Nusayriler’de Reenkarnasyon (Ruh göçü – Tekrar doğuş) İnancı

Not: Reenkarnasyonla ilgili tüm sorulara cevap veren, dünyaya nereden, neden gelindiği, nereye gidileceğini açıklayan  REENKARNASYON HAKKINDA ÖĞRENMEK İSTEDİĞİNİZ HERŞEY‘i  de okumanız tavsiye olunur.

BU YAZIMDAN HİÇ BAHSETMEDEN ALINTILAR YAPANLAR, SİZİ ALLAH’A HAVALE EDİYORUM

Nusayriler Türkiye’de yoğun olarak Hatay, İskenderun, Adana ve Mersin civarında yaşarlar. Nüfuslarının yaklaşık olarak 1 milyon olduğu iddia edilir.

İslam Tarihinde Nusayriler Hicret’ten üç yüz yıl sonra, 10. yüzyılda Irak’ta ortaya çıkmışlardır. Nusayriliğin kurucusunun İbn Nusayr (Muhammed bin Nusayr) olduğu kabul edilir. Kur’an dışında ikincil kutsal kitapları, Kitab-ül Mecmu’dur.

Yabancı yayınlarda Suriye bölgesinde Sünni ve Şii olmayan Müslümanlar “Alevi” (Alawi) olarak tanımlanıyor.  Fransızlar Suriye’yi işgal ettiğinde, bu grup kendilerini “Alevi, Suriye Alevisi, Arap Alevisi” gibi adlarda tescil ettirmişler, hatta yaşadıkları bölge Fransa tarafından resmen “Alevi vilayeti” olarak adlandırılmış. Türkiye’de yaşayan, ana dilleri Arapça olan Nusayrilere İskenderun’da geçen çocukluğumda yerli halk Arap Alevi ve/veya Arap Uşağı (Arap Çocuğu anlamında) derdi. Yıllar sonra Türkmen kökenli Anadolu Alevilerini tanıyınca gördüm ki benim bildiğim Arap Alevilerin Anadolu Alevileri ile ilgileri ve benzerlikleri yok. Dedeleri, Cem Evleri olmadığı gibi Muharrem orucu, müzik, semah, saz çalma ve buna benzer ritüelleri de yoktur. Buna karşılık şıhları, tekkeleri vardır, toplu ayinleri ve kutsal günleri bulunmaktadır. En büyük bayramları Hz. Muhammed’in veda hutbesinde Hz. Ali’yi vasi tayin ettiği gün olarak inandıkları Gadir(i) Hum olup Kurban bayramının 1 hafta sonrasıdır. Mezhep olmadıklarını ve İslam’ın kendileri olduğunu iddia ederler.

Nusayrilerin önemli bir özelliği de reenkarnasyona inanmalarıdır. Anadolu’nun diğer bölgelerinin aksine Nusayriler, çocuklarının konuşmaya başladıktan sonra anlattıkları hikayelere kulak verirler, inanırlar, çocuğun konuşmasına izin verirler. Aralarında çok sayıda, oldukça şaşırtıcı reankarnasyon olgularının gözlemlenmesi bu sayede olmuştur.

Nusayri Şeyhi Nasreddin Eskiocak, Can (Adil Ali Atalay) Yayınları tarafından yayımlanan “Yaratıcının Azameti ve Kur’an’daki Reenkarnasyon” kitabında reenkarnasyonun varlığına dair Kuran’dan deliller de gösteriyor. “Yazmış olduğum bu kitapta Yüce Allah’ın varlığından şüphelenenlere Allah’ın varlığını kanıtlayıp, bu kötü zanlardan kurtarmak gayesiyle Cenab-ı Hakk’ın bize ihsan eylemiş olduğu nimetlerden başkalarının da faydalanıp, kendi şahsiyetlerine ve topluma yararlı olmalarına vesile olabilirsek en büyük kazancımızdır” diyen Eskiocak aşağıdaki ayetleri örnek gösteriyor:

Allah yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda O’na döndürülürsünüz.” (Rum 11)

Yaratmaya ilk başlayan/yaratılanları ilk yaratan O’dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O’nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O’nundur. O’dur Aziz, O’dur Hakim…“ (Rum 27)

Eskiocağa göre insanoğlu bir defa dünyaya gelmekle ne cenneti hak edebilir ne de cehennemi; insanoğlu dirasetini bir yaşamda bitiremez. Örneğin Hıristiyan bir çocuk doğuyor ve ölüyor. Müslüman değil; daha iman’a davet edilmedi, bir şey yapamaz, o ne cenneti ne de cehennemi hak eder. Cenabı Allah nereye götürecek onu? Peki Allah’ın adaleti nerede kaldı? Biz reenkarnasyona yüce Allah’ın kitabına, gerçeklere dayanarak inanıyoruz. Ve gözümüzle defalarca hadiseler görmüşüz. Yüce Allah imanımızı güçlendirmek için bu hadiselerin çoğunu Hatay’da gösteriyor. Tabii dünyanın her tarafında tekrar dünyaya gelen insanlar mevcuttur.

Reenkarnasyon vakaları Türkiye’de neden belirli bir bölge dahilinde yoğunlaşmakta ve o yöredeki ana dili olarak Arapça konuşan yurttaşlar topluluğu arasında tezahür etmekte? Bu sorunun aşikar cevabı şudur: çünkü bu yurttaşlar topluluklarına dahil olan kişiler arasında, temelde bir reenkarnasyon inancı mevcuttur. Ve bu inancın önemli bir veçhesini de, cinayet gibi şiddet unsuru taşıyan ölümler sonucunda dünyadan ayrılanların gene doğacağı düşüncesi oluşturuyor. Neticede, çocuklar önceki hayatlarına ilişkin hatıralarını açıkladıklarında, aileleri ve çevrelerindeki kişiler, negatif bir tepki göstermiyor, hatta ısrar etmeleri halinde bu iddialarının doğruluğunu tahkik ediyorlar. Tabii büyük bir yüzdesi de önceki yaşamlarında cinayete kurban gitmiş kişiler oluyor. Peki, bu inanç neden sadece yöre halkının Arapça konuşan kesiminde mevcut? Bu sorunun karşılığı olarak iki ayrı görüş ileri sürülmekte. Bir görüşe göre bu inancın kaynağını Kur’an oluşturmaktadır. Çünkü Kur’an’ın bazı ayetleri reenkarnasyonun gerçekliği hakkındaki beyanlar olarak yorumlanabilmektedir. Ve ana dilleri Arapça olan bu kişiler de Kur’anın orijinal Arapça metni okuyabilmelerinden ötürü bu ayetlerin anlamını idrak edebilirler ve böylece bu tür bir itikata sahip olabilirler denilmektedir.

İkinci görüşe göre, bu yurttaşlar topluluklarının mensupları asılları Türk olup, bir zamanlar Horasan’dan Mısır’a göç etmişler, orada Arapçayı benimsedikten sonra bu kez Adana yöresine gelip yerleşmişlerdir. Dolayısıyla Horasan ile Mısırdaki kadim inançların uzantılarını taşımaktadırlar ki, reenkarnasyon inancı da bunların arasında yer alır.
Aslında bu iki görüşü bir arada değerlendirmek de mümkündür. Şöyle ki,  Horasan göçmenleri, Müslümanlık öncesinin kadim öğretilerinden gelen eski inançlarını, Kur’andaki ilgili ayetlerle pekiştirmek suretiyle zamanımıza kadar korumuş olabilirler.

Mersin, Çukurova ve Hatayda reenkarnasyon araştırmaları

Önceki bölümde anlatıldığı gibi Türk Ruhçuluğu´nun tanınmış isimlerinden olan Reşat Bayer reenkarnasyon alanında Türkiye´de günümüze kadar yapılmış araştırmaların öncüsü sayılabilir. 1965 yılında yayınladığı “Parapsikoloji Yönünden Reenkarnasyon” adlı kitabı Türkiye´deki vakalar incelemesi nedeniyle hala önemli bir kaynaktır. Bayer, 1964-76 arasında Prof. Stevenson´un Türkiye gezilerinde kendisine eşlik etmiş, yardımcı olmuş ve tercümanlık yapmıştır. Bayer, Stevenson´un geliş nedenini şöyle anlatıyor;

Adana ve çevresindeki Reenkarnasyon vakalarının hepsi Mehmet Altınkılıç adlı bir bakkalın İsmail Altınkılıç adı verilen 5-6 yaşlarındaki oğlunun eski hayatını hatırlamasıyla duyulmuştur. Bu vaka önce İstanbul basınına intikal etmiş, oradan da dış basında yer almaya başlamıştır. Biz hemen hemen bütün dünya spiritüalist dernekleri, psişik araştırma cemiyetleri ve parapsikoloji araştırması yapar üniversite kuruluşları ve şahıslarla daimi ilişki halinde bulunduğumuzdan Reuter Ajansı´nın yaydığı bu vaka dolayısıyla, biz kendilerine rapor göndermeye vakit bulamadan 10-15 kuruluş tarafından sual yağmuruna tutulduk. Konuyu daha büyük bir önemle ele Virginia Üniversitesi Psikiyatri ve Parapsikoloji Bölümü, Hindistan´dan Rajasthan Üniversitesi Parapsikoloji Direktörü Prof. Banarjee´yi memleketimize kadar gönderdi. Beraber Adana´ya gittik, günlerce araştırma yaptık ve Amerika´ya raporlar yazdık. Gönderilen ve alınan mektuplar 500 sayfa tutmaktadır, daha sonra 3-4 kez daha Adana´ya gönderildik. En nihayet Virginia Üniversitesi profesörlerinden Prof. Ian Stevenson memleketimize kadar bizzat geldi ve o bölgeler karış karış dolaşılarak 20-30 reenkarnasyon vakası daha tesbit edildi.

Prof. Dr. Ian Stevenson‘un Mersin, Adana ve Hatay yörelerinde yapılan ve  Reşat Bayer ve Zekeriya Kılıç‘ın yardımlarıyla gerçekleştirilen ilk incelemelerde  71 olay yer almakta. 52 olayın doğruluğu teyit edilmiş.

52 olayda, önceki hayatlarını hatırlayan çocuklardan 44’ü erkek. 41 olayda, eski kişiliğiyle çocuk arasında akrabalık yok. 39 olayda, bir önceki ölüm ani ve şiddetli olmuş. 28 olayda, bir önceki ölüme ait yara izleri var. 23 olayda, doğacak çocuğun annesi hamileliğinde işaret edici bir rüya görmüş. 45 olayda, bir önceki kişilikle ilgili tam bilgi toplanabilmiş. 50 olayda, kişinin önceki hayatındaki öldüğü yaş ortalaması otuz. Stevenson’un dünyanın diğer bölgelerinde yaptığı araştırmalarda yeniden dünyaya geldiklerini anlatanların ölüm ve doğumları arasındaki sürenin ortalama onbeş ay olmasına karşın Türkiye’deki 34 olayda, ölümle doğum arasındaki ortalama süre dokuz ay. Bu da spiritüalistlerin ve din adamlarının dünyaya gelmenin başlangıcının ana rahminde sperm-yumurta döllenmesinde başladığı tezini, Tibetlilerin de  ölümden sonra genelde dünyanın cazibesine kapılıp hemen, cinsel ilişkide bulunmakta olan bir kadının rahmine geri dönüldüğü tezlerini doğruluyor.

Reşat Bayer’in 1977 de beklenmedik ölümünden sonra Dr. Can Polat araştırmalara devam etmiş ve 48 vaka tespit etmiştir. Ondan sonrasını da 1988 den itibaren  Avusturalya Tasmanya Üniversitesi Psikoloji bölümünden Jürgen Keil devam ettirmiştir. Stevenson’un 125, Jürgen Keil’in 113,  Dr. Can Polat, Mr. Ertan Kura ve Reşat Bayer’in 63 olmak üzere Adana, Mersin ve Hatay yöresinde araştırdıkları toplam 301 vakadan bazıları aşağıda anlatılmaktadır.

Mersin, Çukurova ve Hatayda reenkarnasyon örnekleri

8 Ekim 1988 Cumartesi saat 17.00 de TRT 2 televizyonunda yayınlanan ilgi ve dikkatle izlediğim bir programda Antakya’nın köylerinden seçilen üç vakayla ilgili görüntüler vardı:

Gönül Büyükaşık – Hatice Yeter

Gümüşgöze köyünden, onüç yaşında. Önceki yaşamında “Hatice Yeter” olduğunu ve kocasının baskısına dayanamayarak kendisini tren altına atıp intihar ettiğini söylüyor.

Demet Kızılkan – Besime Yayar

Yukarıdöver köyünden Demet Kızılkan onsekiz yaşında. Önceki yaşamında “Besime Yayar” adında, boğularak bir kenara atılan hâmile bir kadın olduğunu belirtiyor. Bu olayı ilerde tekrar ele alacağız.

Zafer Kazan – Ekrem Paşazaimler

Mağaracık köyünde.  Beş yaşında olmasına rağmen kendisinin daha önce “Ekrem Paşazaimler” adında, içki ve sigara düşkünü bir adam olduğunu iddia ediyor.Görüntülere göre Zafer şimdiden sigara müptelası.

Programda Dr. Recep Doksat özetle şu yorumu yapıyor:

Bu vakalar vardır. Reenkarnasyon sadece Güneydoğu illerinde değil, bütün dünyada görülen bir vakadır… Bu olaylar kollektif gayri-şuur (ortak bilinç-dışı) veya sosyal bir inanç konusu olarak geçiştirilemez… Bu konuları incelemek için mutlaka psikolog veya psikiatrist olmaya gerek yoktur… Psikolojik açıdan ruh, beden yok olduktan sonra beyinle birlikte ortadan kalkan bir gölge hadise, bir epifenomen (yan etki) olarak düşünülmüştür… Burada ise teolojik açıdan, beden yok olduktan sonra varlığını devam ettiren, var olan bir cevherden bahsediliyor. Dolayısıyla, teologları (ilâhiyatçıları) da ilgilendiren bir konudur…

Doksat, Adana’da şâhit olduğu bir reenkarnasyon vakasından bahsettikten sonra, önceki yaşamları hatırlama ile ilgili olarak kendi araştırmalarından bir örnek veriyor ve beynin temporal lobunda bazı aksaklıkların olabileceği hipotezini öne sürüyor.

Psikiyatrist Prof. Dr. Recep Doksat (1927-1989)  İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra “nöro psikiyatri” ihtisası yaptı. İhtisas tezi Türk Üniversitelerinde ilk olarak ele alınan “Hipnotizma ve hipnoz ile tedavi” konusu üzerineydi. Doksat Adana’da reenkarnasyon olaylarını incelemiş, araştırmış ve kitap haline getirmiştir.

Programda Dr. Can Polat da daha önce bizzat incelediği 48 vakaya dayanarak, kendi kanaatini örneklerle anlatıyor. ABD’deki Virginia Üniversitesi adına Türkiye’deki reenkarnasyon vakalarını inceleyen Dr. Polat, daha önce Reşat Bayer’in aynı üniversiteden önceki bölümde çalışmaları ve görüşlerini anlattığımız Prof. Ian Stevenson için yaptığı örnek vaka toplama çalışmasını devam ettirmekte olduğunu ekliyor. 

TV Programında anlatılan en önemli olaya tekrar dönelim.

Demet Kızılkan – Besime Yayar

Döver köyünden Demet Kızılkan onsekiz yaşında. Önceki yaşamında “Besime Yayar” adında, boğularak bir kenara atılan hâmile bir kadın olduğunu belirtiyor.

Gazeteci Cüneyt Şaşmaz’a eski bedenine ait mezarı gösterirken, konuşma biçiminde ve ses tonunda önemli bir değişiklik olmuş ve “mezarda geçen günlerini anlatırken” gazeteci Şaşmaz’ın üzerinde psişik bir etkilenme meydana gelmiş. Çocuğun eski yaşamındaki ailesi olduğunu iddia ettiği kişilere, ancak o ölmüş kişinin bildiği bazı şeylerin saklandığı yerleri veya olayların içyüzünü anlattığı belirtiliyor.

Ancak bu hikaye böyle bitmiyor. Sıkı durun Besime Yayar’ın bir yerde daha adı geçiyor:

İpek Kart  – Besime Yayar

Hatay Döver köyünde, Besime adında bir hamile kadın; kocası tarafından damdan itilerek öldürülüyor. Kocası cezaevine konuluyor. Besime ise İnci-Sabri Kart çiftinin kızları İpek olarak Hatay’da yeniden dünyaya geliyor. Bunları yeniden doğuş araştırmacıları Cevdet Rende ve Hande Karataş’a anlatıyor.

Demet’in anlattığı  ölüm olayını, farklı şekilde de olsa, İpek de anlatmış oluyor. İki kız birbirlerini hiç görmemişler, ortak tanıdıkları da yokmuş ama ikisi de daha önce yaşamış olan aynı kadından Besime Yayar’dan söz ediyor. Ancak ne Besime Yayar’ın ruhu daha önceki hayatında aynı zamanda iki bedende birden yaşamış olabilir ne de yeniden dünyada iki ruha bölünmüş olarak bedenlenmiş. Eğer böyle birşeyler olmuşsa  reenkarnasyon felsefesinin yeniden ele alınması gerekecektir.

