2. Dünya Savaşı sonunda 12 Ada Yunanistan’a veriliyor

Ege Adalarının 118 yıllık kronolojisi

  • 1821’de başlayan Mora isyanına, Rodos, Sakız ve Sisam adaları da katıldı.

    Doğudan ve batıdan Rus işgaline uğrayan Osmanlı 14 Eylül 1829 Edirne Antlaşması’yla Yunanistan’ın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı.

  • Osmanlı 1832 İstanbul Antlaşması ile Eğriboz adası da dahil olmak üzere, Kiklad adalar grubunu Yunanistan’a verdi.

  • İtalya 1912 Mart ayında Osmanlı’nın elindeki  12 Adayı (Stankalia, Harki, Kalimnos, Nisiros, Leros, İstanköy/Kos, Kasos, Patmos, Karpathos, Tilos, Leipso, Sömbeki) + Rodos’u ve 15 küçük adayı işgal etti.

  • 7 Ekim 1912’de başlayan Birinci Balkan Savaşında Yunanistan Kuzey Ege’de Limni, Eşek (Agathonisi), Midilli, İmroz, Taşoz, Bozbaba (Strati), Semadirek, Bozcaada, Nikarya, Sisam (Samos), Sakız v.b. adaları işgal etti.

  • 18 Ekim 1912 Uşi anlaşmasıyla İtalya 12 Adayı Osmanlıya vermeyi kabul etti. Ancak darbe korkusuyla donanmayı 30 yıl Haliç’te çürüten II. Abdülhamit yüzünden Osmanlı’nın Balkan savaşı sürerken bu adaları koruma imkanı yoktu. Osmanlı bu nedenle 12 Adanın İtalya hakimiyetinde kalmasını istedi.

  • Uşi Lozan’ın bir semtidir. O yüzden Atatürk düşmanları, Osmanlı’nın imzalayıp uygulamaktan kaçındığı antlaşmaya Uşi demezler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği Lozan Antlaşması zannedilmesi için Lozan derler.

  • Osmanlı ile Yunanistan arasında 13 Kasım 1913’te imzalanan Atina Antlaşması ile Kuzey Ege adaların geleceğinin Avrupalı büyük devletler tarafından belirlenmesi kararı alındı.

  • 14 Şubat 1914’te bu devletler bu adaların Yunanistan’a bırakılmasını kararlaştırdılar. Bu karara karşı Osmanlı bir şey yapamadı.

  • I. Dünya Savaşı’nda İtalya Osmanlı’nın karşı cephede olmasını bahane ederek  22 Ağustos 1915’de 12 Adayı ilhak ettiğini ilan etti. Aralık 1915’de Fransa Meis adasını işgal etti. Osmanlı yine birşey yapamadı.

  • Osmanlı 1916 ve 1917’de Meis’i almaya çalışsa da başarılı olamadı. Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra Fransızlar’ın Meis’ten ayrılması üzerine 1921’de adayı İtalyanlar işgal etti.

  • 21 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Anlaşmasında Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsi Türkiye’ye verildi, 12 Ada ve Meis İtalya’da kaldı, Yunanistan’a bırakılan Ege adalarının silahsızlandırılması karara bağlandı.

  • Meis verilmeyebilirdi diyenler bu edinimlerden bahsetmezler. Lozan’da izlenen politika Misak-ı Milli üzerineydi. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın 28 Ocak 1920’de deklare ettiği Misak-ı Milli’de Ege Adaları ve 12 Ada yoktu. Çünkü Misak-ı Milli, 30 Ekim 1918’de Osmanlı’nın elinde olan toprakları içeren bir metindi. Lozan’da sert müzakerelere rağmen nüfus çoğunlukları ve ortada İtalya ile Uşi geçmişi 12 Ada için daha başka edinimlere engel oldu.

  • II. Dünya Savaşı sırasında 1941’de Almanya 12 Adayı işgal etti ve savaşta kendi taraflarında yer alma karşılığında 12 Ada’yı Türkiye’ye vermeyi teklif etti, ancak Türk Hükümeti kabul etmedi.

  • 1945’de İngilizler 12 Ada’yı işgal ettiler.

