuzluk ortamında Tatarların Rusya içlerine sürülecekleri söylentileri giderek yaygınlık kazanıyordu. Bundan ilk etkilenenler eski Kırım Hanlığı ahalisinin en önemli unsurlarından biri olan ve Kırım Tatar halkının bir parçası olarak olarak nitelendirebileceğimiz kuzeydeki Deşt-i Kıpçak (Kıpçak Bozkırı) arazisinde yaşayan Nogaylar oldu. Nogaylar 1859’da Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik olarak çok büyük bir göç hareketini başlattılar ve Kıpçak Bozkırları bu göçle tamamen boşaldı. O kadar ki, bir zamanların büyük ve şanlı Nogay toplumu bu muazzam dalga ve XIX. yüzyıl sonuna kadarki bir kaç daha küçük göç dalgası neticesinde asırlarca aslî unsuru olduğu Kıpçak Bozkırları’ndan silindi. Bu halkın günümüzde ancak Dağıstan’ın kuzeyindeki düzlüklerde kalabilen küçük bir kısmına bakanlar Nogayları bir Kuzey Kafkasya toplumu sanmakta ve onun asıl tarihî yayılma arazisini gözardı etmektedirler.

1860 – 1861 arası

Nogayların Kırım üzerinden göçü yarımadadaki Kırım Tatarları arasında büyük bir paniğe yol açtı ve toplum hareketini tetikledi. “Halife’nin memleketine bugün gidilmezse yarın bu imkânın bulunamayacağı, kalanların zorla Hristiyan yapılacakları” söylentileri hızla yayıldı. Bu söylentiler doğru olmasa da, zaten ekonomik açıdan büyük bir çaresizlik içindeki topraksızlaştırılmış Kırım Tatar köylüleri üzerinde çok etkili oluyordu. S. A. Sekerinskij  1988. “Iz ètniceskoj istorii Kryma i Severnoj Tavrii (vtoraja polova XVI – nacalo XX v.”, Sovetskaja Tjurkologija 4 (1988), 87-97. ye göre 1860’da ve (giderek azalmak kaydıyla) onu takip eden bir kaç yıl içinde en az 182 bin Kırım Tatarı sefilane şartlar altında Türkiye’ye gitmek üzere Kırım’ı terk etti. O zamana kadarki en büyük göç dalgası buydu. Bu muazzam dalga Kırım Tatar halkının kaderinde en yıkıcı hadiselerden biri olmuştur. Göçle giden Kırım Tatarları maddî ve manevî açılardan perişan oldukları ve bunun neticesinde nüfus olarak kırılıp gittikleri gibi, geride kalan Kırım Tatarları da vatanlarında ilk defa göreli azınlık haline düştüler. Yarımadanın ekonomisi ise çökme noktasına geldi. O kadarki, başlangıçta Kırım Tatarlarının gidişini memnuniyetle karşılayan Rusya Devleti bile yarımadanın maruz kaldığı tahribat dolayısıyla göçü durdurmaya, hiç değilse yavaşlatmaya çalıştı.

1874 göçü

1874, 1890 ve 1902’de yeni göç dalgaları olduysa da bunların sayıları yüz binlerle değil, on binlerle ifade olunuyordu. 1874 göçü, o vakte kadar mecburî askerlik vazifesinden muaf olan Kırım Tatarlarına bunun empoze edilmesiyle tetiklenmişti. Kırım Tatar halkının XIX. asrın son çeyreğinde İsmail Bey Gaspıralı’nın sahneye çıkmasıyla başlayan millî uyanış döneminde yeni milliyetçi aydınlar sosyal felâket haline gelen göçleri önleyebilmek için çok gayret sarfetmişler ve halklarını bu hususta bilinçlendirmeye çalışmışlardır.

1878 sonrası Rumeli’den Türkiye’ye göçler

Kırım’dan Osmanlı İmparatorluğu’na göçler Birinci Dünya Savaşı’na kadar ferdî boyutlarda da olsa devam etti.

