Kur’an’da Reenkarnasyon (ruh göçü – tekrar doğuş)

Yazılarımızda incelenen reenkarnasyonla ilgili olabilecek bazı Kur’an ayetleri  ve kısa açıklamaları, alfabetik sırayla:

Abese 19-22; “Hücreden yarattı onu, ölçülendirip biçimlendirdi. Sonra, yolu kolaylaştırdı ona. Sonra onu öldürdü, kabre koydurdu: Sonra dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu.

Sperm ve yumurta hücrelerinden yarattı, embriyo, cenin halini aldırdı, döl yolundan çıkardı, öldürdü, ruhunu ahirete aldı, zamanı geldiğinde tekrar bedenlendirdi.

Sperm başlı başına ayrı bir varlık. Ayrı bir maddi bedeni ve ruhu var. Yumurta hücresi de öyle. Döllenme sırasında erkek spermi ve dişi yumurta hücresinden gelen kromozomlar birleşir, yeni canlının kromozomları tek hücre/çekirdek şeklinde “zigot” oluşurken perm ve yumurta görevlerini bitirirler yani ölürler. Ardından zigot bölünerek yeni bir canlıyı oluştururken spatyomda bekleyen bir başka ruh o canlıya girerek bedenlenmeyi tamamlar.

Yani  olayda 3 canlı unsur var: Bunlardan ilk ikisi annenin yumurtası, yumurtaya giren babanın spermi. Onlar görevlerini tamamlayınca ölürler ve rahimde zigot aşamasındaki yeni canlı hayat bulur. Bunların hepsi ayrı maddi bedenlere ve ruhlara sahip ayrı canlı varlıklar. Aynen şu anda insan bedenlerinde bulunan sperm, yumurta, hücre, alyuvarlar, akyuvarlar vb. gibi.

Rahimde meydana gelen çocuğun ruhunun, annenin yumurtası ve babanın spermi ile RUHSAL AÇIDAN hiçbir ilgisi yok MADDE AÇISINDAN var, genetik açıdan var, baba spermi vasıtasıyla ve anne yumurtası vasıtasıyla bazı maddi varlıklarını (Y-kromozom, mtDNA) ilerde embriyo-cenin-bebek-çocuk vb. halini alacak olan zigota aktardıkları için… Genetik konularla ilgili yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN. Benzer açıklamalar Bakara 28 ile Hac 5 ayetlerinde de verilmiştir.

Ahzab 11; İşte orada müminler belaya uğratılarak imtihan edilmişler ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmışlardı.

Reenkarnasyon (tekrardoğuş) tekamül için gerekli Evrensel/İlahi kuraldır. Ruh varlığı maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini tekrar tekrar doğuşlarla artırarak yavaş yavaş sonsuz tekamül yolculuğunu sürdürür. Ve varlık öyle bir tekamül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur.

Tekrar dünyaya gelmenin yani reenkarnasyonun belli başlı üç nedeni vardır:
1. Önceki maddi hayatta yapılan yanlışlıkları yeni maddi hayatta kendi üzerinde yaşayarak kefaret ödemek,
2. Önceki yanlışlıklar olsun olmasın, basitten başlayarak daha ileri eğitimler almak, uygulamalar yapmak, deneyimler kazanmak, sınavlardan geçerek  tekamül etmek,
3. Verilen bir misyonu yerine getirmek.

Maddi hayatta ve ahirette edinilen bilgilerin ruhta yerleşip yerleşmediği ancak maddi hayattaki sınavlarla belirlenir. Dertlere, belalara varlık isyan mı edecek yoksa “buna da şükür Allah beterinden korusun” mu diyecek? Verilen imkanları sadece kendine mi saklayacak v.b. Kur’an’da buna dair işaretler bulunmaktadır, bu ayette olduğu gibi.  Sınavlardan geçemeyenler, sınıfta kalanlar tekrar gelecektir. Peki sınavdan geçemeyenler ne olur? Yanıtı aşağıdaki ayette.

A’la 12, 13: En büyük ateşe girer o. Sonra orada ne ölür ne de hayat bulur.” 

Ayet madde aleminde tekrar  bedenlenmeyeceklere (reenkarne olamayacaklara) gönderme yapmaktadır.

Ankebut 57; “Her can, ölümü tadacaktır; sonunda bize döndürüleceksiniz.”

Ayetteki “can” ifadesi meallerin 14’ünde vardır. Diğer meallerin 3’ünde “canlı”, 12’sinde “nefis”, 2’sinde “nefs”, 2’sinde “herkes” olarak geçer. Bunlardan anlaşılan ayette bedenlenmiş varlıkların hepsinin ruhlarının değil canlarının kastedilmiş olduğudur.