Demet ile görüşen ATV Televizyonundan Rana Doğruer ve Haluk Soysal durumu Cevdet Rende ve Hande Karataş’a anlatınca Rende ve Karataş olayı çözmeye karar verip televizyoncularla  İpek Kart’ın evine gidiyorlar. Fotoğraf makinelerini ve kamerayı gören baba, kızıyla görüşmeye izin veremeyeceğini söylüyor. Araya Cevdet Rende girince, baba son sözü eşine bırakıyor. Annesi, geçmişi ile konuşunca kızının günlerce hasta yattığı ve eski yaşamını düşünerek hep ağladığı gerekçesiyle onu yormamak şartıyla görüşmeye izin veriyor. İpek çekingen gözlerle sürekli gelenleri inceliyor. Odadakilerin yüzüne tek tek bakarak kısık, ürkek bir bir sesle, “Ne olur beni Döver köyüne götürmeyin. Orada kötü adam var, beni döver, çatıdan atar” diyor ve ağlamaya başlıyor. Oysa İpek gelenlerin kim olduğunu bilmiyordu. Döver köyünü de nereden çıkarmıştı? (Döver Köyü, hamileyken öldürülen Besime’nin köyü). İpek, yaprak gibi titriyor. Hemen annesinin kucağına verdim. Onu incitmemek için çok dikkatli davranmamız gerekiyordu anlaşılan. Biraz sakinleşince, oyun şeklinde hayatına ait birşeyler yazması isteniyor. İpek odadaki masanın üzerinde yazmaya başlıyor, 9 yaşındaki İpek yazdıklarına zaman zaman göz gezdirirken derin iç çekişiyle. İşte İpek’in yazdıkları:

‘Adım Besime’ydi’

“Benim Adım İpek Kart. l989 yılında Antakya’da doğdum. Şu anda İlkokul 3’üncü sınıf öğrencisiyim. Birlikte yaşadığım anne ve babamla mutlu bir hayatım var. Ama bundan önce de bir hayatım vardı. Daha önceki yaşamımda Döver köyünde yaşayan, yeni evli ve 8 aylık hamile bir kadındım. Eşimle düğünümde takılan altınlar yüzünden sürekli kavga ederdik. O benim altınlarımı bozdurup kamyon almak istiyordu, ben ise ona güvenmiyordum. Bu yüzden beni dövüyordu. Eşim Fikret 2’nci kocam olduğu için onu aileme de şikayet edemiyordum. Çünkü 2 kere evlenmiş genç bir kadının hep kocalarından şikayetçi olması kabullenilmezdi. hep sustum.

Bir gün eşim benden yine altınlarımı istedi. Karşı çıkınca vurmaya başladı. Evimizin çatısında duruyorduk. Hep vuruyordu, dengemi kaybettim ya da o itti. Burasını tam hatırlamıyorum ama aşağıya düştüm ve öldüm.

Şimdi adım İpek. O zaman Besime idim. Öldüm ama geri döndüm. Diyeceksiniz bu nasıl oluyor? Ben de bilmiyorum… Tıpkı bir rüya gibi. Bilmiyorum.. bilmiyorum.”

Küçük kızı alıp, yıllar önce ölen Besime’nin köyüne götürmek istiyorlar. Demet ve Besime’nin annesiyle karşılaştırmak için.  İpek’in annesi bu teklifi kabul etmiyor ve şöyle diyor:Olmaz. Çünkü kızımız konuşmaya başlayıp bu olayları anlatığında merak edip onu o köye götürmek istedik. Daha köyün yoluna girer girmez kızım fenalaştı. Korktuk, köyün girişinden döndük. Zaten daha sizi görür görmez öldüğü köye geri götüreceksiniz diye çok korktu, ağladı… Çocuğumu daha fazla hırpalayamam..”. Bunun üzerine Demet’in ve Besime’nin yaşlı annesini oraya getirilmesinde anlaşıyorlar.

Besime Yayar’ın yaşlı annesi Fatma teyze ikinci bir Besime’nin ortaya çıktığını söylenince, “Yapmayın ne olur. Kızımın acısı hâlâ yüreğimde kor gibi duruyor. Demet’i bağrıma bastım, ölen evladım biliyorum, ama bir başka kız olmaz artık” diyorsa da Demetle birlikte gitmeye ikna ediliyor.  İpek’i heyecanlandırıp, korkutmamak için  önce araştırmacı gurup ve Döver köyü muhtarı küçük kızı bahçeye çıkartıyorlar, o arkadaşları ile oynarken diğerleri hep beraber misafir gibi geliyorlar. Tam sırada İpek, öldürülen Besime’nin annesi Fatma Teyze’yi görüyor. Yaşlı kadın bahçenin ortasında kımıldamadan gözlerini küçük kıza dikmiş dururken 9 yaşındaki İpek ise ağır adımlarla geri geri kaçmaya başlıyor. Sendeliyor, ellerini açıp etrafındakilerden yardım istiyor sanki. Yüzü gerilmiş, çığlıklar atıyor. Delirmiş gibi. Bahçenin içinde oradan oraya koşuyor. Kızı tutmaya çalışanlar, zaptedemiyorlar. Birilerine sarılmak istiyor, çevresindeki kadınlardan birinin eteğine yapışıp bırakıyor, bir diğerine sarılıyor. Oradan oraya koşup garip sesler çıkartıyor.

Şimdiki annesi kucağına alıyor. Ona su içiriyor. Anne üzüntüyle  “Size söylemiştim. O köyden (Döver Köyü) birilerini görmek onu rahatsız etti” diyor. Herkes küçüğü öpüp, kokluyor, rahatlaması için ellerinden ne geliyorsa yapıyor.

Demet, İpeği kucağına alıyor ve “İpek, düşün tatlım, bakalım hatırlayacak mısın? Hani sen ölmüştün ve bir kadın çok ağlıyordu. Kimdi o?” diye soruyor. Çocuk ağır ağır başını kaldırıyor ve parmağı ile Besime’nin annesi Fatma Teyze’yi işaret ederek “Oydu” diyor. Ardından da ağlamaklı, boğuk bir sesle, “Anne; neden mezarıma gelmedin?” diye soruyor. Buz gibi bir hava esiyor. Yaşlı kadın ağlamaya başlıyor. “Geldim kızım geldim evladım, ağladım, hâlâ her gün ağlıyorum güzel bebeğim, talihsiz, bebesi karnında ölen kızım benim.”

İpek kurulmuş robot gibi hızlı hızlı anlatıyor. Demet’in, kocası ile tartıştıklarında avluda olduklarını, önce boğazını sıkıp bayılttığını anlatmasından farklı olarak, İpek çatıda olduklarını, kocasının onu aşağıya ittiğini, ölümünün o şekilde olduğunu söylüyor. Aradaki  fark Demet’in anlattıklarının bayılma olayında bitmesi, İpek’in ise sonuna kadar devam etmesi.

Fatma Teyze’ye  “Teyze, sen kızının mezarlığına gittiğinde, anne karnında doğmadan ölen 8 aylık bebek için de dua ettin mi?” diye soruyorlar. “Yok be kızım yok. Benim ağlamalarım hep talihsiz kızıma oldu. Bebek hiç birimizin aklına gelmedi” cevabını verince olay çözümleniyor. Besime Yayar Demet olarak, Besime’nin karnındaki 8 aylık cenin ise İpek olarak yeniden bedenlenmişler. Cenin doğup bir benlik oluşturamadığı ve adı olmadığı için kendini Besime olarak anlatıyor. Besime’nin bayılmasından sonrasını Demet (yani o zamanki Besime) hatırlamazken İpek’in (yani o zamanki cenin) ise bayılmadığı için hatırlaması da aradaki anlatım farkını  açıklıyor. Belki de böyle bir reenkarnasyon olayı ilk ve tek örnek.

Adnan Kelleçi olayı

Stevenson, çalışmaları çerçevesinde geçmiş yaşamlarını hatırlayan Türk çocuklar üzerinde de incelemelerde bulundu. Bunlardan biri Ian Stevenson’un “20 Örnek Reenkarnasyon Vakası” kitabında yer alan Türk Adnan Kelleçi. 

Adana’da yaşayan Kelleçi, önceki yaşamında Kore Savaşı’nda görev alan Türk askerlerinden çatışma sırasında hayatını kaybeden bir er olduğunu iddia ediyor. Kelleçi, askerin ölümünü oldukça detaylı bir biçimde anlatabiliyor. Ancak askerin kimliği hiçbir zaman tam olarak belirlenemedi.

Ali Kara – Cabir Rismen

Suriye’de ölüp Türkiye’de doğduğunu söylüyor. Hatay Raskiye köyü, 1972 doğumlu. Bir önceki hayatında adı Cabir Rismen. Bilal ve Rahibe’nin oğlu olarak Cennata köyünde dünyaya gelmiş. 1947-1960 yılları arasında yaşamış. Kullandığı traktör devrilince ölmüş.

Mehmet Aslan – Ata Eryılmaz

1987 doğumlu. Bir önceki hayatındaki annesi yeni doğan çocuğu Mehmet’i rüyasında görüyor. Arayıp buluyor ve çocuğu ailesinden istiyor. Mehmet, bir önceki hayatında Ata Eryılmaz imiş. Ata’nın anne babası Habib ve Raya Eryılmaz’ın iki çocuğu var. Ata ve Nebil. Nebil 15 günlük iken ölüyor. Ata ise üniversiteyi kazandığı yıl Asi Nehri’nde boğuluyor.

Abit Süzülmüş olayı

Reşat Bayer‘in Hintli Dr. Banerjee ve ABD’den gelen parapsikolog Prof. Dr. Ian Stevenson‘la birlikte Adana’da incelediği yeniden bedenlenme olaylarından bir örnek:

Adana’nın Bahçe semtinde, Abit Süzülmüş adında varlıklı bir adam, iki eşiyle birlikte yaşarmış. 1957 yılında tarlasında çalışan iki işçi tarafından, ahırda başına baltayla vurularak öldürülmüş. İlk eşi Şehide de, aynı kişilerce katledilmiş. Suçlular yakalanmış ve bunlardan Ramazan adlı işçi idam edilmiş.

Abit’in ölümünden yaklaşık bir yıl sonra, olay yerinden birkaç kilometre uzaklıktaki Mıdık’ta Mehmet Altınkılıç’ın bir oğlu dünyaya gelmiş. Çocuk doğduğunda, başında kapanmış bir yara izi varmış. Küçük İsmail yürümeye başladıktan sonra da, omuzunda bir havlu taşımayı adet edinmiş. Daha sonraki soruşturmalarda, aynı alışkanlığın Abit Süzülmüş’te de olduğu ortaya çıkmış. Dört yaşına geldiğinde İsmail, sürekli olarak Abit’in ailesinden söz etmeye başlamış. Bu, çevrede dikkat çekince, İsmail bilim adamlarının kulağına kadar gitmiş.

Bilim adamları çocuğu olay yerine götürmüşler. Beş yaşındaki İsmail, ilk kez geldiği yerde, doğruca ahıra giderek olayı anlatmış. Eski eşi Hatice‘yi görünce, ona sarılarak ağlamış, çocuklarını sevmiş. Ticaret yaptığı kişilere borçlarını hatırlatmış.

Araştırmayı yürüten bilim kurulunun İsmail ile ilgili raporunda, aynı olayla yakından ilişkisi olan Cevriye Bayrı da yer alıyor. İsmail ile aynı yaşta olan Cevriye’nin babası, kızının doğumundan önce bir rüya görmüş. Sağlığında sadece selamlaştığı Abit Süzülmüş, rüyasında kendisine bir emaneti olduğunu ve ona iyi bakmasını öğütlemiş. Adam rüyaya önem vermeyip, unutmuş.

Cevriye, başında bazı yara izleriyle dünyaya gelmiş. Çocuk uykusunda sürekli kabus görüp, “Ramazan geliyor!” diye feryatlarla uyanıyormuş. Küçük kız bir süre sonra, kendisinin Şehide olduğunu ve çocuklarını özlediğini söyler olmuş. Bilim adamlarıyla tanıştırılan Cevriye de, İsmail gibi, Abit Süzülmüş’ün evine götürülmüş. Kız onlara ölümünü anlatmış, çocuklarını görünce sevincinden ağlamış. Şehide’nin daha önce hiç görmediği akrabalarıyla karşılaşınca eski anılarını anlatmış.

Bir keresinde, Şehide’nin kız kardeşiyle karşılaştırılarak, Cevriye şaşırtılmak istenmiş. Kadın, önceden öğretildiği gibi çocuğa şöyle demiş: “Madem ki sen benim kız kardeşimsin, neden evvelki hayatında ben hastalandığım zaman hastanede beni yoklamaya gelmedin?” Cevriye bu sitem üzerine üzülerek şu cevabı vermiş: “Nasıl gelmedim, Fehime? Üstelik, o gün bir de araba bulup iki çocuğumla birlikte gelmedim mi?” Kızın söyledikleri karşısında, Şehide’nin kızkardeşi heyecanlanarak olayın doğruluğunu belirtmiş.

Mehmet Bekler olayı

Ekber’de yaşayan Mehmet Bekler, 40’lı yıllarda dünyaya gelmiş. Un değirmeninde çalışan Bekler 1965’ten bir gün bir müşterisiyle kavga etmiş ve müşterinin kafasına bir kürekle vurmasıyla hayatını kaybetmiş. Kısa bir süre sonra yakınlardaki bir köydeki hamile bir kadın rüyasında genç bir adam görmüş adam “kafama kürekle vurdular ve ben öldüm. Seninle kalmak istiyorum başkasıyla değil” demiş. Kadın Süleyman isminde bir çocuk dünyaya getirmiş. Bebeğin kafasında bir yara izi bulunuyormuş. Çocuk konuşmaya başladığı andan itibaren eski yaşamından anıları anlatmaya ve isminin Mehmet olduğunu söylemeye başlamış. Sonunda Mehmet’in ailesi de bu duruma inanmış. Küçük çocuk anılarına o kadar güveniyormuş ki Mehmet’i öldüren köylüyü öldürmek için babasının silahını bile istemiş.

Cemil Fahrici olayı

Cemil Fahrici 1935’te Antakya’da dünyaya geldi. Doğumundan bir önceki gece babası uzak bir akrabaları olan Cemil Hayık’ın kendi oğlu olarak yeniden dünyaya geldiğini gördü. Hayık, çetesi Fransız güçleri tarafından sarıldıktan sonra silahını çenesine dayayarak intihar eden bir yerel kahramandı. Bebek Cemil de çenesinin altında 2 santim boyutlarında bir yara izine sahipti ve 2 yaşına geldiğinde Hayık’ın yaşamı hakkındakı detayları çevresiyle paylaşmaya başladı. Daha sonraki yıllarda Ian Stevenson yaptığı araştırmalar sonunda Cemil’in başının üstünde de bir yara izin olduğunu fark etti. Yara izleri ve çeşitli fobi ve ağrılar reenkarnasyon belirtileri olarak görülüyor. Bazı uzmanlara göre boynundan sıkıntı çeken kişiler geçmiş hayatında asılarak öldürülmüş olabilir ya da yüksekten korkan bir kişi bir kalenin duvarından aşağıya atılarak cinayete kurban gitmiş olabilir. Yani nedeni açıklanamayan bu korku ve fobilerin önceki yaşamlardan gelmiş olabileceği öne sürülüyor.

Dellal Beyaz  – Mezarlığını bile anlattı

Dellal Beyaz 1970’te Samandağ’da dünyaya geldi. Doğduğunda başının üzerinde bir yara izi vardı. Annesi küçük kızın eski yaşamından anılar taşıdığını yatağında kendi kendine konuşurken fark etmeye başladı. Dellal önceki yaşamında yakınlardaki bir köyde yaşayan bir kadın olduğunu ve çamaşır asarken bir kuyuya düşerek öldüğünü anlatmaya başladı. Ailenin uzaktan bir akrabası Dellal’in anlattıklarının Zehide Köse isimli bir kadının ölümüyle büyük benzerlik gösterdiğini öne sürdü. Köse düşerken kafasını yer vurmuş ve götürüldüğü hastanede yaşamını yitirmişti. Zehide’nin mezarlığını da anlatan Dellal, önceki yaşamında öldükten sonra olanları hatırlayabilen ilk reenkarnasyon vakalarından biriydi.

Ali – Yadigar Maşat Olayı

Ali Maşat Adana’da yaşamaktadır.  Olayı inceleyenler 1989’da kendisi ve babası ile Adana’daki evlerinin yakınında bir kahvede görüşme yaparlar. Ali kahvede oturanların meraklı bakışlarından tedirgin olur rahat konuşamaz. Ali hayatının son anlarını hatırladığını anlatır. Sol yanağının üst kısmından giren bir kurşunla hayatı son bulmuştur. Şimdi aynı yerde bir iz bulunmakta olup Ali bu izin göz yaşı benzeri bir sıvı ile ara sıra ıslandığını ve kendisinin ıslaklığı mendiliyle sildiğini söyler. O zamanlar Ankara’da oturduğunu, varlıklı ve Cengiz ve Kemal adında iki oğlu olduğunu, çok sık İstanbul’a seyahat ettiklerini anlatır. Babasının anlattığına göre Ali 2-5 yaşları arasındayken şimdiki ailesini benimseyememiş ve eski ailesine gitmek istemiş. Sık sık eşyalarını toplar gitmeye hazırlanırmış. Babası anlatıyor: “Ali’nin epey bir zaman sakinleşmesini bekledik ve sonra neden öldürüldüğünü sorduk. Çok zengin olduğum için cevabını verdi. Bir gün havada kuşlar gördü, kendisine hiç öğretmemiş olduğumuz halde aralarından leyleği fark etti ve ona kuş demedi leylek dedi. Ali zeki bir çocuk her şeyi hemen öğrenebiliyor.”

Daha sonra Maşatların evine gidiliyor ve Ali’nin ablası Yadigar Maşat ile görüşüyorlar. Yadigar da anlatıyor. Şimdiki hayatında 1974 de doğmuş olan Yadigar önceki hayatından Kıbrıs’ta yaşadığını, Can ve Cengiz adında iki oğlu olduğunu, köyüne saldıranlara karşı çarpışırken sırtından vurulup öldüğünü anlatıyor. Ölürken çocukları da evdeymiş. Bu hayatında ise oğullarının adını söylüyor ve o da sık sık eski evine gitmek için hazırlanıyormuş. Zaman geçtikçe Yadigar’ın hatırladıkları hafızasından silinmeye yüz tutmuş. Babasının anlattığına göre sokağa çıkar oğullarını ararmış, bu aynı benimkine benziyor dediği olurmuş. Özellikle gittiği okulda bunu sıkça yapmış. Yadigar’ın ailesinin ana dili Arapça olmasına rağmen o Arapçayı hiç sevmemiş, hep Türkçe konuşmayı tercih etmiş.

Ali Şelhum Devrim olayı

Hatay ilinde rastlanmış olan bir reenkarnasyon vakası, ilgili mahkeme tutanakları ile zamanın Adana gazetelerinde yer almıştır. Bu olay eski Hatay mebusu olan Ali Şelhum Devrim ile ilgilidir. 1950-1960 arasında İskenderun’da yaşarken kendisini tanımıştım. Kızı Zahide Devrim babamın o zamanlar müdürlüğünü yaptığı T. C. Ziraat Bankası İskenderun şubesinde memur olarak çalışıyordu.

