Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal

Vatan severleğin bedeli ağırdır. Bu ağır bedeli ödeyenlerden biri de Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’dir.

I. Dünya Savaşı’nda Rus hükûmeti ile ilişkili Ermeni ahaliden kurulu çeteler Türk nüfusa karşı saldırı ve katliamlar yaparlar. İktidardaki İttihat ve Terakki Fırkası, Boğazlıyan’da bulunan tüm Ermenilerin Suriye’ye sevk edilmesini o sıra Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemal Bey’e emreder. Dâhiliye Nezâreti,  Kemal Beye bir şifreli telgraf çeker: “Kazanın dâhilinde bulunan bilumum Ermenileri 24 saat zarfında yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikâmet Suriye’dir. Şifrenin alındığının acele bildirilmesi”. Kemal Bey de kaza hudutları içindeki Ermeniler’in tehcirini emrederek bu kararı uygular.

Osmanlı Devleti’nin savaşta yenilmesinden sonra İttihat ve Terakki Fırkası dağılır ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası iktidara gelir. Yeni hükümet İttihat ve Terakki Fırkası ile bağlantılı bürokratları görevden alıp yerlerinde kendine yakın bürokratları getirir. İtilaf devletlerinin baskısıyla Dâmad Ferit hükümeti, Ermeni tehcirinde suçlu gördükleri yöneticileri Divân-ı Harbe sevkederler. Bunlardan biri de idealist vatan sever Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’dir. Kaymakam Kemal Bey tehcir sırasında Ermeni ahalinin ölümünden sorumlu tutularak önce Yozgat İstinâf Mahkemesinde yargılanır ve beraat eder. İtilaf Devletlerinin baskısıyla yüksek askeri mahkemede, yani  “Âliye Divan-ı Harb-i Örfi’de, “kış gününde vatandaşları can ve mal kaybına uğrattığı, ayaklarına süngüler bağlayarak ölüme terk ettiği” iddialarıyla tekrar suçlanır.

Nereden çıktıkları bilinmeyen bir sürü şahit, Kemâl Bey’in yaptıklarını bir bir sayıp dökmeye başlarlar. Şahitlerin çoğu komitacıdır. Başka komitacılar da, İstanbul’da buldukları küçük Ermeni çocuklarını dahi mahkemeye getirir, şahit olarak dinletirler. Yalan şahitlik yaparak katkı yapanlardan biride Yozgat müftüsü Hulusi efendidir. Mahkeme heyeti, bunların hepsini sabırla ve dikkatle dinler. Azgın bir iftira kasırgasının orta yerinde yapayalnız kalmış olan Kemal Bey, kendisini uzun uzun savunmaya bile lüzum görmez.

Kemal bey savunmasında: “Hepsi yalandır, hepsi uyurmadır. Reis Paşa, ben ne bunların dedikleri Keller (şimdiki Yenipazar) köyüne gittim, ne de oradan geçtim. Burada vuku’ bulduğunu söyledikleri cinayetlerden de haberim yok. Hele, parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek. Rica ederim, bu vahşeti kim yapar? Bu derece şer’i bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esasen hiçbirini isbat edemezler. Çünkü hepsi iftiradan ibârettir. Benim haberim olmadan birşey olmuţsa bilmem. Fakat bana bu ana kadar bu mevzu’da hiçbir şikayetçi gelmemiştir. İlk defa burada, mahkeme huzurunda bu şikayetlerle karşılaşıyorum.

Düne kadar bir hakimler hey’eti hâlinde olan sizler, bu dakikada bir târîh mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz.

Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı malumdur. Ermeniler ise Rus ordularının kah önüne geçerek kah arkasında kalarak, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrûm kalmasına güvenerek fâciâlar meydana getirmekten çekinmiyorlardı. İddia edildiği gibi, Yozgat vilayeti dahilinden sevkedilen bazı Ermeni muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördükleri fecaate şahit olmuş bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dahilindedir.

Ancak savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyânı durdurmak maksadiyle, iddiâ makâmının da isteği üzere, kurbanlar verilmesi bir siyâset îcâbı sayılıyorsa, bu kurban ben olamam. Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adâletle hüküm vermek vicdanî görevi taşıyan bir yüksek hey’etsiniz. Mutlakâ kurban aranıyorsa herhalde, bütün bu işlerin tertipçisi ve idârecisi olarak benim gibi küçük bir me’mur bulunacak değildir.” der.

Bu savunmaya karşı, Mahkeme Reisi:

“Kemal Bey, emîn olun, mahkeme, hükmünü hiçbir harîcî hisse kapılmaksızın, sırf kanâat-ı vicdâniyesine istinât ederek verecektir.” cevabını verir.

Kemal Bey’in mutlaka asılması için Fransız ve İngiliz işgal kumandanlarının, Ermeni komitacılarının ve Ermeni Patriği Zaven’in ağır baskısı devam eder.

Bunun üzerine, Divan-ı Harb Reisi Hayret Paşa, Sadrazam Damat Ferid Paşa ile yaptığı şiddetli bir münâkaşadan sonra istifasını verir. Yerine “Nemrut Mustafa Paşa” getirilir.

Yargılama sonucunda, mahkeme idamına karar verir. “Kürt Mustafa Paşa” da denilen Nemrut Mustafa Paşa’nın mahkemesi, bir tür “Nürnberg Mahkemesi” olmuştur. Yani “savaş suçlularını” kovuşturmakla görevli. Ancak farkı şufur: Nürnberg mahkemesi zamanında ortada bir Alman hükümeti yoktu. Mahkemeyi işgalci devletler bizzat kendileri kurmuşlar, kaçmış olan asıl büyük sorumlulara ulaşılmak yerine, kör tuttuğunu ve gücünün yettiğini öpmeyi tercih etmişlerdir.

