Devlet devlet olmaktan böyle çıkar

John Edgar Hoover

John Edgar Hoover 

1 Ocak 1895’de Amerika Birleşik Devletlerinde doğdu.  Kongre Kütüphanesi’nde yarı zamanlı çalışıp, George Washington Üniversitesi’nde gece dersleri izleyerek hukuk öğrenimi gördü.  1916’da lisans, ertesi yıl lisansüstü diplomasını aldı. 1917’de Adalet Bakanlığı’na girdi, iki yıl sonra 24 yaşında Adalet Bakanlığı Başsavcı özel yardımcılığına getirildi.

1924’te adı sonradan Amerikan Federal Soruşturma Bürosu FBI olan Soruşturma Bürosu’nun başkan yardımcılığına atandı, yedi ay sonra da başkan oldu. Soruşturma Bürosunun başına geldiği gün bütün adamlarını, başkent Washington DC’de ne kadar önemli kişi varsa onları takibe gönderdi. Emir açıktı: “Bana herkesin açığını bulun”. Bu çalışma yöntemine uyanlar kurumda kaldı gerisi tasfiye edildi. Sonuçta elde ettiği açıklara güvenerek, “Gidersem başkentteki herkesi yanımda götürürüm” diyebilen bir adam oldu ve bundan dolayı da on yıllarca kimse ona karışamadı.

Kongre Kütüphanesi’nde çalışırken gördüğü milyonlarca kitap içinde aranan kitabı çabucak bulmaya yarayan katalog sistemini, Soruşturma Bürosunun başına geçer geçmez uygulamaya koydu. Herkesi fişlemeye başladı. Birkaç yıl içinde tam 450 bin ‘vatan haini’, biyografik bilgileriyle fişlenmişti bile.  Zira Hoover’a göre, “Herkes hakkındaki her bilgi önemliydi ve bir bilgi kırıntısının bile işe yarayabileceği bir gün gelebilirdi”. Kariyerin başlarında komünistlere, anarşistlere ve ABD hükümetine karşı eylemde olan devrimcilere yoğunlaştı. Amerikan siyasi literatüründe “Red Scare” Kızıl Korkutma dönemi denilen muhalif herkesi “komünistlikten” “vatan hainliğinden”, ya içeri tıkan ya da ipe götüren 1917 – 1927 arası 10 yıllık döneme katkıda bulundu. 1933’de George “Makineli Tüfek” Kelly 1934’de John Dillinger ve gibi halk düşmanı denilen banka soyguncularını, gansterleri izleyip yakalamada ün kazandı. Hoover halkın, Soruşturma Bürosuna desteğinin artacağını düşünerek bu konuları çok önemsiyordu.

Hoover, adamlarına silah taşıma, operasyon yapma ve tutuklama yetkisi verilmesi talebiyle Kongre’nin kapısını çaldı. 1935 yılında Kongre bu talebi yasalaştırdı ve Soruşturma Bürosunun adı Federal Soruşturma Bürosu (FBI) oldu. Hoover da FBI’ın ilk başkanı olarak atandı. Kuruluşun personel seçimi ve eğitimi konusunda etkili yöntemler geliştirdi. Dünyanın en büyük parmak izi katalogunun yanı sıra bilimsel bir suç araştırma laboratuvarı ile ülkenin her yanından seçilen güvenlik görevlilerinin eğitim için gönderildiği FBI Ulusal Akademisi’ni kurdu. FBI’ın disiplinli ve bağımsız bir kimlik kazanmasında belirleyici rol oynadı.

1945 – 1955 arası McCharty döneminde de başrolde yine Hoover vardı. 1972’de 77 yaşındayken yüksek tansiyondan hayatını kaybettiğinde hala FBI başkanıydı. Tam 48 yıl.

 ”Hangi devlette bir bürokrat elindeki seks dosyaları nedeniyle  tam 48 yıl boyunca o ülkenin istihbarat ve güvenlik kurumunun başında kalabilir?’’ diye bir sorulsa, çoğu kişinin aklına bir üçüncü dünya diktatörlüğü gelir. Oysa Hoover, dünyanın en güçlü demokrasisinde 20’nci yüzyılda yaşamıştı.

