Sakarya Meydan Savaşı

98 yıl önce bugünlerde neler oluyordu?

Sakarya Meydan Savaşı

Yunan Ordusunun Ankara’ya ilerlemesi

15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal eden Yunan Ordusu, ileri harekâta devamla Milne Hattı olarak ifade edilen Ayvalık- Soma-Akhisar-Aydın hattına ulaştılar. 22 Haziran 1920’de iki koldan tekrar ileri harekâta geçen Yunan kuvvetleri, Kuzey Grubu ile 30 Haziran 1920’de Balıkesir’i, 8 Temmuz 1920’de Bursa’yı işgal ettiler. Salihli- Afyon yönünde ilerleyen Güney Grubu ise, 29 Ağustos 1920’da Uşak bölgesini ele geçirdi.

6 Ocak 1921 tarihine kadar Uşak ve Bursa bölgesinde hazırlıklarını sürdüren Yunan ordusu, Türk-Batı Cephesi birliklerinin Çerkez Ethem Kuvvetleri ile çatışmaya girmesinden de yararlanarak, İnönü-Eskişehir istikametinde 10 Ocak 1921’de saldırıya başladılar. İnönü mevzilerindeki muharebeler Yunan kuvvetlerinin saldırı çıkış hatlarına çekildiği 11 Ocak 1921 tarihine kadar sürmüştür.

Bu olayı Atatürk de Nutuk’da anlatıyor: “Yunan ordusunun giriştiği bu taarruzda, Ethem ve kardeşleri de kendilerine düşen görevi yerine getirmekten geri durmadılar. Tekrar Kütahya’ya yönelerek, orada bulunan zayıf tümenimize saldırmaya başladılar. İzzettin (Çalışlar) Paşa’nın sağlam karakteri, vukuflu komutası ve emrindeki Türk subay ve erlerinin yüksek kahramanlıkları Ethem ve kardeşleriyle saldıran hain kuvvetleri yenerek geri çekilmeye mecbur etti.” Bu konudaki ayrıntılı yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Türk kuvvetlerinin güçlenmesine imkân vermeden imhasını sağlamak; Eskişehir ve Afyon  stratejik bölgelerini ele geçirmek, Sevr Antlaşması hükümlerini zorla Ankara’ya kabul ettirmek amacıyla 23 Mart 1921’de Yunan Ordusu biri Afyonkarahisar diğeri Eskişehir yönünde iki koldan tekrar saldırı başlattı. İkinci İnönü Savaşının 1 Nisan 1921’de Yunanların yenilgisi ile sonuçlanması üzerine Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya şu telgrafı çekti: “Düşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza bırakmıştır“. Mustafa Kemal Paşa “Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz. İstila altındaki topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor” yanıtını vermiştir. Bunlara karşılık savaş sırasında Ethem imzasıyla Türk mevzileri üzerine atılan karşılığında Yunan kuvvetlerinin başkomutanı Papulas’ın Ethem’e beş-altı bin Drahmi ödediği bildiri şöyleydi:  ‘Ey Türk zabitan ve efradı! Yunanlılar kendilerine teslim olanlara ve ellerine düşenlere iyi bakıyorlar. Bunun en büyük delili bizim vaziyetimizdir. Vatan için niyetleri temiz olmadığı aşikâr olan Ankara meşru hükümetinin şer aleti olmamak vatan vazifesi ve insanlık şiarıdır… Kuvayı Milliye Umum Kumandanı Ethem.’

Eskişehir – Kütahya Bozgunu

Yunanlılar 1. ve 2. İnönü Savaşları sonunda Türklerin millî direnişinin giderek düzenli ve örgütlü bir askerî yapıya evrildiğini, Kuvayı Milliye müfrezeleri gibi yerel direnişten, topyekün topraklarını geri alma mücadelesine dönüştüğünü gördüler. Aslıhanlar Muharebesi ise küçük ve başarısız olsa da Türklerin fırsat bulursa taarruz da edeceğini gösterdi. Yunan karargâhı tedirgindi.

Türk Ordusu hızla büyüyor, örgütleniyordu. Bu ordu Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisi aracılığıyla siyasi ve kurumsal bir zemine de oturtulduğundan, giderek kolay başa çıkılır bir hareket olmaktan uzaklaşıyordu. Anadolu’daki Yunan varlığını devam ettirmenin tek yolu kalmıştı. Türk ordusu tamamen yok edilecek, Ankara’daki siyasi yapı tümüyle ortadan kaldırılacaktı. Bu amaçla Yunan Küçük Asya İşgal Ordusu uzun süren bir planlama sürecinin ardından Eskişehir ve Kütahya istikametinde 10 Temmuz 1921’de saldırıya kalktı.

10 yıldır savaşmaktan halsiz, moralsiz bir milleti bu savaşa inandırmak zordu. Buna işbirlikçi İngiliz ajanlarının ordu içinde yaptığı propaganda ve muharebeler sırasında bazı birliklerin ölümcül hataları eklenince Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri’nin başarısına rağmen, Türk Ordusu ciddi bir bozguna uğradı. 17 Temmuz’da Kütahya kaybedilmiştir.  30 bin civarı asker firar ederken, ordu moral çöküntü içine girmiştir.

