Türkiye’nin eski Başbakanlarından Adnan Menderes ve beraberindeki heyet, 17 Şubat 1959 tarihinde Londra’da yapılacak Kıbrıs görüşmelerine katılmak için Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan hareket ettiler. Uçak Londra’ya yaklaşırken yoğun sis nedeniyle Heathrow havaalanı yerine Londra’nın 40 kilometre güneyindeki Gatwick havaalanına yönlendirildi. Uçak inişe geçtiğinde yoğun sis yüzünden Gatwick havaalanına yaklaşık 5 kilometre kala Surrey bölgesindeki Newdigate köyü yakınlarında ormanlık bir alana düştü. Ağaçlara çarpan uçağın iki kanadı koptu ve ters döndü. Uçakta bulunan 8 mürettebattan 5’i, 16 yolcudan ise 9’u hayatını kaybetti. Başbakan Adnan Menderes kazadan hafif yaralanarak sağ kurtuldu.
Kazayı önceki yıl rüyasında gören Saliha Pabuççuoğlu anlatıyor:
“1958’de Diyarbakır Ali Paşa Mahallesinde oturuyorduk. Bir gece rüyamda bir uçağın geçtiğini gördüm ve bana “Bu geçen uçağı gördün mü, içinde Adnan Menderes var, ama bu uçak kaza yapacak” denildi. Daha o konuşma bitmemişti, bir de baktım ki havada uçağın kapısı açıldı. Adnan Menderes bir ağaca takıldı, diğer kişiler de sağa sola saçıldılar. Sonra ben sabahleyin haberi radyodan duydum. Adnan Menderes’in uçak kazası şaşkınlıkla karşılandı. Çünkü o zaman Menderes çok seviliyordu. Halk: “Nasıl oldu da bu kazadan kurtuldu?” diye şaşırdı. Ben de “Onu şimdi Allah korudu, ama sonunu Allah bilir suda mı yoksa ipte mi ölecek demiştim. İçime öyle doğmuştu.”
Menderes’in uçak kazası geçireceğini önceden görmekle kalmayıp asılarak idam edileceğini de hisseden Saliha Pabuççuoğlu 1933 Bitlis doğumlu. Babası Dilanzade Serkomser Abdurrahman Bey’in oğlu Mimar Mehmet Refik Bilgen. Annesi Şerefhanzade İzzet Bey’in kızı Azize hanım. Babaannesi Velibeyzade Kasım Bey’in kızı Zeynep hanım. Anneannesi Velibeyzade Cafer Bey’in k1z1 Perihan hanım. Çocukluğu Bitlis’in Komus Mahallesi’nde büyük dedesi Rüstem Efendi’nin üç katlı, bahçeli ve havuzlu konağında kalabalık aile ve akraba efradı arasında geçti. İlkokulu okudu ve daha sonra yine Bitlis’in Hamza Çelebizadeler ailesinden Nizamettin Papuççuoğlu ile evlendi. Üç oğlu ve üç kızı, yedi torunu var. Halen İstanbul’da yaşamakta.
Çocukluğundan beri bir takım olağanüstü olaylar yaşayan ve kendi doğumundan öncesini de hatırlayan Saliha Papuççuoğlu bir olay olmadan önce, onu çeşitli biçimlerde görüp, anlatması ve bu olayların bir süre sonra gerçekleşmesi ile dikkatleri çekiyor.
Michael Jackson Ekim 1992 de İstanbul, İzmir konserlerinden sonra Yunanistan’da konser verecekti. Ancak ses kısıklığı sebebiyle bu 3 konser iptal edildi. Saliha Papuççuoğlu bu olayı çok daha önceden görmüş ve bu durumu ünlü TV programcısı Uğur Dündar’a bildirmiş. Kendisiyle yapılan bir röportaj sonrasında, olayın aynen gerçekleşmesi üzerine, Uğur Dündar bu olayı 8 Ekim 1992 tarihinde Show TV’de yayınlamış.
Bütün bunlar Saliha Papuççuoğlu’nun zaman içinde yolculuk yapma, “durugörü”, “duruişiti”, haber verici rüyalar görme yetenekleriyle açıklanabilir.
Saliha Papuççuoğlu’nun diğer anılarından bazıları
“10.8.1995 Perşembe günü, gündüz evde otururken bir görüntüyle karşılaştım. Çok kalabalık bir yerdi bu gördüğüm. Bir lunaparka benziyordu. Sonra birden orası karıştı. Genç bir hanım vardı. O genç hanımı yerden kaldırdılar, bir arabaya koyarlarken görüntü kayboldu.”
Not: Bundan 6 gün sonra 16.8.1995 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Köln’de bir çocuk kreşinde yöneticilik yaparken tatil için İstanbul’a gelen Aylin Başoğlu’nun eğlendiği lunaparkın salıncağından düştükten sonra hastaneye götürülürken yolda yaşamını yitirdiği haberi yayınlanmıştır.
…………………………………….
“28.10.1996 Pazartesi gecesi rüyamda bir uçak gördüm. Kendimi de çok uzak yabancı bir ülkede görüyordum. Deniz kenarında otururken, yolcuların dışında bir kaç kişi de uçağa bindi. Ama bunlar kötü kişi ve uçağın içinde bir şeyler olmaya başladı. Sonra ben de içimden “uçağı düşürecekler” diye düşündüm. O arada uçak denize doğru iniyordu. Tam benim oturduğum yere yakın bir yere geldi. Uçağın da öyle üzerime gelmesi beni çok korkuttu. Sonra etrafıma baktım ve iki kişi gördüm. Bunlar evli bir çiftti. Sonra uçak denize düşeceği an ben bir sıkıntıyla uyandım.”