Dosyalar

Hoover göreve başladığında Calvin Coolidge ABD başkanıydı, sonraki başkanlar Herbert Hoover, Franklin D. Roosevelt,  Henry Truman, Dwight Eisenhower, John F. Kennedy, Lyndon Johnson ve Richard Nixon döneminde FBI Başkanı olarak kaldı. Bunun nasıl olabildiğinin resmi bir açıklaması yok. Ama herkesin bildiği gayrı resmi bir sırrı var: Şantaj. Özel olarak ise ‘seks dosyaları’.

Birçok yakın tarih araştırmacısı ve gazeteci Edgar Hoover’ın “Tarihin en büyük dosyacılarından biri” olduğunda müttefik. Bir tarihçi, Hoover için, “Hakkında dosya sahibi olmadığı kimseyle buluşmazdı” diyor. ABD Başkanı Truman 12 Mayıs 1945 günü yazdığı notta, Hoover’ın ve ekibinin “Başları sıkıştığında kullanmak için herkes hakkında seks dosyası ve şantaj malzemesi biriktirmesinden” yakınmış ve “Böyle giderse bizim de Gestapomuz olacak’’ demiş.

John Kennedy – Ellen Romettsch ilişkisi

Ellen Rometsch

1963 yazında, Senato Araştırma Komisyonu, Doğu Alman göçmeni Ellen Rometsch adı etrafında, ABD başkanı John F. Kennedy’nin belki de koltuğunu kaybetmesine yol açabilecek bir soruşturma başlatır. Bir Batı Alman subayının karısı olarak Washington’a gelen Rometsch’in KGB adına casusluk yaptığında şüpheleniliyordu. Rometsch kısa zamanda, Washington’da politikacıların, bürokratların takıldığı Quorum Club’ın en üst düzey müşterilere giden birkaç kadınından biri oldu. Çapkınlıklarıyla ünlü Kennedy kardeşler de çok geçmeden Rometsch’in ağına düşmüştü. Kulübü işleten ise, başkan yardımcısı olmasına rağmen Kennedy’den hiç hazzetmeyen Lyndon Johnson’a yakınlığıyla bilinen Bobby Baker’dı. Baker’ın resmi tek görevi Senato çoğunluk lideri sekreterliğiydi. Ancak görünürde kamu görevlisi olan bu adam Washington’un en zenginlerinden biriydi. Daha sonra bazı soruşturmalarda mafya ile işbirliği içinde olduğu vesaire de ortaya çıktı. Baker, Rometsch’i başkana tanıştıran isim. O dönem Washington’unda bir tür Monica Lewinsky skandalı patlamak üzeredir. Üstelik konu Des Moines Register gazetesinde de üstü kapalı şekilde gündeme gelmiş ve isim verilmeden “çok üst düzey” müşterilerden bahsedilmiştir. Ayrıca Rometsch’in yanı sıra Maria Novotny ve Suzy Chang gibi iki komünist ülke göçmeni daha skandalın parçasıdır. Onların birkaç ay önce İngiliz Savaş Bakanı John Prufumo’nun başını yakan seks skandalının da kahramanları olması ise tabloyu Başkan John F. Kennedy ile kardeşi Adalet Bakanı Robert F. Kennedy için daha vahim hale getirmekte.

Sonunda Kennedy kardeşler yüzmeleri imkansız bir denize düştüklerini görünce, 2 yıldır kovabilmek için formül aradıkları yılana, yani FBI Başkanı J. Edgar Hoover’a sarılmaktan başka çare bulamazlar.

John F Kennedy, başkan olduktan sonra Edgar Hoover’ı koltuğundan almak için fırsat kollamıştı. FBI, Adalet Bakanlığına bağlıydı. Bakanlığın başında ise başkanın kardeşi Robert Kennedy vardı. Ancak başarılı olamamışlardı.

Kennedy’ler özel olarak görüştükleri Hoover’a, başlarındaki belayı anlatarak, Senato komisyonunun soruşturmasını “bir şekilde” durdurmasını istediler. Kennedy kardeşlerin ise bilmedikleri birşey vardı. Hoover zaten olan biten herşeyi başından beri biliyordu ve skandalı Des Moines Register gazetesinden Clark Mollenhoff‘a sızdıran da Hoover’ın ta kendisiydi.