Ali Şelhum Devrim 7–8 yaşlarındayken, bir önceki hayatını tüm ayrıntılarıyla hatırlamış, o hayatında 10- 12 yaşlarına kadar yaşadığı mahalleyi tarif etmiş, o zamanki annesiyle babasına oraya götürmeleri için evdekilere yalvarmaya başlamıştı. Neticede, Devrim’in tariflerinden gitmek istediği yerin Reyhanîye semtinde olabileceğine hükmeden ebeveyni, bir gün çocuğu alıp arabayla Reyhaniye’ye gitmişlerdi. Devrim ilk kez gördüğü bir yerde arabayı durdurmuş ve inerek bir sokağa dalmıştı. Kendisini heyecanla izleyen anne ve babasına “ben buraları tanıyorum” demişti. “şu sokağın ilerisinde sağ köşede bir çeşme olacak, evvelce buraya daima gelir merkebimi sulardım. Evimiz daha ilerideki sokaktaydı. Sokağımız bir meydanlığa açılırdı.” Söz konusu evin kapısını rengini biçimini iç düzenini, kısacası daha önceden görülmeden tarif edilmesi imkânsız olan tüm ayrıntıları bir bir anlatmış, anlattıklarının hepsi de doğru çıkmıştı. Eve ulaştıklarında Devrim, sanki alışkın olduğu bir yere gelmiş gibi, tereddütsüzce kapıyı çalmış, kapıya çıkan bayanın boynuna sarılarak “anneciğim” diye bir çığlık atmıştı. Tabi ne Devrim’i ne de ebeveynini tanıyan bayan şaşkınlıktan donup kalmıştı. Devrim heyecan içinde “anneciğim beni tanımadın mı? Ben ölen oğlun Mehmet’im. Ben gene dünyaya geldim” demiş ve sadece Mehmet’in bilebileceği birçok ayrıntıyı ardı ardına sıralamıştı. 15 yıl önce gerçekten de Mehmet adındaki oğullarını kaybetmiş olan bayanla eşi, bütün bu açıklamalar ve Devrim’in gösterdiği gerçek bir sevinç gösterisi karşısında kendi çocuklarının onda tekrar bedenlendiğini kavrayarak, Devrim’i bağırlarına basmışlardı. Ancak olay bundan sonra çatallaşmıştı. Yeniden bulduğu önceki anne ve babasından ayrılmak istemeyen Devrim, direterek eski evinde kalmıştı. Bunun üzerine şimdiki ebeveyni mahkemeye başvurmuş ve tabi mahkeme Devrim’i onlara vermişti. Ne var ki, küçük Devrim eski ebeveyninden bir türlü kopamıyordu. En sonunda iki aile ortak oğullarıyla ilgili olarak bir karara varmışlardı: Devrim münavebeli olarak, her iki evde de yaşayacaktı. İşte Ali Şelhum Devrim, bu şartlar içinde büyümüş ve milletvekili olmuştur. Olayın mahkeme tutanaklarına geçmiş olması elde sağlam bir kanıt oluşturmaktadır.

Hatice Büyükhız Olayı

Sarı ipek saçları ve iri lacivert gözleri ile çok sevimli bir kız çocuğu olan Hatica Büyükhız konuşmaya başladığı günden beri ruhi bunalımlar geçiriyor ve yetim bıraktığı ikizleri Hasan – Hüseyin’in ardından hala gözyaşı döküyor!

Tıp otoritelerinin büyük ilgisini çeken ve tipik bir reenkarnasyon (ruhun öldükten sonra başka bir bedene girerek yaşamaya devam etmesi)  olayı olarak kabul edilen küçük kızın yaşantısını, buraya gelen Doç Dr. Recep Doksat, bütün detayları ile incelemeye başladı.

Küçük kız bir türlü üzerinden atamadığı birinci yaşantısı ile ilgili anılarını şöyle anlatıyor:

Pembe boyalı küçük bir evimiz vardı. Kocam İzzet Güler marangozdu. 18 yaşında iki oğlum Hasan ve Hüseyin, babalarına yardım ederlerdi. Yeni doğum yapmış, bir kız çocuğu dünyaya getirmiştim. Lohusa idim. Bir gün çerçi geldi evimize. Bir terlik almak istedim. Param yoktu. Kayınbiraderim mehmedin ceketi duvarda asılı idi. Cebindem gizlice 5 lira aldım. Heyecandan titriyordum. Akşam kayınbiraderim eve gelince cebinden 5 lira alındığını farketti.  Çok sinirliydi, münakaşa sırasında tabancasın ı çekti ve bir el ateş etti. Sol kolumdan giren kurşun damarlarımı parçalamış oluk gibi kan akıyordu. Kundaktaki yavrum ağılyor, ikizlerim ne yapacaklarını bilemez halde sağa sola koşuşup duruyorlardı. Hastaneye kaldırılırken fazla kan kaybından yolda öldüm.”

Konuştuğu gün yavrularını sormuş

Hatice’nin annesi Hüsne ise, yavrusunun uzun süre kendisini anne olarak kabul edemediğini belirterek şöyle diyor:

Birbuçuk yaşında idi. İlk defa konuşmaya başladığında, “Yavrularım nerede, kocam nerede?” diye sordu. Hem şaşırmış, hem de çok korkmuştuk.”

Bir süre önce babası öldüğü için dört kardeşi ile birlikte annesinin yanında güç şartlar altında öğrenimine başarılı bir şekilde devam eden Hatice Büyükhız, eski adıyla Ayşe Güler, “Yavrularımı bulmadan huzura kavuşamayacağım! Bana bu konuda yardım edin ne olur?” diye yalvarıyordu.

Engin Sungur – Naif Çiçek olayı

Ayşe Efe’nin yardımıyla Jürgen Keil tarafından incelenen olay Engin Sungur Aralık 1980’de Antakya hastanesinde doğan bir Arap Alevi. Ailesiyle Tavla köyünde yaşıyor. İki yaşından daha küçükken ailesiyle başka bir köye seyahat ederlerken anidan yolda bir köyü göstererek “Orası benim yaşamış olduğum köy” diyor. Gösterdiği hancağız köyü. Ailesinin soruları üzerine adının Naif Çiçek olduğunu, ölmeden önce Ankara’ya gittiği gibi ayrıntılar anlatıyor. Biraz daha büyüyünce annesi onu Hancağız’a götürüyor ve Naif Çiçek’in evini buluyor. Naif Çiçek’in karısını görünce benim karım diyor ve ailenin yedi mensubunu adlarıyla hatırlıyor. Bunlardan biri de kızı Gülhan. Bir yetişkin gibi konuşarak inanılmaz detaylar veriyor. Mesela Naif’in uzaklardaki tarlasını göstererek benim tarlam diyor, tenekeden yaptığı bir yağ lambasını soruyor, kamyonunu tarif ediyor, oğlunun kamyonla ona çarptığını, kızkardeşi Nazire’den borç istediğini, Nazirenin vermediğini ama diğer kızkardeşi Kürciye’nin (Kürciye kardeşinin Arapça adı, nüfusa kayıtlı adı değil) verdiğini  v.b. anlatıyor. Gerçekten Naif’in bütün anlattıkları doğrulanıyor, Ankara’ya doktora muayene olmak için gittiği, doktorun ona ilaç yazdığı dahil. Naif 1979 Aralık ayında ölmüş. Jürgen Keil Engin’in ilkokul öğretmeniyle konuşuyor, hakkında olumlu izlenimler ediniyor.

Kemal Atasoy – Karakaş olayı

Jürgen Keil tarafından 1977 yılında incelenen olayda Kemal Atasoy 6 yaşında Hatay’da yaşayan bir Arap Alevi. 2.5 yaşında konuşmaya başladığında geçmiş hayatında  Hıristiyan Ermeni olarak yaşadığını soyadının Karakaş olduğunu, zengin biri olduğunu, sürekli büyük deri bir çanta taşıdığını, İstanbul’da arkasında kilise olan, deniz kıyısında büyük 3 katlı, kayıkların bağlandığı bir evde yaşadıklarını,  evde her zaman kalmadığını, karısıyla Bodrum’da evlendiğini, çocuklarının Rum adları taşıdığını, insanların ona Fıstık dediğini, sonunda vurularak öldürüldüğünü, karısının da cinayette parmağı olduğunu, en küçük çocuğunun da araba yarışçısıyken kaza geçirerek öldüğünü anlatıyor.

Şimdiki ailesi ise İstanbul ile ilgileri olmadığını ve hiçbir Ermeni tanıdıkları olmadığını ifade ediyorlar. Jürgen Keil bu bilgilerle nasıl doğrulama yapabileceğini düşünürken tercümanının, Kemal Atasoy’un İstanbul’da Ayşegül adında çok meşhur bir kadının komşuları olduğu bilgisi aklına geliyor. Tercüman o sıralarda İstanbul’da Ayşegül adında bir kadının tarihi eser kaçakçılığından aranırken yurt dışına kaçtığını Keil’e anlatıyor. Keil bu bilgiden hareket ederek 1977 de iki kez İstanbul’a giderek Ayşegül Tecimer Nadir’in Çengelköy’deki evini ve yanındaki 3 katlı evi buluyor. Çok uğraştıktan sonra nihayet yaşlı bir adam o evde bir zamanlar bir Ermeni’nin yaşadığını doğruluyor. Keil Ekim 1988 de Toran Toygar adında 1924 doğumlu bir tarihçiyi buluyor. Toygar bir süre araştırma yaptıktan sonra Çengelköy’de bir zamanlar bir tek Ermeninin yaşamış olduğunu, soyadının Karakaş karısının Rum Ortodoks, kızlık soyadının Yordan olduğunu, karısının ailesinin evliliği tasvip etmediğini, Karakaş ailesinin dericilik yaptığını, İstanbul’un başka bir bölgesinde oturduğunu, karakaş’ın daime deri bir çanta taşıdığını ve o evde sadece yazın kaldığını, 1940 ya da 1941 de öldüğünü tesbit ediyor. Karakaş o evde yaşarken Ayşegül Tecimer’in 5-10 yaşlarında olduğu, Karakaş’ın çocuğu hatırlamasının mümkün olabileceği anlaşılıyor. Keil, Çengelköy’de o zamanlar 300 kadar Rum ailenin yaşamış olduğunu öğreniyor. Ancak hepsi Yunanistan’a göç ettiklerinden daha fazla bilgi edinemiyor. Keil daha sonraki ziyaretlerinde evin yakınlarında yaşayan yaşlı bir adamdan Yordan’ların bu evde yaşadığını, Karakaş öldükten sonra 15 yıl daha yaşamaya devam ettiklerine dair bilgi alıyor.  O arada daha önce farketmediği evin arkasındaki Rum Ortodoks kilisesini de buluyor. Keil Atasoy’u tekrar ziyaret ediyor ve evin fotoğrafından Atasoy odasını gösteriyor.

Ela – Elmita Olayı

1985 yılının Mayıs Ayı’nda Tarsus’ta yaşayan Taşkıran Ailesi’nde çok garip olaylar gelişmeye başladı.
Çok fakir bir aile olan Taşkıranlar’ın en küçük kızları 5 yaşındaki Ela, adının Elmita olduğunu, bundan önceki yaşamının ise ABD’de geçtiğini, evli ve iki çocuk annesi olduğunu iddia ediyordu.
Hemen konunun uzmanları Ela’yı incelemeye aldılar. Ela yaşından ve yetiştiği sosyal çevresinden umulmayacak düzeyde sözler söylüyor ve İngilizceyi mükemmel denebilecek bir tarzda kouşuyordu. İngilizce şarkılar söylemesi ise bir başka bilmeceydi.
Ela’da garip davranışlar 2 yaşından itibaren başlamıştı.Bu olayların duyulması ise ilginç bir tesadüfle olmuştu.

Tarsus Amerikan Koleji’nde okuyan bir grup öğrenci piknik yapmak amacıyla Ela’nın yaşadığı bölgeye gitmişlerdi. Herşey, küçük Ela’nın öğrenci grubunun yanına giderek,öğrencilerden birinin elindeki portakalı gösterip, ”orange”demesiyle ortaya çıktı. Ela’nın İngilizce konuşabildiğini farkeden öğrenciler, derhal ailesinin yanına giderek bu yaştaki bir çocuğa İngilizceyi nasıl öğrettiklerini sordular.
Aile ise tüm olup bitenden habersizdi. Kızlarının kullandığı kelimelerin hayatlarında hiç duymadıkları yabancı bir dil olduğunu, o zaman öğrendiler.
Ela’daki gariplikler aradan geçen zaman süresince daha da arttı. Ela’da her geçen gün büyük değişimler meydana geliyordu. Önceleri ailesini ve çevresini beğenmiyor, duvarlarda niçin duvar kağıdının olmadığını soruyordu. Daha sonraları annesinin şalvarını ve baş örtüsünü garipsemeye ve ev işlerini niçin annesinin yapmakta olduğunu sormaya başladı. Çünkü bu işler hizmetçiler tarafından yapılmalıydı. Evet,küçük Ela böyle düşünüyordu…
Ela 5 yaşına geldiğinde sosyal çevresine uymayacak davranışlar sıralamaya başladı. Üst katlara çıkmak için düğmelere basılması gerektiğini anlatıyor ve hemen arkasından asansörü en ince ayrıntısına kadar tarif ediyordu. Oysa ki bulunduğu köyde bir kez bile asansör görmüş değildi. Bulundukları yerde televizyon bile yoktu.
İşler bir müddet sonra iyice garip bir hale bürünmeye başladı. Ela Amerika’da evinin olduğunu söylemeye başlamıştı. Amerika’daki evinin üç katlı olduğunu, kocası Bob’un birçok mağazaların sahibi çok zengin bir işadamı olduğunu anlatıyordu. Özel uçaklarıyla bir iş seyahatine giderken uçağın düştüğünü, kendisinin ve eşinin parçalanarak öldüğünü ayrıntılarıyla çevresindekilerin şaşkın bakışları altında izah ediyordu.
Olay öyle bir hale gelmişti ki, sonunda olay gazetelere yansıdı. Gazetelerin olayla ilgilenmesi sonucu, Tarsus Amerikan Koleji öğretmenlerinden Choriotte Oellen, Ela’yı ziyarete geldi. Öğretmen Ela’ya İngilizce olarak: ”Bana dağdan biraz çiçek toplayabilir misin?” dediği an, Ela dışarı fırladı ve kısa bir süre sonra elinde çiçeklerle odaya geldi. Topladığı çiçekleri öğretmene uzattı.
Uzmanlarca yapılan araştırma sonucu Ela’nın ana dilinin İngilizce olduğuna karar verildi. Bu inanılması son derece zor bir gelişmeydi.

O yıllarda, konuyla yakından ilgilenen Tarsus Amerikan Koleji’nin öğretmenlerinden Francis Melling şunları söylüyordu:
”Uzun yıllardır bu yörede öğretmenlik yapıyorum. Ela’nın davranışları ve konuşması bu yöreye göre standartların inanılmaz derecede üstünde. Hiç bir dil eğitimi görmemiş olan bu 5 yaşındaki kız, üstelik bu lehçeyle böyle mükemmel nasıl konuşabilir?”
Bu gelişmelere başından beri büyük bir tedirginlikle yaklaşan,Ela’nın anne ve babası olup bitenlere hiç bir zaman bir açıklama getiremediler.
Bu olay Ian Stevenson’un kitabında da yer almıştır.

Muhittin Yılmaz – Muhittin Uğur Yılmaz olayı

Dr. Stevenson’un incelediği bir başka olay da 1960 Tarsus Yenice doğumlu Muhittin Yılmaz ile ilgili. Yılmaz’ın doğumundan hemen sonra annesi karnının sağ üst bölgesinde yatay bir kırmızı bir doğum lekesi farkediyor. Doğum lekesi sonradan oldukça kayboluyor ama Muhittin 15 yaşındayken hala görülebiliyor ve fotoğrafı çekiliyor. Bu doğum lekesi ve aile fertlerinin gördüğü iki rüyadan Muhittin’in, büyükbabası Muhittin Uğur Yılmaz’ın reenkarnasyonu olduğuna karar veriliyor.

Muhittin Uğur Yılmaz çiftçiymiş ve Yenice’de kahve işletiyormuş. Yoğun şekilde alkol tüketiyormuş ve ölünceye kadar bu adetini devam ettirmiş. 1950’de bir rahatsızlık sonucu bir iç organ ameliyatı geçirmiş. Muhittin’in doğum lekesi dedesinin bu ameliyat izinin olduğu yerdeymiş. Dede bu ameliyattan sonra fazla yaşamamış.

Muhittin büyük babasının bir arkadaşının evine gittiğinde kendinden beklenmeyen bazı beyanlarda bulunmuş ve bazı kimseleri tanımış.
Bir gün yine büyük babasının bir arkadaşının evine gittiğinde ve ev sahibini rakı içer gördüğünde “Selmi, biz senle rakı içerdik, o yüzden bana da biraz ver” demiş.
Bir başka olayda Halis Amca diye biriyle karşılaşmış ve demiş ki “Görüyor musun Halis Amca o zamanlar ben büyüktüm sen küçüktün, şimdi ise tersi, sen büyüksün ben küçük.
Muhittin küçük bir çocuk olarak alkole kuvvetli eğilim gösterse de, kısa hayatında yoğun alkol kullanıcısı olmamış. 20 yaşındayken, kendi ifadesiyle istemediği bir evlilik yaptıktan sonra depresyon sonucu kendini öldürmüş.

Kaynaklar:

Bir Yorum: TV’de Reenkarnasyon. Halûk Akçam. Ruhsal Evrim dergisi, sayı 25 – 1988 Kasım/Aralık http://www.halukakcam.com/

Reenkarnasyon ve Karma. Turan Dursun Sitesi Forumları http://www.turandursun.com/forumlar/archive/index.php/t-5643.html

Anne mezarıma neden gelmedin. Rana Doğruer – Haluk Soysal. Sabah Gazetesi. 8 Haziran 1998.  http://arsiv.sabah.com.tr/1998/06/08/r12.html  

Independently Investigated Reincarnation Case Studies with Children’s Past Life Stories Researched by Ian Stevenson, MD. Institute for the Integration of Science, Intuition and Spirit http://www.iisis.net/index.php?page=reincarnation-past-lives-evidence-case-studies&hl=en_US

(Hürriyet)   Sevgi Dünyası Sayı 17, Mayıs 1970.