  • II. Dünya Savaşı galibi Müttefiklerin Dışişleri Bakanları Paris’te 27 Haziran 1946’da adalarda oturanların çoğunluğunu Rum olduğu gerekçesi ile Oniki Ada’yı Yunanistan’a vermeyi kabul ettiler. Türkiye 2. Dünya savaşında Müttefikler safında savaşmadığı için toplantıya çağrılmadı.

  • Yunanistan Nisan 1947’de Oniki Ada’yı teslim aldı.

  • Ege, Akdeniz adaları “LOZANDA VERİLDİ” diyenler ya yukarıdaki gerçekleri tam bilmiyor ya da kasıtlı olarak YALAN SÖYLÜYORLAR. Lozan görüşmeleri öncesinde hakimiyeti Türkiye’de olup Lozan’da Türkiye tarafından Yunanistan’a ya da İtalya’ya verilmiş hiç bir ada yoktur, MEİS de dahil.

İkinci Dünya Savaşı başlarında İtalya saldırgan bir tutum içine girmişti. Bunun sonucu olarak Akdeniz, Orta Doğu ve Balkanlarda istila emelleri taşıyordu. İtalya 1936 yılında Oniki Ada’yı askeri yönden tahkim etmeye ve silahlandırmaya başladı. İtalya’nın bu tutumundan rahatsız olan Türkiye istihbarat birimleri sayesinde Oniki Ada’nın silahlandırıldığına ait bilgiler alıyordu.

Bunlara göre; İtalya, özellikle Rodos’a 100 sahra topu ve çok miktarda mühimmat getirmişti. Bu toplar Birindizi limanından getirilen 7,5’luk ve 15’lik sahra ve ağır sahra toplarıydı. Ayrıca, edinilen bilgilere göre İtalya Rodos’a 8’i avcı, 8’i bombardıman olmak üzere 16 uçak çıkarmıştı. Türkiye’nin Rodos Konsolosu Reşit Karabuda, 27 Eylül 1938 tarihli raporunda, İtalyanların Rodos ve İstanköy’e önem verdiklerini, Rodos’ta askeri faaliyetin hızlandığını ve İtalyanların 1000 sandık mavzer fişeği ile 500 kadar deniz askerini Rodos’a sevk ettiğini yazıyordu.

Türk milli emniyetini raporuna göre ise; 13 Eylül 1938 günü Rodos’a İtalya’dan 1150 asker getirildiği, bunların 400 kadarının topçu diğerlerinin piyade olduğu ve Rodos limanına bir torpido ile iki denizaltının demirlediği belirtiliyordu. Ayrıca İtalya’nın Rodos’un güneyinde Catavya bölgesinde bir havaalanı inşa ettirdiği de Aydın Valiliği’nce Türk yetkililere bildirilmişti.

İtalya’nın Oniki ada’da yapmış olduğu bu tahkimat ve hazırlık, savaş başladığı zaman hem İtalya’nın hem de onun müttefiki Almanya’nın hem deniz üssü olarak hem de kara üssü olarak çok işine yaradı. Savaş sırasında özellikle Rodos ve Leros adaları çok büyük öneme sahip oldular. İtilaf devletleri bu adaları ele geçirmeye çalıştılarsa da sonuç alamadılar. Ancak Meis adası kısa süre 1941’de İngilizler tarafından işgal edildi. 1943 yılında Leros ve diğer adlar da kısa müddet işgal edildiler. Ancak Musollini’nin devrilip, İtalya’nın savaştan çekilmesi üzerine Oniki Adayı Almanlar işgal ettiler. 1945 yılında Almanya’nın teslim olmasından sonra ise Oniki Ada itilaf devletlerinin eline geçti.

İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye tarafsızlığını ilan etmiş ve herhangi bir teşebbüste bulunmamış olduğundan, Batılı çevrelerde Rodos ve Oniki Ada üzerinde Türkiye’nin söz hakkı olduğunu belirtiyor ve hatta “Türkiye hukuki ve stratejik deliller göstererek İtalya’nın bu adalardan çekilmesini isteyebilir” deniliyordu.
Bu düşüncenin de sebebi şuydu:
İkinci Dünya Savaşı sonlarında Alman uçaklarının dalgalar halinde Ege Adaları’na saldırdıkları sırada, adalarda ve Yunanistan’da büyük bir açlık belirmiş ve bu sebeple Türkiye, zor durumdaki Yunanlılara samimi bir şekilde kucağını açmıştı. Bu sırada Orta Doğu’daki İngiliz kuvvetlerine kumanda eden Mareşal Hanry Mailand Wilson’un savaştan sonra yayınlanan raporunda bu durum şöyle ifade ediliyordu:
“Zorluklar artınca, Türkiye kıyısından sağlanan iaşe (yiyecek-içecek) yolu, mümkün olduğu kadar geliştirilmişti. Esasen bu yoldan, adalarda sivil halk için yiyecek sağlanmaktaydı. Fakat Türk makamları, askeri levazımatın da sevkine müsaade etmişlerdi.