Sakarya’nın Doğusuna çekiliş

Bu şartlar altında Mustafa Kemal, 18 Temmuz’da, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın Eskişehir’in güneybatısında Karacahisar’daki karargâhını ziyaret etti ve ona “Ordunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesi” direktifini verdi. Bu cesur kararı ilerde Nutuk’ta şöyle açıklayacaktır: “Düşman hiç durmadan takip ederse, hareket üssünden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları kurmaya mecbur olacak; herhalde beklendiği birçok güçlüklerle karşılaşacak; buna karşılık bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha elverişli şartlara sahip olacaktır. Bu şekildeki çekilişimizin en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli yerlerimizi ve birçok topraklarımızı düşmana bırakmaktan dolayı kamuoyunda doğabilecek manevî sarsıntıdır.

Böylece hem ordunun erimesi önlenecek, hem Yunan orduları Anadolu içlerine çekilecek, hem de zaman kazanalıcaktı. Atatürk, geri çekilme kararıyla Eskişehir’in düşmana bırakılmasının yaratacağı siyasi etkinin de farkındaydı. Ancak “Askerliğin gereğini tereddütsüz uygulayalım. Diğer sakıncalara karşı koyarız” diyerek askeri strateji açısından çekilmeyi zorunlu görüyordu.

19 Temmuz’da Eskişehir Yunan ordusunca işgal edildi. 21 Temmuz’da Eskişehir’i geri almak için yapılan Türk saldırısı başarısız oldu. Firar eden asker sayısı muharip ordu mevcudunun yarısıydı. 4. Grup kuşatılıp imha olmaktan son anda kurtuldu. Mustafa Kemal Paşa’nın önerisi, İsmet Paşa’nın kabulüyle ordudan geri kalan Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilip yeniden savunma düzeni aldı. Herşey yeniden başlıyordu.

Başka çare kalmadığından 22 Temmuz’da Türk ordusu geri çekilmeye başladı. Çekilme oldukça başarılıydı. 24 Temmuz’da Batı Cephesi Karargâhı Polatlı’ya taşındı. 25 Temmuz’da Türk ordusunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesi tamamlandı. Atatürk, o günlerde çevresindekilere, “Ordu ayaktadır, sağlamdır. Çok değil, 20-25 gün daha vakit kazanalım. Onlara göstereceğiz. Behemehâl tepeleyeceğiz ” demişti. Atatürk’ün, tehlikeyi sezerek bazı yerlerin kaybedilmesi pahasına orduyu Sakarya’nın doğusuna çekmesi, sadece büyük komutanların verebileceği bir karar olup hem askeri hem de siyasi riskler içeriyordu. Başarısız olunduğu takdirde, Yunan ordusu yok yere Anadolu’nun içine kadar girmiş olacak, Kurtuluş Savaşı da muhtemelen kaybedilecekti. Bu risk alındı.

Org. Ali Fuat Erden şöyle diyor: “Bu manevraya ‘ihtiyari stratejik çekilme’ denir. Bunu yapabilmek için büyük manevi cesaret lazımdır.Harp tarihinde geri çekilmeyi emreden ve onu başarıyla yapan komutanlar, imha muharebesi yapanlardan daha nadirdir.” (Ali Fuat Erden, Atatürk, 1952 s. 80)

Metaksas’ın kehaneti

İzmir ve Anadolu’da Helen işgali Yunan Başbakanı Venizelos’un bir hayaliydi. İngiliz Başbakan David Lloyd George’la Yunanların bu amaçla kullanımı konusunda anlaşmışlardı. Venizelos’un Küçük Asya Seferi’nin komutanlığına tayin etmek istediği kral yanlısı olarak bilinen Venizelosçu subayların çok tutmadığı general İoannis Metaksas bu öneriyi şu gerekçe ile reddetmişti: “Yunanistan’ın toprakları şerefle ve refah içerisinde yaşamak için yeterlidir, Küçük Asya Seferi bir maceradır. Türkler yok olduğunu zannettiğiniz ordularını yine toparlar ve bir sabah aniden karşınıza çıkarlar”.

Ölüm kalım savaşı hazırlıkları

Yeni bir savaşa hazırlanmakla geçen iki ay boyunca Büyük Millet Meclisi tarafından Mustafa Kemal başkomutanlık yetkisiyle donatıldı ve her bir evin elinde avucunda ne varsa orduya vermesini emreden Tekalif-i Milliye Kanunu 7/8 Ağustos 1921’de yayınlandı. Bir anlamda seferberlik ilan edildi.

Sakarya Nehri ile Kızılırmak arasında kalan alanda 3 savunma alanı belirlendi. Önce Yunan tarafına en yakın konumda, Sakarya Nehri boyunca, Polatlı – Haymana arasında dövüşülecek, gerek kalırsa daha doğudaki alanlara çekilip savaşmaya devam edilecekti.

Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde ordunun durumu hiç iyi değildi. O günlerde cepheyi gezen milletvekillerinin anlattığına göre askerin pek çoğunda çarık yoktu, asker yalın ayaktı. Gece soğuktu ancak askerin kaputu yoktu. Askerin yüzde 80’inde elbise yoktu. Var olanlar da eskiydi. Kimi askerler sivil giysiler içindeydi. İç çamaşırı yoktu. Su yoktu. Askerin birçoğu matarasızdı. Kırbaları, fıçıları eksikti. Tütün yoktu. Erler ot içiyordu. Sigara kâğıdı yoktu.Posta hizmeti aksaktı. Askerin yüzde 20’sinin süngüsü yoktu. Birçok süvarilerin kılıcı yoktu. Ağır yaralıları taşıma olanağı yoktu. Geri hizmetler iyi değildi. Asker aileleri geçim sıkıntısı içindeydi. (Sina Akşin, Savaş ve Etnik Temizlik, s. 372-375)

Un bulamayan insanlar kaynamış ve kavrulmuş buğdayla karınlarını doyuruyordu. En önemlisi de cephede askere ihtiyaç vardı. Genelkurmaya göre Kütahya, Eskişehir ve Sakarya muharebeleri sırasında kaçak sayısı 48.335 kişiye yükselmişti. (Türk İstiklal Harbi, C.7, s.356)

Acil 20 bin asker gerekiyordu.Mustafa Kemal Paşa ve kurmayları hızla orduyu yeniden tertipleyip, donatıp, 120 000 kişilik bir savaş makinasının karşısına çıkarmak için gerekli düzenlemeleri yapmaya koyuldular.

Kütahya Eskişehir Muharebeleri’nde Türkleri yenmiş olsalar da Yunan stratejisi başarıya ulaşamamış; Türk Ordusu ateş çemberinden yarım da olsa çıkmayı başarmıştı. Papoulas için Mustafa Kemal ve ordusunu, Ankara’daki hükümeti ortadan kaldırmadan ulaşılacak her sonuç başarısızlıktı. Yunan Genelkurmayına göre bu kadar kısa sürede Türk orduları yeni bir savaşa hazırlanmış olamazdı. Yunanlar zaferden emindiler. Yarım kalan işi tamamlamak için Yunan Ordusu yeniden tertiplenip 10 Ağustos’ta Ankara’ya doğru yürüyüşe geçti. Kuzeyde Ankara Çayı’ndan güneyde Mangal Dağı’na uzanan 120 km’lik genişlikteki alanın bir kısmından saldıracaklardı, ama hangi kısmından?

Yunan Küçük Asya Ordusu Sakarya önüne 9 piyade tümeni ve şişkin bir süvari tugayı ile gelmişti. Bunun dışında Çangaridis Müfrezesi gibi müstakil kıtalar ve Karargaha bağlı alaylar ile Güney emniyetini sağlamakla yükümlü Trikupis Grubu vardı.

12 Ağustos’ta Fevzi Paşa’yla birlikte Polatlı’daki cepheye giden Atatürk, 16 Ağustos’ta İnler Katrancı yakınlarında atından düşerek yaralandı. İki kaburgası kırıldı. Sadece bir gece Ankara’da kaldı. 17 Ağustos’ta Malıköy yakınlarında Alagöz’deki karargâha gitti. Sakarya savaşını buradan yönetecekti.

Türk Batı Cephesi Ordusu’nun muharebeye katılacak 16 piyade ve 4 süvari tümeni dışında 1 süvari tugayı ve cephe karargahına bağlı müstakil alayları vardı. Mürettep Tümen ve 6. Tümen muharebe dışında tutulmuştu. Bunun nedeni muharebelerden sonra takip harekâtında görülecekti.

Süvariler ve topçular ilerde değerlendirilecektir. Bu arada 9 Yunan piyade tümenine karşı 16 Türk piyade tümeni karşılaştırması yanıltıcı olabilir. 1 Türk piyade tümeninin yaklaşık 4 200-4 500 savaşçı, Yunan tümeninin ise 11 000-12 500 savaşçıdan oluştuğunu söylemek gerekir.

Kısaca “1 Türk tümeni yaklaşık 1 Yunan alayına ancak denkti” denebilir. Bu durumu daha net anlatabilmek için, 23 Ağustos sabahı, muharebe başlarken karşı karşıya gelen kuvvetlerin görüntüsü aşağıda izdüşüm şeklinde verilmektedir:

Süvarilerin durumu; Yunan süvari tugayı Steyr tüfeklerle iyi donatılmış, cins atlara binen, mevcut açısından 2 Türk süvari tümenine denk bir birlikti. 4,5 Türk süvari tümeninde ise toplam tüfek sayısı 1 Yunan süvari alayına denkti.

Buna karşın Mustafa Kemal Paşa yaptığı savunma planında 1. Süvari Tümen’ni cephe kuzeyinde, 2. ve 3. süvari tümenlerini en güneyde cephe kanatlarını korumakla görevlendirmişti. Bu üç tümenin muharebe süresince görevlerinde değişiklikler de olacaktı.

Fark ise; Paşa’nın cepheye dahil etmediği 14. Süvari tümeni ve 4. Süvari tugayından oluşan Fahrettin (Altay) Bey’in grubunu eski Osmanlı akıncıları gibi kullanması olacak, bu grup üzerine kurulan strateji Sakarya Meydan Muharebesi’nin kaderini belirleyecekti.

Mustafa Kemal Paşa Kütahya Eskişehir Muharebeleri’nde gördüğü topçularla ilgili bir eksiğe de müdahale edecek; topçu bataryalarının kullanımını stratejik olarak tümen komutanlarına verse de, taktik uygulamada batarya komutanlarını serbest bırakacaktır. Yani; topçu ateşi altına alınması gereken hedefi, zamanını ve şiddetini tümen Komutanı belirlese de, bunun ne şekilde olacağını onunla yakın temasta olacak batarya Komutanı belirleyecektir. 286’ya 169 topluk güç farkı bu şekilde kapatılacaktır. Yunanlıların uzun menzilli ağır toplarına karşılık, eldeki kısa menzilli ama hafif dağ bataryaları hareketli şekilde kullanılarak bu dezavantajın da kapatılmasına çalışılacaktır. Süvari grubu da Yunan topçusunun beslenmesini engelleyecek, mühimmatsız bırakacaktır.