Her dünyaya gelen için bir beden oluşur, o beden can taşır. Ölen candır. Ruh ölmez, can vermez, ölümü tadan, canı veren bedendir. Her beden can verir ama ruh devam eder gider, bedenlenmeden önce neyse bedenden ayrılma anında da odur, tek farkla, onu bedene bağlayan CAN ölümü tatmıştır yani artık yoktur.

Ayet, başta ölüme, sonra da ölüm demeyip döndürülmeye gönderme yaparak reenkarnasyona işaret etmektedir. Her dünyaya gelen can taşır, kişiliği (nefsi) olur. Ruh ölmez sadece ölümü hisseder. Sonunda yani reenkarnasyonun sonunda geldiği yere, kaynağa, varlık birliğine geri döner.

Araf 172, 173; “Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: “Rabbiniz değil miyim?” Onlar: “Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz.” demişlerdi. Şöyle de demeyesiniz: “Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?

Bir kısım müfessirler bu âyeti “dünyaya gelmeden önce insanların, ruhlar aleminde Allah`ın kendilerinin Rabbi olduğuna şahitlik etmelerinden bahsettiği” şeklinde anlamışlardır. Bu gibi yorumlamalardan klasik olarak bildiğimiz “Elest Bezmi” anlayışı doğmuştur.

Ruhlar dünyadaki bedenlere girmeden önce Allah’ın dilediği yerde bulunurlar. Buna akaitte Elest Bezmi ya da Bezm_i Eleste denir.  Bu anlayış ruhların dünyaya gelmeden önce varlığını ortaya koyar. Akıllı varlıklar olan Ruhlar oradan kendi farkındalıklarıyla madde alemine bedenlenmek için gönderilirler.

Bedene girerken de bedenden ayrılırken de bedene girerken de ruhun “şuur hali değişir“. Kur’an’da bu “değişim” “BAAS” (ba’s) olarak ya da başka kelimelerle verilmektedir. Genelde meallerde yanlış şekilde “dirilme” olarak çevrilmiş olup bazı ayetlerde  (Muminun 100 gibi) tekrar doğuş – reenkarnasyon anlamına gelmektedir.

Bakara 28; “…Siz ölülerdendiniz. O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz”.

Çoğu kimseler reenkarnasyonu çok açık ve basit şekilde anlatan bu ayeti “tevil” etmede yani görünür anlamından başka bir anlama çevirmede yarışıyorlar.

Önceki Abese 21-28 ile izleyen Hac 5 ayetlerinde de açıklandığı gibi hayatın başlangıcı sperm/meni değil “döllenme”dir. Döllenme sırasında biri anneden “oosit” denilen, diğeri babadan “meni” denilen gelen iki eşey hücrenin birleşmesi sonucu oluşan hücre/çekirdek zigotu, zigot da gelişiminin devamında bölünerek canlıyı oluşturur. Oosit hücreye dişinin yumurtalıklarında oluştuğu için “yumurta”,  meniye “sperm” de denilmekte. Ana rahminde oluşan canlının başlangıçta durumu budur.

Bazı dini açıklamalarda anlatıldığının aksine insan hayatı meni ile başlamaz, ne meni ne de yumurta tek başına başka bir canlıyı oluşturamazlar. İkisi de anneden ve babadan canlıya ayrı ayrı gen aktarırlar. Bu aktarmayı yapabilmeleri için de birleşmeleri şarttır.

Mevt ölü, emvâten – ölüler demek. Bazı dincilere göre “ölülerdendiniz” demekle ana rahmindeki durum kasdediliyormuş. Ana rahmindeki insan, varlık, zigot, embriyo, cenin adına ne derseniz deyin ölü müdür? Ölmek için önce bedenlenmek lazım. İlk zigot formundan başlayarak bedenlenen sonra o bedeni embriyo, cenin formunda gelişen insan/varlık, rahimde bu aşamalardan birinde ölürse ondan sonra nasıl dünyaya gelebilir/dirilebilir? Zaten hamilelik sırasında alınan görüntüler de ceninin ölü değil canlı olduğunu göstermektedir.

Bazı dinciler de diyor ki “efendim  emvaten Berzahta mevt idiniz demektir, mevt ise geçici olarak ayrılmaktır“. Buna göre yukarıdaki ayet “siz geçici olarak ayrılmıştınız” demiş. Mevt ölüm demekse, geçici olarak ayrılmak da ölüp tekrar bedenlenmek demek.