Kırım Tatarlarının doğrudan Kırım’dan Türkiye’ye göçlerinden başka, ikinci bir göçleri daha vardır. XIX. yüzyılın ortalarına kadarki ve özellikle de 1860’lardaki göçlerle gelen Kırım Tatar muhacirleri Osmanlı topraklarının muhtelif bölgelerine, bu meyanda Osmanlı Rumelisi’ne de iskân edilmişlerdi. Rumeli’de genelde Dobruca bölgesine yerleştirilen Kırım Tatarlarından pek çoğu “93 Harbi”ni yani 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı yaşayarak, daha vatanlarından geleli 20 sene bile olmaksızın artık Bulgaristan ve Romanya sınırlarında kalmış gelmiş iskân yerlerinde kendilerini tekrar Hıristiyan idaresi altında buldular. Böylelikle, bu insanların çoğu ikinci bir hicrete, yani Rumeli’nden Anadolu’ya göçe mecbur kaldı.

Diğer bir ifadeyle, 1878 sonrası Rumeli/Balkan göçleri dediğimiz muazzam göçlerin içinde Kırım Tatarları da vardı. Bu tarihten sonraki bir yüzyılı aşkın süre içinde Bulgaristan’dan, Romanya’dan, Yunanistan’dan ve Makedonya’dan gelen muhacirler içinde Kırım Tatarları hep olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bu bakımdan, Türkiye’de bazı yerleşim yerlerinde Romanya yahut Bulgaristan muhaciri denenler arasında aslen Kırım Tatar muhaciri olan pek çok kimse vardır. Hattâ bu sebepten, yani bir kısım Kırım Tatarlarının meselâ Romanya üzerinden Anadolu’ya gelmiş olmalarından dolayı onları “Romanya Tatarları” şeklinde ayrı bir kategori sananlar da çıkmaktadır.

XIX. ve XX. yüzyılda Osmanlı ülkesine yönelik olarak Kırım, Kuzey Kafkasya, Rumeli ve diğer yerlerden yapılan göçlerin hepsinin felâketlerle dolu olduğunu özellikle kaydetmek gerekir. Bu durum, göçe maruz kalan talihsiz halkların hepsi için geçerliydi. Perişan şartlardaki yolculuklarda gemilerin yahut ilkel taşıma araçlarının batmasıyla ve başka belâlarla yollarda helâk olanlar, iskânı bekledikleri yerlerde tarifsiz mahrumiyetler çekip aç ve açıkta kalanlar ve nihayet yerleştirildikleri mahallerde son derece namüsait tabiat şartları ve hastalıklar ile mücadele edenler ve böylece on binlercesi eriyip gidenler o dönem göçlerinin karakteristik parçalarıydı. Bazı muhacir köylerinde göçmenlerin kırılmasından ölüleri gömecek insan bile kalmadığı bugün dahi anlatılagelmektedir.

1897-1917

Kırım Hanlığı devrinde nüfusu yaklaşık iki milyon olan Kırım Tatar halkının sayısı 1897’de 186.000’e düşmüştü. Bu rakam Kırım’ın toplam nüfusunun ancak % 34’üne tekabül etmekteydi.

Kırım Tatarlarının ve Rusya İmparatorluğu’ndaki diğer Müslüman halkların eğitim sistemlerinin radikal bir şekilde ıslah edilmesini, sömürge halklarının, öncelikle de daha gerçekçi şekliyle dil ve din bağlarıyla birbirlerine bağlı bulunan Türk halklarının birleşmelerini ve kültürel açıdan bir yeniden doğuş sürecine girmelerini amaçlayan İsmail Gaspıralı,  1883’de Bahçesaray’da çıkardığı Tercüman gazetesiyle imparatorluğun Müslüman halklarının yeni ortaya çıkmakta olan intelligentsiyasının en iyi unsurları toplamaya başladı. Kimileri 1907’de Karasubazar’da Vatan Hâdimi gazetesini çıkaran Abdürreşid Mehdi (Mediyev) etrafında toplanmışlardı. O dönemde, Türkiye’deki Kırım Tatar diasporası ve öncelikle de orada okuyan Kırım Tatar talebeleri arasında da bir takım hareketler ortaya çıktı. Bu talebeler tarafından meydana getirilen gizli “Vatan Cemiyeti” Kırım’daki vatandaşlarıyla sürekli bağlantı halinde olup, Kırım’da illegal anti-monarşik yayınlar dağıtmaktaydı. Böylece, 1917 Şubat İhtilâli patlak verdiğinde, Kırım Tatar millî hareketi aydın ve inkılâpçı-demokratik kadrolardan oluşan yeteri kadar güçlü bir yapıya kavuşmuş bulunuyordu.