Replication Studies of Cases Suggestive of Reincarnation by three Independent Investigators. Antonia Mills, Erlendur Haralddson and H. H. Jürgen Keil. The Journal of American Society for Physical Research Vol. 88 July 1994.  https://notendur.hi.is/erlendur/english/cort/Replication_Studies_of_Cases.pdf      

Children Who Claim to Remember Previous Lives: Cases with Written Records Made before the Previous Personality Was Identified. H. H. Jürgen Keil. Journal of Scientific Exploration, Vol. 19, No. 1, pp. 91–101, 200. Jim B. Tucker. http://www.medicine.virginia.edu/clinical/departments/psychiatry/sections/cspp/dops/dr.-tuckers-publications/REI32%20Tucker_keil-1.pdf

Ian Stevenson. Reincarnation & Birhmarks. 28 Mayıs 2012. http://hercolano2.blogspot.com/2012/05/ian-stevenson-reincarnation-biology_5480.html

http://www.spiritualizm.com/index2.html

Bülent Pakman Eylül 2009. Güncelleme Temmuz 2015. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden kısmen veya tamamen alıntılanamaz.

Notlar:

Nusayri tabirine ayrı bir yazımızda açıklık getirilmiştir Okumak için lütfen tıklayın.

Reenkarnasyonla ilgili tüm sorulara cevap veren, dünyaya nereden, neden gelindiği, nereye gidileceğini açıklayan büyük ilgi görmüş bütün yazıların birleştirilmiş versiyonunu REENKARNASYON HAKKINDA ÖĞRENMEK İSTEDİĞİNİZ HERŞEY‘i  de okumanız tavsiye olunur.

Ruh göçü – Tekrar Doğuş – Reenkarnasyonla doğrudan ve dolaylı ilgili yazılarımız:

61 Responses to Nusayriler’de Reenkarnasyon (Ruh göçü – Tekrar doğuş) İnancı

  1. Geri bildirim: Reenkarnasyon Sorular Yanıtlar « Pakman World

  2. hakan serdar dedi ki:

    nusayrilik sadece çukurova ve suriyede mevcut olan bir görüş değildir..nusayriliğin temel inanç akideleri tanrı,evren,vahiy yolu,reenkarnasyon gibi konular hz adem ile inen tevhid esaslı islam ile hz. muhammed(sav) son bulmuştur.bugün tibet rahiplerinin,eski meksika uygarlıklarının antik yunan düşünürlerinin evrensel bilgileri ortaktır,istisnai farklılıklar vardır dil,kültür,inanış öğeleri farklı olmak ile birlikte temel hatları aynıdır.nusayri ekolu suriye lüban,fas,cezayir,brezilya,arjantin,avustralya,ırak,tunus ve sayıları tam bilinmemek ile birlikte afganistanda mevcut oldukları tespit edilmiştir..

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Katkılarınız için teşekkürler. Elbette Dünyanın her yerinde Nusayriler vardır. Yoğun olarak bulundukları yerler önem kazanmaktadır. Örneğin Suudi Arabistanda çalışmakta olan bir kaç bin Nusayri olduğu tahmin edilmektedir.

      Beğen

      • hakan serdar dedi ki:

        Hocam, ben nusayrilik ile ilgili araştırmalarımda sizin suudiarabistan örneğinizdeki sonradan yerleşenler dışında,bugün ırak,yemen gibi bölgelerde bu itikaadın yüzyılardır gizli bir şekilde öğretildiğine dikkat çekmek istedim,daha ilginç bir benzerlik iran,da şii inancın zahiri öğretileri dışında batıni olarak devam eden geleneği nusayrilik ile örtüşmektedir,bu benzerlikler antakyada farklı ülkelerden gelen grupların nusayri şeyhleri ile yaptıkları derin sohbetler sonucunda tespit edilmiştir..bunların dışında bu ekolün eski yunan felsefesi,tibet rahiplerinin öğretileri ile de benzerlik göstermesi konunun derinliklerine indikçe şunu farkediyorsunuz ki insanlık tarihinin ilk dini metinlerinin evrensel bir öğreti olarak kuşaktan kuşağa devam etmekte olduğunu görüyorsunuz.

        Beğen

  3. Osman ERKAYA dedi ki:

    Nusayri’ler ile ilgili en doğru bilgi bir Nusayri’den alınır. Ben bir Nusayriyim ve biz alevi değiliz. Sadece bulunduğumuz coğrafyada aleviler gibi muamele gördüğümüz için birbirimize yakınız. Nusayriler islama 450 neferle kılıçları ile hizmet ettikleri için allah tarafından ölümsüzlükle mükafatlandırılmıştır. Bu ölümler sıradışı olduğundan yeniden doğanlar bunu hatırlarlar. Ancak normal ölenler sadece anımsarlar. Bunu ilahiyatçılar çok iyi bilirler ancak açıklamazlar. Bu gerçek gibi bir çok gerçekte açıklanmaz. Ben şu anda hata yapıyorum ama yanlışı düzeltmek adına yapıyorum. Bu dünya üzerinde benim anlattıklarımı bir başka kişiden daha duyma şansınız yoktur. Bir nusayri haksız yere öldürülürse döner katilinin canını alır bu durumdada halk şunu der”su testisi su yolunda kırılır”. Biz bu şekilde çok vaka biliriz ama konuşmayız. Aleviler Ömer,Osman ismini koymazlar ancak biz koyarız. Biz onlar gibi ibadet etmeyiz ve biz onlar gibi kadını çok hayatımıza sokmayız. Biz çok azız ve çoğalmayız şunu çok iyi bilinki 1000 senedir nusayri nufusu %10 artar veya eksilir.Nusayriler 2 çocuktan fazla yapmamaya özen gösterirler. Yapılırsada 3.çocuk Nusayri özelliklerini taşımaz ve kaderi kötü olur.Biz Allah tarafından hizmetlerimizden dolayı mükafatlandırılmış bir gurubuz ve arap değiliz. Aslımız Oğuzdur ve peygamber efendimizin işaret ettiği milletiz. Yeniden doğan korkak olmaz bu nedenle burada adını zikredemeyeceğim bir çok illegal Nusayri tarihte kahramandır.Nusayriler bulundukları coğrafyada hiç bir surette ihanete karışmaz,ayaklanmaz,isyan etmez. Fellah ile Nusayri’yi karıştırmayınız,arap uşağı ile Nusayri’yi karıştırmayınız.

    Tankut(1938:8-10) Antropolog Felix Von Luscha’ın araştırmalarına dayanarak Nusayrilerin Anadolu Türk’lerindenden olan ve “Tahtacı” olarak isimlendirilen Türkmen ler ile kafataslarının aynı etnografik özelliklere sahip olduğunu tespişt etmiştir.

    Türkmen(1939:177-219) Nusayrilerin Türk olduğunu ve sadece Arapça konuşmalarının farklı bir etnik kökenden olduklarını kanıtlamak için yeterli olmadığını savunur.

    Önder(1999:215-221) Altısı yabancı biri Türk yedi antropologun 10 farklı kafatası ölçümüne göre Nusayrilerin Türk kafatasına sahip oldukları kanıtlanmıştır diyerek Nusayrilerin ontropolojik verilere göre Arap olduklarını düşünmenin imkansız olduğunu belirtmektedir.

    Nusayriler 9.Yüzyılda Hatay, Adana ve Tarsus a yerleşmiş Oğuz-Horosan Türklerindendir.Dahası endogamik evlilik konusunda diğer gruplardan daha katı oldukları için Türklüklerini daha iyi muhafaza etmiş bir gruptur.

    Saygılarımla arz ederim.

    Osman ERKAYA (Tarsus)

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Teşekkürler katkılarınıza. Ana sayfamda belirttiğim gibi çocukluğumda İskenderunda Nusayrilerle aynı okul sıralarını paylaştım. Yıllar sonra Suudi Arabistan’da tekrar yoğun şekilde Nusayrilerle dostluklarım oldu. Çok iyi anlaştık. Hepimiz orada Atatürk’ün ne büyük insan olduğunu daha iyi anladık. Reenkarnasyon inançlarımızın örtüşmesinden de çok memnun oluyorum.
      Bu arada çocukluğumda İskenderun’da Nusayrilere alevi denirdi. Elbette o yaşımda neyin ne olduğunu bilemezdim. Ama yıllar sonra Anadolu alevilerini tanıyınca Nusayrilik ile aleviliğin çok farklı olduğunu anladım.

      Beğen

      • refik duran dedi ki:

        nusayrilik hakinda tam bilgi hic bir yazar yada arastirmaci yazmamis yazmiyor ve yazamaz .nusayrilik diye bir inanc yada mezhep yoktur .inanclari hz ademden hz muhammede hz cafer elsadik ve hz hasan el askeriye kadar ve nasil ibadet ve nasil inandiklari ve nasil hz ademden hz cafer elsadika kadar namaz kilindiysa zerre kadar fark yok ve suphe yoktur .onun icin nusayrileri kimse anlatamaz ve kesf edemez .namazlari inanclari kalplerinde bedenlerinde deyildir .ve isitilen gorunen ve bilinen ve duyulan cogunda yanlis ve yalan vardir herkese selamlar

        Beğen

    • Leyjan dedi ki:

      allah bilir ”kürtler de türk’tür ve karda yürürken çıkan kart kurt sesinden dolayı kürt denmiştir” dersin.. bize adanada fellah derler, 7 kuşak ötesine kadar aile ağacımız belli, oğuz soyuyla da ilgimiz yok.. bizim kafatasımız kurda değil maymuna benziyor..

      Beğen

      • bpakman dedi ki:

        Hangi yoruma cevap verdiğinizi belirtseydiniz daha anlaşılır olacaktı.

        Beğen

    • 01adanali dedi ki:

      Osman Erkaya yorumunu cevapliyorum.
      Bende adanadan bir arabim ve sizin yazdiginiza katilmiyorum çünkü araplarin Turklerle hic bir benzerliği yok.Türkler çekik gözlü düz saçlı ve kısa boylu olur.
      Selamlar

      Beğen

      • bpakman dedi ki:

        Türkiye’de genel kanı çekik gözlü Türklerin Anadolu’ya Orta Asya’dan gelip yerli halkla karışıp ırk özelliğini kaybettiği şeklindedir. Azerbaycan’a gelinceye kadar ben de öyle düşündürdüm. Azerbaycan Türkleri Doğu Anadolu halkına çok benziyor. Çekik gözlülükle hiç ilgileri yok. Gür saçlılar. Esmerler. Yani Anadolu Türkleri ile akrabalar. İki toplum da Oğuz-Türkmen kökenli. Çekik gözlü Türkler daha çok Orta Asya’nın kuzeyi ve doğusu (Kıpçak) orijinli.

        Beğen

    • Hasibi dedi ki:

      Kardeşim ben de nusayriyim ve osman ebu bekır ömer isimleri katiyyen konulmaz..sana konulmuşsa sen mezhebini nusayrılıkle karıstırıyor olabılırsın zira sende o potansıyeli gördüm..Türk değiliz arabız ve arapça konuşuruz..Bpakman kardeşimiz de aralarında bulundum diyor ama sanırım yeterince gözlemleyememiş bize eğer Muhammed ibn Nusayrden dolayı nüsayri deniliyorsa biz bunu memnunıyetle kabul ederız..ama halkımız arap alevisi kimliğinide çok kullanır…Alevi değiliz demekle “Osman” bey neyi amaçlıyorsunuz?Ve anlattığınız diğer şeylerde tamamen saçmalık,bunları nerden getirdiniz de millete sunuyorsunuz? köylerımızde bir anadan doğma 7-8(12ye varan) doğumlar mevcut..Lütfen mezhebinizi iyice araştırın ve Nusayrıler hakkında alevi değildir
      hükmünüzü geri çekin düzeltin zira okuyanları yanlış yönlendirirsiniz..

      Beğen

  4. ilhan dedi ki:

    Arap Alevîlerin Arap kökenli olduklarının en büyük kanıtı Tenûhî, Gassânî, Hazrecî, Kindî, Tâî ve Taglibî gibi köklü Arap kabilelerinin isimleriyle sonlanan nesepleridir.

    Alevîlerin 1936 yılında Kırdâha beldesinde yapmış oldukları kongrede aldıkları ve hem Fransız Dışişleri Bakanlığı’na hem de Paris’te bağımsızlık görüşmelerini yürüten Suriye temsilci heyetine ilettikleri kararları içeren tarihî belge, bu konuyla ilgili önemli bilgiler içerir. Bu tarihî belgede yer alan bir paragraf, Alevîlerin soyları ile ilgili şu açıklamaya yer verir:

    Alevîlerin soy bakımından Arap olmayan kavimlere dayandıkları iddiası karşısında bilimsel bir tartışmaya girmiyor, onur ve haysiyetimizi korumak maksadıyla susmayı tercih ediyoruz. Şu açık bir gerçektir ki Alevîler, Alevî dağlarına, Alevîliğin ve aynı zamanda Araplığın anavatanı olan Irak’tan göç etmişlerdir. Her türlü aklî ve naklî kanıt, Alevîlerin halis bir Arap soyundan geldiklerine işaret eder. Gelenek ve göreneklerimiz, ahlak anlayışımız, sosyal yaşantımız, dilimiz, eğilimlerimiz, kültürümüz, nesilden nesile aktardığımız halk söylencelerimiz gibi sayısız faktör, Arap kökenli olduğumuzun en büyük kanıtıdır. Övünçle belirtmemiz gereken bir diğer nokta da şudur ki Alevîler, Irak topraklarında İmâm-ı Ali’yi destekleyen Arap kabilelerinin torunlarıdır.

    Beğen

  5. Ali Türkoğlu dedi ki:

    Nusayrilik inancıyla ilgili en doğru bilgiyi yine nusayriler verebilir. Osman Erkaya isimli arkadaşta bence güzel bilgiler vermiş. “Arap Aleviliği-Nusayrilik” isimli bir kitap okumuştum. Orada Nusayri olan birisi daha sonra Protestan hristiyan oluyor. Hiristiyan olduktan sonra bu kitabı kaleme alıyor. Gizlenmesi gereken bazı bilgileri açıkladığı içinde bazı kaygılar taşıdığını söylüyor. Ülkemizde Nusayrilikle ilgili bir kaç kitap daha var. bunlardan en önemlilerinden birisi de “Türkiye’de ve Dünya’da Nusayrilik” isimli kitabtır. Bu kitapların okunmasını tavsiye edebilirim. Nusayrilik ile Alevileri bir birine yaklaştıran olay ise Hz. Ali meselesi galiba. Zira Nusayrilikte de Ali önemli bir isim. Aliden sonra ise Selman Farisi. Şii ve Alevi inancına sahip arkadaşlarımız içinde Ali ve Selman-ı farisi önemli kişiler.
    Demokratik bir ülkenin vatandaşı olarak herkesin dini inancına saygı duyuyorum.

    Beğen

  6. tugba dedi ki:

    peki bu olaylar yada bu tarz rüyalar neden sadece nusayrilerin başına geliyor.Şunu anlatmak istıyorum diyelim reenkarnasyon diye bişey var neden bu tip vakaları herkes yaşamıyorda daha çok Türkiye de nusayrilerin fazlalık gösterdiği bölgelerde yaşanıyor…Eğer reenkarnasyon diye bişey varsa bu olayı herkesin yaşaması gerekmezmi diyelim Sünni olupta bu tarz bir olayla karşılaşan kişi neden ortaya çıkmıyor? yada sünni olupta bu tarzbir olayla karşılaşan bir tek insan var mıdır?

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Nusayriler inandıkları için çocuk konuşmaya başladığında eğer birşeyler anlatmaya çalışıyorsa ilgileniyorlar. Eğer ilgilenen olmazsa çocuk, varsa hatırlayabildiklerini unutuyor. Bu her toplum için geçerli. Bir sünni de böyle şeylere inanıyorsa o da üzerine gidebilir.

      Beğen

      • senem dedi ki:

        yorumlar içn cok tsk edriz bnde bir nusayriym ve ewet katılıyorum inanca bagLı üsteLk her ölen degil KAZA ile ölen bogulan yani vaadini gününü doldurmamıs kısıler yeniden dogar

        Beğen

    • mehmet yılmaz dedi ki:

      Tuğba hanım selamlar.reenkarnasyon inancı tüm dünyada gerçekleşen bir olaydır.hatta bu inanış yahudi hristiyan dinlerindede kabul edilen bir gerçektir.tüm dünyada görülmesine rağmen reenkarnasyon inancına sahip olmayan aileler çocuklarının sayıkladığını,bilinç altına atılan bir b ilgi olduğunu veya uydurma sözler olarak baktıkları için inanmamaktadır.
      halbuki Allah adildir,herkese aynı şansı verir.kimseye torpil geçmez.ve herkes ektiğini biçer.bu inanç sonsuz hayat olan cennet veya cehennem hakkedilene kadar devam eder.ve amaç ruhun arınması ve saflaşması. bununla ilgili onlarca ayet var.keşke ayetleri hadisleri ehlibeyt imamlarının tefsiri ile okuyabilseydiniz.tüyleriniz diken diken olurdu.