Peki diyelim ki onların dediği gibi, bunu diyen sayın hazret cevap ver, ana rahmine girmeden önce kim geçici olarak, nereden ayrılmış? Kim nereden ayrılabilir? Elbette dünyadan. Yani “siz ölüp geçici olarak dünyadan ayrılmıştınız, o sizi diriltip tekrar dünyaya gönderdi“. Eee biz ne demiştik? Senin zorlamayla bizi götürmek istediğin yer bizim dediğimizin tıpkısının aynısı. Yani reenkarnasyon.

Yukarıda değindiğimiz gibi bazı İslami kesimler dünyaya gelmeden önce ruhların toplandığı Eleste Bezmi denilen bir yer olduğuna inanıyorlar. Olabilir, bu spatyom inancına yakındır diyeceğiz ama Allah’ın emri, arkadan ille bir yobaz saçmalığı gelecek. Meğer emvaten yani ölüler orada toplanan ruhlarmış. Neyse, bazıları ruhların hiç olmazsa nereden geldiklerini kabul etmişler, reenkarnasyona inananların “spatyom” dedikleri yerden, ama bu arada “haşa – ayete göre” ama aslında kendilerine göre ruhları orada bekledikleri sırada durup dururken öldürmek zorunda kalmışlar. Ruhun ölmezliğini bu insanlar da biliyorlar ama başka türlü ayeti nasıl “tevil” edecekler? Ayrıca ölmek için önce yaşamak gerekiyor. Hiçbir varlık yaşamadan ölmez. Ruhlar orada beklerken ölü idilerse daha önce yaşamış olmaları gerekir. Yani yeniden bedenleniyorlar, yani reenkarnasyon. Yine dönüp dolaşıp geldik bizim dediğimize.

Bazılarına göre de ayette ölüm demekle döllenme sırasında erkeğin sperminin ölmesi ve diriltme demekle de spermin ruhunun ceninde dirilmesi kastediliyormuş. Yukarıda anlattık. Evet erkeğin spermi döllenme sırasında ölür. İyi güzel de spermi anlattınız da onunla eş göreve sahip yumurta hücresini nereye koydunuz? Onu unuttunuz. O da sperm gibi canlı varlık. Ortada iki canlı varlık var. İnsan döllenme öncesinde ikiye mi bölünüyor? Ayrıca spermin ölmesi kasdedilseydi ayette “siz ölülerdendiniz” değil “siz öldünüz” veya “siz öldürüldünüz” denirdi. Yukarıda anlattık sperm apayrı bir canlı varlıktır.

Nitekim İlahiyat Profesörü Süleyman Ateş, modern ilmin ışığında bu âyeti yorumlarken, insanın babanın sülbünde (sülb: sülale, döl, zürriyet) sperm halindeki durumunu, ölü olarak nitelendirmemiştir. Zira, sperm de, yumurta da diridir ve sperm boyutundan umulmayacak derecede bir canlılık ve harekete sahiptir. Gâyet bilinçli hareket eder. Ateş`e göre, bu sebeple “Siz ölüler idiniz” ifadesi, insanın tohum halini anlatmamaktadır. (Ateş; Kur`an Ansiklopedisi, c. 20, s. 252.).

Ateş bu anlayıştan hareketle, ilk bedeninden ayrılan bir ruhun olgunlaşmak için ikinci bir bedene geçene kadar bulunduğu yere ruhlar alemi denebileceğini iddia etmiştir. Durum böyle ise yukarıda zikredilen âyeti nasıl anlamak gereklidir? Ateş`e göre bu âyet, ruhun bedensiz durumunu anlatmaktadır. Yani bir bedenden ayrılmış (buradan kişinin dünyaya geldikten sonra ölmesi kastediliyor) ve olgunlaşmak için başka bir bedene girmek zorunda bulunan ruh, “ölü” olarak ifade edilmiştir. Yani onun bedeni ölmüştür. O ruh bir ölünün ruhudur. Ayrıldığı bedeni kastedilerek ona “ölü” denmiştir. Onun, yeni bir bedene sokulması, diriltilmesi demektir. O bedeninden ayrılması da ikinci ölümdür. Bu ikinci ölümden sonra tekrar “diriltilmeden” den söz edilmemiştir. Bu anlayışın sonucu olarak Ateş, “artık evrimini tamamladığı için ruhun yeni bir bedene girmesine gerek kalmadığını belirtmiştir.” (Ateş; Kur`an Ansiklopedisi, c. 20, s. 252).

