Osmanlıyla yüzleşmek

Osmanlı’ya en büyük desteği Bizans verdi

Genellikle, “Öteki beylikler kendi aralarında kavga ederlerken, Osmanlılar Bizans’la savaşarak büyüdü” denilir. Osmanlılar da öteki beyliklerle kıyasıya savaşmışlardır. Osmanlıların, öteki Müslüman Türk beyliklerine olan üstünlüğü, Trakya’ya geçmesi, Rumeli’nin zenginliklerine ulaşmasıdır. Bu da Bizans desteğiyle gerçekleşmiştir. Osmanlı Beyliği’ne imparatorluk yolunu açan devlet Bizans’tır. Bizans, o sıralarda Paleolog ve Kantakuzen adlı iki imparator adayının rekabetini yaşamaktadır. Kantakuzen, Orhan Bey’den yardım ister. Orhan Bey de kızı Theodora ile evlenmek karşılığında destek verir, Gelibolu’dan da bir kale alır. Orhan Bey’in birinci eşi de Yarhisar Tekfuru’nun kızı Holofira’dır. Orhan Bey, Paleolog’un da bacanağı olacaktır.

Bayezit’e Türk beyleri ihanet etti

“Resmi tarih”in üzerinde yeterince durmadığı konulardan biri de ünlü Ankara Savaşı’dır. Doğu Türklerinin hükümdarı Timur ile, gittikçe büyüyen ve liderliğe doğru yürüyen Osmanlı Beyliği’nin, yani Batı Türklerinin hükümdarı Yıldırım Bayezit’i karşı karşıya getiren bu savaş, sadece Anadolu’nun değil Bizans’ın yazgısını da çok yakından etkilemiştir.

Yıldırım Bayezit, Timur’la savaşmak için Bizans kuşatmasını kaldırmış, böylece İstanbul’un fethi yarım yüzyıl gecikmiştir.

Ayrıca Anadolu çok uzun süre kargaşa içinde kalmış, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu da yarım yüzyıl gecikmiştir.

Ne yazık ki Îslamcı-Türkçü “resmi tarih” anlayışı, Müslümanlar arası çatışmaları örtbas etme eğiliminde olduğu gibi, Türk beyleri arasındaki rekabeti de tarihin stratejik öğelerinden biri olarak ele alma eğiliminde değildir.

Oysa Türk-İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarının bazıları Müslümanlar arasındaki mezhep ve devlet çatışmalarında ve Türk beyleri arasındaki kavgalarda yaşanmıştır.

Bu dönüm noktalarından biri de Ankara Savaşı’dır.

“Resmi tarih” görüşü, Yıldırım Bayezit’in yenilgisini çözümlerken, sisli hava, ordusunun küçüklüğü ve yorgunluğu, Timur’un ordusundaki filler gibi öğelere yer verir. Oysa asıl yenilgi nedeni, savaş sırasında, ordunun sol kanadında konuşlanmış olan Kara Tatarlar’ın Osmanlı’ya arkadan oklarla saldırması, sağ kanadında ise Aydın, Germiyan, Saruhan ve Menteşe kuvvetlerinin, Timur’un yanında yer alan beylerinin yanına geçmesidir. Ankara Savaşı Türk beylikleri arasındaki rekabet dolayısıyla yitirilmiştir.

Fatih İstanbul’u yağmalattırdı

“Resmi tarih” tarafından, Fatih’in İstanbul’u fethettikten sonra kenti yağmalattırmadığı öne sürülür. Bu doğru değildir. Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra üç gün üç gece kente girmemiş, askerlerinin yağmalaması için beklemiştir. Kenti fetheden Osmanlı askerleri, bütün değerli eşyayı yağmalamış, bu arada fidye verebilecek zenginlikte olan Bizanslıları tutsak almıştır. Osmanlı – Türk “Batılılaşma” sürecinin kurumsal başlangıç noktası Fatih Sultan Mehmet’le olmuştur.

İlk devalüasyonu yapan Fatih Sultan Mehmet

Fatih Sultan Mehmet Osmanlı tarihinin ilk devalüasyonunu yapmış, yani paranın değerini düşürmüştür. Böylece merkezi yapıyı güçlendirmek ve genişletmek için gereken finansmanı sağlamıştır. Bilindiği gibi Osmanlı’nın paranın değerini düşürme yöntemine tağşiş deniliyor. Mağşuş yani tağşiş edilmiş sikke, ya küçültülmüş ya da içine bakır karıştırılarak gümüş gramajı düşürülmüş akçe. Tabii herhangi bir tağşiş işlemi yapıldığında Galata bankerleri derhal bu durumu fark ediyor ve Osmanlı parasının Batı devletlerinin altınları karşısındaki değerini düşürüyorlar; böylece devalüasyon ortaya çıkıyor.

