Evrendeki Herşey Enerjidir

Bildiğiniz gibi; bize okul hayatımız boyunca öğretilen şey; “maddenin yapı taşı atomdur” cümlesiydi. Evet bu kesinlikle doğru. Fakat bilim sınır tanımıyor ve asla elindekiyle yetinmiyor.

Madde atomlardan oluşur. Peki, atom neyden oluşuyor? Cevaplarınızı duyar gibiyim. Nötronlar, protonlar, çekirdek. Peki çekirdeğin içinde ne var? İşte bu sorunun cevabı insanları çok şaşırttı. Çekirdeğin içinde “Kuark” denen enerjiler var. Bu enerjiler ise sürekli titreşim halinde ve belirli frekanslar halinde sinyaller gönderiyor.

Aslında madde olarak gördüğümüz katı cisimler tamamıyla enerjiden oluşuyor.

Evet, evet biz aslında enerji denizinde yüzüyoruz…. Evrende her şey enerjidir ve her enerji kendisine benzeyen diğer enerjileri çeker.

Çekim yasası evrenin en temel yasalarından biridir. Evrende makro düzeyde gezegenler, yıldızlar birbirini çeker, mikro düzeyde ise bir atomun yapısında atomun çekirdeği elektronlara çok hassas bir çekim gücü uygular ve çekim gücü sayesinde atom dağılmadan var olabilir. Evrenin her biriminde çekim gücü vardır ve şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu yasa olmasaydı evren var olmazdı.

Kuantum fizikçileri evrendeki her şey enerjiden oluştuğunu kanıtladı. Maddenin en küçük birimi enerjidir. Peki, çekim yasasının bu enerji kavramı ile ilişkisi ne? Şimdi onu açıklayalım. İnsan beyni bir gün içinde 60.000 tane düşünce üretebilmektedir. Bu düşüncelerin hepsi bir frekansa sahiptir. Yani diğer bir deyişle düşüncelerimiz somutlaşır. İstediğimiz cisim enerjiden oluşur ve bir frekans yayar; düşüncelerimiz de bir frekans yayar. Bu iki frekans mutlaka evrende birbirini çekecektir.

Çekim yasası; “benzer, benzeri çeker” şeklindeki sloganı her şeyi özetliyor. İnsan dev bir mıknatıs gibidir. Düşüncelerimiz ile evrene sürekli mesaj gönderiyoruz. Bu düşünceler belirli bir frekansta enerjiye dönüşüyor. Bu frekans gidip kendine en çok benzeyen frekans ile örtüşüyor. Böylece düşündüğümüz şey her ne ise bize doğru yaklaşıyor. Örneğin, araba sahibi olmak istiyoruz. İstediğimiz bu arabanın yaydığı bir frekans var. Bizim düşüncelerimizin de belli bir frekansı var. İşte bu iki frekans evrende birbiri ile buluşuyor. Sorun şu ki; insanların birçoğu istemediği şeyleri düşünür! Sonra da neden bütün olumsuzlukların tekrar tekrar başlarına geldiğini merak ederler.

Çekim yasası sizin bir şeyi iyi ya da kötü algılamanızla veya olmasını isteyip istememenizle ilgilenmez! Sadece odaklandığını düşüncelerinize cevap verir. Eğer kendinizi kötü hissediyorsanız, yolladığınız sinyal budur: “Kendimi çok kötü hissediyorum.” Bu durumda ruh haliniz tamamen kötü bir hale bürünecektir. Çekim yasası: “Neyi düşünür ya da odaklanırsan, onu alırsın” der. Eğer bir şeyden hoşlanmıyorsan ve sürekli yakınıyorsan; yakındığını sana daha çok yaklaştırır. Yada olaylara karşı pozitif bir bakışımız açımız var ise; pozitif kişi, olay ya da durumları kendimize çekebiliriz. En çok hasta olanlar, hastalıktan en çok bahsedendir. Bolluktan en çok bahsedenler ise bolluk içindedir.

Çekim yasası her yerde. Peki, siz şu an neyi kendinize doğru çekiyorsunuz? Ne ekerseniz, onu biçersiniz. Düşüncelerini değiştirsen, hayatını da değiştirirsin. Düşüncelerini değiştirirsen, bakış açını değiştirirsin. Sahip olduğun bakış açısı, yaşam kaliteni belirler. Dünkü düşüncelerimiz ile bugünü inşa ettik, bugünkü düşüncelerimiz ile yarını inşa ediyoruz. İstediğinizin peşinden koşmaya değil, onu hayatınıza çekmeye odaklanın. Gelecekte araba sahibi olmak istiyorum dersen, o araba hep gelecekte kalır. Yürekten gerçekten yürekten istediğiniz her şey gerçekleşir.