Ateş`in bu âyet hakkındaki yapmış olduğu yorum, yani âyetteki “ölü idiniz” derken bu dünyada ölen kimselerin kastedilmesi daha doğru gibidir. Zira ölümün olması için ölümden önce bir hayatın olması lazımdır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Ateş`in “insan ruhu” dendiği zaman, ne anladığını kısaca incelemekte yarar vardır. Zira Ateş, “meni hayvancıklarında ve yumurtada” ruh`un varlığını savunur. Fakat onlardaki ruh sadece canlılık vasfını taşıma özelliğine sahiptir. Ateş ruhun bu çeşidini, “hayvansal ruh” olarak isimlendirmiştir. Dinsel inançlara göre yumurta döllendikten, hadislerde belirtilen süre içinde çocuğun organları teşekkül ettikten sonraysa, ruha melek tarafından insan bilinci üflenir.

Ateş bu görüşüne delil olarak da aşağıdaki âyeti kullanmıştır:

 “Ve nefsin ve mâ sevvâhâ. Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene. Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki, ” (Şems; 7-8)

Ateş’e göre Yüce Allah nefsi düzenlediği zaman henüz nefis, fücur ve takvasını, iyilik ve kötülüğünü ayırt edecek bilince sahip değildir. Ne zamanki düzenlenen nefis, insan biçimine konur, işte o zaman fücur ve takvasını idrak etme düzeyine gelmiş olur. Bu idrak Allah tarafından ona lütfedilir. (Ateş Kur`an Ansiklopedisi,  c. 20, s. 255).

Ateş`in bu açıklamasının kaynağı ise yukarıda değinildiği gibi “insana ruh üflenmesinden” ona bilinç üflenmesi anlamını çıkarmasıdır.

Reenkarnasyon olmadığını kanıtlamaya çalışan dincilere göre ise ayet spatyomda bekleyen insan ruhunun önce bir can taşıyan spermde bedenlendiğini, yumurta içerisine girdikten sonra öldüğünü, sonra zigot olarak tekrar bedenlendiğini (dirildiğini) anlatmaktadır. Buna ilave delil olarak aşağıdaki ayeti de gösterirler.

Min nutfeh (nutfetin), halakahu fe kadderah (kadderahu). Summes sebîle yesserah(yesserahu). Summe emâtehu fe akberah(akberahu). Summe izâ şâe enşerah(enşerahu). Nutfeden yarattı onu, ölçülendirip biçimlendirdi. Sonra, yolu kolaylaştırdı ona. Sonra onu öldürdü, kabre koydurdu: Sonra dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu.  (Abese; 19, 20, 21, 22)

Nutfeye sonra döneceğiz. Ayete göre ölçüp biçimlendirdiği yani sürekli belli ölçülerde şekil alan embriyo, cenin. Ondan sonra yolu kolaylaştırdı yani rahimden bebek olarak çıkışını sağladı, doğurdu. Sonra öldürdü, kabre koydu.

Dincilere göre bundan sonra ayette belirtilen diriltme, ahiretteki yaşam imiş. İyi de insan öldüğünde/kabre girdiğinde ruh bedenden ayrılmış olur yani ruh olarak dirilme o anda olur. Ayet ise tersini söylüyor, dirilme zamanı gelince olur, hemen değil diyor. Allah’ın insanı dilediği zaman diriltmesi demek önce öteki alemde hesaba çekilip ve varsa orada ödeyecek kefaretlerini ödedikten sonra ancak Allah’ın takdirine göre tekrar bedenlenecek demektir. Bunun da adı reenkarnasyondur.

Gelelim nutfeye. Nutfe meallerde farklı verilmiş ve çoğu kez Allah’ın ayetine parantezle ekleme yapılmıştır. Örneğin:
“nutfe (damla)”
“nutfe (sperma)”
“nutfe (meni)”
“nutfe”
“meni”
“katre su”
“katre su, sperm, yumurta”
“damla su”
“nutfe (hakir bir sudan süzülmüş hulâsa)”
“sperm damlası”

Kur’an ansiklopedi değildir. İnsanların bilgileri arttıkça anlayışları da farklı olacaktır. Yukarıda anlattık. Günümüz bilgilerine göre sperm/meni erkek bireylere ait üreme hücresidir, insanın iki “biyolojik” kaynağından biridir. Spermde/menide hücre yoksa döllenme de olmaz. Bu durumda meni ersuyundan başka birşey değildir. Meni ya da sperm ya da ersuyu değil sperm hücresi, başındaki kalıtsal bilgileri insanın diğer biyolojik kaynağı olan yumurta hücresine vermek için kuyruğunu dışarıda bırakıp, yumurta zarından geçer. Birinin fertilizin diğerinin antifertilizin maddeleri salgılamasıyla döllenme olur. Bu nedenle nutfenin “hücre” olarak Türkçeye çevrilmesi daha doğrudur. Sadece Elmalı, mealinde nutfeyi tercümesiz ve parantezsiz vermiş ve hiç olmazsa hataya düşmemiştir. Süleyman Ateş ise mealinde: “Nutfe (sperm)den. Onu yarattı, ona biçim verdi.” demişse de sonradan hatasını anlamış olacak ki, web sayfasında Nutfeyi “döllenmiş yumurta” olarak yani sperm ve yumurta hücrelerinin birleşmesi (yani zigot) olarak doğru şekilde ifade etmiştir. İLGİLİ YAZISI.