Yukarıda ana hatlarını verilen askeri güç dengesi 23 Ağustos 1921 sabahı, taarruz başlarken özetle şu şekildedir:

Papoulas’ın stratejisi uyarınca Yunan tümenleri önce doğuya, Sakarya nehrini geçtikten sonra da gizlice (!) güneye ilerleyerek cephe Güney kesiminden bir baskın saldırı yapacaktır. Prens Andreas’ın 2’nci Kolordusu Mangal Dağı’na taarruz edecek gibi konumlanıp daha sonra Mangal Dağı’nın doğusuna açılarak Haymana yönünde bir kuşatma harekatı deneyecektir. Birinci kolordu da daha kuzeyi hedef gösterip, Mangal Dağı – Türbetepe’ye saldırarak aradaki Demirözü Vadisi’nden cepheyi yarmaya çalışacaktır.

Papoulas’ın Evdeki hesabı

Yunan Küçük Asya Ordusu’nun Sakarya’daki stratejisi “şaşırtma ve cephe sol kanadından yarma/kuşatma” şeklindedir. Cephe ortasına 3. kolordunun 2 tümeni, bunun güneyine ise 2 kolordu ile taarruz edecektir.

Papoulas 1 ay önce benzer bir şaşırtma ile Kütahya’da sonuç almış; Trikupis’in Kuzey Tümenler Grubu Bursa – Bilecik yönünde 6 tümenimizi oyalarken Papoulas asıl sol kanatta, Kütahya’da cephemizi yarmayı başarmıştır. Yunan karargâhı yine sağ gösterip sol vurma derdindedir. Bu sefer ortadaki 1. kolorduyu cephemizin en solunda, Mangal Dağı ve Demirözü Vadisi’ne saldırtacak, asıl Mangal Dağı karşısındaki 2. kolordu ise doğuya, sonrada kuzeye yönelip orduyu kuşatacaktır. Cephe yarısı olan Yıldız Dağı kuzeyindeyse yalnızca 7. Tümenleri vardır.

Bu kez karşılarında Atatürk olduğunu bilseler

14-23 Ağustos 1921 arasında Yunan orduları ilerledi. Türk orduları ise Atatürk’ün stratejisi gereği hep geri çekildi. Sayısal olarak da subay sayısı dışında neredeyse her askerî unsurda Türk Ordusu’nun yaklaşık iki katı üstünlüğe sahip olan Papoulas’ın savaş makinası 23 Ağustos 1921 sabahı harekete geçer. Kuzeyde de muharebeler olsa da, Sakarya’da can pazarı Haymana kesiminde yaşanacaktı.

23 Ağustos 1921 Salı Saat 08:00 İnler Katrancı’da, Sivritepe’de öncü mevziindeki teğmen dürbününü indirmeden mırıldanır: “Geliyorlar!” Tam karşılarında, 3 km uzaklıktaki Yunan 2. Tümeni’nde telaşlı bir koşturmaca başlamış, çadırlar bozulmaya başlamıştır.

Saat 10:00 Yarımdam mevkiindeki Yunan topçusu 1 saattir sağanak şeklinde 75 mm yağdırmaktadır. Teğmen söyleyeceklerini tembihleyip atlı postayı Alay’a doğru yola çıkarır. “Süngü taaaaaak!” 23 Ağustos 1921 O günden sonra Sivritepe “Gazitepe” olacaktır. Postanın getirdiği haberi dinleyen Yarbay Reşit Bey mevzideki 38. Alay efradına bakar; beklenen an gelmiştir. Haberciyi tümen karargâhına gönderecektir ki, hatırlar; komutan Şükrü Naili (Gökberk) Bey de önceki günden beri güney tepesindeki mevziidedir.

23 Ağustos 1921 Saat 11:00 Yunan 1. Tümeni Demirözü, 2. Tümeni İnler Katrancı ve Ilıca köylerine girer. Bu yerleşimde bir tuhaflık vardır; “En sağdaki 1. Tümen Demirözü’nden Türbetepe istikametine saldıracaksa, Mangal Dağı muharebe dışında mı kalacak?” 2 saat sonra, Taburoğlu gerisinden sağanak gibi gelen obüs mermileri, Yunanlıların bu anlamsız özgüveninin nedenini belli eder; Albay Frangu’nun taarruza kaldırdığı alay dalga dalga gelmektedir. 5. Tümen topçusu ise tüm hünerini göstermeye çalışır. Mangal Dağı’nda ilk bakışta Mehmet’in dostu gibi görünen kayalar parçalandıkça şarapnellere eklenmekte, serseri kurşunlar gibi dört bir yana savrulmaktadır. Diz siperinin içine yüzükoyun yatmış 14. Alay efradı ise sabırla komutanın “kalk” emrini beklemektedir.

