Kendini ömür boyu öğrenmeye adamış bir araştırmacı

“Genç Atatürk-Osmanlı Zabitinden Türk Devlet Adamlığına” kitabının yazarı, Baylor Üniversitesi’nde (ABD-Teksas) görevli, Polonya asıllı Prof. Dr. George W. Gawrych anlatıyor:

“Atatürk, tarihin istikrarsız bir döneminde ortaya çıkan ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve vizyonunu tasarlayıp iradesini kabul ettirmesinde kendisine yardımcı olan silah ve siyaset arkadaşlarından oluşan güçlü bir ağ sayesinde doğmuş, askeri ve siyasi bir dehaydı. Kendisini üç eksende, yani dimağ, vicdan ve hisler alanında geliştirmeye olduğu kadar, başkalarına önderlik etmekte bu niteliklerini kullanmaya zaman ve çaba harcadı. Olgunlaşmaya veya mükemmelleşmeye, yani bir süreç olarak kemale ermeye doğru yaptığı yaşam yolculuğunun temelleri geçmişe dayanan bir varlık ve oluş süreciydi.

Atatürk, önündeki ödevleri ciddi bir biçimde irdeleyen ve bunların üstesinden gelen, adanmış bir profesyonel ve mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahipti. Gelgelelim, oluş, geleceğe dönük bir bakış, yeni sorun, yeni zorluklarla baş etmeye hazır ve açık olmayı gerektiren bambaşka bir konuydu. Yaşam, onun için aydınlanmanın bir laboratuvarı, bilgi edinmek ise hem bir güç, hem de esin kaynağıydı. Bir subay ve bir insan olarak kendisini kozmopolit bir zihin ve ruhla geliştirdiğinden, savaş döneminde bir askerden, kafasında tek bir düşünce, irade ve amaç olan asker-devlet adamına geçişi kolaylaştı. Atatürk Cumhuriyet’i kurmaya kararlıydı ve diplomasi aracılığıyla savaşa son verirken, aynı anda yıldırım hızıyla bir barışa doğru geçti. 20. Yüzyıl tarihinin en olağanüstü başarılarından biri olarak, Türkiye, I. Dünya Savaşı’ndan egemen ve bağımsız bir Cumhuriyet olarak çıktı.

Atatürk, 15 Mart 1923’te Adana halkına yaptığı konuşmada da görüldüğü gibi, insani duyguların gücünü kavramıştı. “Tarihi yapan akıl, mantık, muhakeme değil, belki bunlardan çok hissiyattır.” İnsani duyguların önemi ve çeşitliliğini çok iyi anlayan Atatürk, coşup taşan duyguları kullanmak yerine, bunlara panzehir olarak duygusal olgunluk veya olgun duygulardan sıkça söz etmişti. Savaş kesinlikle kaba güç uygulamasıydı ve katılımcılarından şiddetli duygular talep ediyordu. Araştırma, dinleme ve gözlemleme aracılığıyla Atatürk, kendi duygusal zekâsını olgunlaştırmaya çalıştı. Kendi duygusal meseleleriyle yüklenmiş olmakla birlikte yine de başkalarına duygudaşlık gösterebilecek kapasiteye sahipti; bu ille de acıma veya şefkatten kaynaklanması gerekmeyen, fakat hayatı ve insanları anlama ihtiyacından doğan bir duygudaşlıktı.

Bir lider olarak halkıyla duygusal bağlantı kurması can alıcı önem taşıyordu. Sözgelimi, Sakarya Muharebesi’ne günler kala çıkardığı 20 Ağustos 1921 tarihli emri, doğrudan doğruya muharebe esnasında karşı karşıya kalacakları şeylere karşı hassas birer birey, birer insan olarak her bir zabit ve askere hitap ediyordu. İnsan psikolojisini, özellikle insanın nasıl düşündüğünü ve ne hissettiğini ayırt etmek önemliydi. Bundan dolayıdır ki, Atatürk başkalarının zihinsel gücünü ve duyusal durumlarını sezmekte önemli ölçüde başarılıydı, genel olarak iyi bir dinleyici ve sağlam bir gözlemciydi. Kaldı ki bu bilgi, nihayetinde yakınındakileri olduğu gibi milleti de, hem kendisinin, hem milletin hayrına hizmet edecek şekilde yüreklendirmesine ve yönlendirmesine hizmet etti.