1917 Rus Devrimi ve Kırım Tatar Cumhuriyeti

1917 Rus İhtilâli’ni müteakip Kırım Tatarları  tarihteki ilk Müslüman ve Türk demokratik parlamentosu olan Kurultayı toplayarak 28 Aralık 1917’de Kırım Halk Cumhuriyetini ilân ettiler. Kurultayda Hükümet Reisi ve Adalet Bakanı  Numan Çelebicihan, Hariciye ve Savunma İşleri Bakanı Cafer Seydahmet Kırımer, Maarif İşleri Bakanı  Ahmet Özenbaşlı, Maliye ve Vakıf İşleri Bakanı Seyitcelil Hattat, Diyanet İşleri Bakanı Ahmet Şükrü seçildiler. Her ne kadar Kırım Tatarları’nın oluşturduğu Qurultay’ın girişimleriyle kurulmuş olsa da yarımadada yaşayan tüm etnik kimliklerin eşitliğine dayanmaktaydı. O dönemde nüfusun çoğunluğu Ruslardan oluşmaktaydı (%42). Rusların haricinde yarımadada Ukraynalılar (%11), Ermeniler ve Yunanlılar da yaşamaktaydı. Ancak devlet ve hükumet Bolşevikler tarafından tanınmadı.  16 Ocak 1918 den Şubat’ın başına kadar Akyar ve Bahçesaray yakınlarında savaş sürdü. Süyren köyünün yakınlarında 40 bin kişilik Bolşevik ordusu ile savaşa giren 3 bin kişilik Cumhuriyet ordusı yenilgiye uğradı. Bunun ardından, Kırım’ı istila eden Bolşevikler Cumhuriyeti yıktıklarını ilân ettiler. Kırım Halk Cumhuriyeti Hükumetinin başkanı Numan Çelebicihan Akyar’da 23 Şubat 1918 de idam edildi. Böylece tarihteki ilk Kırım Tatar Cumhuriyeti yok oldu.

Bolşevik dönemindeki göçler

Tatar Cumhuriyeti yıkıldıktan sonra Kırım Bolşevik ve anti-Bolşevik Beyaz Rus kuvvetleri arasında el değiştirdi. Bu kanlı arbedelerde yol bulabilen bazı Kırım Tatarlarının Türkiye’ye göçleri yine devam etti.

Kasım 1920’de Kırım kesin olarak Bolşevik yani Sovyet hâkimiyeti altına girdi. 18 Ekim 1921 yılında Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adını aldı. Asıl büyük felâketler de bundan sonra başladı. Sovyet politikalarının doğrudan bir neticesi olarak 1921–1922 yıllarında Sovyet Rusya’da benzeri görülmemiş bir açlık meydana geldi. Bu açlıkta bütün Sovyet Rusya’da beş milyon civarında insan öldü. Kırım yarımadası da açlığın en feci sahneleriyle yaşandığı yerlerden biriydi. Nitekim, Sovyet rejiminin bütün engellemelerine rağmen açlıktan mahvolma durumuna gelmiş yaklaşık on bin Kırım Tatarı bulabildikleri deniz araçlarıyla Türkiye’ye iltica etti. Tam o günlerde Türkiye İstiklâl Savaşı vermekteydi. Buna rağmen, bu mülteciler Türkiye’ye kabul ve iskân edildikleri gibi, tam da Büyük Zafer günlerinde Türkiye’den Kırım’a açlık yardımı bile gitti.