Hoover, Kennedy kardeşlerin kendisinden nasıl bir yardım istediğini çok iyi anladı ama iki şartla bu yardımı sunacaktı:

1 – Görevden alınması bir daha asla gündeme gelmeyecekti.

2 – Martin Luther King’i teknik takibe almasına FBI’dan sorumlu Adalet Bakanı Robert Kennedy karışmayacaktı.

Kennedy’ler çaresiz şartları kabul edince, Hoover Senato’da iki partinin liderleri olan Demokrat senatör Mike Mansfield ve Cumhuriyetçi senatör Everett Dirksen ile Mansfield’in evinde 3’lü bir toplantı yaptı. Toplantıda ne konuşulduğu resmen hiç açıklanmadı ama tarihçilere göre Hoover, senato liderlerine onlarca senator hakkında elinde tuttuğu malzemelerden özet bir sunum yaparak, Senato’nun Başkan Kennedy’nin seks hayatı hakkında soruşturma kararı alması halinde “Washington’da kimsenin güvende olmayacağını” söyledi.

Bu etkileyici sunumdan sadece birkaç saat sonra, Senato araştırma komisyonu Rometsch skandalı konusunda soruşturmaya gerek olmadığını açıkladı. Kennedy azledilmeye kadar gidecek bir skandaldan kurtulmuştu. Belgeselci David Eisenbach’ın anlattığına göre, Kennedy birkaç gün sonra arkadaşı gazeteci Ben Bradlee ile bu konu hakkında konuşurken, “Hoover’ın senatörler hakkında sahip olduğu kirli bilginin büyüklüğünü bilsen şaşkına dönerdin” demiş.

Kennedy’den izni ‘kopartan’ Hoover, aynı hafta Martin Luther King’in bütün yaşam alanlarına dinleme cihazlarını kurmuştu bile. Ta ki 5 yıl sonra 4 Nisan 1968 günü Martin Luther King, faili meçhulun kurşunlarıyla 39 yaşında bu dünyaya veda edinceye kadar.

2008’de ortaya çıkan ses kaydında Başkan Nixon, 1972 yılında kendinden önceki 7 başkan gibi Hoover’dan nasıl kurtulabilirim diye epey uğraştıktan sonra vazgeçtiğini itiraf ediyordu. Hoover’ın, tepesinde bulundukları piramidi tutan bir noktada mevzilendiğini ifade eden Nixon, “Ordan çekersek hepimizi de beraber götürür” diyordu.

Erkek arkadaşı var

Tolson ve Hoover

Edgar Hoover, 1920’lerin sonunda dikkatini çeken kendinden 5 yaş genç FBI memuru Clyde Tolson‘u 1930 yılında yardımcısı yapmıştı. Hoover, 1972 yılında öldüğünde Tolson hala FBI Başkan yardımcısıydı. FBI Başkanı Hoover ile yardımcısı Tolson’un meslektaşlığı tarihte örneği bulunmayan bir “yakınlığa” sahip olunca dikkat çekti. İkisi de hayatı boyunca bekar kalan Hoover ve Tolson on yıllar boyunca hafta içi hergün öğle yemeğini Washington’daki ünlü Mayflower Hotel‘de beraber yediler. Çarşamba akşamları Tolson’un evinde, Cuma akşamları Hoover’ın evinde akşam yemeği yiyor, cumartesi günleri ise at yarışı seyretmeye gidiyorlardı. Tam 41 yıl bu düzende yaşadılar. Washington Postmuhabiri, hergün aynı vakitte Mayflower Hotel‘de öğle yemeği yemeye gelen çifti görmek için otele nasıl gittiklerini, “Hayvanat bahçesi ziyaret eder gibi gidip ikilinin yemek yiyişini seyrediyorduk” şeklinde anlatıyor. Yakınlıkları bununla sınırlı değildi elbette. İkili gece kulüplerine beraber takılıyor özel partilere beraber katılıyordu. Tatile bile beraber çıkıyorlardı. Ve hatta Hoover 1972 yılında öldüğünde mirasını yardımcısı Tolson’a bırakacaktı. Tolson, hayatının geri kalan 3 yılını Hoover’ın kendine miras kalan evinde geçirdi. Öldüğünde de Kongre Mezarlığında Hoover’ın birkaç metre yakınındaki mezara konuldu. Mezarda bile ayrılmayan ikili, FBI içinde, “J. Edna and Mother Tolson” lakabıyla anılıyordu. Kendisi de eşcinsel olan ünlü gazeteci Truman Capote ise ikili için “Johnny and Clyde” lakabını kullanıyordu.