Etkili bir lider olmak hem rasyonel hem sezgisel bilgiye sahip olmayı gerektiriyordu.

Atatürk’ün eklektik zihni edebiyat, tarih, felsefe, siyaset kuramı ve psikoloji gibi çeşitli disiplinlerden insani deneyiminin incelenmesini kapsıyordu. Bu geniş ilgi ve araştırma yelpazesi, bir askerin bir devlet adamına dönüşümünü hazırlamaya yardım etti. Atatürk çoğu zaman daha geniş resme bakarak savaşta siyasetin önceliği ile strateji, askeri harekât ve taktikler arasındaki etkileşimin önceliğini takdir etti ve bu alanların ayrıntılarını özümsediği gibi, incelemelerinden özgün çıkarımlarda bulunmayı da başardı. Kendi askeri eserleri, Atatürk’ün irfanı sadece bilgi edinme değil, aynı zamanda bu bilgiyi içselleştirme olarak gördüğüne işaret eder. Bazı şeyleri çok iyi bilmek, özgüven inşa eden ve sezgisel yetenekleri geliştiren bir güçtü. Fakat ona göre, bilgi son tahlilde pratik bir uygulama alanı bulmalıydı. Zira bir lider olarak Atatürk, önemli kararlar vermek ve bunları kararlılıkla uygulamak zorundaydı.

Vicdan Atatürk’ün yaşamında önemli bir rol oynadı. Zira sahip olduğu inanç, azim, kararlılık ve cesaret bu kavrayışının derinliklerinden çıkıyordu. Atatürk vicdan sözcüğünü, düşünce ve eylemlerinin kaynağı olarak altını çizmek kadar, bireyleri ve grupları teşvik etmek için de sıklıkla kullandı. Ona göre vicdan, hep birlikte bir karakteri oluşturan değerler, erdemler ve bilinci kapsıyordu ve liderlikte karakter, her şeyden önde geliyordu. Karakter olmaksızın dimağ işe yaramazdı. Atatürk, mükemmeliyet, profesyonellik, yurtseverlik, onur, görev bilinci, cesaret, fedakârlık değerlerini tecessüm (boyut kazanma, cisimlenme) ve telkin eden mesleki bir kumandanlık ortamı yaratmayı bildi. Yol gösterici örneklerin ve kişiliğinin gücü kadar, hocalarından ve literatürden öğrendiği yaklaşım ve tutumun rehberliğini takip etti. Bu değerleri, bir siyasi lider olarak kendi rolüne eklemledi. Öz benliğini geliştirmeye özen gösterdi.

Atatürk, belki daha lisede okuduğu sıralarda, yani çok genç yaşlarından itibaren kendisini liderliğe hazırlamaya karar vermişti. Dimağ, vicdan ve histen oluşan Kemalist üçlemeyi kendi yaşamında dikkatle geliştirdi, ardından bilgisini ve sezgisel becerilerini başkalarıyla ilişkilerinde de kullandı. Dimağ ve vicdan başarılı liderlik için önemliydi. Clausewitz’in alıntılarından, Atatürk sorunlara karşı “uzmanlaşmışlıktan çok, kapsamlı yaklaşıma” ve “soruşturmacı bir dimağa” sahipti. Bu bilişsel yönelimi, henüz bir askeri öğrenciyken geliştirmişti. Ömür boyu kendini öğrenmeye adayan, yaşamı ve insanları anlamak isteyen bir araştırmacı, zamanını, enerjisini kişisel inceleme ve tefekküre adayan kozmopolit zihniyetli bir kişiydi. Atatürk, Clausewitz’den, Goltz’tan ve askeri okullardaki hocalarından, kuram ve uygulama arasındaki etkileşimin değerini, bir sorunun doğasının somut olarak anlaşılmasının önemini öğrenmişti…”

Kaynak: Atatürk, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve vizyonunu nasıl tasarladı? Uğur Dündar, Sözcü, 28 Ekim 2020 https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/ugur-dundar/ataturk-modern-turkiye-cumhuriyetinin-kurulusunu-ve-vizyonunu-nasil-tasarladi-6100604/

Bülent Pakman, Ekim 2020, izinsiz ve aktif link verilmeksizin alıntılanamaz.

Facebook Widgets

IMG_2080Bülent Pakman kimdir?