Dönemin padişahı Vahdettin idam kararını “Bu yoldaki hükümler devam edecek olursa, iş intikam ve bilahare mukâtele şeklini alacağından çekinerek” yani ülkede olaylar çıkabileceğini gerekçe göstererek onaylamaz ve dönemin şeyhülislamından fetva ister. Satılmış Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi fetvayı verir. Önce  bir Müslümanın, Müslüman olmayan birini öldürmesi hâlinde idama cevaz verildiği, ancak bu hükmün verilmesi için, öldürülenin yaralayıcı bir aletle yaralanması ve ölmesinin, bunun üzerine mir’asçılarının “kısas” istemelerinin şart olduğunu bildirir ancak bunun idam için yeterli olmayacağını anlayarak arkadan aynen şunu da ekler:

Divân-ı Harb-i Örfi tarafından idama mahkûm edilen Kemal’in muhakemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde hakkında sâdır olan hükm-i idamın derûn-ı varakada Muharrer fetva ve nükûl-i şer’iyyeye muvafık olduğu vareste-i arzdırYani Mustafa Sabri’nin dediği şudur: Askeri mahkeme tarafından ölüme mahkûm edilen Kemal Bey’in mahkemesi hak ve adalete uygun yapılmışsa, idam hükmü uygundur.

İşgalcilerin uşağı Mustafa Sabri ile ilgili geniş araştırmamızı okumak için lütfen tıklayın: http://wp.me/PAexV-4bP

Fetvayı alan Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey ile Adliye Müsteşarı ve İngiliz Muhibleri Cemiyeti Reisi Said Molla, padişahın onayını alması için Damat Ferit Paşa’yi saraya gönderirler. Karar saraydan çıktıktan sonra Bekirağa Bölüğünde kalan Kemal Bey 10 Nisan 1919 akşamının alaca karanlığında buradan alınarak Beyazıt meydanına getirilir. İdam sehpasının etrafını polis ve jandarma sararak, halk yaklaştırılmaz. Kemal Bey sehpada halka dönerek son sözünü söyler:

Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!..”
Meydana yığılan on binler hep bir ağızdan bağırır:
“Kahrolsun böyle adalet!..”
Kemal Bey sözüne devam eder:
Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emânet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin,.. Amin!..

Borcum var, servetim yok! Üç çocuğumu millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın millet”

Cenaze törenini Kadıköy, Mecidiyeköy, Üsküdar Dergah şeyhi Münib Efendi idare eder. Çok sayıda subay ve erin de katıldığı cenazeyi Tıbbıye talebeleri “Türkler’in büyük şehidi Kemal Bey” yazılı bir çelenkle karşılarlar. Cenaze alayı geçerken Kadıköy İtfaiye Karakolu önündeki bir manga asker selam durur. Tabut bir çığ gibi büyüyen kalabalığın elleri üzerinde kabristana getirilir. Genç, milliyetçi öğrenciler cenazenin başucunda konuşurlar. Bir tıbbıyeli gencin feryadını, arkadaşları gözyaşları içinde dinlerler:

Kemâl! Sen, şu anda toprağa verdiğimiz bir çiçeksin. Orada büyüyecek dalların o kadar dikenli olacak ki, seni bu âkıbete lâyık görenlerin hepsini param parça edecektir. İntikâmın behemahâl alınacaktır.”

Kemal Bey’in üzerinden çıkan vasiyeti:

Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayınndaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü’nde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar caddesinde 67 numaralı hanededir. Adı İsmet Hanım’dır. Defin masrafı teyzeme tevdi” buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna Fatiha!.. Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel aşar memuru’l-sâbıka Arif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da mu’âvenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır”. 30 Mart 1335. Boğazlıyan Kaymakam-ı sabıkı Kemal.

İşgalcilerin uşakları tarafından idam ettirildiği için cenazesine gösterilen bu ilgi ve katılım, tıpkı bir ay kadar sonra İzmir’de Hasan Tahsin’in düşmana ilk kurşunu atacak olması gibi, “kurtuluş savaşımızın ilk eylemi” olarak kabul edilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Ekim 1922’de Kemal Bey’i, Urfa mutasarrıfı Nusret Beyi ve Diyarbakır Valisi Reşit Bey’i ‘şehid-i millî’ ilân eder. Bunun üzerine dede Arif Bey Atatürk’ü makamında ziyaret eder. Orada ‘vatanın babası’ iltifatlarıyla karşılanır. Atatürk, torunlarını evlat edinmek istediğini söyler. Arif Bey ise, “Onlar bana oğlumun bediasıdır. Müsaade edin, bende kalsınlar. Nafakalarını karşılamanız yeterlidir.” der. Bu görüşmenin bir sonucu olarak TBMM’de kanun çıkarılır ve Beşiktaş’ta dört daireli bir apartman, Beyoğlu’nda bir ev ve kayd-ı hayat şartıyla tüm çocuklara maaş bağlanır.

Boğazlıyan’da bir mahalleye yıllar sonra “Kaymakam Kemâl Bey Mahallesi” adı verilir. Aynı kasabada 1972’de Kemâl Bey’in adını taşıyan bir ilkokul açılır. Başöğretmenin odasında “Millî Şehid”in resmi asılıdır.

Kemâl Bey’in kabri Mülkiyeliler Birliği tarafından yaptırılır. Adına “Anıt-Mezar” denilir. 15 Aralık 1973 günü mezar sade bir törenle açılır.

Bülent Pakman. Aralık 2013. Türk  Dünyası  Tarih  Dergisi  Mayıs 1988  Sayı:17  Sayfa:44-46 den yararlanılarak derlenmiştir. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden alıntı yapılamaz.


Sharjah 2011Bülent Pakman kimdir?

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.