Beklenen kıyamet Haymana’da, Mangal Dağı’nda kopmuştur. Bu dağda bugün olacak her şey gelecek 3 haftaya damgasını vuracaktır. Batıdaki dere yatağından 152 mm Howitzer’lerle, 105 mm Scoda’larla açtıkları yoğun örtü ateşi altında Yunan piyadesi öncü mevzilerimize kadar sorunsuzca yaklaşır. Ama asıl sorun bu değildir. Öğleden sonra başlayan şiddetli fırtına tüm cephe sol kanadını ve Mangal Dağı’nı felç eder. Tümen topçu gözetleme subayı 2 m ötesini göremediği için bataryalar ateşi keser. Siperleri hallaç pamuğu gibi atan ateş hafiflese de, fırtına yüzünden piyade görmeden ateş etmektedir. 21:30’a kadar bu şekilde direnen tümen hızla erimektedir. Gece yarısı takviye alay istemeye giden tümen Komutanı Yarb. Kenan Bey’e grup Komutanı Selahattin Adil Bey tümenin elden çıkmaması için kuzeydeki Yaprakbayırı sırtlarına çekilmesi emrini verir.

Dağın boşaltılması Cephe Karargahı’na bomba gibi düşer. Bundan sonra 27 Ağustos’a kadar al/verlerle, dramatik olaylarla dolu bir süreç yaşanacak, Yunan 1. Kolordusu Demirözü Vadisi’ni yarmak için her şeyi deneyecektir. Mangal Dağı’nın düşmesinden sonra bu kesimde yaşananları Dr. Selim Erdoğan aşağıdaki videoda ayrıntılı anlatıyor:

Kondulis’in 2. Tümeni ise Demirözü Vadisi’ni açmak için Türbetepe – İkiztepeler hattına yüklenmektedir. Burada da GEDIKLİ MUHAREBELERİ olarak bilinen kanlı çarpışmalar yaşanacak, 25 Ağustos günü Sakarya Destanı’nın en uzun sayfalarından biri burada yazılacaktır. Dr. Selim Erdoğan aşağıdaki videoda bu safhayı ayrıntılı anlatıyor:

26 Ağustos günü hem kuşatma için güneyde, hem de cepheyi yarmak için Demirözü Vadisi’nde her iki Yunan kolordusu da var güçleriyle saldırıya geçer. Baki Vandemir o günü “60 000 Yunan askeri 36 000 savunmacı savaşçıya hücum ediyordu” diye anlatır.

Tutunamayacak derecede zayiata uğrayan tümenler geriye alınıp yarım gün dinlendirilir, varsa eldeki ihtiyatlarla yeniden tertiplenip tekrar cepheye sürülür. 26 Ağustos’un o buhranlı gecesinde Başkomutanlık Kütahya’daki hatayı tekrarlamaz ve üç kritik olay yaşanır. Önce TBMM ve hükümeti Kayseri’ye nakletme kararı Ankara’ya bildirilir. Ancak cephe raporlarını iyice inceleyen Başkomutan “taşıma kararından vazgeçtiğini” iletir. Çünkü “Harp Ankara’ya intikal etse dahi dövüşecektir”. Sakarya’nın kaderini değiştiren emri verir: HAT SAVUNMASI YOKTUR, ALAN SAVUNMASI VARDIR. O ALAN BÜTÜN VATANDIR! VATANIN HER KARIŞ TOPRAĞI VATANDAŞ KANIYLA SULANMADAN TERK EDİLMEYECEKTİR. Vatanını savunan asker için “cephe yarıldı, yenildim” diye bir şey söz konusu olamaz. Vatanını savunan asker her yerde dövüşür!

Başkomutanlık Kütahya’daki hatayı tekrarlamaz. Bu kez Yunan 7. Tümeni’nin bütün kuzey kesimini oyalamasına izin vermeyip, 41. Piyade ve 1. Süvari tümenleri ile 12. Grup’un tamamını Haymana bölgesine kaydırır.

Hatta 3. Grup’taki tümenlerden de birer alay bu bölgeye alınır. Cepheyi uzattıkça, asker sayısı az olduğu için Türk savunma derinliğinin kaybolacağını sanan Papoulas şaşkınlık içindedir.

Savaş makinasını nereye sürse karşısına Türk duvarı çıkmaktadır! Muharebelerin başında hovardaca mermi harcayan Yunan topçusu “devir ekonomi devri, bunun yarını da var” diyerek iktisat yapmaya başlar. Fahrettin Bey’in süvarilerinden kaçmak için ana menzil yollarından uzaklaşan Yunan ikmal kolları sık sık koca bozkırda kaybolmaktadır.

Güneydeki Prens Andreas’ın 2. kolordusu son bir hamle ile Şerefligöközü – Sındıran mevzilerine yüklenir ve böylece 4 gün sürecek olan GÜZELCEKALE MUHAREBELERİ başlar. Yunanlıların “Kale Grotto” dedikleri bu muharebelerde o kadar ağır kayıp verirler ki burası için Atina’da Syntagma Meydanı’na Sakarya’dan ayrı bir anıt bile yaparlar.

Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında Eskişehir Akpınar’da yaptıkları anıt ise İstiklal Savaşı’ndan sonra yöre halkı tarafından yıkılmıştır.

Gerçekten de 25-26 Ağustos’ta Gedikli sırtlarında, 28-31 Ağustos arasında Şerefligökgöz – Sındıran (Yenice) arasında yaşanan bu muharebeler o kadar belirleyici olur ki, Sakarya Meydan Muharebesi içinde kendi adlarıyla anılırlar.

Güzelcekale hamlesi sonuç vermeyip, 2. Kolordusu etkisiz kalan Papoulas sürecin ortasında strateji değiştirir. Bu kez güneyde Demirözü, daha kuzeyde ise Baraközü vadilerinden cepheyi yararak Çal Dağı’na ulaşmaya çalışacaktır. Ona göre Çal Dağı bu muharebenin kilididir.