      Beğen

  7. tugba dedi ki:

    siz diyosunuz ki inanmak bir başlangıç sağlıyor.peki farketmek…neden şuana kadar inanmayan bir kişi farkedemiyor?Şunu demek istiyorum diyelim reenkarnasyona inanmayan bir ailede böyle bir olay meydana geldi, farkedilmemesi imkansız çünkü çocuk normal şeyler söylemiyor olcak mutlaka dikkati dediklerine çeker.Aklım gerçekten karıştı islamda reenkarnasyon diye bir olay yok ama burda yaşanmış hikayeler soru işareti yaratıyor..Bendeki başka bir soru işareti Bir sünni yada reenkarnasyona inanmayan birinin böyle bir şey yaşamış olupta farkedilememiş olması..sorularıma cevap verdiğiniz ve bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim…

    Beğen

  8. Bülent dedi ki:

    Çocuk aklı biraz ermeye başlayınca diyelim ki “siz benim annem babam değilsizin” dedi. Çocuğu susturup oturturlar çocuk da korkar bir daha böyle şeyler diyemez ya da “benim çocuğum var” dedi diyelim, çocuğa gülerler, çocuk işte oyun oynuyor, hayal kuruyor derler. O da bir daha ağzını açmaz sonra da unutur gider. Sünni ya da reenkarnasyona inanmayan birinin böyle bir şey yaşamadığını nereden biliyorsunuz? Örnek. Bir arkadaşımın babası Sinop’ta mahkeme keşfine gidiyormuş. Hakim arabada ilk kez gittiği toprak köy yolunda birden ilerde neler olduğunu bir bir hatırlamaya ve yol boyu tek tek anlatmaya başlamış. İlerde şu var, bu var gibi. Hatta demiş ki “ben herhalde eskiden eşektim bu kadar detaylı başka türlü nasıl hatırlayabiliyorum”. İslamda reenkarnasyon yok derken hangi İslamı kasdediyorsunuz? Bir tane İslam vardır o da Kur’andaki İslam. Kur’an’da neler var okuyup akıl yürütmek gerekir. Aynı mantıkla İslam’da evrim diye bir olay yok diye kestirip atabilirmiyiz? Hacı-hocanın İslamına İslam diyebilirmiyiz?

    Beğen

  9. tugba dedi ki:

    beyefendi ama her anne baba çocuğunu susturup oturtturmazki…yani olayı ole indirgedinizki her anne baba çocuğunu susturtuyor…peki susturtmayanlar neden ortaya çıkmıyor?.İslam neden reenkarnasyon yok diyor çünkü ahiret inancı var.ben yaratıldım.yaşıyorum ve ölüceğim.kıyamet koptuğunda tekrar diriltilcem.ve sorguya çekilcem.Bir kere yaşıycam.Yaşadıklarımın hesabını vericeğim.reenkarnasyon işin içine girerse benim ruhum bir kaç bedende bulunacak bu durumda kıyamet gününde farklı bedenlerde tekrar hayat bulduğumdan ruhum, bu hayatların sorgusuna çekileceğim kıyamet günü.E Reenkarnasyon bazı kişilerde ortaya çıkıyorsa o kişilerin bir den fazla sorguya çekilmesi haksızlık değil mi?,sonuçta istemdışı gelişen bir olay reenkarnasyon ..Bir tane islam var, ben birden fazla var demedim zaten fakat islamın şartlarından olan ahiret inancına reenkarnasyon düz mantıkla bile ters düşüyor. bu arada şunu belirtmek istiyorum,Hacı -Hoca islamının konumuzla ne alakası olduğunu anlayamadım.
    size bir ayet le cevap versem benim ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız galiba:
    “…Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında der ki, Rabbim! beni geri gönder. Tâ ki, boşa geçirdiğim dünya hayatında iyi ameller işleyeyim. Hayır! O, söylediği boş bir laftan ibarettir. Onların arkalarında ise, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır”(Mü’minûn, 99-100).
    bir şey daha belirtmek istyorum.reenkarnasyon yaşadığına inanan bir kişi var diyelim.Bu kişi bulunduğu bedende ölümü yaşayacaktır çünkü herkes bir şekilde ölücek.ama reenkarnasyon yaşayan ruh zaten kendi inanışına göre birkere ölmüş ve tekrar bir başka bedende ruhu hayat bulmuş yani bu ruh birden fazla ölümü tatmış olcak.duhan süresinde bir ayette derki:“Orada ilk ölümden başka ölüm tadmazlar” (Duhân, 56) buda bir çelişki değil midir?

    Beğen

    • senem dedi ki:

      tugba hanım sizde diyorsunuz ahiret inancı var sorguya cekılecegız elbette vakat yenıden dogan ınsanlar vaatlerini doldurmamıs kaza ile ölen insanlar yukardada belirmıstım bunu vaatlerini doldurmadan mahser gününde nasıl hesap verebilirler

      Beğen

    • ALİ cem dedi ki:

      Hiç ilk defa bir yere gittiğinizde orayı daha önce gördüğünüzü hissettiğiniz olmadımı ? Ayrıca Kran ı kerimde bir çok ayette yeniden doğuş var. Ancak hayatı ve durumu kötü olanlar oyuna yeniden ve avantajlı başlayacaklarını düşünerek intahar etmesin diye gizlenir. Din ulemaları bunu engellemek adına bir çok ayeti açmaz ve açıklamaz. Salman Rüşdi Şeytan ayetlerini yazdığında tüm islam alemi peşine bu nedenle düştü. Bilmediğimiz ve bilmememiz gereken çok şey var.

      Beğen

  10. Bülent Pakman dedi ki:

    https://bpakman.wordpress.com/dininanc/reenkarnasyon/nusayrilerde-reenkarnasyon/cocuklukta-gecmisi-hatirlama/
    Hatırlama istisnaidir şok ölümlerden sonra olabilmektedir normalde hatırlama yoktur ki yeni temiz bir sayfa açılabilsin. Nusayriler inançları gereği bir ipucu gördüklerinde üzerine gitmektedirler fark budur. Reenkarnasyonda ahiret inancı tamdır. Ruh tektir. Beden elbise gibidir. Giyilir çıkarılır. Ruh, doğmadan önce de vardır. Madde dışı alemden gelir beden dediğimiz elbiseyi giyer, işi bitince de çıkarır geldiği yere geri döner. Ruhun esas mekanı madde dışı alemdir. Buna ahiret de diyebiliriz. Bahsettiğiniz ayet aynı bedende tekrar dirilme olmayacağını geri dönüş için reenkarne olmayı beklemek gerektiğini ifade eder. Ölüm beden ölümüdür o bedene geri dönüş yoktur. https://bpakman.wordpress.com/dininanc/reenkarnasyon/kurandaki-isaret/kuran-reenkarnasyonu-red-mi-eder/
    Neden bedenler zengin fakir güzel çirkin sakat sağlam kısa uzun ömürler vb hacı hoca buna cevap versin?

    Beğen

  11. tugba dedi ki:

    Beyefendi ayet yorumunuza gerçekten çok güldüm.Ayette aynı bedeni kasteden ufacık bir harf bile yok.Şu konuda anlaşsak iyi olur herkes ayet yorumlamaya kalkarsa bu işin içinden çıkılmaz.Belirttiğim ayetlerin TEFSİRİNE bakmanızı öneririm, çünkü ayet yorumlama konusunda hiç birimiz yeterli bir bilgiye sahip değiliz.
    Reenkarnasyon konusunu sitenizde ele almanıza rağmen Şu ana kadar reenkarnasyonla ilgli sorduğum sorulara tatmin edici cevaplar veremediz.”Neden bedenler zengin fakir güzel çirkin sakat sağlam kısa uzun ömürler vb hacı hoca buna cevap versin?” …..bu sorunuza gelincede sizinle polemiğe girmeyeceğim daha fazla,anlaşılan sizinde aklınız karışık bu konularla ilgli bir uzmana danışırsanız aklınızdaki sorulara cevap bulabileceğinizi düşünüyorum.saygılarımla,,,

    Beğen

  12. Bülent Pakman dedi ki:

    Kuran’da reenkarnasyon yok diye gösterilen ayetler tam tersini gösteriyor: https://bpakman.wordpress.com/dininanc/reenkarnasyon/kurandaki-isaret/kuran-reenkarnasyonu-red-mi-eder/

    Tamam tefsiri ben yapmayayım. Alın yapmış, Prof. Süleyman Ateş’in reenkarnasyon ayet tefsirini: https://bpakman.wordpress.com/dininanc/reenkarnasyon/suleyman-atese-gore-reenkarnasyon/

    Unutmayın ki Tefsiri yazan insan Allah değil, ortada Allah’ın kendi kelamı varken, Allah kelamına, Allah kitabına parantez koyanlar onun hesabını nasıl verecekler?

    Beğen

  13. fatih selim çaykaralı dedi ki:

    ben yıllarca nusayriler arasında yaşamış bir ilahiyatçı olarak şunu söylemek isterim,nusayri inancı islamın batıni yorumu olup,kökleri İbrahim aleyhiselam,a kadar ulaşan sistematik bir itikattır,reenkarnasyon olayına gelince gençlik yıllarımda kesinlikle reddettiğim halde nusayriler arasında yaşadığım dönemlerde ikna oldum bu olay ilahi bir kanun olarak devam ediyor,reenkarnasyon kesinlikle vardır,eski diyanet işleri başkanı sülayman ateş dahi bu konuda kesinlikle yok diyemem şeklinde dolambaç bir cevap veriyor çünkü o da bu hakikati biliyor fakat açıklamaya cesaret edemiyor.

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Aklın yolu birdir. Renkarnasyona inanınca Allah’ı inkar mı ettim? Tam tersine o mükemmel, mutlak kudrete daha da çok bağlandım, sadece kalbimle değil, beynimle lde inandım. Bu konuda
      Süleyman Ateş’i tefsirinden beri izliyorum. Çok baskı altında kalınca biraz hatta epey geri adım attı. Ama tefsiri ve orada yazdıkları ortada. Onları geri alamıyor.

      Beğen

  14. ali yasemin dedi ki:

    tanıttığınız toplum mensubuyum reenkarnasyon ani ve beklenmedik ölümler sonucu ortaya çıkıyor

    Beğen

  15. Ali Yasemin dedi ki:

    daha da açmak gerekirse ani kaza cinayet gibi

    Beğen

  16. bpakman dedi ki:

    Hakaret içerikli bir yorumu yasal ve etik açıdan yayınlıyamıyoruz. Yorumda “ne sen başkasının ruhunu almışsın ne de sizinki başkasına gitmiş” denilmesi konudan bihaber olunduğunu göstermektedir. Reenkarnasyon inancında kimse kimsenin ruhunu alamaz. Ruh kendine özgüdür. İnsanın aynen elbise değiştirmesi gibi ruh bedenini terkedip spatyoma intikal ettikten sonra İlahi İrade takdir ederse bir zaman sonra ya da hemen, yeni bir elbise içine girer gibi karmasına göre bir rahim içerisinde bedenlenir. Ruh yine aynı ruhtur. Kimse kimsenin ruhunu alamaz.

    Reenkarnasyonda dine aykırı hiçbirşey yoktur. Aksine inancı perçinler.

    Beğen

  17. Ali dedi ki:

    Sayın Osman Erkaya ben de bir nusayri olarak söylüyorum gerçek şu ki sizin nusayri olmadığınızı yada soyutlanmış olduğunuzu düşünüyorum .İlk önce yazınızı okudum ve gerçekten çok üzüldüm doğru nusayriler fellahlarla yada alevilerle karıştırılmamalı.Biz kadınlara değer veririz çünkü kadınlar yoksa biz de yokuz demektir ayrıca ben hiçbir zaman aman iki çocuktan fazla yapmayın dendiğini duymadım ki anneannemin sekiz çocuğu var…Yada seçildiğimizi de düşünmüyorum evet reenkarnasyon kesinlikle var ve eski cildimizdeki hatalarımızı düzeltmek için dünyadayız yüce tanrı bizi seçmedi bize sadece doğru olan bir dinde bir şans daha verdi.Ayrıca yıllardır araştırdığım kaynaklara dayanarak söylüyorum nusayrilerin oğuzlarla alakası bile yoktur.Nusayriler batini olarak Hz. Ademden beri zahiri olarak ta Hz.Muhammetten beri vardır..
    Neden nusayrilerde reenkarnasyon daha çok görülüyor konusuna gelince .. çünkü nusayriler buna inanıyor bir sünni arkadaştada görülüyor bu olaylar ama onlar inanmıyor inanmak istemiyor..
    Size geri dönelim sayın Osman Erkaya benim neden nusayrilerin ömer osman ismini koymadıklarını söylememe gerek yok bunu herkes bilmekte sizin de bir nusayri olduğunuza ve isminize göre bu kaçınılmaz.
    Sizin bu söylediklerinizi kendi dinimce hakaret olarak görüyorum.Saygılarımla…

    Beğen

  18. lifeandhande dedi ki:

    birkac soru ile benimde merakimi gidermenizi rica ediyorum.

    1.eger reankarnasyon var ise ,kabir hayatini nasil izah ediyorsunuz?

    2.sadece kaza ve diger turlu “ani” dediginiz olum sekilleri kime gore ani?

    3.reenkarnasyon varsa “Tugba” hanimin dedigi gibi “nasil baska baska bedenlerle hesaba cekilicek bu insanlar?

    4.reenkarnasyon varsa nasil bir hikmet olabilir altinda?insanlara nasil bir faydasi olabilir? ki dunyevi yonu inceliyor ve amacimiz akli tatmin ise “dunya acisindan ” da bir fayda olmali icinde.bu ne olabilir?

    5.vaat dolmadan insan nasil olebiliyor? Yani herseyin Allah’in takdirinde ise ve vaat onun vaadi ise o insan oldugunde dolmadigini sadece olum seklinden mi anliyoruz?

    6.ayrica nusayrilik hakkinda hep ayni kisileri kaynak gostermissiniz.

    suleyman ates ve yasar nuri ozturk’un aciklamalari.

    elinizde dunya capinda takdri edilen herhangi basak bir alimin nusayrilik uzerine verdigi herhangi bir sekidle kayit altina alinmis bilgi mevcut mu?varsa ornek verebilir misiniz?yoksa nicin yok?

    tesekkur ederim.

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      1. Kabir hayatı diye bir şey yok. Ruh bedenden ayrılınca beden artık giyilip atılmış bir elbise haline gelir. Sadece maddedir artık. Çürümeye başlayan bir madde. Bedenin hiç bir önemi kalmamıştır. İnsan hayatı boyunca hata(lar) yapmışsa ruh bunların cezasını, azabını öteki alemde yani spatyomda/ahirette çekecektir beden değil.
      Çok özel durumlarda bazan ruhun bedenden tam ayrılmayabilir, tam ayrılma gecikebilir. O durumda beden kabire konduktan sonra da bazı duyumları devam edebilir. Dediğim gibi bu çok özel durumdur ve fazla devam etmez.
      2. Ani ölüm şekli, ölecek olan insanın ölümün gelmekte olduğunu hiçbir şekilde anlayamadığı durumdur. Mesela bir trafik kazasında çok ani bir çarpışmada saniyeler içinde ölmek gibi.
      3. Başka bedenlerde hesaba çekilmek diye bir şey yok. Hesaba çekilecek olan bedeni terketmiş olan ruhtur. Hesap ahirette görülür.
      4. Reenkarnasyonun faydası şudur: Dünyaya nereden, nasıl, niçin geldik, nereye gideceğiz sorularının cevabını verir. Reenkarnasyon dışında “ana rahmine nereden geldik”in cevabını bulamazsınız. İnsanlar neden farklı biçimlerde dünyaya geliyorlar onun da cevabını bulamazsınız. Reenkarnasyon inancı insanın aklında kalan bütün sorulara cevap verir, böylece insanı rahatlatır. Ahiret inancını pekiştirir. Allah’ın adaletinin varlığına, böylece Allah’a hiçbir kuşku kalmadan inanmayı sağlar.
      5. Vaat dolmadan insan ölmez. Kaderi bellidir. Dünyaya gelmeden önce O kaderi daha önceki hayatında kendi yaptıklarıyla yani amelleriyle kaderini kendisi tayin etmiştir. Buna karma diyoruz. Kısaca sebep sonuç ilişkisi. Sayfalarımda geniş açıklamaları var.
      6. Süleyman Ateş ve Yaşar Nuri Öztürk’ün açıklamalarının Nusayrilik ile ilgisi yoktur. Nusayrilik reenkarnasyon demek değildir. Ateş ve Öztürk’ün açıklamalarına yer verişimin sebebi değerli ilahiyat profesörü olmalarıdandır. Ayrıca Pro. Ateş’in açıklamaları Kur’an tefsiridir.
      Nusayrilik araştırmam dışındadır. Adı geçtiği için bazı kısa bilgiler verdim.

      Beğen

    • mehmet yılmaz dedi ki:

      Aşağıda, sırasıyla Kur’anda reenkarnasyonla ilgili yer alan başlıca ayetler sıralanmaktadır:

      “Andolsun ki ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye ölümü takdir ettik. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi ?” (Vakıa, 60-62).
      “Allah’ın, mahlukunu ilk baştan nasıl yarattığını, ölümden sonra bunu tekrarladığını görmediler mi ? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır” (Ankebut, 19).
      “Allah, ilkin mahlukunu yaratır, ölümden sonra bunu (yaratmayı) tekrarlar. Sonunda hep O’na döndürüleceksiniz” (Rum, 11).
      “O, (önce) size hayat veren, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olandır. Gerçekten insan, çok nankördür !” (Hac, 66).
      “Ey kafirler ! Siz ölü iken sizi dirilten Allah’ı nasıl inkar ediyorsunuz ? Şunu bilin ki, sonra sizi O öldürecek, tekrar sizi O diriltecek ve tekrar O’na döndürüleceksiniz” (Bakara, 28).
      “Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir” (Necm, 42).
      “İlk yaratılışta acz mi gösterdik ? Hayır, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe etmektedirler” (Kaf, 15).
      “Onları biz yarattık; bağlarını sımsıkı bağladık (eklemlerini, damarlarını, sinirlerini, sapasağlam yaptık). Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz” (İnsan, 27).
      “Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine oraya döneceksiniz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız” (Tâ-Hâ, 55).
      “De ki, onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir” (Yasin, 79). “O’ nun işi, bir şey yaratmak istediği vakit sadece demektir ve o şey derhal var olur” (Yasin, 79).
      “Kahrolası insan ! Ne de nankör ! Allah onu neden yarattı ? Bir nutfeden yarattı da ona biçim verip hayatını programladı. Sonra yolunu kolaylaştırdı (ana karnından kolayca çıkmasını sağladı). Sonra onu öldürdü ve kabirde yaşattı. Ondan dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir” (Abese, 17-22).
      “Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir yaratılışta yeniden geri dönderileceğiz, öyle mi ? (İsra-49).
      “Ve şöyle niyaz et: Rabbim ! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla: çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver” (İsra-80).
      “Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır” (Nuh-17, 18).