Hoover’ın seksüel tercihi daha ilk yıllarından itibaren dikkat çekmeye başladı. Ama gerçek şu ki Hoover ölünceye kadar kimse bunu açık açık konuşmaya yazmaya cesaret edemedi. Çünkü herkes gazeteci Ray Tucker‘ın başına gelenleri biliyordu. 19 Ağustos 1933 günü Collier’s Magazine‘de yayınlanan özel dosya haberinde Tucker ilk kez Hoover’ın cinsel kimliği hakkında imalarda bulundu. Ancak dergi daha yayınlanmadan muhabir Tucker’ın bütün özel hayatı kamuoyunun gözleri önüne serilmişti bile. Time dergisi de bir keresinde biraz da mahcup bir çekingenlikte, “Hoover yanında bir kadınla hiç görülmüyor. Sıklıkla Clyde Tolson olmak üzere hep erkeklerle bir arada”  diye yazmış. Hoover’ın özel hayatını yazan gazetecinin iç çamaşırının renginin bile mahremiyeti kalmazdı.

Bir diğer ilginç nokta ise, kadın elbisesi içindeyken çekilmiş fotoğrafları olduğu dillere düşen, gay grup seks partilerine katıldığının tanıkları olan Hoover’ın gaylere karşı sert tutumuydu. Amerikan gay hareketinin temsilcileri, Hoover’ın bu yaklaşımını “kendinden nefret” psikolojisi olarak nitelendiriyorlar.

Mafyaya dokunamadı

İlk defa, New York Post ve New York Daliy News gazetelerinde uzun yıllar muhabirlik ve köşe yazarlığı yapan gazeteci Pete Hamill‘in mafyadan görüştüğü bazı kilit isimlere dayanarak ortaya çıkardığı şayia şuydu: 20’nci yüzyıldaki en büyük Amerikan mafya babalarından biri olan Meyer Lansky, “Hoover ve Tolson’un tatillerinde bir plajda seks yaparken çekilmiş fotoğraflarını elinde tutuyordu“. Mafyanın güçlü ismi Lansky, İtalyan mafyasındaki birkaç ortağıyla beraber, kumardan fuhuşa kadar birçok kara sektörü kontrol ediyordu. Las Vegas’ı Las Vegas yapanların başında geliyordu Lansky.

İşte, on yıllarca herkesin aklını kemiren “Nasıl olur da en basit muhalif yazarın bile nefes alamadığı iklimde, mafya babaları bu kadar rahat hareket ediyordu?” sorusunun yanıtının da bu fotoğraflar olduğu kaydediliyor. Her şey karışan Hoover, 40 yıllık saltanatı boyunca mafyaya ciddi anlamda hiç karışmadı. 1930’ların başında Midwest’te bazı mafya babaları tutuklandı ve hatta öldürülenler oldu ama bu Chicago’daki FBI başkanı Melvin Purvis tarafından yürütülen kişisel inisiyatifli bir mücadeleydi. Ki, Hoover, FBI’ın üç numaralı adamı haline gelen Purvis’i kısa zamanda kurumdan ayrılmaya zorladı. Purvis kısa süre sonra da, bir mafya babasını öldürdüğü silahıyla “intihar” etti.

Gerçek şu ki, Hoover döneminde FBI tarafından sonuçlandırılan tek bir dişe dokunur mafya dosyası olmadı. 1959 yılında Hoover’a bağlı 489 FBI ajanı “vatan haini” aydın ve politikacıları takiple görevliyken, başkenti sarıp sarmalamış yolsuzluk ve mafyayı takiple görevli sadece 4 ajan vardı. FBI’ın ancak Hoover öldükten sonra yoğun şekilde mafyanın üzerine gitmesi de bu konudaki şüpheyi artırıyor.