Oysa mühimmat ve erzak ikmali felç olmuş orduda umutsuzluk had safhaya ulaşmıştır. Kıta komutanları eratı “Çal Dağı’nın ardı Ankara, alırsak önümüz açık” diyerek motive etmeye çalışmaktadır. Papoulas her iki vadiden 2 kolorduyla son hamlesini yapar.

31 Ağustos/1 Eylül gecesi çok zor geçer. Siper bile kazılamayan kayalık dağda 190. Alay, mevcudu 1 bölüğe düşene kadar, dövüşüp sabah 15. ve 57. Tümenlerin yetişerek dağa tutunmasına yetecek zamanı kazandırır. Artık her iki taraf da top mermilerini koklayarak kullanmaktadır.

Mehmetçik Çal Dağı’na tutunarak 3. savunma hattında 3 Eylül’e kadar savaşır. Güzelcekale’de nispeten rahatlayan Batı Cephesi Çal Dağı ve çevresine takviye alaylar kaydırır. Artık alaylar tabur, taburlar bölük mevcuduna inmiştir.

Haymana Çarşısına uymaz

Papoulas ve kurmaylarının Kütahya Eskişehir Muharebeleri’ni kazanmış olmanın verdiği özgüvenle hazırladıkları taarruz planında atladıkları nokta artık karşılarında her ayrıntıyı düşünerek stratejisini hazırlayan Mustafa Kemal’in olduğuydu.

İhtiyat tümenlerini Yunan taarruz siklet merkezi olacağını anladığı Güney kesime toplaması,
Yunanlıları kademeli çekilmeyle Haymana’nın tepelik bozkırlarının içine çekmesi,
Süvari tümenlerini akıncı gibi kullanıp düşman ikmalini felç etmesi,
Düşman cephe uzattığını sanırken aslında çekilerek açı daraltması ve cepheyi kısaltması,
Kısa menzilli dağ bataryalarını hareketli kullanarak uzun menzilli obüs eksiğini kapatması,
Daha sayılabilecek çok ayrıntı var. Ama kaldığımız yere; 3 Eylül’e geri dönelim:

15. ve 24. tümen 31 Ağustos’tan 3 Eylül’e kadar Çal Dağı’nı fedakarca dövüşerek savunur. Bir örnek; zaten Mangal Dağı ve Güzelcekale muharebelerinde çok hırpalanmış olan 24. Tümen Çal Dağı’nda o kadar ağır zayiat verir ki, 13 Eylül’deki zaferden sonra tümen lağvedilir. Çal Dağı 3. savunma hattımızın omurgası ve Yunanlılara göre Ankara’yla aralarındaki tek engeldir. Ancak cephenin Çal Dağı’na yakın kesimlerinde; hatta Haymana Güney tepelerinde, kuzeyde Polatlı’da bugün zafer anıtının olduğu şehir merkezinde bile kanlı muharebeler sürmektedir.

Sonunda kalan asker mevcuduyla Çal Dağı’na tutunma olanağı kalmayınca Batı Cephesi Komutanlığı’nın yaptığı cephe düzeltmesiyle 3 Eylül 1921 günü ordu 4. ve son savunma hattımıza yerleşir. Bu hat 1683 2. Viyana bozgunundan beri yaşanan toprak kaybının sona erdiği hat olacaktır! 3 Eylül günü yerleşilen hat sonuncusu olacaktır, fakat olmasaydı da Gazi Paşa bu muharebeyi kaybetmeyi aklına bile getirmemektedir. Haritada görülen 2. Savunma Alanı’nda aynı şekilde dövüşmeyi göze almıştır, sadece zaman ve asker kaybı artacaktır.

Nitekim muharebeyi kazandığını sanan Papoulas ve kurmayları da Çal Dağı’ndan doğuya baktıklarında, Türk askerinin Karayavşan – Erif – Şeyhali hattına mevzilendiğini ve tahkimat yaptığını görünce bu acı gerçeği anlarlar. Papoulas’ın evindeki hesap Haymana çarşısına uymamıştır!

Muharebelerin 3-9 Eylül arasındaki kısmı Yunanlıların ara sıra yaptıkları “dostlar alışverişte görsün” hücumları ve küçük Türk müfrezelerinin düşmanın durumunu anlamak için yaptığı keşif taarruzlarıyla geçer. Bu 6 günlük evrede çok kanlı çarpışma neredeyse olmaz. Yalnızca cephe orta kesiminde, Şeyhali – Kızılcakışla hattında, 3. Yunan kolordusu 5. Kafkas ve 61. Tümen mevzilerine şiddetli taarruzda bulunmuş, bu da ağır zayiat verdirilerek püskürtülmüştür. 6 eylül raporlarına göre Yunanlılar Sakarya’nın batısında siper kazmaktadır.

Yunan zayiatı tahmin edilenin çok üstündedir. 11 000 kişiyle başlayan Yunan 2. Tümeni’nde 3 000 sağlam muharip er kalmıştır. Hava keşif raporları, gözlemler hep aynı sonuca çıkmaktadır: Papoulas çekilişini gizlemeye çalışmaktadır!