Türk Pasaportluların sınır dışı edilmesi

Kırım’da Sovyetler hâkimiyetinin kurulmasıyla dış dünya ile irtibat bilfiil koptu. 1930’lu yılların başlarında Stalin, Kırım’da Türk pasaportu taşıyanları sınır dışı etti. Bunlar vaktiyle bir şekilde Türkiye’ye giderek Osmanlı pasaportu almış, ancak tekrar Kırım’a dönmüş olan Kırım Tatarları yahut onların soyundan gelenlerdi. Bu şekilde, sınır dışı edilen ve Türkiye’ye gelenlerin sayısı 5-10 bin civarında olarak tahmin edilmektedir.

2. Dünya Savaşı

İkinci Dünya Savaşı’nda 1941 yılında Alman ordusu Kırım’a geldikten sonra Kırım Tatarlarından bir kısmı zorla Ostarbeiter (Doğu işçisi) sıfatıyla Almanya’ya götürüldü. Bunların yanısıra, Kızıl Ordu’da görev yapmaktayken Almanlara esir düşmelerini müteakip Alman ordusuna katılanlar da vardı. Almanlar Nisan 1944’te Kırımdan geri çekilmeye başladılar. Giderken birçok Kırım Tatarını erkek sıkıntısı çekilen Almanya’ya işçi, aslında köle-işçi olarak çalıştırmak üzere götürdüler. Kırım Tatarlarının bir bölümü de Nazi işbirlikçisi sayılacaklarını öngördüklerinden gönüllü olarak Almanlarla birlikte ülkelerini terk edip Avusturya’ya göç ettiler. Onlardan ikisi Prof. İlber Ortalı’nın annesi Şefika Hanım ve babası Kemal Bey. 1944 yılında, Bregenz’e yerleştiler. Oğulları İlber orada, 21 Mayıs 1947 tarihinde doğdu.

Kızılordu Nisan 1944 de Kırım’ı ele geçirdi. Avrupaya kaçıp savaş sonrasında Sovyet güçlerine teslim edilmekten mucizevî şekilde kurtulan Kırım Tatarlarından bir kaç bini 1940’ların sonlarında Orta Avrupa’daki mülteci kamplarından Türkiye’ye geldi. Bu konudaki ayrıntılı yazı dizimizi OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

1944 toplu felaketi – SÜRGÜN

 Stalin, İkinci Dünya Savaşında 1941 – 1944 yılları arasında Kırım Alman işgali altındayken Kırım Tatarlarının Naziler ile “işbirliği” içinde olduğunu gerekçe gösterek 1944 yılında  toplu sürgün emri çıkardı. Kırım Tatarları topyekûn Kırım’dan Orta Asya ve Urallar’a sürüldüler. Sürgünü, Beria’nın başında olduğu İçişleri Halk Komiserliği 18 Mayıs 1944 tarihinde tüm Kırımlıların yaşadıkları tüm yerleşimlerde uyguladı. Oysa Kırım Tatar erkeklerinin bir çoğu Sovyet Ordusunda savaşıyorlardı.  Sovyetler Birliği kahramanı madalyalı Kırım Tatarları vardı ve dağlarda partizan olarak da Almanlara karşı direniyorlardı. Buna rağmen Kırım Tatar Halkının cezalandırılmasına karar verilmişti.

Toplamda 193 865 Kırım Tatarı sürgün edildi. 151 136 kişi Özbekistan’a, 8 597 si Mari’ye, 4 286 sı Kazakistan’a, geriye kalan 29 846 sı ise Rusya’nın çeşitli oblastlarına (eyaletlerine) hayvan vagonlarında sürgün edildi. Ruslar vagonlarda ölenleri vagondan kaldırıp kaldırıp atıyorlar gömmüyorlardı. Pek çok Kırım Tatarı, Sovyetler GULAG sistemi tarafından yapılan büyük ölçekli projeler için işçi olarak çalıştırıldı. Sürgün boyunca toplam nüfusun yaklaşık %45’i açlık, susuzluk ve hastalık nedeniyle ölmüştür.

