Temel İbadeti Dışlayarak Aldatma

Allah ile aldatanların vücut verdikleri en büyük yıkımlardan biri, Kuran’ın getirdiği temel ibadetin ikinci, üçüncü sıraya atılması veya tamamen dışlanmasıdır. Bu dışlamada, yine Arapçacılık ve Arapçılık ile namazın istismarına bağlı tezgahlar ve çıkarlar etken olmuştur.

Temel ibadet, önce namaza hapsedildi, sonra Arapça ile eşitlendi, sonra da namaz Arapça okuma şartına bağlanarak iş bitirildi. Namaz kılacak kadar Kur’an ezberleyen milyonlarca Müslüman, asırlar boyunca bununla yetinmiş ve Kuran’ın okunması ayrı ve farz bir emir olma noktasına asla ulaşamamıştır.

Arap olmayan kitleler, namazda okudukları ayet ve sürelerin anlamlarını bilme gibi bir şansı elde edememişlerdir. Oysaki bu ayet ve surelerin anlamlarını bilmek bile yetmez.

Kuran’ın tümünü anlamını bilerek okumak her Müslüman için farzdır. Namazdan önce ve namazdan daha önemli bir farzdır.

Allah’ın “Kur’an oku!” emri, “Namaz kıl!” emrinden hem daha öncedir hem de daha önemli. Bu bir yorum veya tevil değildir, Kuran’ın açık beyanıdır. İsteyen her insan, Kur’an hükümlerinin iniş sırasını takip ederek Kur’an okumaya ilişkin emirle namaz kılmaya ilişkin emrin sırasını görebilir. Daha açık söyleyelim:

Bir kere Kuran’ın vahyedilen ilk kelimesi Kuran’ın ilk emridir ve şudur: “Oku!”. İkincisi, “Kuran’ı düşüne düşüne dikkatle oku!” emri, iniş sırasıyla üçüncü sure olan Müzzemmil Süresi’nin 4.ayetinde verilmiştir. Aynı emir, aynı surenin 20.ayetinde bir kez daha tekrarlandıktan sonradır ki “Namazı kılın!” emri gelmiştir. (Geniş bilgi için bizim Kuran’ın Temel Buyrukları adlı eserimize bakılabilir.)

Ankebut Suresi 45. ayet açıkça gösteriyor ki, ‘Zikrullah’ namaz kılmaktan üstündür. Zikir, Kuran’ın en önemli ve en bilinen adlarından biridir. Zikrullah tabiri, tarikat sulandırmaların iddia ettiği gibi, “Allah, Allah” sesleri çıkararak def çalıp zıplamak, dönmekten ibaret değildir. O uygulamalar, bütün samimiyet şartları var sayılırsa, en iyi ihtimalle zikrin en son mertebesi olabilir.

Allah’ı zikretmenin ilk ve tartışmasız anlamı Kuran okumak olacaktır. Nitekim, 19.yüzyılın büyük sufi düşünürü Kuşadalı İbrahim Halveti (ölm.1845), tasavvuf ve tarikat meşrebinin en büyük temsilcilerinden biri olmasına rağmen, zikir konusunu böyle anlamış ve bağlılarına, Allah’ın tertibi olan Kuran’ı bırakıp da şunun-bunun tertibi olan sözde zikirlerle zaman yitirmemeleri emretmiştir.

Şimdi, yüzyıllardır saklanan bir gerçeği tüm açıklığıyla ve Kuran’a sadakatin bir ifadesi olarak duyuralım: Namaz kılmak ne ise Kuran okumak da odur, hatta Kuran okumak namazdan, namaz kılmaktan daha değerli ve daha erdiricidir. Şöyle de diyebiliriz: Namaz kılmamak neyse Kuran okumamak da odur, hatta Kuran okumamak daha yıkıcıdır.

Sadece Kur’an okuyup namaz kılmayanın durumu, sadece namaz kılıp Kur’an okumayanın durumundan iyidir.

Bu Kuransal gerçek asırlardır insanlardan bilerek veya bilmeyerek saklanmıştır. Kuran’ın; geceleri Kuran’la meşgul olmak anlamında kullanıldığı teheccüd, yine namaz kılmaya dönüştürülmüş ve yine Kuran’ın söylediğinin tam tersi yapılmıştır.

Kuran okumayı cami içine özgülemek, dışarıda Kur’an okumayı adeta dışlamak da Allah ile aldatanların yarattıkları olumsuzluklar arasındadır. Bir önceki sapmanın en yıkıcı uzantısı budur. Kuran okumayı camide bulunma şartına bağlayan ortak bir şuuraltı geliştirilmiştir.

Kuran okumanın cami içine özgülenmesine yol açan örfü, Emevîlerin despot valisi ‘zalim’ ünvanlı Haccac (ölm.95/714) başlatmıştır. O, sabah namazından sonra okunmak üzere camilere özel mushaflar koydurdu. Böylece Kuran okumanın camiye hapsedilmesi çığırı başlatılmış oldu. (Bu konuda bk. Şâtıbî; el-I’tısam, 1/172) Ama onlar, hiç değilse, okuduklarını anlayabiliyorlardı. Bugünkü okuyuşlarda bu da kalmamıştır.

Kuran okumayı merasime bağlamak da aldatmaların ve Kuran’ın okunmasını zorlaştırmanın uzantılarından biri ve belki en kötüsüdür.

Kuran, okunacak şeyleri toplayan kitap anlamındadır. Adı bu anlamda olduğu içindir ki ilk emri de “Oku!” olmuştur. Ne yazık ki, geleneksel müdahaleler bu ‘okunacak kitap’ı sarılıp sarmalanarak duvara asılacak ve bazen de ‘üfürülecek kitap’ haline getirdi. Bu olumsuz müdahalenin yarattığı din dışı merasimleri merak edenler bizim, İslam Nasıl Yozlaştırıldı adlı kitabımızın Kur’an maddesine bakabilirler.

Kur’an okumanın ruhu bu merasimler değil, derin derin düşünmek demek olan tedebbürdür. Tedebbürü değil ortadan kaldıran, zedeleyen şeyler bile insanlık suçudur. Allah ile aldatanlar bu suçu asırlardır işliyorlar.

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün “Allah İle Aldatmak” kitabından alıntıdır.

Öncesi: Dil Değil Mesaj Kutsal okumak için TIKLAYIN.

Bülent Pakman Nisan 2010. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

İslam dini ile ilgili yazılarımız:

İnanç ve siyasete ilişkin yazılarımız:

Madde ötesi aleme ilişkin yazılarımız:

Reenkarnasyon

Yazılarım izin alınmadan aktif link verilmeden kısmen ya da tamamen alıntılanamaz, yayımlanamaz.

Facebook Widgets

kara 2Bülent Pakman kimdir?

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.