      Bu ayetler bir şekilde yeniden doğuşa işaret eden ayetlerdir. Bunlar içerisinde Bakara suresi 28. ayette yer alan ayet üzerinde durmak yararlı olacaktır. Zira ısrarla bu ayetin reenkarnasyona delil olamayacağı, çünkü ayette söz konusu olanın ölüm ve mahşerdeki dirilme olduğu ileri sürülmektedir. Halbuki ayet siz ölü iken şeklinde başlarken dikkat edilmesi gereken konu; birisinin canlı olmadan nasıl ölü olacağıdır. Ölü, yani ölmüş dediğine göre o ruhun daha önce yaşamış olması gerekir. Bu durumda bu ayeti kabul etmeyenlerin ölüm ve dirilme konusundaki sıralamayı yeni baştan yapmaları lazım gelir. Yani siz yaşamıştınız şimdi öldünüz, sonra Allah sizi yeniden diriltir. Sonra sizi yeniden öldürür ve yeniden diriltir ve nihayet O’ na dönersiniz. Ancak, Kur’an doğrultusunda reenkarnasyon ile ilgili söylenmesi gereken son sözü yukarıdaki Abese suresine göre söylemek gerekmektedir: Her şeye gücü yeten, ölüyü dirilten Allah dilerse ölen bir ruhu neden yeniden bedenlendirmesin ? Bedeni çürüyüp toprak olan bir ruhu neden belirli aşamalardan geçirerek olgunlaştırıp, mahşere hazırlamasın ? Kaldı ki Yüce Allah dilediği takdirde insanları, ibret anlamında hayvan bedenine dahi sokabileceğini ifade etmekte; Maide suresi 60. ayette olduğu gibi maymun ve domuza çevirme durumundan bahsetmektedir.

      Reenkarnasyonla ilgili kanıtlar sadece Kur’anda yer almamaktadır. Aynı şekilde Tevrat’ ta, Tomas’ın İncili’ inde ve Barnaba İncili’ nde (şu anki mevcut İncil’e göre çok daha sahih bir İncil’dir, zira Hz. İsa’ yı (s.a.) bir peygamber ve Hz. Muhammed’i (s.a.a.v) “Ahmed” ismiyle ondan sonra gelecek olan peygamber olarak tanıtmaktadır) bir çok kanıt bulunmaktadır.

      Reenkarnasyon konusu özellikle yirminci yüzyıldan itibaren bilimsel araştırmaların da konusu olmuştur ve önceki hayatını hatırlayanlarla ilgili olarak gerek Türkiye’de (3) gerekse yurt dışında (4) bir çok çalışma bulunmaktadır. Bunlar içerisinde özellikle Dr. Ian Stevenson’un tamamen bilimsel yöntemlerle uzun yıllar yapmış olduğu çalışmalar, reenkarnasyonun bilimsel açıdan da kabul edilmesi gereken bir gerçek olduğunu ortaya koymaktadır. Ana başlıklarıyla bu çalışmaları şu şekilde özetlemek mümkündür;
      1) Alan araştırmaları ve teorik konular.
      2) Ölmüş kişilerdeki yaralara karşılık gelen doğum izleri ve doğum kusurları.
      3) Geçmiş hayatlarını hatırladıklarını iddia eden çocuklarda rastlanılan fobiler.
      4) Ksenoglosi (normalde öğrenilmemiş olan bir yabancı dili konuşabilme yeteneği) vakalarının oryantalliği.
      5) İpnoz ve reenkarnasyon.
      6) Olası paranormal kaynaklı tekrarlanan rüya serileri.
      7) Ölüme yakın deneyimler.

      Yeniden doğduğunu ileri süren çocuklarla ilgili çalışmalar göstermiştir ki, bu çocukların yapmış oldukları itiraflar ve konuşmaların sonradan aktarılan bilgiler olması mümkün değildir ve kesinlikle önceki yaşamlarla ilgili bilgilerle örtüşmektedir. Bu insanların çoğu genç yaşta kazada veya cinayetle öldürülen kişilerdir. Bu, tamamen reenkarnasyonun kanıtlanmasıyla ilgili Allah’ ın bizlere gönderdiği bir işarettir.

      Beğen

  19. lifeandhande dedi ki:

    Cok ozete sunu soyleyebilirim ki,nusayri olmadiginizi ima ediyor ve arastirmam disindadir diyorsunuz ama her anlamda inaniyor gibi “reenkarnasyonu” savunuyorsunuz.

    yazdiklarinizin tumunde sorun var.1.islam=kur’an+sunnet’tir.

    sunneti cikartirsaniz “peygamberi mirasi red etmis olursunuz” ,hadis-i serif ve siyer kayitlari guven vericidir.ayrica cok hadiste “kabir hayati” izah edilmistir efendimiz tarafindan.herkes icin kabir hayati mevcuttur lakin ,amellere gore degiskenlik vardir,o da az ,cok hesap sonrasinin tezahuru gibi,yansimasi gibi anlatilir cok yerde.

    ve kur’an-i kerim acikca ayetlerde “bedenin yoktan diriltilmesini”,”hesap vermesini” ifade eder.”din gunu ve hasr meselesi ile”

    ani olumler konusunda ne demek istediginizi zaten anlamistim,
    benim sordugum bir olayin size gore “ani” olmasi, Allah’in nezdinde de “ani” olmasi manasina gelmiyor elbet.yoksa o zaman “kontrol edilemez” olmasi manasina gelir bu da Allah’i aciz kilar,hasa.

    ancak derseniz ki bize “bilinmezdir” o zaman bir miktar kabul gorebilir ki zaten ortak soyledigimiz sey “bize bilinmez” olan sey elbet Allah’in ilmindedir.

    ozellikle sunu soylemeliyim cok buyuk bir yanlisi duzeltmeliyim:

    Insanlarin bu dunyada sahip olarak dogduklari ,eksiklikler ve engeller ! hastaliklar,

    yahut esitsizlikler ! (modernizm’in algisi ile olusturulmus bu esitlik algisi),zenginlik,fakirlik,

    yahut omurler uzun,kisa…

    simdi herkesin ayni surede imtihan edilmesi gerektigi algisi bir kere sizin aklinizin urunu degil,bir onkabul.Yani esit olmak esit yargilanmak icinbu dunyada esit olmak gerektigini kim soyledi ki?

    Dunya hayatinda birileri gayrimuslim ailede dogar,birileri musluman ailede ama bu yasadigimiz cagda sizin tercih yapmanizi engellemez.birinin digerinden uzun yasamasi ,onun hayatini daha dogru kullanildigi manasina gelmez.hatta daha avantajli oldugu amansina gelmez.cunku reenkarnasyon derken “kaybedilmis haklarin yeniden bahsedilmesi” veyhaut diger insanlarla sartlarin esitlenmesi gereginden yola cikilip “izahat edilmeye calisiliyor”

    siz hangi imtihanda ayni anda cevaplari aldiniz?Yani hangi imtihanda kimin kazandigini,kaybettigini imtihan sirasinda bildiniz?o zaman bu imtihan mi olur?

    ayrica bu o zaman herkesin illa ki dunya’da temizlenmesi gerektigi anlayisini getirir.Halbu ki allah’in adaleti bizim dunyada olmasini bekledigimiz adalet gibi degil.cok daha ustun ve muntazam.Sadece bizim ksiitli bilgimiz algilamaya yetmiyor.
    yetse bir manasi olmazdi zaten.Herkes bir gun Tanri olabilicegine inanmaya baslardi.

    birileri burada eksiklikler veya skintilarla yasamini idame ettirip ,digerlerine gore sanssiz gibi gorunsede,onlarin yargilamada !,hesaba cekiliste kendi imkanlari uzerinden mesu tutulup,gerisinden tutulmiycaklari acikca soyleniyor kur’an-i kerim.de

    Ve hatta Allah’in adaletine buradan hareketle ,vurgu yapiliyor.Cunku herkesin tereddutte kaldigi nokta baslangicta bu olmustur,Yani illa ki reenkarsne olmak gerekmiyor adil olcude yasayip,,hesap verebilmek icin.

    Allah’in merhameti ve adaleti kendi verdikleri ve donanimla kusattiklari olcusunde ,bu sebeple,bizim esit gormediklerimiz,verilen ve kazanilan durumlar,aslinda orada esitleniyor.

    Ayrica birilerinin yardima ihtiyaci olmasa,birileri ihtiyac sahibi olmasa,birileri hasta ve fakir olmasa,biz ne ile hizmette degerlendirilicez.?ne olucka bizim icin “salih amel” sadece namaz ve oruc mu?

    elbet degil.asgari olarak bireysel ibadetlerin haricinde islamin “muthis bir yasama bakan” nizami yonu var.miras hukuku, acikca ,ayrintili var kur’an=i kerimde..hatta insan haklari,musluman olmayanlara nasil davranilicagi ki?
    iki irade var.kulli irade o kaderi mutlak,cuzzi irade de insanin tercihleri,biri isyani secerken ,biri itaati seciyor,Bedenen ne eksiklik varsa “ahirette verilicegi” temin ediliyor …

    ayrica insanin ibadetleri ve inanci icin illa ki koca bir omur gerekmiyor,bir bakmada,bir opuste ,bir sozde bitebiliyor hersey yahut baslayabiliyor.

    son nefeste “kelime-i sahadet” bu sebeple muhim.
    oyle olmasa ,agzimizda cikanlardan mesul olmazdik,!

    Musluman olmak icin ne gerekli? sahadet? sahadet nedir? sahitlik etmek.

    peki bir insan sozle sahitligi “eninde sonunda cennetle mujdelenmesine ” dahi sebepse,o zaman dogan ve olen cocuklarin anneleri babalari muslumansa onlar icin “cennete beklemeleri” ne kadar mantikli ve dogru ise,gayrimusluim olanlarinda toprak olarak geldikleri yere dondurulmeleri o kadar mantikli ve insaflidir.Yoksa ailesini cehennemde bekelmesini tercih etmeyiz elbet biz bile.

    o zaman sozle bir anlasmaya imza atiyor ve kabul ediyorsak,anlik omur bile idrak oldugunda kabul edildiginde,Allah’in takdiri ile cennete gidebilmeyi saglayabilir.Ayrica “tefekkur” denilen bir sey mevcut.Hac ile ilgili ayetlerde bahsedilir,kabe ya bakip tefkkur etmek ve bunun ibadet sayildigi,Peki doga Allah’in yarattigi muthis bir tablo degil mi?onda onun hikmetini aramak neden odulsuz olsun.Ve tum bunlari kisacik omrunde yapan biri,derinligi Allah tarafindan bilinen ve bunun “takva esitliginden” sozle acikca bildirildigi.

    Neden bir peygamberle bir sonsuz hayat komsusu olmasin ?Allah takdir ederse olur.

    Nasil yatailmayi biz istemedikse,nasil yaratildigimizi da biz secmedik.Fekat ya yaratilmasaydik?
    ne kimse bizi bilir,ne kimse bizi tanirdi,allah sadece bizi yaratmakla bile lutufta bulundu ,bize bilinmeyi sagladi ve kendi varligini bilmeyi.

    ayetlerde yine ayni sekilde “insanlar bana kullk etsinler,bilsinler diye” yarattim diyor,

    ve “kendinden uflemekten bahsediliyor” illa ki anne karnina gelmeyi arastiriyorsak?bedenin anne icinde yaratilmasi bile muthis bir mucize iken ,yoktan var edilen ruhun Allah tarafindan gonderildigini bilmekte nede yeterli gelmiyor?

    koca kainati dusunelim,evrenler icinde baska gunes sistemleri bile yeni kesfedildi,hala dna nasil var edildi bilinemiyor insanoglu,bu kisitli bilgimizle,sonsuz bir ilmi anlamaya calismak ne kadar dogru,

    koca kutuphaneye bakip,ben bunlarin kaplarini gordum ,tum icindekileri biliyorum demek kadar cocukca degil mi?ruhun berzah aleminde geldigi izah edilir tasavvufta ben cok vakif degilim ,birsey nakletmiyim.ama kesindir ki Allah c.c. imtihanin sirlarini kur’an- i kerimde acikcai anlatmis ve peygamberimiz efendimiz de hayati ile soyledikleri ile cokca orneklerle izahat vermistir,

    bende kisitli biglimden hareketle anlatmaya calistim.esit olmak icin “dunya algisinda olusturulmus” son 50 yilin buldugu ve tanimladigi bir kavram olan esitlige ihtiyacimiz yok.esitlik,takva ve ilimde .o da Allah’in bilgisi ve iliminde ancak kim nerde sinavin sonunda gorucez.

    hem sehitlik “ve olu” olmamak ifadeleri mevuct.Manen sehitlik ve madden sehitlikler var ki,onlarin icinde cokca bazi kazalar ve durumlar izah ediliyor.onlarda zaten bizim bidligimiz manada “olu” degiller.

    neyi arzu ediyorsaniz ona inanin.Lakin ben nusayriligin “hz.ali-hz muhammed-selman farisi” tanimlarinin bir tasavvuf bakisi degil,ayni hristiyanlikta oldugu gibi 3’lu teslis inancina benzerbir tanrilik adletme oldugunu gordum.

    hz’ali hasa Allahtir deniyor.

    Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu

    ingilizcesi ; “i bare witness that there is no god but except Allah and i bare withness muhammed is his servent ,his prophet and messenger”

    turkcesi: “sahitlik ederim ki Allahtan baska ,ibadet edilicek,tapilicak,inanilicak ilah yoktur ve sahitlik ederim ki Muhammed onun kulu,elcisi ve peygamberidir”

    hayirli bir omur duasi ile.

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Reenkarnasyon yoktur demek için tevil yapmak gerekiyor (Not: Tevil: Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme. TDK sözlüğü). Siz de öyle yapmışsınız mecburen.

      Sen reenkarnasyona inanıyorsun. Nusayriler de reenkarnasyona inanıyor. Demek ki sen Nusayri’sin.
      Buna Aristo mantığı derler. Bunun neresine cevap vereyim?

      Yazdıklarınız maalesef hep bu mantıkla. Yine de bir miktar haber değeri olanlara cevap vermeye çalışayım.

      Nusayriliğin ne olduğunu hakkındaki fikirlerinizi yazmışsınız. Bildiğim kadarıyla sonradan Nusayri sonradan olunmaz, aynen alevilik, yahudilik gibi etnik kökenli. Yani Nusayri değilim, ne olduğunu anlamam için dökümanter araştırma yapmamın da yetmeyeceği düşüncesindeyim. O nedenle o yazdıklarınıza ancak Nusayriler cevap verebilir.

      İslam = Kuran + sünnettir. Doğru. Ama sünnet = hadis yanlıştır. “Kur’an’ın onaylamayacağı bir hadis rivayet eden kişiye yaptığım ret; Peygamberimize yapılmış bir ret ve O’nu tekzip değildir. O, ancak bâtıl bir haberi Peygamber’e isnat edene yapılmış bir reddir. İtham, Peygamberimiz için değil, onun için söz konusudur. Hz. Peygamber’in söylediği her şeyin başımızın ve gözümüzün üstünde yeri vardır.” Bunu diyen İmam-ı Azam. Hz. Muhammed, peygamberliğinin ilk yıllarında kendi sözlerinin yazılıp, toplanmasını yasaklamıştır. Sebep açıktır: O, yalnız Kuran vahiylerinin yazılmasını, ezberlenmesini ve korunmasını esas alıyordu. Kendi sözleriyle Kuran ayetleri arasında korunması gereken farkı sahabilerin bildiklerinden kuşkusu olmamakla beraber, ilk zamanlarda dikkatleri yalnız Kuran üzerinde toplamak için böyle bir yol seçmiştir. Sonradan yazılan hadislerin hemen hepsi bu nedenle rivayettir. Peygamberin sözü olduğundan kuşku duyulmayan ve mütevatir denilen hadislerin sayısı çok azdır. Lafzı ve manasıyla mütevatir sayılan hadislerin sayısı 20’ye kadar inmektedir. Mütevatir dışında kalan hadislere, İslam bilginleri haber-i vahit, yani tek kişiden nakledilen haber demişlerdir. Bunlar ancak günlük hayatın pratik meselelerinde uygulamaya esas alınabilir. Ne var ki bu konu da başlangıçtan beri tartışılmıştır. Kısacası hadis alanı hayli söz götüren bir alandır. Yüzlerce, binlerce hadis uydurulmuştur.

      Bu hususun sünnetle de reenkarnasyonla hiçbir ilgisi yok. Konu ettiğiniz için buraya aktardım. Mesela Peygamber namazın nasıl kılınacağını göstermiştir. Ayyakkabıyla da namaz kılmıştır. vb. Bu gibi hususlar sünnettir.

      Esas olan ruhtur. Bu dünyada bedenlidir. Ölünce bedenle işi biter. Kabir azabı yok demedim. “Kabir hayatı diye bir şey yok” dedim. Bu da maddi anlamdadır yani bizim kapasitelendirildiğimiz beş duyu ile sınırlıadır. Öldükten sonra hayat bedende yani cesette değil, böylelikle kabirde değil ahirette devam eder. Buna isterseniz kabir hayatı da diyebilirsiniz. Ama buradaki kabirin anlamı ölünün konduğu mezar olmaz. Ruh ahirette azap çekiyorsa buna isterseniz kabir azabı deyin farketmez. Kabirde hayat olsaydı öteki dünyaya ve ahiret inancına ne gerek vardı?

      Allah nezdinde elbette ki hiçbir şey ani değildir. Allah ne zaman, ne olacağını bilir. Bunun nesini, neden konu ediyorsunuz ki?

      Her varlık bir keresinde zengin, bir keresinde fakir, bir keresinde sağlam, bir keresinde güzel, bir keresinde az ömürlü, bir keresinde çok ömürlü vb.. şeklinde dünyaya gelecek diye bir şey yok. Bütün bunları yaşayarak her birinden teker teker imtihan olacak diye bir şey yok. Bunlar her varlığın kendine özgün tekamül seviyesine bağlıdır. Bir gelişinde her şeyi idrak eden zaten bütün imtihalarnını geçmiş demektir. Neyi, neleri eksik bıraktıysa onu, onları tamamlamak için tekrar gelmek zorunda kalabilir. Eksiklik kavramına idrak, yanlışlık, kefaret vb. dahildir.