Şimdi geriye dönüp Bakara 28 ile Abese 19-22 yi birlikte irdeleyelim:

Bakara 28’de “insan sperm imiş, rahimde ölmüş” diyen reenkarnasyonun olmadığı kanıtlamaya çalışan dincilere soralım: İyi ama Abese 19-22 de öldü kelimesi nerede? Ayet düpedüz döllenme/bedenlenme, rahimde gelişme, doğum, ölüm ve tekrar bedenlenmeyi film şeridi gibi anlatıyor.

İnsan ruhu hiçbir zaman sperme giremez.

Neden mi?

Birincisi sperm de, yumurta hücresi de basit apayrı varlıklardır, ruhları da ancak basit hücre/hayvan seviyesinde olabilir. İlahiyat Prof’u Süleyman Ateş de bu görüştedir. Basit hayvan seviyesindeki ruh da bir anda, döllenmeden önce tekamül edip insanın ruhunun tekamül seviyesine çıkamaz, yani sperm ruhu insan ruhuna dönüşemez, dişi hücresi olmadan varlığa tek başına hayat veremez.

İkincisi: RUH ÖLMEZ, ister kendi kendine, ister başka bir ruhla birleşip, yeni bir ruh haline dönüşmez, transfer olmaz, transforme olmaz.  Sadece ve sadece tekamül seviyesine uygun olarak bedenlenir ve zamanı gelince bedeninden ayrılır. Evet bedenlenme açısından geçişleri vardır. Ama bu belli tekamül evrelerini izleyerek olur. Boşalma sonucunda ölen spermin bedenidir. Aynen diğer hücreli varlıklar gibi sperm ölünce ruhu ahirete intikal eder.

Üçüncüsü: İnsan ruhu önce sperme ve yumurta hücresine girer ve bu ayrı ayrı ruhlar ölürlerken birleşebilirler ne demektir biliyor musunuz? Ruh başta ikiydi sonra bir oldu demektir. Bu saçmalığın yorumlanmasına bile gerek yok. Ayrıca bu, erkeğin bütün spermlerinde ve kadınların her ay  yumurtladıkları yumurta hücrelerinde insan ruhu var demektir. İnsan ruhu taşıyan varlığa da insan dendiğine göre erkeğin ömür boyu tazeleyerek ürettiği menisinde normal olarak var olan 500 milyon spermi, kadınların da bir o kadar yumurta hücrelerinde ömür boyu tazelenme sayısıyla, kainattaki erkek ve kadın sayısıyla  bir çarpalım ve erkek ve kadın ruhlarının sayısının bir kısmını bulalım, üstelik bu saçmalığı iddia edenlerin reenkarnasyona da inanmadıklarını göz önüne alarak trilyonlarca insanın hiç doğmadan öldüğünü düşünelim, aynen korku filmi gibi.

Evet sperm ve yumurta hücreleri canlıdırlar, dolayısıyla ruh taşırlar ama o ruhlar basit düzeydedirler. Zigot aşamasında yeni bir varlık oluşturunca maddi olarak ölürler. Ruhları ise ölmez. Tek başlarına yeni bir varlık (insan) oluşturamazlar.

Dördüncüsü: Sperm ancak tenasüh inancına göre insan ruhu taşıyabilir. Tenasüh de ruh göçüdür. Reenkarnasyon yoktur diyen tenasüh vardır derse ruh göçünü yani ruhun bir şekilde yeniden bedenlenmesini kabul etmiş olur. Reenkarnasyon ve tenasühün benzer tarafları vardır ama aynı şey değildirler.

Bakara 56; “Sonra, ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki, şükredebilesiniz.

Bakara 167; Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.” (Diyanet İşleri meali)

Bazı hacı-hoca takımına göre Kur’an’da reenkarnasyonu reddeden ayetlerden biriymiş. Öyle mi acaba?