Şevket Pamuk diyor ki, “Tağşişi en çok sevenler, merkeziyetçi ve reformcu Padişahlar. Osmanlı’da ilk tağşiş, Fatih Sultan Mehmet çocukken birinci kez tahta çıktığında yapılıyor. Sonra Fatih, her on yılda bir tağşiş yapıyor. Bir başka büyük tağşiş II. Mahmut zamanında yapılıyor örneğin.

“O zamanlar enflasyona karşı güvence sağlayan, faiz ve benze-ı i kurumlar yok. Bu nedenle sabit gelirliler yani esnaf ve yeniçeriler çok zarar görüyor. Bir tağşiş sırasında 1 duka altının değeri 18 akçeden 44 akçeye çıkartıldığında, yeniçerilerin maaşı günde 1 akçe. Bunun üzerine yeniçeriler Edirne’de bir tepede toplanıp olayı protesto ediyorlar ve maaşları günde 3,5 akçeye yükseltiliyor. Edirne’deki bu tepenin adı bugün de ‘Buçuk Tepe’.”

Yavuz, Alevi katliamını Kürt beyiyle yaptı

Osmanlı İmparatorluğu ile sürekli bir rekabet içinde bulunan İran’ın ünlü İmparatoru Şah İsmail’in, Anadolu’ya yolladığı dervişlerle Aleviliği yaydığı ve bu mezhebin yayılmasını  siyasal açıdan sakıncalı gören Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran’a kadar Alevi kellesi keserek yürüdüğü bilinir ama bu katliamı, müttefiki Kürt Beyi İdris-i Bitlisi ile birlikte yaptığına değinilmez. Yine bu bağlamda, Kuyucu Murat Paşa’nın Celali İsyanları’nı bastırırken, kellelerini keserek kuyulara doldurduğu binlerce kişinin Alevi-Bektaşi olduğundan pek söz edilmez. “Resmi tarih”, Celali İsyanları’nın dinsel mezhepsel özellikleri üzerinde pek durmaz.1826’da yeniçeriler ortadan kaldırılırken Bektaşi tekkeleri de kapatılır, Bektaşi babaları sürülür. Alevi-Bektaşi cemaati zulme uğramış ama “resmi tarih” bunu görmezden gelmiştir. (Not:  Ermeni katliamını da Kürtler yapmıştır. Herşeyi Türklerin üzerine atma kolaylığından artık vazgeçilmeli BAKINIZ 1BAKINIZ 2. B. Pakman).

Osmanlı insan yaktı

Adının önünde bir de profesör unvanı bulunan bir zat, televizyonda, izleyenlerin gözünün içine baka baka, “Hıristiyanlar, Engizisyon mahkemeleri kararıyla çatır çatır insanları yakarken, Osmanlılar kimseyi inançlarından dolayı yakmamıştır”, diyordu. Oysa ne yazık ki Osmanlılar da inançlarından dolayı Hurufileri, üstelik de din adamlarından fetva alarak yakmışlardı.

Osmanlı halkın Müslüman olmasını istemedi

Osmanlı emperyalist değildi” söylemlerine bakmayın. Savaşlardan sonra yapılan antlaşmalardaki yıllık ödemeler, Hıristiyanlardan adam başına alınan cizye adlı vergi hep bu emperyalizmin göstergeleridir. Alacağı haraç azalmasın diye, üretime ve yönetime hiç müdahale etmiyor, yerel yöneticilerden birini halkın başına geçiriyor, cizyeden dolayı da, kitleler halinde Müslüman olunmasını istemiyordu. Yoksa şimdi tüm Balkanlar Müslüman olacaktı.

Kurtuluş Savaşı’nın komutanları hilafetçiydi

Cumhuriyet dönemi “resmi tarih” anlayışı genellikle Kurtuluş Savaşı’na katılan herkesin cumhuriyetçi oldukları gibi bir izlenim yaratmıştır. Oysa bu izlenim doğru değildir. Mustafa Kemal’in silah arkadaşları, yani Kurtuluş Savaşı’nın kahraman komutanları, onun cumhuriyetçi eğilimlerini sezdikçe, hilafetten yana koydukları tavırlarını belirginleştirmişler ama büyük zafer karşısında cumhuriyete istemeyerek de olsa boyun eğmişlerdir.

Alıntılar:  Emre Kongar, Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006.

Görüşler yazarına aittir. Bülent Pakman Ocak 2011. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden alıntı yapılamaz.

IMG_2080Bülent Pakman kimdir?