      Diyelim biri fakir gelmiş ama zenginliğin de saadet getirmediğini görmüş. Diğeri fakir gelmiş ama hayatı boyunca keşke zengin olsaydım, niye Allah beni zengin bir ailede dünyaya getirmemiş diye hayıflanıp durmuş hatta isyan etmiş. Aynı şartlarda dünyaya gelmiş bu ikisi arasında muazzam fark vardır. Biri dersini almış, diğeri alamamış. Allahın takdirine bağlı olarak ikincisi belki bir kere de dünyaya zengin olarak gelecek ve neyin ne olduğunu o şekilde ders almasına ve idrak etmesine fırsat verilecektir.

      Gördüğünüz gibi herkes her şartlarda dünyaya gelecek, böylece eşitlik olacak diye bir şey yok. Herkesin yolu kendi tekamülüne, karmasına, amellerine göredir. Aynen okulda ders almış ve o dersten geçmiş birine o dersin tekrar verilmediği gibi. Birine göre sakatlık musibettir, diğerine göre Allah’ın takdiridir, ders alınması gereken bir olgudur. Allah öyle yaratmışsa bir bildiği vardır, ona da şükretmek gerekir. İkinci düşünenler vardır ama birincisi gibi düşünenler de vardır. Onlar da sonunda ikinciler gibi düşüneceklerdir. Bu hayatlarında olmazsa sonraki hayatlarında.

      Diğer yazdıklarınız başta belirttiğim gibi tevil. Tevil yapmakta özgürsünüz elbette. Mesela “Kısıtlı bilgilerimizle sonsuz bir ilimi anlamaya çalışmak ne kadar doğru” demişsiniz. Maalesef bu dediğiniz “Dinin başlagıcında olmayan, sonradan yanlış yerleştirilmiş İslami düşünceyi” yansıtıyor. Rönesanstan itibaren bu dediklerinizi yapan, neyin nasıl olduğunu araştıran gavurlar ise almış yürümüş, hatta ve hatta İsviçre’de milyarlar harcayıp yer altında kmlerce tüneller açıp hadron denilen atom altı parçacıklarını bulma yolundalar. Uzayda fink atıyorlar. İslam toplumları ise bu yazdıklarınızla meşgul, o yüzden nal topluyorlar, Afganistan’da, Irak’ta olduğu gibi kafasına vuruluyor, İran gibi başına yağacak füzeleri bekleyip duruyor. Daha uçak, tank yapacaklar da biz de göreceğiz. Büyük bölümü gavura köle pozisyonuna getirilmiş. Sonunda Haçlı-Siyonist ittifakının genişletilmiş BOP projesiyle İslamın işi bitirilecek, gavura tam köle edilecek. Aynen “Yunus 100” de yazılı olan Allah’ın dediği oluyor.

      Beğen

  20. lifeandhande dedi ki:

    yazdiklarinizin coguna katiliyorum,ayrica takdir edersiniz ki,
    yahudilik,nuasyrilik ve alevilik gibi inanc sistemlerinin hepsi irktan gelmektdir,dediginiz gibi secilemez.

    benim cikis noktam sorularinn cevaplarindan gerceklere ulasmak.bugun durdugunuz yer neresi onu anlamaya calisiyorum.hayir cevabi verdiklerinizi eliyerek.

    reenkarnasyon inaniyorsunuz? ben inanmiyorum,her belirttigim husustada ,

    sadece sizin reenkarnasyonu tarif ederken,hangi ihtiyaclara cevap verdigini belirtmenizden yola cikarak.Onlarin bir ihtiyac ve zaruret olmadigini ANLATMAYA calistim.

    yoksa ister bir alevi olarak inanin reenkarnasyona,ister bir nuayrsi ister bir yahudi,isterseniz de bir sunni.

    fakat bunu kabul gormus ve bir gercekmis gibi pazarlamayamazsiniz.Tartisabilirsiniz elbet.

    soyeldigimde hala ayni noktadayim,ve ben size farkindaysaniz “hic kisisel ithamlarda ,imalarda,ignelemelerde” bulunmadana yaziyorum bunuda buraya not dusmek isterim.hicbir felsefecinin teorisine de ihtiyac duymam.Benim icin felsefeler dine karsitligi desteklemek icin insan akliyla olusturulmus,laf kalabaliklaridir.

    hala diyorum ki “kisitli bilgimizle Allah’in “ilimini” anlamaya calismak” noktasina gelince,yanlis anlasildiysa duzeltiyim,

    bilimin size verdigi tum yontem ve aletleri kullanir,ulasabildiginiz her fikri degerlendirir,dunya’ya cok hizmet dersiniz.isterseniz “cern” de big bang yapmaya calisin,isterseniz kansere cagreler uretin.

    Ben demiyorum ki bunlarin yapmayin.Yetenegi el verdikce insan elindne geleni yapip “deveyi baglamali” ve ondan sonra “tevekkul ” etmeli elbet.

    elbet calismali ve ondan sonra zengin olmayi beklemeli,lakin tum ogrendikleri “butunun tamami” gibi davranip “tanrilik” isnad etmeye giden bu yolda,frene basmayi bilmeli ve

    sinirlari korumayi tercih edip,”benim kisitli aklim Allah’i tamamen anlamya” yetmez diyebilmeli.

    zira denmediginde “dunyanin adalet olcusunden “yine bu dunyada cekilen acilara cevap veremeyen bir Allah portresi ciziyor.ve sunu da duzeltmeliyim ki.benim dedigim degildir bu sizin yazdiklarinizin olmamasina sebep.

    bu bambaska bir tartismayi getirir beraberinde.o sizin dediginiz gavurlar olmayan seyleri var gostermedeki riyakarliklari ile bu gunlere geldiler.

    iletisimi ve haberi kontrol eden su yasadigimiz zamanda isterse uzaylilar saldridi desin,mesih siluetini gokte yansitip ona itiiat ettirsin.edicek miyiz?her bilim adina yaptiklari iyi mi ?

    bluebeam projesi ile planladiklarini,emulgator ve katki maddeleri ile dunyada olusmasina sebep olduklari hastaliklari durup anlatmaya sayfalar yetmez.Ayrica amerika “louis armstrong” ile uzaya cikti mi saniyorsunuz .ilk aya ayak basan adam koca bir yalan.

    simdilerde bazi seyleri gercekten yapiyorlar evet fakat nerelerden destek aldiklair ve ne yonde kullandiklari “yaptiklarindan” daha muhim.evet mogollar “bagdat”‘da yakip.yiki,kan denizi yaptiktan sonra dunya’da islam asla o gunlerini goremedi.lakin simdi bile saysak islam tarihinde nice bulus ve kullanilmaya devam eden veyahut o sozde “ileri” batili bilim insanlarinin buldugu cok seyin cikis noktasini kimler kesfetmis ?

    bir yandan diyorsunuz muslumanlarin onunu bu gibi soylemelr tikiyor,diger taraftan tamda islam karsiti soylemlerin argumanlarini kullaniyrosunuz.

    diyorsunuz ki kader var ama alternatif kader de var.dogruyu anlayana kadar gelip-gidicekler bu dunyaya?

    nasil bir zulum,yeniden yeniden olum tatmak,hatirlamasa dahi zulum.

    yolunuz acik olsun ,daha fazla ne diyebilirim.

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Burası blog sayfası, yani blog sahibinin dünyasının yansıtıldığı yer. Onun gerçekleri, onun kabullerinin yer aldığı yer. Eski tabirle günlük. Günlükde insan aklında olanları yazar. Kısacası blogda pazarlama olmaz. Rant hiç olamaz. Pazarlama yapanlar etrafına mürit toplayan dinci hacı-hoca takımı. Bu işten büyük rant elde ediyorlar.

      İslam tarihinde buluşlar olmuştur elbette ama bunlar Rönesansla sona ermiştir. Rönesansın bu konuda dönüm noktası olduğunu belirtmiştim.

      Bilim bu gidişle eninde sonunda karanlık madde, karanlık enerjinin de ne olduğunu da anlayacak. Gidebildiği yere kadar gidecek. Böylece belki de Allah’ı daha iyi anlayabilecek. Aslında Allah’ı anlamak için bilime gerek yok, akıl yeter. Allah’ın, onun yarattığı, yönettiği evrenin, ilahi düzenin, ilahi adaletin mükemmeliğni, şaşmazlığını anlamanın yolu budur. Bunu yapan böyle bir Allah portresi ile karşılaşır ki sonunda kendisi de şaşırır. Bu o kadarda zor değil, yapanlar olmuş. Mevlana öyle yapmış mesela.

      İnsan aklı kısıtlı değil. Zira ilk akıldan türemiştir. Bunu söyleyen İbni Rüşd. Rönesansın akıl hocası. Dediğiniz Batı dünyasının çıkış noktası olan insan. İşin ironisi şu ki İslam dünyasında onu takan olmamış ve bunun cezasını hala çekiyor.

      Ölüme zulum diyorsanız Mevlana’ya bakın. Benim öldüğüm gün bayram edin demiş. Ne de olsa tekamül etmiş büyük insan. Vatanımız bu dünya değil. Bu dünyada misafir, kiracıyız. Ölmeden ölenler için ölüm diye bir şey yoktur. Onlar ölümden kurtulmuşlardır.

      Nereden, nasıl, niçin geldik, nereye nasıl gideceğiz sorularının cevabını, biraz akıl yürütme zahmetine katlanmayıp, üşenip araştırmayanlar için ölüm, dediğiniz gibi zulümdür, hatta korkunçtur. Nasıl öleceğiz diye düşünüp durur, düşününce de dediğiniz gibi rahatsız olurlar.

      Beğen

  21. serdar_ dedi ki:

    nusayri arkadaşlarım nusayrilikle ilgili bilgi verirken batıni bilgileri açıklamadan konuşursanız sevinirim..bu konular nette konulaşacak şeyler değil, bizim hiçkimseye birşeyler ispat etme veya kendimizi kanıtlama gibi bir ihtiyacımız yok..nusayriliğin etnik kökeni ile ilgili bazı tartışmalar yapılmış nusayrilik arap-türk-fars gibi kategorize edilemez çünkü bütün bu gruplar zamanla nusayriliğe dahil olup kendilerine özgü bir kültür oluşturmuştur,türkmende,farsda,arapta mevcuttur nusayriliğin etnik yapısında..

    Beğen

  22. moth dedi ki:

    neden bu kadar gizli tutulmak zorunda?
    bilgiye ihtiyacım var ama çok yakın nusayri dostylarım bile sır gibi saklıyorlar.
    size ve hassasiyetlerinize çok saygı duyuyorum ama…keske biraz bilebilsek.bu arada benim tanıdığım tüm Nusayriler Arap ve kendilerini de Arap addediyorlar.

    Beğen

  23. irfan Şahoğlu dedi ki:

    Osman Erkaya kardeşimiz güzel bilgiler vermiş ancak tahtacılar konusuyla birlikte verdiği bilgiler sağlıklı değil.Has hakiki Nusayriyim…Hakikat şudur ki ATATÜRK’ün kurmuş oldugu dil tarih kurumundan araştırınız bu anlattıklarımı.

    Tüm hocalar ve benim çok derin yaptıgım araştırmalar ve tevrattaki HZ YUSUF A.s.v’mın oglunun Akdenize gelişi ve yayılışı tekrar dönüşü konusu Nusayrilerin kurandakİ İBRAHİM Milleti oldugunun kanıtıdır.

    NUSAYRiLER DEDELERIMIZIN Anlattıgına göre her peygamberin döneminde bizim kavim vardı eve ilk tastik edenler ve kayıtsız şartsız emirlerine giren grup biziz.

    HZ MUsa zamanında tüm kabile olarak tastik ettik mısırdan beraber cıkanlarda biziz.Sapıtıp helak olanlar aradan ayrıldı ve hz isa zamanında isa a.s mı kabul ettik…iSRAiLOGULALRI Sapıklaşmaya başlayıp tevratı yeniden yazmışlar.Dedelerimiz tevratın aslı olan 5 bölümü alıp onlardan ayrılmışlar.

    Hz isaya iman etmişler tastiklemişler ve öldürülmüşler.

    YAHUDiLERDEN keskin kural dinden dönen ölür.HZ isa ya iman edip imanını gizleyenler gizli bir şekilde ona uymuşlar.

    HAVARiLER Bir LEVHA YAZIP O kavme yani nusayrilere vermiş.Bu arada yeri gelmişken O ZAMANKi NUSAYRi ismi Nusayri değil tabi

    İNSAYR deniyor….ARAPÇAYA Dönünde Nusayr oluyor..türkçe olarak bakıp inceleyince ins insan demek arapçada nas insan demek ins NAS olmuş hepsi bu.Arapçada U yoktur çünkü.

    neyse DEDELERIMIZ levhayı almışlar ve 630 sene sonra zuhur edeck rasulü beklemişler bu arada göç etmişler yayılmışlar.

    NUSAYRiLERiN IRKI ASLI SAMi SOYUDUR NUHUN A.S OGLU SAM A.S mın soyu.KALDE DENiRMiŞ Bize.

    ANLAMI YILDIZ KAVMi…Yıldızdan gelenler…Neyse 630 sene boyunca dagınık yaşamışlar 1 kuraklık 2 susuzluk 3 hastalık gibi nedenlerden gçler olmuş

    misal hayvan işiyle ugasan için mutlak yeşil arazi lazım göç etmiş sürüleriyle

    çiftçiyse su lazım nasıl geçinecek vs vs vs nedenler kavim sami olmasına değin sülale sülaledir.

    yani bir sülale bir köy eder o şekilde kalabalıkalr ve göç etmişler.

    işte bir kısım bu göçler dolayısıyla medineye yerleşmiş ve oranın yerlisi olmuştur.ENSARLAR Bunlardır.RASULALLAHA iLK Direk iman edenelr bu kadar kolay iman etmelerinin arkasındaki konu budur …

    hatta mekkeden kovulunca efendimiz s.a.a.v medineye geliyor ensar karşılıyor haberleride yok zaten …diyorki ensardan biri hoşgeldiniz kalıcımısınız yoksa soluklanmayamı geldiniz kalıcıyız demiş efendimiz.ensardan adam demişki bu hurmalık benim bundan sonra senin olsun o halde..rasulallah ta buyurmuş saol hurmalıgı degilde hurmaları paylaşabiliriz demiş.

    ensarın en zengini gelip rasulallahın yanında yırtık elbiseliye demiş ben ensarın en zenginiyim servetimin yarısını sana verebilirim zaten ban yük hayvanlarıda al rahatlayım

    adamda saol demiş nerden geliyorsunuz kimsiniz deyince mekkeden geliyoruz kovdular neden kovdular ne yaptınızki.

    O peygamber muhammeddir ALLAHtan vahiy alıyor mekke bun kabul etmedi putlara tapmaya devam ettiler sonunda da kovdular.

    ENSAR ŞOK TA peygamber mi evet ahir zaman peygamberi muhammed rasulallaha dönüp biz ensarız isa zamanında olanlar biziz musa zamanında olanlar biziz ibrahimle göç edenler biziz.

    ey muhammed dedikleri dogruysa adın neden muhammed.deyip levhayı göstermişler levhada isadan sonra rasul ahmed gelecek onu bekleyin geldiginde hemen iman edip emrine girin. yazyor

    RASULALLAH Buyurdu Beni peygamber olarak gönderen allaha YEMİN OLSUNKİ ahmed bENİM…HEMEN Diz çöküp iman edip BiAT ETMiŞLER…O sırada ensardan biri sormuş şüphe etmiyorum sen allahın peygamberisin ya ahmed bir sorum var buyur sor demiş efendimiz.

    Her peygamberin yanında vasisi vardır…isanın barnabası musanın harunu vardı süleymanın asafı senin vasin kim onu bize tanıt…Ey kardeşim emin ol tüm vasiler sır idi hepsi bir idi o vasi benimle açıkça görülecek.

    herkes bunu biliyordu o günedek tüm nebilerin vasileri sırdı bilinmiyordu.bilinen vasileri çoook sonradan ögrendiler.Ama vasi yeryüzündeyken kimse bilmiyordu.

    işte ensar iyice aşk il doldu çünkü o günedek bilinmeyene tanık olacaklardı.

    VEEEE AYET iNDi o sırada…ÇÜNKÜ ENSAR RASULALLAHA BiAT ETTi NERDE AĞACIN ALTINDA iŞTE.

    FETiH SURESi 18 orda indi ENSARA indi…işte bugün samiler arap diye karıştırılır bizde derizki kardeşim sen almanyaya gidince almanmı oluyorsun göçler yüzünden gelmişler oraya yerleşmişler.

    peygamberede ARAP derler…Peygamberimiz s.a.a.v arap degildir.

    isa a.s buyurdu ben israilogullarındanım benden sonra gelecek nebi ahmed ismailidir.

    ismail a.s kim ibrahim a.s oglu annesi kim hacer .

    hacer anne ibrahim a.s bunlar arapmıydı…hayır peki nasıl araplarda dogdu …

    ismail a.s ile hacer anneyi ibrahim a.s çöle bıraktı .bunu herkes bilir.sonra ne oldu su buldular ayagıyla kayaya vurmasını söyledi ALLAH teala.

    su çıkınca leylekler gökyüzünde dönmeye başladılar su için

    leylekleri gören arap kervanı burda biryerde su olmalı leylekler e bakın dedi ve aramaya başladılar

    buldular hacer anneyle ismail a.s mdan izin istediler hacer anne dilediginiz kadar için buyurdur.

    kervan oraya geldi çadırlarını kurdu ismail a.s da arap kervanından bir kız aldı evlendi.

    KURANI KERIMDE ERKEK KADINADAN 1 DERECE ÜSTÜNDÜR VE SOYU ERKEK BELirler.

    YANi burdan peygamberimizin arap olmadıgı açık seçik ve NET…

    iBRAHiM A.S kim peki SAMiYDi işte çünki bizde insan kurban edip hatta bazı parçalarını tarla kenarlarına gömüp ereket getirdigi için bu işlemleri yapan bir kavimmişiz.

    ALLAHI BiLEN VE ONA iNSAN Kurban edermişiz…Bu adet vardır.Bazıalrı nusayrilerin sami oldugunu bilir ve bu sapıklıkla suçlarlar.