Arapça’sı: Ve kâlellezînettebeû lev enne lenâ kerreten fe neteberree minhum kemâ teberreû minnâ kezâlike yurîhimullâhu a’mâlehum haserâtin aleyhim ve mâ hum bi hâricîne minen nâr(nâri).

ve kâle: ve dedi
ellezîne: o kimseler, onlar
ittebeû: tâbî oldular
lev: olsa, ise, keşke
enne: olduğu
lenâ: bize, bizim için
kerreten: bir kere daha, tekrar
fe: o zaman
neteberree: biz uzaklaşalım, berî olalım
min-hum: onlardan
kemâ: gibi
teberreû: berî oldular, uzaklaştılar
min-nâ: bizden
kezâlike: böylece
yurî-him(u): onlara gösterecek
allâhu: Allah
a’mâle-hum: onların amelleri
haserâtin: hasara uğrayan
aleyhim: onlara
ve mâ: ve değil
hum: onlar
bi hâricîne: ile çıkacak olanlar
min en nâri: ateşten

Yani düz (literal) çeviri ile: “olsa, ise, keşke, olduğu bize, bizim için bir kere daha, tekrar o zaman biz uzaklaşalım, berî olalım onlardan gibi berî oldular, uzaklaştılar bizden, böylece onlara gösterecek Allah, onların amelleri hasara uğrayan onlara ve değil onlar ile çıkacak olanlar ateşten.”

Hani nerede burada “dünyaya dönüş”?

Nitekim Yaşar Nuri Öztürk meali aynen bu yönde:

İzleyenler şöyle demiştir: “Ne olurdu bir kez daha imkân verilse de şunların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak.” Böylece Allah onlara, yapıp ettiklerini, kendilerine yönelmiş özleyişler olarak gösterir. Ama artık ateşten çıkamazlar.  (Bakara; 167)

Bu paralelde başka mealler de var. Aşağıda Şuara 102 için olan yorumlarımız burada da aynen geçerli. Ateşle azap çekecekler. Kimler? Sure’nin içinde var, müşrikler, inkarcılar, lanetliler vb. Yine bir özel durum söz konusu. Onların dışında kalanlar için Sure’de “bir daha imkan verilmez” diye bir şey var mı? YOK.

Casiye: 24 Dediler ki: “Şu dünya hayatımızdan başkası yok. Ölüyoruz, diriliyoruz. Bizi zamandan başkası helâk etmiyor.” Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Sadece sanıda bulunuyorlar.”

Onların bilgileri sadece bu dünya ile kısıtlı kalmış. İlahi işleyiş konusunda hiçbir bilgileri yok. Onlar sadece yaşadıkları zamanın sanısındalar. Ölmenin, dirilmenin önceleri-sonraları konusunda bilgileri yok. Halbuki ölümler ve dirilmeler var.

Duhân; 34-35 Şunlar (Kureyş kâfirleri) de diyorlar ki: ‘İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz.” 

İnkârcıların, ilk ölümden başka bir şey olmadığını söylemeleri kınanmakta ve onların yeniden diriltilecekleri anlatılmaktadır. Burada ilk ölüm’den başka bir şey olmadığı söyleminin inkâr tarzında anlatımından, ilk ölümden başka ölümlerin olduğu anlamı çıkar. Birçok ölüm, olgunlaşmamış ruhlar içindir. Onlar olgunlaş­tırılmak üzere yeniden bedenlendirilir, bu kez o hayatlarının ölümünü tadarlar. Fakat ilk hayatlarında olgunlaşıp cennete girme düzeyine gelen ruhlar, artık şu bildiğimiz maddî bedene muhtaç olmadıkları için fiziksel bedene girmezler.

İşte bu husus da cennetliklerin durumunu anlatan ve bundan sonraki bölümde açıklaması verilen şu âyetten anlaşılmaktadır:Orada, güven içinde, her meyveyi isterler. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (sürekli yaşarlar). Ve (Allah) onları cehennem azâbından korumuş­tur.(Duhân; 55-56)

Dühan; 40, 41, 51. Bu ayetler bundan sonraki Dühan 56 bölümünde ele alınmışlardır.

Dühan 56; Lâ yezûkûne fîhel mevte illel mevtetel ûlâ, ve vekâhum azâbel cahîm(cahîmi).Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.”

Burada “El ula”: “ilk”olarak çevrilmiştir, halbuki “evvelki” olarak da çevrilebilirdi. Örnek; Muhammed Esed meali; “ve orada önceki ölümlerinden sonra (başka) bir ölüm tatmayacaklar”. Onlardan kasıt müttekiler yani takva sahipleri, korunup sakınanlar, Allah’ın iyi kullarıdır, Sure’nin önceki ayetlerinde açıklanmıştır:

Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır” (Dühan; 51)

Hiç kuşkusuz, ayrım günü, hepsinin buluşma zamanıdır/buluşma yeridir. İnne yevmel faslı mîkâtuhum ecmaîn(ecmaîne) Bir gündür ki o, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez.. (Dühan; 40-41).