Not: Bundan 25 gün sonra 23 Kasım 1996 tarihinde Etiyopya Havayolları’na ait bir Boeing 767 Addis Ababa’dan havalandıktan sonra 3 Etiyopya’lı hava korsanı tarafından kaçırıldı. Avustralya’ya iltica etmek istiyorlardı. Pilotlar hava korsanlarını yeterli yakıtları olmadığı konusunda ikna etmeye çalışsa da hava korsanları ikna olmadılar ve uçak Afrika’nın güneyindeki Komor Adaları’na doğru yaklaşırken denize iniş yapmaya çalıştılar ancak sol kanadı suya kaptırdılar. O sırada adadaki plajda tatillerini geçirmekte olan evli bir çift kendi kendilerine hatıra çekimi yapıyorlardı. Uçağı görünce kazayı filme aldılar. 175 yolcu ve mürettebattan 50 si kazadan kurtulabilmişti. Olay gazetelere, TV kanallarına günlerce konu oldu.
…………………………………….
“28.9.1996 Pazartesi günü sabahleyin saat 9’da bir görüntüyle karşılaştım. Görüntü şöyleydi: Benim yatak odamın kapısının önünde bir görüntü farkettim. Rahmetli Koç’u gördüm. Üstünde siyah takım elbise vardı. Bana: “Beni kaçırdılar, çocuklara söyle bir şeye karışmasınlar, sabırla beklesinler” dedi.
Not: Bundan 27 gün sonra 24.10.1996 tarihinde Vehbi Koç’un mezarı açılarak naaşı kaçırıldı ve fidye istendi. 2.5 ay sonra düzenlenen bir operasyonla naaşı kaçıranlar yakalandı ve Koç’un naaşı aynı mezarlıkta bir başka mezarın içerinde bulundu. Gerçekten de Koç ailesi fidye ödemeye yanaşmamış ve sabırla polisin olayı çözmesini beklemişti.
………………………………………….
“21.9.1996 Pazar gecesi rüyamda baktım, aydınlık bir odada bir kişi boylu boyunca yatıyordu ve başından ayaklarına kadar beyaz bir örtü örtmüşlerdi. Ben de içimden “bu kimdir?” dedim. Sonra bir ses aldım. “Zeki’dir, yatmıyor ölmüş” dedi. Sonra sıkılarak uyandım. Çok sıkıldım, sonra yine uyudum. Sabahleyin kalktığım zaman kendi kendime “kimdir bu Zeki?” dedim. “Benim rahmetli ağabeyimin ismi de Zeki’ydi. Acaba Zeki ağabeyimi mi gördüm?” diye düşündüm. Rüyama yine de bir anlam veremedim. 24.9.1996 Salı günü hastaydım, ilaç almıştım ve gündüz saat 4’te uyumuştum. Rüyamda baktım, tanınmış bir kişinin başının üstüne arılar konup duruyorlardı. O gördüğüm kişi arıların çokluğundan seçilmiyordu. Benim başımın ağrısı da çok kotüydü. Baktım, büyük ve kocaman bir çalışma yeri gördüm. Burası sanatkarların yeriydi. Notalar, kameralar, orada çalışanlar ve insanları idare eden kişilerle dolu olarak gördüğüm salon epeyce kalabalıktı. Sonra o insanların içinde Zeki Müren’i gördüm, onun eline bir kaç kişi çiçek veya hediye gibi bir şey veriyorlardı. O arada sesler geliyordu. ”Zeki Müren öldü.” Sonra ambulans geldi, onu beyazlara sardılar ve oradan götürdüler. Ben de uykudan uyandım. Televizyon benim yattığım yerin karşısındaydı. Televizyon açıktı ve alt yazıda Zeki Müren’in vefatı yazıyordu. Ben adeta şok oldum. İçimden “ölüm Allah’ın emridir, rüya da rüyadır” diye düşündüm.”
Not: Zeki Müren bundan 5 hafta sonra 24 Eylül 1996’da TRT İzmir Televizyonunda kendisi için düzenlenen tören sırasında sahnede hediye alırken canlı yayında kameraların önünde vefat etti.
……………………….
“25.8.1996 Pazar günü arabayla büyük kızım Nurcan’a gidiyorduk. Ben bir ses duydum ve Cenk Koray’ı gördüm. Bana “Cenk’in oğlu İngiltere’ye gidecekti, ama gidemeyecek. çünkü eline ayağına bela sarılacak’; dediler. Sonra oğlunu da gördüm. Bir kaç defa aynı ses tekrarlandı. Sonra görüntü kayboldu. Kendi kendime epeyce şaşırdım. Bilmiyorum Cenk Koray’ın oğlu var mı, yok mu? Çünkü hiç duymamıştım. Onun için şaşırdım. Sonra “Allah’tan hayırlısı” dedim.”
Not: 1.9.1996 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Cenk Koray’ın 19 yaşındaki oğlunun Bayramoğlu’da Palmiye Barda karıştığı kavgada burnunun kırıldığı, eve döndüğü, geçirdiği sinir kriziyla cama kafa attığı, şahdamarının kesildiği, hastaneye kaldırılırken öldüğü haberi yer almıştır.
………………………………