Eski FBI ajanı Arthur Murtagh, 1990 yılındaki bir röportajında, Hoover’ın organizasyon yeteneği ile ülkenin iki unsurunu diktatörce yönetmeyi başardığını itiraf ediyordu. Murtagh’a göre bunlardan biri ‘FBI‘dı diğeri ‘Amerikan halkının beyni’ydi. Halkı, yıkıcıların devleti ele geçirmekte olduğuna inandırarak korkutmayı başarmıştı zira. Eski FBI ajanlarından Joseph Schott, “Sola Dönüş Yok” başlıklı otobiyografisinde Hoover’dan her gün talimat notları aldıklarını anlatırken gülünebilecek bir otoriterlik örneğini aktarıyor:

Birgün, Hoover kendisine gelen bir bilgi notunun kenarına “sınıra dikkat” diye not düşüp geri iade ediyor. FBI’da kimse “niye?” diye soramıyor. Ve tam bir hafta FBI birçok güvenlik unsurunu da harekete geçirerek Kanada ve Meksika sınırlarında devriye yapıyor. Bu ağır ve maliyetli görev bir şekilde Hoover’a aktarıldığında ise gerçek ortaya çıkıyor. Hoover, kendisine iletilen notta, yazının, kağıdın çerçevenin dışına taşmasına kızdığı için “sınıra dikkat” notu düşmüş meğerse.

Aman dosyalar!

Hoover öldüğünde “hayat sırdaşı” Clyde Tolson’ın günlerce FBI’da dosya imha etmekle uğraştığı iddia edilir. Tolson’un imha ettiği dosyalardan en önemlileri politikacılar hakkında olanlardı. Senatörler hakkında 883 dosya ile milletvekilleri hakkındaki 722 dosyanın içeriklerini kimse öğrenemedi.

Hoover’dan geriye kalan bazı dosyaları 1974 yılında gördükten sonra dönemin Adalet Bakanı Laurence Silberman şu demeci verecekti:  “J. Edgar Hoover, adeta pislik toplayan bir kanalizasyon gibiymiş. Artık inanıyorum ki kendisi tarihimizin en kötü kamu görevlisiydi“.

Devletin derin gücü

Hoover tam 48 yıl Washington DC’nin derin gücü olmuştu. Paranoyak bir psikolojinin devletin hayati kurumlarının başına geçtiğinde nelere yol açabileceğinin en ibretli örneği oldu. Döneminde, aralarında, Kennedy, Martin Luther King, Malcolm X gibi etkili liderlerin de olduğu onlarca kilit isim faili meçhul kurbanı oldu. Mafya ve yolsuzluk ise altın çağını yaşadı. Biraz 20’nci yüzyıl tarihi okuyan herkes bilir ki, bir ülkede faili meçhuller gerçekleşip, insan hakları ihlalleri, düşünce ve ifade hürriyeti üzerinde baskı artıyorsa, kesinlikle yolsuzluk ve mafya da o dönemde zirveye çıkıyor.

Bu ruh halindeki adamların, kendisi gibi düşünmeyen herkesi, yabancı ajanı görmesi hukuki değil psikolojik bir sorun. Hoover’ın aşırı milliyetçi tutucu kimliği de aslında ibretlik. Mafya Küba’dan Las Vegas’a New York’tan Florida’ya özgürce cirit atarken, halkın çıkarını savunan ya da savaşlara karşı çıkan aydınlarla, gazetecilerle, politikacılarla uğraşan bu zihniyet, en büyük zararı yine ülkesine veriyordu. New York Times gazetesinin 1970 yılında yayınladığı bir mektupta ifade edildiği gibi, “Bay Hoover eğer Milattan Sonra ilk 50 yıl içinde Filistin topraklarında dünyaya gelseydi, Nasıralı adam ve 11 arkadaşını, yıkıcı faaliyetlerinden dolayı takibe alırdı.”

Kuşku duyulan organizasyonlara sızan, yapılarını bozup itibasızlaştırmak için FBI kaynaklarını kullanan Karşı İstihbarat Programı – Counter Intelligence Program COINTELPRO’nun varlığından ancak 1971’de haberdar olunabildi. Hoover’in ölümünden sonra Idaho Senatörü Frank Church başkanlığında Senato Araştırma Komisyonu sayesinde Hoover’in yetkilerini kötüye kullanma kapsamı tam olarak ancak 1975’de anlaşılabildi. Kongre araştırma komisyonu Hoover’in kendisine karşı olanların yerlerine gizlice girme, yasadışı yollarla bilgi toplama ve onlara eziyet etme yollarıyla görevini suiistimal ettiğini ortaya çıkardı. Hoover ise ayrıca komünistlerin amaçlarının ötesinde, 1960’lardaki insan hakları hareketinin arkasında olduklarını ve ırksal hoşnutsuzluğu kullandıklarına inanıyordu. Halbuki bu insanların çoğu Anayasal haklarını kullanarak hükümeti eleştirmekten başka bir şey yapmıyorlardı.