Sürgün Sonrası Yılları

Artık tek bir Kırım Tatarı’nın kalmadığı Kırım’dan Türkiye’ye göçlerin  sona ermesi gerekiyordu. Bununla birlikte, Türkiye’ye Kırım Tatar göçleri 1944 sonrasında dahi dolaylı da olsa devam etmiştir. Bu, XX. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Romanya ve Bulgaristan’daki Kırım Tatarlarının bazen toplu, bazen de münferit olarak Türkiye’ye göçmen olarak gelmeleri şeklinde gerçekleşmiştir.

30 Haziran 1945 de Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı olan Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kaldırılarak Kırım topraklarında Kırım Oblastı (Eyaleti) kuruldu. 1953 de Stalin öldü. 1954 yılında Kırım, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı. 28 Nisan 1956’da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Yüksek Sovyeti Prezidiumu’nun özel bir kararnâmesiyle Kırım Tatarlarının sürgün edildikleri yerlerde İçişleri Bakanlığı organlarının doğrudan gözetimi altında yaşaması uygulamasını kaldırdı. Ne var ki, söz konusu Kararnâme Kırım Tatarlarının sürgün edilmiş oldukları vatanlarına geri dönme hakları bulunmadığını da ifade etmekteydi.

5 Eylül 1967’de S.S.C.B. Yüksek Sovyeti Prezidiumu “Kırım’da Yaşamış Tatar Milliyetinden Yurttaşlar Hakkında” bir Kararnâme yayınladı. Bu kararnâmede, “evvelce Kırım’da yaşamış Tatarlar”ın sürgün edildikleri yerlerde ne kadar geniş haklara sahip oldukları hususundaki klasik demagojinin yanısıra, Kırım Tatarlarının bundan böyle Sovyetler Birliği’nin her yerinde yaşama hakları olduğu kaydediliyordu. Bu Kararnâme’nin neşriyle birlikte, yüzlerce Kırım Tatar ailesi Kırım’a hareket etti. Ne var ki, Kırım’daki mahallî idareciler söz konusu Kararnâme’nin münhasıran “emperyalist propaganda”yı etkisiz kılmak maksadıyla neşredildiği ve Kırım Tatarları için Sovyetler Birliği’nin her tarafında yaşayabilmeleri hususunun hiç bir şekilde Kırım’a yerleşmeleri mânâsına gelmediği hususunda merkezden “izahat” almışlardı. Böylece, Kırım’a dönen Kırım Tatarlarını geri göndermek üzere derhal tedbirler almaya giriştiler. Kırım Tatarları Kırım’da ev satın aldıklarında, oturma izni ve iş temini gibi hususlarda bunları noterde tasdik ettiremiyor, sonra da oturma izinleri olmadığı için defalarca ceza ödüyorlar ve nihayet pasaport düzenini ihlâl ettikleri için hüküm giydirilerek cebren Kırım dışına çıkarılıyorlardı. Kırım Tatarları bu durumu protesto için yıllarca mitingler, gösteriler ve açlık grevleri yapmak zorunda kaldılar.

1968 yılı içinde Kırım’a dönen ancak cebren dışarı atılan veya ağır baskılar karşısında barınmalarına imkân verilmeyen Kırım Tatarlarından sayısının on binden fazla olduğu hesaplanmaktadır. Bununla birlikte, vatanlarında kendilerini ne gibi kanunsuzlukların beklediğini çok iyi bilseler de Kırım Tatarları yine Kırım’a dönmeye devam ettiler. Bazı aileler defalarca Kırım’dan dışarı atılmalarına rağmen tekrar geri geldiler ve vatanlarında yaşama hakkı için mücadelelerini sürdürdüler.

1960’larda ve 1980’lerde Kırım’a dönen ancak tekrar tekrar Kırım dışına çıkarılan Kırım Tatar ailelerinin çoğu yaşadıkları sürgün yerlerine geri dönmek yerine, Ukrayna’nın Herson ve Zaporog oblastlarıyla (vilâyetleriyle) Rusya Federasyonu’nun Krasnodar eyaleti gibi Kırım’a mümkün mertebe yakın olan yerlere yerleştiler.

