Amman

Ürdün Havayolları Alia adına kiralık Bağdat-Amman seferleri yapan orta boy özel bir uçakla dünyanın bilet parasını vererek Bağdat’tan Amman’a uçuyorum. Ertesi gün yine Alia ile direk Ankara’ya uçacağım. Havaalanında ücretsiz otel rezervasyonu yaptırıyorum. Servise binip her zaman olduğu gibi havaalanı yakınındaki Alia Oteline yerleşiyorum. Otel Amman dışında Kent merkezine yarım saat uzaklıkta, çölün ortasında vasat standardda. Dikkatimi çeken her katta bir oda var. Orada bir görevli oturuyor. Adam her halde temizlik kat müdürü fala olsa gerek. Güya kat hizmetlilerinin odaları temizlemelerinden sorumlu olsa gerek. Ama bomboş oturuyor, gazete okuyor. Başka ülkelerde hiç bir otelde olmayan bir şey. Ama alışığım Arap  ülkelerinde böyle inanılmaz şeyler görmeye.

Tüm gün boş zamanım var. Çıkıp yol üzerindeki otobüs durağına geliyorum. Çölü seyrederken bir taksi beni görüp U-dönüşü yapıyor ve yanıma yanaşıyor. Taksici çat -pat İngilizce konuşuyor. Biraz pazarlıktan sonra anlaşıyoruz. Beni Amman’a götürecek, kısa bir tur attıracak, şehir merkezine bırakacak, 3 saat sonra alıp tekrar otele getirecek. 30 dolar vereceğim. Valla bedava.

Hicaz Demiryolunu geçiyoruz.  Bunu Türkler yaptı diyor taksici,  biz Türkleri çok severiz, Türkler 400 yıl burayı yönettiler diye devam ediyor. Nereden geldiğimi soruyor. Bağdat diyorum. Bir feryat kopartıyor, ne işin vardı diye. Haklı o zaman Bağdat’ın en kötü zamanı, Felluce kuşatması başlamış, kentte intihar bombacıları at koşturuyor.

Kente yaklaşırken  kavşaklarla otoyollar ayrılıyor. Petra, Kudüs, Suudi Arabistan diye. Kudüs iki adım ötede. Suudi Arabistan da yakın sayılır, o yüzden Cidde’de kaldığım zamanlardan biliyorum, Ürdünlü-Filistinliler oralarda yoğunlar. Zaten Ürdün’ün adı Ürdün Haşimi Krallığı. Sırf Arap yarımadasında yaşıyan Haşimilere armağan olarak verilen sınırları cetvelle çizilen yapay bir Ülke. Filistinlilerin çoğunlukta oldukları söyleniyor. Osmanlılar zamanında Kafkasyadan gelen Çerkezler ve dedesi, ninesi Türk olanlar da var. Bu nedenle olsa Türkleri çok seviyorlar. Zaten sempatik insanlar Ürdünlüler, Bahreynliler gibi.

Ürdün zengin değil, 67 de Eski Kudüs de ellerinden gidince tarihi Petra ile idare etmeye çalışıyorlar. Bir de yurt dışında çalışanları var. Taksici Amman yedi tepe üzerine kurulu tıpkı İstanbul gibi diyor. Haklı devamlı inip çıkıyoruz. Bolca apartmanlar  var bu arada villaların olduğu bir semtte geliyoruz, burası Amman’ın en iyi emti diyor. Gerçekten apartmanların yerini bahçeli lüks evler  villalar alıyor. Tekrar kent merkezine doğru yol alıyoruz. Devasa bir Ürdün bayrağını gösteriyor, 5 yıldızlı oteller. Sonuçta Amman 1.5 milyonluk apartmanlarla dolu beton yığını bir şehir. Modernlik ve fakirlik içiçe.