Bazı tefsirlerde ayrım günü yerine hüküm günü olarak yer almaktadır. Ancak ayet kelimesi bellidir. “Yevm el faslı: ayrım günü”. Ayetleri bir bütün olarak ele aldığımıza Allah’ın iyi kulları bir gün gelecek evvelce olduğu gibi artık bir daha reenkarne olmayacaklar, ölümü daha fazla tatmalarına gerek kalmayacak, maddi alem dışında kendilerini çok güzel şeyler bekleyecek ki bunların neler olduğu diğer ayetlerde anlatılmış.

İlahiyatçı Prof. Süleyman Ateş’e göre Dühan 56 âyetinde cennetliklerin ilk ölümden başka ölüm tatmayacakları, bulundukları cennette sürekli kalacakları belirtilir. Oysa cehennemde olan suçlular:

Dediler: “Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir yol daha var mı?” (Mümin; 11) demektedirler.  Ateş: “Demek ki onlar iki kez bedenlendirilmiş ve iki kez ölümü tattıktan sonra cehenneme düşmüşlerdir” görüşündedir.

Ateş bu âyetten cehennemliklerin iki kez bedenlendirilmiş ve iki kez ölümü tattıktan sonra cehenneme atıldıkları yorumunu çıkarmıştır. Zira ona göre, bu kadar geniş fırsattan sonra olgunlaşmayan insan da cehennemi hak etmiştir. Dünyada iki kere bedenlenmesine rağmen olgunlaşamayan kişinin ruhu cehennemde azaba çakıla çakıla olgunlaşacaktır. Çünkü her ruh olgunlaşmaya mecbur ve mahkumdur. (Ateş;Yüce Kur`an`ın Çağdaş Tefsiri, c. 8, s. 68; Kur`an Ansiklopedisi, c. 20, s. 270) Ateş`e göre bu izahlar âhireti inkâr değildir. Zaten o`na göre, suçlu ruh cennete giremez. Dünyada bu ruha bir kez daha fırsat tanınır. Eğer yine kemale erişemez ise cehennemde cezasını çekerek kemal`e erer. Zaten Ateş`e göre cehennem cennet gibi baki de değildir. (Ateş; Kur`an Ansiklopedisi, c. 20, s. 271). Her bedensel hayatta yapılanlar, ruhun daha sonraki hayatının mâhi­yetini çizer. Kötülüklerden korunan ve Allah’a ibâdetle olgunlaşan ruh, ebedîlik cennetine girer; bir daha, gerçekte azâb olan bu bedensel hayata dönmez. Ama olgunlaşmayan ruhlar, ölümlerinden sonra sorguya çekilir, belki bir süre ruhsal azâb ve ıstıraplara çarpılır, sonra olgunlaşabilmeleri için, Yaratan’ın dilediği bir zamanda, O’nun dilediği yer, dilediği toplumda, dilediği ebeveynler aracılığı ile dünyâya getirilirler ki olgunlaşabilsinler. Olgunlaşmanın tek yolu da Allah’a ibâdet ve güzel ahlâktır.

Bu ayet bazı insanların ikinci, üçüncü kez bedenlenmek üzere dünyaya geri gönderildiklerini gösteriyor. Bu ayete paragraf  ilaveler yaparak istedikleri anlamlara çekenlerin kendi kanaatlerini Kur’an’a sokmaktan başka hiçbir dayanakları yoktur.

Enam 27; Ah bir görsen, ateşin başında durdurulup da şöyle dediklerini: “Ne olurdu, geri gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden oluversek.” 

Adamlar ölmüş hayatlarından pişman olmuşlar, aynı bedende dönüp hayatlarına kaldıkları yerden devam etmek istiyorlar. Bu dirilmedir, reenkarnasyon ile ilgisi yoktur, zira reenkarnasyonda aynı bedende değil yeni bedende doğmak vardır. Geri gönderilmek ve yeni bedenle doğmak farklı şeylerdir.

Ölen insan ruhunun bir erkek ve kadının cinsel ilişkisi sırasında kadın rahminde döllenme ve sonrasında gebelik, cenin ve doğum süreçlerinden geçerek yeni bir bedende “yeniden” dünyaya gelmesi olan reenkarnasyon ile ölen insan ruhunun “tekrar” kendi dünyasal bedenine döndürülmesinin (dirilme) birbiriyle ilgisi yoktur. Kur’anda insanların öldükten sonra pişman olup keşke imkan verilse de ölüm anına (yani aynı bedene) geri dönsek biraz daha yaşayıp hatalarımızı tamir etsek dileğinde bulunduklarına ancak “dirilmenin” imkansız olduğuna değinir.