Yüz kadar Kırım Tatarı 17-21 Mayıs 1988 tarihlerinde Bahçesaray Rayon İcra Komitesi binası yanında dört gün kesintisiz gösteri yaptı. Ancak bundan sonra ilk bir kaç Kırım Tatar ailesi oturma iznine kavuşabildi. Kırım Tatarları Kırım’ın her yerinde böyle veya başka şekillerdeki protesto ve mücadelelerde bulundular. Neticede, Kırım’daki Kırım Tatarlarının nüfusu bir yıl içinde iki katına çıktı ki, 1989 Nisan ayında bu rakam yaklaşık 40.000 olmuştu.

Kırım Tatarları tarafından boş arazilerin ilk işgali vakası Ağustos 1989’da Bahçesaray rayonunda gerçekleşmiş ve bilâhare bütün Kırım’a yayılmıştır. Sovyet makamlarının buna cevabı Kırım Tatarlarının buralarda kurduğu çadırlara baskınlar düzenleyerek onları dağıtmak, cezâî takibâta geçmek ve tevkifler yapmak şeklinde oldu.

1990 Sovyetler sonrası

Kırım Tatarlarının, kısmen de olsa, tekrar Kırım’a dönebilmeleri ve Türkiye ile ilişkilerinin yeniden canlanabilmesi ancak Sovyetler Birliği’nin 1990 da ortadan kalkmasıyla mümkün oldu. Ancak Kırım Tatarları yine oturum izni almak için yine mitingler, gösteriler ve açlık grevleri yapmak zorunda kalıyorlardı. Sürgün edildiklerinde ellerinden alınan evlerinde ise  Rusya ve Ukrayna’dan getirilmiş başka insanlar yaşıyordu. Vatanları’na yerleşmeye kararlı Kırım Türkleri boş araziler üzerine çadır şehirler kurmaya başladılar. Sayıları 300 000 e ulaştı.

Bugün 3 milyona yakın olan Kırım nüfusunun % 60’ını Rus ve ana dili Rusça olanlar (1 800 000), % 15 kadarını Kırım Tatarları (300 000), % 21 ini de Ukrayna’lılar (635 700) ve % 4 ünü diğer etnik gruplar (Ermeniler 4 800 Bulgarlar 1 400 Rumlar 3 500 Almanlar 2 600) meydana getirmekteler.

Türkiye tarafından başlatılan 1000 (bin) konut projesi, yurtlarına dönen evsiz-barksız Kırım Türkleri için önemli bir imkân olmuştur.  Türk kuruluşları tarafından kazandırılan anaokulu, ilkokul ve hastane gibi tesisler, Kırım’ı, Kırım Türkleri için tekrar yerleşim bölgesi ve yurt haline getirmiştir.

Özbekistan’da bulunan Kırım Türkleri geriye dönmek istemekte iseler de, Özbekistan idaresi bu dönüşe izin vermemekte ve çeşitli zorluklar çıkarmaktadır.

1990’ların başlarından bu yana Kırım’dan Türkiye’ye gidip gelen pek çok Kırım Tatarları vardır. Artık gelişler siyâsî sebeplerle değil, bütünüyle sosyal, ekonomik ve kültürel saiklerle ve geçici süreler için olmaktadır. Bununla birlikte, bu şekilde gelenler arasında çok az sayıda da olsa şahsî sebeplerle Türkiye vatandaşlığına geçenler olmaktadır.

Rusya’nın Kırım’ı yeniden ilhakı

Kırım, Sovyetlerin dağılmasıyla  8 Aralık 1991 de  bağımsızlığını kazanan Ukrayna Devleti içerisinde kaldı. 2014 yılında Ukrayna’da iç karışıklar çıktı.  Kırım’da yapılan plebisitten bağımsızlık kararı çıktı.  21 Mart 2014 de Rusya’da parlamentonun alt kanadı Duma ve Federasyon Konseyi  Ukrayna’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını öngören anlaşmaya onay verdi. Karar aynı gün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından imzalandı ve Kırım Rusya Federasyonu tarafından tek taraflı olarak Moskova’ya bağlanmış oldu. Kırım Tatarları Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasının kendileri için çok vahim sonuçları doğuracağını öne sürmektedirler.