Çekim yasası mesleğimizi, dinimizi, rengimizi tanımaz; yaydığımız frekansa bakar. Bizim yaydığımız frekans, düşüncelerimizle oluşur. Olumlu düşünen insanların frekansı daha yüksek, olumsuz düşünenlerin daha düşüktür. Frekansımız, duygularımızla da oluşur. Mutlu, hayata olumlu bakan insanların enerjileri yüksekken; mutsuz, depresif, içine kapanık, kıskanç, kindar bir insanın enerjisi daha düşük olur.

Yaşam Enerjimizi Artırmanın Yolları

Huzurlu, keyifli, mutlu, coşkulu bir hayat yaşamak için; yaşam enerjimize sahip çıkmayı ve mükemmel kullanmayı öğrenmeliyiz.

Bazı günler sabah uyandığımızda içimiz kıpır kıpırdır ve coşku doludur. Aslında bunun olmasını sağlayacak herhangi bir sebepte yoktur. Ama biz çok mutluyuzdur. Böyle günlerde işyerindeki sıkıntı, trafik, yada herhangi bir tartışma bizi yıldıramaz, sinirlendiremez, üzemez, dertlendiremez. Böyle başladığımız günlerde kendimizi adeta Süpermen gibi hissederiz. Güzel olaylar neşemize neşe katarken, sıkıntılı olayları optimum şekilde egale ederiz.

İçimizdeki bu güç, hissettiğimiz sevinç ve duygu yoğunluğu; yaşam enerjisinin ta kendisidir.
“Bugün çok enerji doluyum.”
“Kendimi çok enerjik hissediyorum.”
“Bugün bomba gibiyim.”

Hepimiz yukarıdaki kelimeleri kullanmışsınızdır. Peki nedir bu hissettiğimiz enerji? Nereden geldi? İçimize nasıl girdi? Neden kendimizi hep böyle hissetmiyoruz?

Türkçe Ki, Çince Chi, Sanskritce’de Prana, Parapsikoloji alanında ise Psi enerjisi olarak adlandırılan bu enerji, fiziksel bedenin çok ötesinde bir enerjidir. Fizik kanunlarıyla açıklanamayan, tanımlanamayan bu enerjinin beyne bağlı bir enerji değil, bütünsel varlığımıza ait bir enerji olduğu ve yayıldığı iddia edilmektedir. Bu enerjinin fiziksel duyularımızla algılanmamasına rağmen bir duyu-üstü yeteneğimizle varlığının hissedildiği söylenir. Bu fiziksel olmayan enerji zihin tarafından yoğunlaştırılıp, yönlendirilebilir.

Etrafımızdaki insanlardan o günkü duruşlarından bu enerjiye ne kadar sahip olduklarını anlayabiliriz. Kişiler vardır bazı günler ışık saçar, o zaman bu insanlar yaşam sevinci ile doludurlar. Böyle insanlara çekilmemiz, yakın olmak isteyişimiz bundandır.

Hayat Enerjisini Nasıl Açıklayabiliyoruz?

Öncelikle yaşayan her varlıkta bu enerji mevcuttur. Gün içinde bu enerjiyi pek çok şekilde kullanırız, tüketiriz. Ama sistem içinde yaptıklarımızla tekrar bu enerji ile dolarız yani bir anlamda kendimizi sürekli şarj ederiz. İhtiyacımız olan bu enerjinin büyük bir kısmını, bunu matematikleştirecek olursak yüzde 70 kadarını uyuduğumuz sırada alırız. Bu sebeple iyi, kaliteli bir uyku hayat enerjisi ile dolmamız için önemlidir. Gün içinde yaptığımız eylemlere bağlı olarak da yaşam enerjisi ile dolmamız mümkündür. Anda kalarak, coşku ve istekle yaptığımız her şey bizi yaşam enerjisi ile şarj eder.