Yunan karargahı 7 Eylül’de destek unsurlarını Sakarya batısına geçirmeye, tümenleri ise toplamaya başlamıştır bile. Tek dertleri çekilmenin faciaya dönüşmesini önlemektir. Başkomutan’ın önerisiyle, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın görüş ve emri İsmet Paşa’ya iletilir; “15. ve 23. tümenlerin Mürettep Kolordu emrine Polatlı’ya hareketi ve 4 tümenle Duatepe kesimine saldırı hazırlıklarına başlanması” 22 gün ve gece süren Sakarya Melhame-i Kübrası Haymana’da başlamıştır ama Polatlı’da sona erecektir!

Başkomutanlık karargahı Karapınar’a gelir. Mürettep Kolordu 41. ve 57. tümenleri de ihtiyata almış halde saldırıya hazırdır. 9 Eylül saat 02:00’de beklenen cephe emri gelir; “10 Eylül cumartesi sabah fecirle birlikte düşman sol kanadına taarruz edilecektir”. 10 Eylül 1921 sabahı Mürettep Kolordu topçularının ateşiyle başlar. “Gazi Kovan” (cephede boşalmış, Ankara’daki İmalat-ı Harbiye atölyelerine yollanmış, oradan tekrar doldurulup cepheye dönmüş kovan) son seferini yapmaktadır.

3 gün sonra Sakarya Zaferi İstanbul’da duyulduğunda genç, yurtsever bir müzisyen şu marşı yazacaktır; “Ey mert asker, durma, yürü ileri! Vatanımda bir tek düşman kalmasın”

Afyon yolu

10 Eylül sabahı Kazım (Özalp) Bey’in grubunun topçu ateşiyle Yunan tümenlerinin zamana karşı yarışı başlar. Yıktıkları köprüler öfkeli Türk’ü ne kadar durdurabilir? Türk Ordusu’nun çekilen birlikleri çevirip imha etmeye çalışacağı açıktır. 3 gün sonra Fahrettin Altay’ın süvarileri dışında Mustafa Kemal Paşa’nın Papoulas’a bir sürprizi daha olacaktır; MÜRETTEP TÜMEN!

Sakarya’nın batısına geçecek bütün tümenler zorunlu olarak kuzeye, Polatlı kesimine doğru ilerlemek zorundadır. Bu çekiliş sırasında işgal etmiş oldukları önemli direneklerde emniyet alayları bırakarak, kuşatılmamak için süratle ve kollar halinde kuzeye akmaktadırlar. Batı Cephesi ise bu çekilmeyi bir faciaya çevirmek için elinden geleni yapmaktadır. Güneydeki tüm gruplar Yusuf İzzet (Met) Paşa komutasında birleştirilir. Bu kıtalar da güneyden hem emanet verdikleri direnekleri geri alma, hem de düşmanı yakalama yarışına girerler.

Yusuf İzzet Paşa

Saldırının ilk gününün sonunda Türk Ordusu tüm cephe hattında yaklaşık 9 km kat ederek bir hafta önce terk ettiği 3. Savunma hattını ele geçirmiştir. Çal Dağı, Mangal Dağı, Türbetepe de geri alınan dayanaklar arasındadır. 11 Eylül günü güneydeki tümenlerini hızla Sakarya batısına kaçırmaya çalışan Papoulas bir yandan da Mürettep Kolordu karşısında çekilme yolunu koruyan 3. Kolordu ile karşı saldırılar gerçekleştirir. Muharebelerin bu safhası beklenenden daha kanlı olmaktadır. Yusuf İzzet Paşa’nın grubu hızla ilerlemekte, gazi köyleri ve mevzileri teker teker geri almaktadır. Akşam saatlerinde 31 Ağustos’ta terk edilen 2. Savunma hattının tamamı ele geçirilmiştir.

12 Eylül günü Haymana topraklarında bir tek Yunan birliği kalmamıştır. Yunan Küçük Asya Ordusu’ndan geriye kalan ne varsa, mevcut üç köprü dışında Sakarya üzerine kurulan seyyar sal köprülerden alaylar halinde batı kıyısına geçirilmektedir.

Asıl çekilme ise akşam 19:00’da başlar. Sakarya batısında savunma tertibatı almaya çalışan Yunan ordusu güneye doğru sırasıyla 2., 1. ve 3. Kolordular şeklinde mevzilenerek savaşmayı planlamaktadır. Ancak bu çekilme, onca hazırlığa rağmen, gece tam bir karmaşaya döner. Kemal Paşa’nın Papoulas’a sürprizi olan, baştan beri kurmay heyetinin anlam veremediği şekilde cephe dışında, Yunak-Ilgın bölgesinde tuttuğu Ahmet Zeki (Soydemir) Bey’in Mürettep Tümeni aniden ortaya çıkar ve Yunanlılar’ın en güneydeki geçidini, Fettahoğlu Köprüsü’nü basar. Buradaki 12. Tümen birlikleri köprüyü uçuramadan Uzunbey’e kaçmak zorunda kalır. Baskında tümen Yunanlılar’dan 15 araba, 1 ambulans ve bol sıhhi malzeme, 3 uçak ele geçirir. Bir arabadan Papoulas’ın kişisel eşyaları çıkar. Türk akıncılardan ikinci kez kurtulmuştur.

13 Eylül günü Sakarya’nın doğusunda bir tek düşman askeri kalmamıştır. İsmet Paşa çekilen Yunan birliklerinin dağıtılması, mümkünse tek tek imhası için cephe emrini verdiğinde, Mürettep Tümen çoktan Yunanlılar’ın çekilme yolundaki lojistik üssüne, Sivrihisar’a varmıştır. Baskın ve çatışmanın ardından üsteki birlik kaçarken Tümen’e 2 ambulans, 1 araba, ambarlar dolusu erzak ve mühimmat bırakır. Ayrıca burada tutulan 400 Türk esir de kurtarılır.