Ekim sonlarında Leros adasından deniz veya hava yoluyla yaralı nakli pek zor olmuştu. Türk Hükümeti, ağır yaralıların Bodrum’da hastanelere yatırılmasına izin verdiği gibi, ameliyat gereken yaralıların da İzmir’deki Fransız Hastanesi’ne gönderilmesini emretmişti.”

Almanlar, işgal ettikleri bu adalardan çekilmek zorunda kalınca, Yunanistan’da ortaya çıkan açlığı göz önünde bulundurarak sırf insani duygularla bu adaları Türk Hükümeti’ne teslim etmek teklifinde bulunmuşlardır. Bu teklif, bu hususta bir müzakereyi dahi kabul etmeksizin reddedilmişti.”

Konuyla ilgili bir başka yazıda işe şunlar anlatılmaktadır:
“1942 yılına kadar Fethiye İl Genel Meclisi üyesi olan Sayın Süleyman Harmanlar, durumu buna bir mektupla aynen şöyle anlatıyor:
– 1942 sonlarına doğru bir gün yüksek rütbeli üç Alman subayı ve bir sivil (İstanköy’lü Nazım Bey), Vali İbrahim Edhem Akıncı’yı ziyaret ettiler. Şüphelendim. Onlar gittikten sonra vilayet makamına gittim.
– Hayrola Vali bey, bu yüksek rütbeli Alman subaylarının ziyaret sebebi ne?
– Çok mühim, dedi. Oniki Ada Başkumandanı mektup göndermiş Oniki Ada’yı size teslim edelim. Yalnız Yunanlılar dahil, Yahudilere vermeyeceğinize dair imza verin, dedi. Ben de acele Ankara’ya yıldırım telgrafı ile durumu bildirdim. Ankara’dan “Bir karış yer istemeyiz! Bir karış da yer vermeyiz diye cevap geldi. Ben de içim sızlayarak Almanlara durumu bildirdim.”

1941 yılında Almanya, Irak’a Türkiye üzerinden asker geçirmek için adalarda Türkiye’ye toprak vaadinde bulundu. Ancak, Türkiye tarafsızlığını korudu. Oniki Ada 1945 yılında müttefiklerin eline geçti ve o yıl Yunanistan’a bırakıldı. Bir yıl sonra ise İngiliz askeri yönetimi altında Paris’te 27 Haziran 1946’da yapılan Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Oniki Ada’nın Yunan hakimiyetine geçmesi kabul edildi. İtalya bunu 10 Şubat 1947’de onayladı ve Yunanistan askeri yönetimi Nisan 1947’de Oniki Ada’yı resmen aldı.

Oniki Ada’nın 1945 yılında Yunanistan’a verilmesinden sonra resmi statü için görüşmeler devam ederken Türk basınında da Oniki Ada üzerindeki tarihi Türk haklarını belirten yazılar çıkmaya başladı. Bu yazılar üzerine de Türk kamuoyu Oniki Ada ile yakından ilgilendi. Paris’te görüşmeler sürerken, Türk basınında Oniki Ada’yla ilgili yazıların çıkması, Türk kamuoyunun ilgisini buraya çekiyordu. Bu durum karşısında paniğe kapılan Yunanistan, uluslararası alanda, geniş bir kampanya başlattı. Zaten, barış konferansından önce de, kamu oyunu hazırlamak için hiçbir propaganda faaliyetini ihmal etmemişti. Hatta Yunan Kral naibi tarafından yapılan ziyaret sırasında adalara Yunan bayrağı çekilmişti.