Ki enerjisi soluma refleksi ile bedene girer. Ama bu size bu enerjinin havanın içinde olduğunu düşündürmesin çünkü havanın içinde değildir. Ki enerjisi bir tür etherik enerjidir. Aynı zamanda bu enerjiyi elektronun yapı taşlarının, uzayın ve atmosferin kısacası evrenin her köşesinde bulabiliriz.

Enerji türleri ele alındığında ve incelendiğinde, fizikçiler ultraviyole ışığının enerjisini şu anki imkanlarla açıklayamamaktadırlar. Bu sebeple bunun ötesindeki bir alanda oluşan, titreşen bu enerjiyi yani etherik enerjiyi ancak metafizik ile açıklayabiliyoruz. Bu enerjiyi şu anki bilincimizle fiziksel anlamda üretmemiz mümkün değil.

Fizik ötesi olan bu enerji ile nasıl doluyoruz, bir bakalım.

Bu enerjinin ana kanalı nefestir. Aldığımız doğru nefeslerle her an kendimizi bilinçli bir şekilde Ki enerjisi ile doldurmamız mümkündür. Bedene burun yolu ile alınarak giren Ki, önce bir baston gibi yukarı sonra da iki kanaldan omuriliklerimizden geçerek birinci çakramıza gelir. Bu sebeple birinci çakramızın (kök çakra) hep açık olması, mıknatıs gibi bu enerjiyi çekmesi önemlidir.

Yaşam gücü enerjisinin bedende çakralar adı verilen bir dizi enerji merkezi boyunca hareket ederler. Çakralar huni gibidir ve evrendeki sonsuz enerjiyi emerek bedenimize yansıtır. Hepimiz kuyruk sokumundan kafanın tepesine kadar 7 enerji merkezine sahibizdir.

Çakralar gözle görülmeyen güçlü elektrik alanlarıdır. Çakralardan biri ya da daha fazlası tıkanmışsa veya dönüşü yavaşlamışsa yaşam enerjisinin dolamayacağı söylenir. Bunun sonucunda da hastalıklar ve yaşlılık ortaya çıkar. Bu sebeple çakralarımızın açık ve hızlı dönüşü yaşam enerjimizi iyi kullanabilmemizin şartlarından biridir.

Hayat Enerjisini Nasıl Kullanıyoruz?

Bu enerjiye sahip olduğumuz sırada sıkıntı, dert bizim için anlamını yitirir. Her şeyi yapabilecek güçte ve heveste oluruz.

Hayat enerjisini her an kullanırız, sabahtan akşama kadar düşünürken bile bu enerjiden tüketiriz.

Hayat enerjisi az olan insan üşenen, keyifsiz, isteksiz dolayısıyla tembel insan olur. En basit olaylar, eylemler bile bu kişiler için aşılamaz, halledilemez dertler olarak algılanır. Kişiler hayat enerjisini iyi kullanamaz, kendilerini şarj edemez noktasına geldiklerinde depresyona girerler.

Hayat enerjimizi hızlı tüketen bazı dikkat etmemiz gereken durumlar vardır. Bunları sanki yaşam enerjimizi çalan kaçaklar olarak düşünebilirsiniz. Örneğin; öfke, nefret, çok konuşmak, negatif şeyler düşünmek, kapris gibi davranışlar enerjimizi fazlasıyla tüketmemize neden olur. (Saba Deniz – Yaşam Koçu) Öyleyse hayatımızın coşkulu, huzurlu, keyifli akışı için yaşam enerjimize sahip çıkmayı ve iyi kullanmayı öğrenmeliyiz.

Evren; modern bilimin “Big Bang” şeklinde açıkladığı Büyük Patlama ile meydana gelmiştir. Kur’an da ise Yüce Yaratıcı bu olayı “Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, “ol” dememizdir. O da hemen oluverir.” Ayeti ile bizlere bildirmektedir. Bu durumda insan; enerji temelinde yaratılan bir evrende, en küçük yapı taşı enerji olan ve her an enerji ile dolup yenilenen bir canlıdır.

Tolga ÇELEBİ. 14 Ekim 2010
Alıntı: http://www.estanbul.com/evrendeki-her-sey-enerjidir-126043.html?s=04a9fbab0faca603cdacdee83a455136#.VwzM3nrO-b-

Yorumsuz alıntıdır. Görüşler yazarına aittir. Bülent Pakman. Nisan 2016.

IMG_1345Bülent Pakman kimdir?  https://bpakman.wordpress.com/pakman/