Cephe orta kesimlerine karşılık gelen Fettahoğlu Köprüsü dışındaki tüm köprü ve geçitler Yunanlılarca imha edilmiştir. Kavuncu’da kurulan üç hastaneye yaralılar taşınırken, Papoulas’ın emri uyarınca Yunan birlikleri hızla Eskişehir’e doğru çekilmektedir. Esirlerin ifadelerinden Papoulas’ın karargahında 10 İngiliz subayının da olduğu, erlerin üç gündür yemek yemedikleri ve bu yüzden yeni savunma mevzilerinde de tutunamadıkları öğrenilir.

14 Eylül günü başlayan takip harekatı 10 Ekim’e kadar sürecek, Yunanlılar ancak Sakarya’yı geçmekte zorlanan Türk Ordusu’nun 3 gün kaybetmesi sayesinde ateş çemberini yararak Eskişehir ve Afyon’daki müstahkem mevkilerine sığınmayı başaracaktır.

Sonuçları

Sakarya Meydan Muharebesi Türk’ün varını yoğunu ortaya koyarak son ocağını savunduğu, tarladaki çiftçiden dağdaki çobana kadar bir milletin yoksulluğunu silah gibi kuşanarak dövüştüğü gerçek bir destandır. Bütün kurmay kadrosunun ve subaylarının 10 yıllık savaş tecrübesini ve üstün strateji/taktik yeteneğini büyük bir soğukkanlılıkla kullandığı bir askeri tarih dersidir. Cepheye silah – cephane taşıyanından imalat-ı harbiye atölyelerinde mermi yapanına, siper kazanından tüfek kuşanıp dövüşenine kadar, Türk kadınının İzmir’de açacak çiçeklere Ankara’dan su taşıdığı yerdir. Sakarya Meydan Muharebesi, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bütün emperyalist işgalcilere “Türk bitti demeden bitmez” dediği yerdir!

Sakarya sonunda Yunan ordusu maddi manevi olarak sarsıldı. Fransa Başbakanı Briand, barış yapılmasını istedi. İngiliz Başbakanı Lloyd George bile Sevr ruhuna veda etmek gerektiğini bildirdi. (Sevr, padişah onaylamadığı için değil, Sakarya kazanıldığı için geçersizoldu). İtalya Dışişleri Bakanı, Yunan hükümetinden fedakârlık istedi. İtalya, Anadolu’dan çekildi. Yunanistan,arkasındaki emperyalist desteği büyük oranda kaybetti. Sovyet Rusya ve Hindistan halkı, Türk Kurtuluş Savaşı’nı destekliyordu.

Atatürk, askeri zaferi diplomatik zaferlerle taçlandırmayı bildi. 13 Ekim 1921’de Türkiye, Ermenistan, Gürcistan, Sovyet Rusya arasında Kars Antlaşması imzalandı.

Yunan ordusunun artık toparlanamayacağını anlayan İngiltere, Sevr’i yumuşatan barış teklifleri hazırlayıp Türkiye’ye sundu. TBMM, tam bağımsızlığa aykırı bu teklifleri reddetti.
Sakarya Muharebesi sonrasında TBMM, Başkomutan Atatürk’e “Gazi” ve “Mareşal”
unvanları verdi. Sakarya Zaferi’yle halkın başkomutana, orduya,meclise ve kesin zafere inancı arttı.

Sakarya, vatan kurtaran zaferdi. Falih Rıfkı Atay şöyle diyor: “Ben şimdi İstanbul’un bir köşesinde bu satırları, Sakarya Savaşı’nı kazandığımız için yazabiliyorum. Bu sırada siz İstanbul denizini hala o zafer şerefine seyrediyorsunuz.” (F. Rıfkı Atay, Çankaya, s. 339)

Kaynaklar:

Sakarya Meydan Muharebesi Araştırmaları. Dr. Selim ERDOĞAN https://twitter.com/SakaryaSavasi

Sinan Meydan: “Vatan Kurtaran Zafer” Sakarya – Sözcü Gazetesi 23.08.2021  https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/sinan-meydan/vatan-kurtaran-zafer-sakarya-6608042/

Keşke Yunan Kazansaydı – 1921 Bülent Pakman. Haziran 2021.  https://bit.ly/3khDIcn

Birinci İnönü Muharebesi. Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_İnönü Muharebesi

İkinci İnönü Muharebesi. Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/İkinci_İnönü_Muharebesi

Yunan General İoannİs Metaksas’ın kehaneti ve… İnancın zaferi. İlber Ortaylı. Hürriyet 19 Mayıs 2019 https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/yunan-general-ioannis-metaksasin-kehaneti-ve-inancin-zaferi-41218394

Bülent Pakman. Ağustos 2019. Yeniden düzenleme Ağustos 2021. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden alıntılanamaz.

Bülent Pakman kimdir?img_2654

Milli Mücadele – Kurtuluş Savaşı ile ilgili tüm yazılar

Milli Mücadele _ Kurtuluş Savaşı

About bpakman

İnşaat Yüksek Mühendisi, evli.
Bu yazı Atatürk, Kurtuluş savaşı içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.