Sonunda kent merkezine geliyoruz. Taksici burada Romalılardan kalma kale ve antik tiyatroyu, Herkül anıtını ve büyük bir camiyi gösteriyor, bu Türk camisi diyor. Gösterdiği  Ulu Hüseyin Camii Osmanlı stilinde, 1924 de tamamlanmış. Beni burada bırak 3 saat sonra yine buradan al diyorum. Taksici burada bir şey yok buraları İstanbul gibi zannetme alacak bir şey bulamazsın seni malla götüreyim diyor. Benim canım ise hava almak yürümek istiyor. Aylardan Ramazan. Çarşıda dolaştığım uzun süre zarfında ne içerde ne dışarda bir şey yiyen, içen bir Allah’ın kulu göremiyorum.  Sigara da buna dahil. herkes bolca yiyecek, özellikle tulumba tatlısı alıp paket yaptırıyor. Bir yoldan karşı karşıya geçerken herhalde boru patlamış sokaktan lağım akıyor. Ya geriye dönmek ya da lağım sularına ayakkabımın ucuyla basarak yolu geçmek gerek. Fesüphanallah diyorum. Dükkanlarda taksicinin dediği gibi alabileceğim hiç bir şey yok. Her şey ucuz döküntü işporta Çin malı dolu. Kuyumcular zevksiz, vitrinler bile dökülüyor. Hanıma zar zor bir iki şal alıyorum.

Dönüşte Amman’ın kenar semtlerinden geçiyoruz. Aynen bizdeki gibi sanayi dediğimiz oto tamircileri yolun iki tarafında ve içerlerde.

Taksiciden ayrılırken efendiliği nedeniyle biraz bahşiş de veriyorum, adam sevinçten uçuyor adeta. Otelde Ramazan nedeniyle akşam yemeği iki seferde veriliyor. Birincisi iftar saatinde, müslümanlara birincisi, oruç olmayanlara ikincisi. Ben hemen iftar salonuna gidiyorum. Garsonlar “bu yemek oruçlulara ait” diyorlar.  “Yes I am Turkish” “evet ben Türk’üm” diyorum. “Turkish?” daha doğrusu arap aksanıyla “Terkiiiş?” diye hayret ediyorlar. Ya beni Türk’e benzetememişler ya da Türkler pek oruç tutmaz diye bir kannat edinmişler. Arap ülkelerinde bu ikincisinin çok yaygın olduğunu biliyorum. Neyse bunları tartışacak halim yok korkunç açım açık büfeden tabağımı dolduruyorum. Yemekler bildik arap yemekleri, pirinç ve kırmızı et ve tatlı ağırlıklı, bizdeki gibi iftarlıklar ve hurma da var. Masaya oturduğumda içeri El Kaide kılıklı bir Arap geliyor, garsonlar onu tanıyor. Adam tabağını doldurup bir masaya oturuyor. Yemeğe başlamadan öyle bir Bismillahirrahmanirrahim diyor ki bütün salon inliyor. Anladık kardeşim oruçsun, orucunu açıyorsun, ama zaten orada olan herkes öyle, bunu bu kadar uluorta ilan etmeye ne gerek var? Ah bu araplar hele böyle fanatikleri.

Akşam otelde düğün hazırlıkları var. Ramazanda bu ne düğünü?

Ertesi gün yine servisle havaalanına gidiyorum. Pasaporttan geçerken vize parası istiyorlar ama ben transitim deyince haa  doğru diyorlar. Yersen,  yutturabildiklerine. Uçak pervaneli, pırpır, mecburen alçaktan uçuyor, o sayede Suriye’yi de gezmiş oluyorum.

Başka gidecek yer mi bulamadın derler ya aynen öyle işte. Sonuçta Amman için görmeseniz pek birşey kaybetmiş olmayacağınız bir kent diyebiliriz. İlle de gidecekseniz görülebilecek yerler Amman dışında Petra, Ölü Deniz, Ceraş.

Bülent Pakman. Kasım 2004.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.