Yine de Yunanistan, bu konuda Türkiye ile karşı karşıya kalmak istemiyordu. Çünkü o zaman İngiliz işgalinde bulunan adalar, İtalya’nın Türkiye’den gasbettiği eski ve tarihi Türk mülklerindendi. Aynı zamanda oralarda ihmal edilmeyecek miktarda Türk topluluğu da yaşamaktaydı.

II. Dünya Savaşı’nda İtalyanlar mağlup olunca, 10 Şubat 1947’de Paris’te imzalanan barış antlaşması ile Oniki Ada, sadece adalarda oturanların çoğunluğunu Rum olduğu gerekçesi ile Yunanistan’a verildi. Oysa adaların hukuki sahibi Türkiye idi ve adalarda yaşayan önemli sayılabilecek bir Türk nüfusu vardı. Böyle olmasına rağmen Paris Antlaşması sırasında Türkiye’nin görüşü bile alınmadı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış olan galip devletlerin adalar halkının çoğunluğunun Rum olduğu gerekçesi ile, Oniki Ada’yı Yunanistan’a vermeyi önceden kararlaştırmış oldukları anlaşılmaktadır. İtaya da, kendi iç işleriyle uğraşmak istediğinden bu pürüzlü sorunun bir an önce ortadan kalmasını istiyor, adaların Yunanistan’a verilmesine ses çıkarmıyordu. Hatta Washignton’daki İtalya büyük elçisi, hükümetin bu konudaki niyetlerini açıklamıştı.

Adalar, sadece oralarda yaşayan Rumlar çoğunlukla olduğu için Yunanistan’a verilmişti. Oysa jeopolitik konum, bir milletin savunması için ortaya koyduğu büyük önem bakımından milletlerin politikalarına yön veren çok önemli bir faktördür. Milliyet prensibi, aynı milliyete sahip olanların aynı rejim ve aynı devlet altında bulundurulması şeklinde kullanılırsa, bugünkü dünyanın siyasi haritasının çok büyük değişimlere uğraması gerekir.

Lozan barış görüşmeleri sırasında, halkının %75-80’e yakını Türk olan Batı Trakya Yunanistan’a bırakılmıştır. Sebep olarak da Batı Trakya’nın Yunanistan için stratejik önemi gösterilmiştir. Dolayısıyla, 1947 Paris Antlaşması’nda Oniki Ada, hukuki olarak adaların sahibi durumunda olan Türkiye’ye hiç danışılmadan, İkinci Dünya Savaşı’nın galibi ülkeler tarafından adalarla tarihi ve hukuki açıdan taraf olmayan Yunanistan’a verilmiştir. Bunun hukukla bağdaşan bir yönü yoktur. Batı dünyası, Türkiye’ye karşı çifte standart uygulamıştır.

Sonunda Oniki Ada “Helen medeniyeti” hayranı olan savaşın galipleri tarafından 1947 Nisanında Yunanistan’a hediye edildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın 50 bine yakın şehit vererek ele geçirdiği, Ege ve Akdeniz’in kilit noktasındaki Rodos ve diğer adalara Yunanistan sahip olmuştu. Böylece 35 yıl sonra Rodos’un ve Oniki Ada’nın tarihinde yeni bir sayfa açılmıştı.

Aşağıdaki sayfalardan yorumsuz alıntıdır, görüşler yazarına aittir:

2.Dünya Savaşında 12 Ada http://www.istankoy.org/documents/46.html

12 Ada’nın Yunanistan’a verilmesi http://www.istankoy.org/documents/47.html

Yazıda değinilmeyen önemli bir husus var. Almanlar 2. Dünya savaşı sırasında 12 Adayı Türkiye’ye vermeyi teklif etmişlerdir, ancak Türkiye’nin kendi saflarında savaşa katılmasını karşılığında. Türk Hükümeti bunu kabul etseydi Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacaktı. 

Osmanlı Donanması Haliç’te niçin çürütüldü?

Abdülaziz döneminde Osmanlı donanması yenilendi. 30’u zırhlı, 70’i ahşap olmak üzere toplam 106 gemi alındı. 1867’de Bahriye Nezareti kuruldu. Osmanlı donanması dünyanın en büyük 3. donanması haline geldi. II. Abdülhamit işte böyle büyük bir donanma devraldı.