Devamı: Kırım Tatar göçlerinin değerlendirilmesini OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN

Kaynaklar:

Kırım Tatarlarının Türkiye’ye göçleri. Doç. Dr. Hakan KIRIMLI. Bilkent Üniversitesi http://www.kirimdernegi.org.tr/sayfa.asp?id=457

Türkiye’de Kırım Tatarları ve Nogaylar. 21.1.2007. Kaynak : Uluslararası Kırım Komitesi. Yazar : Professor Henryk JANKOWSKI. Tercüme : M. Aziz SÜTBAŞ http://www.eskisehirnogayturkleri.com/?sec=2&newscatid=4&newsid=10

Wikipedia

Kırım Tatar Milli Kurtuluş Hareketinin Kısa Tarihi. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu.  http://www.surgun.org/tur/bilgi.asp?yazi=ktmh

Kırımoğlu, Bir Halkın Mücadelesi TRT belgeseli. Yönetmen Neşe Sarısoy Karatay. http://www.kirimoglu.org/

Kırım Özerk Cumhuriyeti STK https://www.facebook.com/kirimturk/info

Kırım, Rusya’ya bağlandı. Radikal http://www.radikal.com.tr/dunya/kirim_rusyaya_baglandi-1179832

Bülent Pakman. Eylül 2014. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden alıntılanamaz.

Kırım ve Kırım Tatarları ile ilgili yazılarımız:
KIRIM TATARLARI
KIRIM HANLIĞI
KIRIM TATARLARININ GÖÇLERİ
GÖÇLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
KIRIM
Sivastopol
Yalta
Gözleve
Çibörek
MUSTAFA ABDÜLCEMİL KIRIMOĞLU
Sürgün (1) _ Can Pazarı (2)
Küllerinden Yeniden Doğmak (3) _ Sürgünde Yeşeren Vatan (4) _ Cesur insanlar Kremlin’e karşı (5)
Sovyet Hapishanelerinde Bir Kahraman (6)_ Sürgünlere Rağmen Yine Kırım Yine Kırım (7)
Ya Vatan Ya Ölüm (8) _  Evimizi Geri verin (9)
İSMAİL GASPIRALI (Bölüm 1)
İSMAİL GASPIRALI (Bölüm 2)
İSMAİL GASPIRALI (Bölüm 3)
İSMAİL GASPIRALI (Bölüm 4)
Kırım belgeseli
Karay/Karaim Türkleri

IMG_2080Bülent Pakman kimdir?

4 Responses to Kırım Tatarlarının Göçleri

  1. Geri bildirim: Milli Mücadelenin başlarında Kızıl Ordunun Azerbaycan’a girişi | Pakman World

  2. Geri bildirim: 2. Dünya Savaşındaki Türkler | Pakman World

  3. Elinize sağlık güzel bir bloğ sitesi elinizde kırım resimleri, kırım tarihi yazılarınızı, göç şiirleri var mı varsa email adresime gönderebilirmi siniz? eminesoydas14@mynet.com

    Beğen

  4. gocmen dedi ki:

    merhabalar,
    guzel bir derleme arastirma yazisi olmus, bu denli detaylica tarihleri ayirarak kirim goclerini anlatan baska bir yazi daha gormemistim. kirimdan romanyaya sonrasinda turkiyeye gocen atalarim hakkinda soy arastirmasi yaparken bu siteyi gordum acaba soy agaci arastirmalari icin nasil bir yol izlemek gerekli kirim romanya turkiye hatti icin ozellikle ? kirim derneklerinde bu konuda cok fazla yardimci da olamiyorlar yani resmi olarak alt ust soyumuzda yazili bilgiler net olmadigi icin.

    Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.