Washington’daki FBI binasının adı hala Edgar Hoover. Demokrat Partili Senato Çoğunluk Lideri Harry Reid bir süre senatör arkadaşlarıyla beraber binanın isminin değiştirilmesi için mücadele verdi.

ABD’de bazı demokrat kalemlerin, vicdanlı insanların ve üst düzey hukukçuların da sık sık vurguladıkları gibi bir devlete ve topluma en büyük zararları en büyük kötülükleri devletin derinliklerinde karanlıklarında oturan etik ve evrensel değer yoksunu “yetkililer” verir. Ülke güvenliğine en büyük tehdit de bu tür resmi görevlilerden gelir. Hukuk, herşeyden önce bu en büyük tehdide karşı vardır.

J. Edgar – Film

Yapım: 2011. Yönetmen: Clint Eastwood. Oyuncular: Leonardo DiCaprio , Josh Hamilton , Geoff Pierson , Armie Hammer , Naomi Watts , Judi Dench , Gunner Wright , Kaitlyn Dever , Adam Driver , Ed Westwick.

20.yy.’ın en tartışmalı, en esrarengiz ve en güçlü portrelerinden biri olan J. Edgar Hoover’ın gerçek hayat hikayesinden uyarlanan film ünlü FBI başkanının gençliğinden başlayarak Amerikan Adalet Bakanlığı’ndaki yükselişini ve 48 yıl boyunca Federal Büro üzerindeki etkisini anlatıyor.

J. Edgar kötü bir adam izlenimi verirken aynı zamanda polisin suçluları yakalamak için kullandıkları bilimsel, teknolojik yaklaşımların öncüsü olarak da, bir şüphelinin haklarını savunan ilk kişilerden biri olarak da, II. Dünya Savaşı sırasında Japon asıllı Amerikalıların gözaltına alınmalarına karşı çıkışıyla da hatırlanıyor. 2011 yılının önemli filmlerinden ‘J. Edgar’da bu kolay anlaşılamayan, kusurlu adamla bir devrin portresi çiziliyor ve bu portre bir anlamda günümüze ışık tutuyor.

J. Edgar 24 yaşında ve annesiyle yaşıyor. Adalet Bakanlığı’nda çalışan genç adam üstüne başına dikkat eden, iyi giyinen, doğrunun peşinde koşan, çalışkan, titiz, idealist biri. 1920’li, 30’lu yılların Amerikası’ndayız. Gangsterlerin kol gezdiği, Al Capone’un gerek gazetelerde, gerek beyazperdede günün yıldızı olduğu günler. Ülkedeki anarşiyle baş edebilmek için J. Edgar FBI’ı kuruyor. Kurumda imaj, yapılan iş kadar önemli… Kazandığı bütün başarılara rağmen J. Edgar’ın hayatını yönlendiren kişi hep annesi…

Büyük İngiliz oyuncu Judi Dench’in canlandırdığı anne, oğluna daha küçük yaşlardan itibaren hayatta en önemli şeyin güç olduğunu öğretiyor. Anne oğluna babasının ölmek üzere olduğunu ve babası ölünce Edgar’ın ülkedeki en kuvvetli adam olacağını söylüyor. ‘J. Edgar’ filmindeki Judi Dench’i uzun yıllardır (Macbeth günlerinden beri) bu kadar korkusuz bir rolde izlememiştik. Judi Dench anne rolüyle insanın kanını donduruyor…