II. Abdülhamit sarayda kurduğu diktasını sağlama almak için donanmayı Haliç’e demirletip çürümeye bıraktı. Çünkü gemilerin top namlularını saraya çevirmesinden korkuyordu. Meclisi Mebusan’ın 27 Mart 1909 günlü oturumunda okunan Bahriye Encümeni Mazbatasında Abdülhamit döneminde donanmanın nasıl çürüdüğü şöyle özetleniyor:

“Donanma Haliç’te hareketsiz bırakılmış, ateş talimi ve manevradan kaçınmakta, buna kalkışmak bile büyük suç sayılmaktaydı. Haliç’te donanmayı oluşturan gemilerin sayıları ve tipleri görülüyor, ancak personeli eğitim yapamıyor. Bakımları yapılmayan gemiler pastan çürüyorlardı.”

Abdülhamit döneminde Bahriye Nazırlığı yapan Hasan Rami Paşa “Hatırat”ında donanmanın perişanlığını şöyle anlatıyor:

“Tersane tesislerinin hiçbiri işlemiyordu. Bahriyece önemli olan havuz kapakları da haraptı, torpido istimbotları kıçtan karaya bağlanmıştı, alt tarafları pas tutmuştu, çürüyorlardı, bitiyorlardı. Bahriye Nezareti’ni borca boğulmuş buldum; ne para veriliyordu ne de itibar kalmıştı; ayrılan bütçenin ancak üçte birinin verilmesi adet haline gelmişti. Nihayet gemiler çürüdü, içlerinde asker barınamayacak hale geldi. Subaylar bile kamaralara şemsiyeleri açık olarak girer çıkar oldular.”

Sonra ne mi oldu? 1911’de İtalyanlar Trablusgarp’a saldırdıklarında çürümüş Osmanlı donanması İtalya’ya karşı koyamadı. İtalyanlar ellerini kollarını sallayarak 12 Ada’yı işgal ettiler. 1912’de de Yunan donanması Ege adalarını işgal etti. 1915’te İngiliz Fransız birleşik donanması hiçbir engelle karşılaşmadan gelip Çanakkale’yi zorladı. Osmanlı güçlü bir donanmaya sahip olsaydı ne adalar kaybedilir, ne de Çanakkale Savaşı olurdu. Çanakkale’de verdiğimiz şehitlerinin vebali Abdülhamit’in omuzlarındadır.

Başka bir vebal örneği: Sarıkamış Harekâtı öncesi Yemen’den yazlık giysilerle gelen Mehmetçiğe kışlık giysi gönderilmesi için Enver Paşa emir verdi. İstanbul’dan 3.000 asker ve giysi yükleriyle üç kuru yük gemisi Trabzon’a doğru hareket etti. Bu gemilere koruma yapacak savaş gemilerimizin hepsini Abdülhamit Haliç’te çürütmüştü. Başka seçenek yoktu, kuru yük gemileri korumasız yola çıktılar ama Sinop açıklarında Rus donanması tarafından batırıldılar. Mehmetçiklerimiz ve Sarıkamış’taki Yemen gazilerine giden kışlık giysiler sulara gömüldü, Abdülhamit yüzünden.

Tarihçi Enver Ziya Karal bu felaketler zincirini kısa ve öz olarak şöyle açıklıyor: “Abdülhamit’in müptela olduğu ve tedavisi mümkün olmayan vehmi (korkusu) nedeniyle donanma Haliç’te çürütüldü.”

Kaynaklar:

Alper Aksoy Facebook sayfası: https://www.facebook.com/profile.php?id=100009026428355 

Abdülhamit’in çürüttüğü donanma. Bülent Pakman 29 Kasım 2020 ve bu yazıdaki  dipnotlar https://bpakman.wordpress.com/turk-dunyasi/eski-turk-devletleri-turk-yurtlari-turk-topluluklari/eski-turk-devletleri/osmanli-devleti/20yuzos/26310-2/abdulhamitin-curuttugu-donanma/

Bülent Pakman. Temmuz 2015. İzin alınmadan, aktif link verilmeden alıntılanamaz.

12 Ada ile ilgili tüm yazılarımız:

Bakü Ofis 2011Bülent Pakman kimdir?

1 Responses to 2. Dünya Savaşı sonunda 12 Ada Yunanistan’a veriliyor

  1. Geri bildirim: Ege Adalarının 118 yıllık hikayesi | Pakman World

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.