    Bizde derizki ibrahim a.s ma dokunuyor ucu dikkatli konuş …O güne dek allha insan kurban ediliyordu iBRAHiM A.S da buna işareten oglunu kurban etmek istedi VE ARTIK ALLAH BUNU DURUDURDU.

    KOÇ iNDiRDi…((((( ERKEK ))))) KOÇ indi…Dişi değil bugün dişi koyun kesenelere DiŞi ANGUS iTHAL EDiP Kurban bayramında kesip lanetlenenlere duyrulur bu .

    Kurandan da erkek olması gerektiği birçok ayette var tek ayete bağlı kalıp delil getiren cahillerden olmayalım.

    RASULALLAHın yanında ik savaşanlar biziz…Sonra bir toplantı istediler rasulallah izin verdi müşriklere karşı güvenlik toplantısıydı nasıl haber aldılar kimse bilmiyor baskın yemişler ve öldürülmüşler.

    kaçanlar kurtulmuş kurtulanları HZ ALi yemene göndermiş gidin benden haber bekleyin demiş Haber gelmiş bağdata hareket etmişler.

    Sonra bir süre orda yerleşik yaşamışlar 1 Haber daha bir ordu geliyor katılın onlara.Katılmışlar bagdatta peygamberin dinini herkese tebliğe başlamışlar isyancılarla savaşmışlar.Yavaş yavaş islam yayılmaya tanınmaya duyulmaya kıtalar arası nam salmaya başlamış..

    ARAŞTIRIN MUSA iBiN NUSAYR Kimdi.

    NUSAYRi ismi 11 imam hasan el aher ğaskeri a.s.v mın babı kapısı gözbebeğim dedi onun sözü benim sözüm dediği

    EBU ŞUAYP MUHAMMED ibin NUSAYR ‘dan gelmiyor…

    Böyle idda eden varsa SORARIM MUSA iBiN NUSAYR kimdi taaa rasulallah zamanında mektup yazmış 144000 kişilik ordumla emrindeyim hoşgeldin şeref verdin..

    rasulallah haber yollar ya musa dur bekle zaman gelecek…

    RASULALLAHA YARDIM EDECEK UGRUNDA DIREK ÖLECEK BINLER 10 BINLER VARDI O ISTEMEDI.

    ALLAHIN BIR IMTIHANI VE KIYAMETE DEK GIDECEK BIR Dinin derinliği söz konusuydu.

    iMTiHAN OLDU RASULALLAH DEDIKI

    Dileyen benimle ölüme gelir dileyen karısının yanında kalır kadınalrda eger onunla giderseniz başkasıyla evleniriz dönerseniz bulamazssınız deyince hepsi KARILARININ YANINA Gitti rasulallahın yanında sadece ENSAR 1 AVUÇ ENSARDAN Başka kimse yoktu işte…

    ALLAH YER VE GÖK ORDULARIYLA DESTEKLEDIK Buyuruyor.

    YERDEKi orduların kim oldugu söylenmiyor …

    iSLAMIN MEÇHUL FEDAILER ALEVi NUSAYRiLER ENSARALLAH.

    SAMiLER VE SÜMERLER BERABER YAŞAMIŞLAR TÜRK TARIH DiL KURUMU BÖYLE DIYOR.

    BIZDE BÖYLE OLDUGUNU BILIYORUZ.

    ÇÜNKÜ SÜMERLERDE DiN OLGUSU ILERI SAFHADA DEGILDI ÇÜNKÜ SÜMER BIR PEYGAMBER YOK

    TÜM PEYGAMBERLER SAM SOYUNUN ICINDEKi AYRI ÖZEL BIR SOYDAN GELiYORLAR.

    NUH A.S MIN 3 OGLU VARDI ZATEN

    HAM SAM YAFES YAFESTEN ÖZ TÜRKLER TÜREDI 7 KOL 24 BOY

    SAM SOYU KABILE KABILE YANI SÜLALE OLARAK DAGILDIALR.

    HAM ISE BUGÜN GÖRDÜGÜNÜZ ZENCILERDIR. Uzun hikaye neden zenci oldukları

    Neyse ; SÜMERLERLE SAMiLER ARASINDA Hiç bir benzerlik yok.

    Kültür gelenek yaşam biçmi ayrı konuşmalarıda ayrı.sümerce samice ayrı benzerlik yanları var ama tmelde ayrı

    PEKi ne ortak yazı yazı yazı…işte bugün sümer tabletleri die bilinen o tabletlerde dini olarak çıkan yazıtlar SAMiLERE AiTTiR.

    ATATÜRK BU YÜZDEN BU KADAR ÜSTÜNDE DURMUŞTUR.

    SÜMERLER ALAHIN KIRBACI OLAN TÜRKLERDIR ONLAR FETIHLER YAPTILAR.

    ÇÜNKÜ ŞEYTANDAN KENDINDEN SOY SALDI YERYÜZÜNDE HALA VAR.

    TÜRKLER FETH ETTi savaşarak samiLER ARKADAN GELDi Dinle ıslah etti.

    Gılgameş destanı ve ŞAMAN konuları ise türklerde de ermişliğin ve yükselişin oldugunu gösteriyor.

    ANCAK BU ERMiŞLiK Ki bugün biz buna evliyalık diyoruz ve derece derecedir budaŞAMAN Birçok alemi ziyaret ettigi söylenir.

    o yüzden karıştırılır peygambermiydi yoksa bir ermişmiydi die

    BIZDE ÖRNEK VERIRIZ SON PEYGAMBER Kim hz muhammed s.a.a.v dimi evet

    ONDAN SONRA Birdaha peygamber gelecekmi HAYIR…GÜZEL

    MUHIDDIN IBIN ARABI DIYORKi

    MERIH YILDIZINA GIDERSENIZ SIZEE BIR EMANET BIRAKTIM ONA BAKMADAN YOLA DEVAM ETMEYIN DIYOR…

    Merih yıldızına zaten nasıl gideceksek bilmiyorumda..Burda dikkatinizi çekerim

    iBiN ARABi MERIH YILDIZINA GITMIŞ VE BAŞKA YERLERDE YAŞADIGI SEYRÜ SÜLÜK OLAYLARIDA RISALESINDE ANLATMIŞ

    ÜSTÜ MÜHÜRLENMiŞ SIRLAR KONULARI VARDIR MESELA….Haaa demek ki muhiddin ibbin arabi yüksek makamlı dereceli bir evliya..AMA PEYGAMBER DEGiL.dimi.

    Haaa ALLAh ne diyor ONLAR BENiM DOSTLARIMDIR Onlar benim peygamberlerim gibidir sözleri haktı buyuruyor KUTSi HADiste.

    eLBETTE EMiRLERi haktır sözlerine itaat etmek yeğdir.

    SON NOKTA NUSAYRiLER SAMi SOYUNDANDIR.

    RASULLLAAHA KADAR HER NEBIDE VARDILAR VE BEKLEDILER.

    12 imamı hİÇ ŞAŞMADAN TAKİP ETTİLER.

    ALEVILER AYRILIR BU KONULARDA BATINi konuları kaldıramayan 7 imamı kabul eder yok 5 ini kabul etmez vay efendim imam et bunun soydan devam etti gibi

    saçmalıklara sapmışlar kalmışlar.NUSAYRILER 12.ci imama kadar gelmişlerdir.

    BIZZAT IMAMI GÖRÜP TANIYAN VE iLMiNDEN EYZ ALAN HOCALAR VAR Ve BUNLAR HOCA SOYU.

    BAYRAMLARIMIZ TÜM NEBiLERiN ÖZEL MUCiZE GÜNLERi dogumları ayrılışları mucizeleri

    mucize ALLAHIN NURUNUN AÇIĞA ÇIKTIGI hakikattir.Buna tanıklık etmek ALLAHA tanıklık etmektir çünkü ALLAHTANDIR.

    SÜNNETULLAH EHLi SÜNNET Gibi ifadeler kullanmayız

    NUSAYRILERIN SÜNNETi sünneti nebevidiR.

    DEŞifre olan namaz konumuzda komedidir..ÇÜNKÜ DEŞifre eden süleyman adaniDiR….

    Hocaların peşinden koşan ve ilim ögrenmek isteyen ileri derece bir alimdi faat nusayri hocaları sen kaldıramazssın batını bilemezssin rezil edersin ya da tırlatırsın sorgulamaya başlarsı anlayamazssın kafayı yersin demişler.

    buda ısrar ısrar hergün ısrar sonunda kovmuşlar…Namazlara alınmamış.

    DIŞLANMIŞ imse dinlememeye başlamış

    NUSAYRiLER ZAHiRDE CAFERi SADIK A.S MIN FIKHINA BAGLIDIRLAR Kuranla amel ilmi namaz badet vs…O yüzden caferilerlede karıştırırlar.

    yok deynce siz kimsiniz ya derler hristiyanların bayramı musevilerin bayramı müslümanların bayramı bunları kutluyorsunuz

    caferi meshebinin imamının emrileriyle amel ediyorsunuz.12 iamam yolundasınız Birde BATINi anlam konularınız var.

    sSizi birtek allaH ÇÖZER HERHALDE DIYENELR COKTUR…Haklarıda var anlamamakta.

    Neyse süleyman adani kulak misafiri oldugu kadarıyla yıllarca nusayrilerin içinde yaşamış biri olarak duydukalrını gidip bir kilise papazına deşifre etmiş yazmış vermiş.

    papazda kitap olarak bastırmış BEYRUT baskısıdır .

    SÜLEYMAN ADANi Yarım bilgisi kulak misafirliği edeniyle o kadar çok şeyi karıştırmışki yalan dogru ne varsa karışmış..

    Ayıklayanda yok ayıklanamazda zaten…

    NUSAYRILER DERKi bir insan insan olarak mehdi a.s mı bekleyecekse

    hak dini islamı kabul etsin imamlara iman etsin caferi sadıkın göstermiş oldugu ilimle amel etsin namazını kılsın orucunu tutsun…Gücü yeten haccada gitsin ammma önemli olan gönül kabesini tavaf etmektir bunu bilin.

    bunu yapamayan mekkeye gitmiş ne fayda…

    Beğen

    • Evren dedi ki:

      Sen ne saymışsın böyle? O zamanlarda mı yaşadın ki bu kadar eminsin? Şeytancıların elden geçirmediği kaç tane kaynak kaldı ki okuduğun bilgilere güveniyorsun? Okuduklarına güvenene kadar, GÖZLERİNİ AÇ DA GÖRDÜKLERİNE GÜVEN. Bugün, Kabe ve Vatikan, şeytanın sembolleri ile dolu; koca koca satanik sembollü binalarla dolup taşıyor ve neredeyse tüm dünya tamamen şeytancılar tarafından yönetiliyor. İçtiğin suya bile, “Dünya Sağlık Örgütü” adı altında, beynini etkileyen kimyasallar koyuyorlar. Yediğin yiyeceklerin neredeyse tamamının genetiği ile sağlığını mahvetmek için oynadılar. “Para” denen saçmalıkla seni köleleri kıldılar. Üstüne bir de “kravat” adı verilen bir tasma taktılar. Bunları göremeyecek kadar körsen, zaten git ve ne yaparsan yap.

      Tabii, egonu okşayan bilgileri, işine gelen bilgileri okuyup “doğru” kabul edersin. Çok farkın var bu halinle o satanistlerden, değil mi? Neymiş efendim? “Kuran’a göre erkek, kadından üstündür”müş… DÜNYADAKİ SERİ KATİLLERİN, TECAVÜZCÜLERİN, HIRSIZLARIN, SOSYOPATLARIN %98’İ ERKEKKEN, NASIL BİR ÜSTÜNLÜK BU? SATANİK ÜSTÜNLÜK MÜ?

      Bak çok haklısın orada işte. Erkek, gerçekten SATANİK ÜSTÜNLÜĞE SAHİP. SEN DE İSTİSNA DEĞİLSİN. EGONDAN, İŞİNE GELEN BİLGİLERİ DOĞRU KABUL ETMENDEN DE BELLİ ZATEN BU. Gerçekleri inkarla değiştiremezsiniz, hiçbiriniz. Ne Kuran, ne de İncil saf halde değil. Olsa da bir şey fark etmezdi zaten. Şuursuz insan ırkını hizaya sokmak için oluşturuldu bunlar. Sonra da şuursuz şeytancılar gelip içeriklerini değiştirdi. Yırtınsanız da bu gerçek değişmeyecek. Hikayenin sonu.

      Bir avuç uçan cisim atığının işsizliğinin ve ergenlik krizinin ardından böyle acizce çırpının işte binlerce yıl, insan ırkı…

      Beğen

  24. ali kara dedi ki:

    bir nusayri olarak çoğu şeye katılmıyorum nusayriler çoktur ama nerelerde yaşıorlar bilinmez yemenden israile israilden lübnana lübnandan suriyeye süriyeden türkiyeye sıralanmışlardır bunlar bilinenler büyüklerimden duyduğuma göre afrika kıtasında bile nusayri varmış türkiyede nüfusları 1.5 milyon civarıdır bunlar hatay antankya samandağ tarsus adana çukurova mersinde yaşarlar ve her biri kutsaldır ve yaşamları boyunca kimseye ihanet etmemiştirler yavuz sultan döneminde camide yakılarak katledilmişlerdir sayıları bu yüzden azdır

    Beğen

  25. onur dedi ki:

    allah inancim yada baska bir doga ustu inanislara yer vermedim hayatimda ama reenkarnasyona hep merakla baktim 5 yasindaki kizin bana” abi cocuklarimi ozledim ”demesi simdi hatirlamiyorum ama isimlerinide soylemesi dahada hayrete dusurdu buna dini acidan bakmiyorum ama hangi acidan bakacagimida bilmiyorum aslinda,, bide mehmet guven denen sarlatana gitseydiniz ne diyecek merak ediyorum

    Beğen

  26. mehmet kaplan dedi ki:

    öncelikle şunu söyleyebilirimki biz nusayriler bu dünyada gelmiş geçmiş en kutsal ve inanan kavimiz nusayriler öyle bi toplumki en cimrimiz ve ya en kötümüz bile başkalarından daha iyidir hiç bir toplumu dışlamayız biz bütün dinlere saygı duyarız bizim toplumumuzda ayırım yapmak yasaktır herkes eşittir realkarnasyona gelince evet öyle bişey var dünyanın her yerinde var bizim toplumumuz hiç bir topluma veya kavime zulm etmemiştir hiçbir kaynaktada bulamazsınız işte belki bunun için bizde realkarnasyon vardır

    Beğen

  27. Geri bildirim: Ölümden Sonra Yeni Bir Hayat Mümkün mü? Şaşırtıcı Örnekler ve Tüm Bilinmeyenleri ile Reenkarnasyon | Çok Şükela | Evinizin Popisi Çok Şükela

  28. Anonim dedi ki:

    Arkadaşlar bende Hatay oturan bir nusrayliyim ve ailemizde gizli tutulan 3-4 reenkarnasyon vakası var ve hatta ben de reenkarnasyon u yaşadım diğer hayatımda babamın dedesi olarak dünyaya gelmiştim Şıh (Hoca) idim anonim olarak paylaşmak istedim.

    Beğen

  29. Geri bildirim: Nusayrilerde Reenkarnasyon | Samandağ TV

  30. bpakman dedi ki:

    Alevi Nusayri veya Arap Aleviliği farklı değildir hepsi aynı anlamı ifade etmektedir. Samandağ TV

    Nusayri – Alevi – Arap Alevisi – Hangisi Doğru?

    Beğen

  31. Ali kar dedi ki:

    Niye sadece burdakiler dunyaya dönuyorlar bir Rizeli yada bir Afrikali dönmüyor.kaldiki reankarnasyonun kuran da hic bir ayette gecmemektedir.öyle nir sey olsa Hz hasan ile huseyin yeniden dogardi.

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Sadece “buradakiler” dünyaya dönmüyor. “Buradakiler” dedikleriniz reenkarnasyona inandıkları için çocukları konuşmaya başladığında geçmiş hayatı ile ilgili birşeyler anlatırsa dinliyor, daha fazla anlatmasına izin veriyor ve imkan tanıyorlar. Anlattıklarını, mümkün olabilirse, araştırıyorlar. Reenkarnasyon kuranda hiçbir ayette geçmez diyen yazılarımı okumamış demektir. Onlarca ayet var, hepsi yazılarımda anlatılmıştır. Hasan, Hüseyin, Ahmet, Mehmet yeniden doğarsa Hasan, Hüseyin, Ahmet, Mehmet olarak doğmaz. Siz kimin yeniden doğmuş olmadığını nereden biliyorsunuz?

      Beğen

  32. Hasibi dedi ki:

    İkinci görüşe göre, bu yurttaşlar topluluklarının mensupları asılları Türk olup, bir zamanlar Horasan’dan Mısır’a göç etmişler, orada Arapçayı benimsedikten sonra bu kez Adana yöresine gelip yerleşmişlerdir.

    Soykütüğümüzden anladığımıza göre Arap oğlu Arabız..Güncelleyiniz yazıyı

    Beğen

  33. arap alevisi dedi ki:

    ben bir nusayriyim.yazıda bazı bilgi kirlikleri var.öncelikle biz nusayriler türk değiliz arabız.alevi olmadığımız da söylenmiş.aleviyiz arap alevisiyiz.hz.alinin yeri bizde çok büyüktür.anadolu aleviliğinden farklı uygulamalarımız var.muharrem orucu,semah,cem evi gibi ama bu alevi olmadığımız anlamına gelmez.asla osman,ömer,bekir,ayşe gibi isimler koymayız çocuklarımıza.reenkarnasyona kesinlikle inanırız ve hemen her nusayri ailesinde reenkarnasyon vakası yaşanmıştır.halam reenkarnasyon yaşadığını anlatıyor ve öldüğü yeri,ailesini,kocasını,çocuklarını dedemlere 6 yaşında söylüyor.dedemler halamın dediği köye gidiyorlar orada kocasını çocuklarını isimleriyle gösteriyor çocuğundaki doğum lekesini gösteriyor.daha detaya girmeyeceğim ve çok şey anlatmam da uygun olmaz zaten.

    Beğen

  34. Nursen dedi ki:

    Elinize saglik bedri ruhselman i da elkleyelim katlilari coktur saygilar

    Beğen

  35. Geri bildirim: Önceki Hayatında Kimdin? - Samandağ TV

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.