İnsanlara yaklaşmakta güçlük çeken J. Edgar’ın çalışma arkadaşı Clyde Tolson’la ilişkisinin anlatıldığı sahnelere gelince… Armie Hammer’ın canlandırdığı Clyde Tolson iş görüşmesi için J. Edgar’ın ofisine geliyor. Karşısındaki adamın kendisinden daha uzun boylu olmasının J. Edgar için  ne kadar önemli olduğuna da, sözlerine başlarken J. Edgar’ın kekelediğine de, Clyde’la konuşurken dudaklarının üzerinin terlediğine de bu sahnede şahit oluyoruz.
J. Edgar ve Clyde’ın hayat boyu yakın arkadaş oldukları, birlikte tatile gidip yemek yedikleri de biliniyor ama bundan ötesi hiç dedikodudan ileri gidememiş ve kanıtlanamamış. Filmdeki ateşli öpüşme sahnesi Amerikalı muhafazakarları ne kadar rahatsız ettiyse, iki adamın ilişkisinin yeterince ileri gidememesi de liberalleri bir o denli rahatsız etmiş. Yönetmen de senarist de aslında bu iki insana gerekli mesafeden bakıyor. ‘J. Edgar’ filminde Clyde’la Edgar’ın birbirlerine duydukları şefkat ve 70’li yaşlarında birbirlerine merhametle bakan iki adamın beyazperdedeki varlığı Amerikan sineması için bir ilk.

Clint Eastwood filminde J. Edgar’ı bir kahraman ya da bir hain olarak göstermekten kaçınsa da insanların sırlarını araştıran, insanlar hakkında dosyalar hazırlayan, telefonları, otel odalarını dinleten J. Edgar’ı bu konularda eleştiriyor. J. Edgar ülkenin First Lady’si Eleanor Roosevelt’in mektuplarını çaldığı gibi ülkesinin başkanlarını izletip, dinlettirebiliyor da.

J. Edgar bir gün Amerikalı yurttaş hakları hareketi lideri Martin Luther King’in bir otel odasında metresiyle sevişme kayıtlarını dinliyor. İşte o anda telefon çalıyor ve FBI’ın patronu Başkan John F. Kennedy’nin (JFK) bir suikaste uğrayıp hayatını kaybettiğini öğreniyor. J. Edgar, başkanın kardeşini arayıp bu zor haberi verdiği zaman sadece üç kelime kullanıyor.

Her türlü karakter bozukluğuna rağmen Leonardo Di Caprio’nun canlandırdığı J. Edgar sevme kapasitesi olan ve zaman zaman acıyabildiğiniz bir adam. Eastwood, Di Caprio’nun bir yıldız olmasına rağmen bugüne kadar çalıştığı en disiplinli, en çalışkan oyuncu olduğunu düşünüyor. Di Caprio J. Edgar’ın kekelemesinden kaşlarını çatmasına kadar birçok mimiğini abartmadan beyazperdeye taşıyor. Ünlü oyuncuya J. Edgar’ın yaşlılığını canlandırması için yapılan makyaj kusursuz olmasa da Di Caprio’nun J. Edgar’ı, belki de oyuncunun bugüne kadar canlandırdığı en iyi rol.
Clint Eastwood ‘J. Edgar’ filminde oldukça tartışmalı bir karaktere olabildiğince insancıl yaklaştığı gibi düne ve bugünün dünyasına da ayna tutuyor. Kendi sırlarının başka insanların  sırlarını öğrenmekle saklanabileceğine inanan bir adamın kendisine yapılan siyasi teklif ve promosyonları reddettikçe daha büyük bir güce sahip olduğu dünyanın kapıları ancak bugün açılmaya başlıyor…

KAYNAKLAR: 

Seks şantajlarıyla 8 Amerikan başkanını eskiten FBI Başkanı. Cemal Tunçdemir. Amerika Bülteni12 Kasım 2011 http://amerikabulteni.com/2011/11/12/seks-santajlariyla-8-amerikan-baskanini-eskiten-fbi-baskani-beyaz-perdede/

Bir devrin portresi J. Edgar. Arkun Demiroğlu. Hürriyet Kelebek. 18.02.2012 http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/bir-devrin-portresi-j-edgar-19951126

J. Edgar Hoover. Martin Gruberg. The First Amendment Encylopedia. https://www.mtsu.edu/first-amendment/article/1271/j-edgar-hoover

J. Edgar Hoover. Vikipedi http://www.wikizeroo.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSi5fRWRnYXJfSG9vdmVy

J. Edgar. Filmmodu. https://www.filmmodu.com/j-edgar-turkce-dublaj-izle

Bülent Pakman. Ocak 2019.  Aktif link verilmeden  alıntı yapılamaz

Abu Dhabi 2013

Bülent Pakman Kimdir?