Nice kez geldim gittim delim sûret yarattım
Bu şimdiki sûrette Yunus olup dûr idim.
Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken
Ben ol idim ol ben idim bu aşkı sunanda idim.

Enam 28; İşin doğrusu şu: Önceden gizlemekte oldukları karşılarına dikildi. Geri gönderilselerdi yasaklandıklarına dönerlerdi. Doğrusu, onlar, tam yalancıdırlar.

Ayet öyle insanlardan bahsediyor ki ölümden döndürülüp hayatlarına kaldıkları yerden devam etseler yine yaptıkları aynı şeylere geri dönerlerdi.

Ölen insan ruhunun bir erkek ve kadının cinsel ilişkisi sırasında kadın rahminde döllenme ve sonrasında gebelik, cenin ve doğum süreçlerinden geçerek yeni bir bedende “yeniden” dünyaya gelmesi olan reenkarnasyon ile ölen insan ruhunun “tekrar” kendi dünyasal bedenine döndürülmesinin (dirilme) birbiriyle ilgisi yoktur. Kur’anda insanların öldükten sonra pişman olup keşke imkan verilse de ölüm anına (yani aynı bedene) geri dönsek biraz daha yaşayıp hatalarımızı tamir etsek dileğinde bulunduklarına ancak “dirilmenin” imkansız olduğuna değinir.

Ruhun aynı vücuda dönüşü mümkün müdür?

Fiziki bedende “tam ölüm” gerçekleşmemişse halk arasında dirilme de denilen hayata dönme imkanı vardır. Bazen tıbben öldü denilen ve aletlerle yapay şekilde yaşatılmaya çalışılan insanların çok ekstrem durumlarda hayata geri döndükleri olmaktadır. Ancak tıpta buna dirilme denmemektedir. Bazen medyada görürüz, öldü diye morga, tabuta konanlar hareket etmeye başlarlar okumak için lütfen tıklayın. Bu konular ayrı yazılarımızda araştırılmıştır OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN

Enam 30; Rableri huzurunda durdurulduklarını bir görsen! Sordu: ‘Gerçek değil miymiş bu?” Dediler: “Rabbimize yemin olsun ki, gerçekmiş.’  Dedi: “O halde, küfre sapmış olmanızdan dolayı tadın azabı.” 

Enam 27 ve 28 de bahsi geçenlerin bu ayete göre önce hesap vermeleri ve azap çekmeleri gerekiyor. Bu reenkarnasyon inancına tam uymaktadır. Öldükten sonra hesap verilecek ve gerekiyorsa azap çekilecek, Allah’ın takdiriyle süreç tamamlandıktan sonra duruma göre yeniden bedenlenebilecek.

Fatır 16; Dilerse sizi götürür ve yerinize yeni yaratıkları getirir. (Edip Yüksel meali). “Allah, sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olursa, sizi yok eder, yerinize de yeni bir millet, yeni bir devlet; insanlığın yerine başka mahlûklar getirir. (Akmet Tekin meali). “Dilerse sizi yokeder, yeniden başkalarını yaratır.” (Bekir Sadak meali). “Ve dilerse sizi giderir, mahveder de yepyeni mahlûkat yaratır.” (Abdülbaki Gölpınarlı meali).

Ayet ölümden sonra yeniden farklı bir bedenle dünyaya gönderilmeye işaret etmektedir.

Fatır 37; “Feryat edip dururlar orada: “Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım.” Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık.”

Bazı hacı-hoca takımına göre Kur’an’da reenkarnasyonu reddeden ayetlerden biriymiş. Öyle mi acaba? Bakalım:

Ayete göre yeni bir imkân verilmesini isteyenler, daha önce yeterli süre verildiği cevabını alıyorlar. Yeniden dönmenin imkansız oluşundan değil. Bu açıkça yazılı. Ayette ömür kavramı insanın tekâmülünü tamamlaması için gerekli olan süre anlamında kullanmaktadır. Sürenin dünyaya kaç kez gelmekle tamamlanacağını Allah bilir. Kişinin mahşer hesabı bu sürecin tamamlanması sonunda görülecektir. Bu arada Ayette iddia edildiği gibi ret cevabı yok. Belki bu azabı çektikten sonra tekrar bedenlenecekler. Ayette bu belli değil. Belli olan ÖNCE azap çekmelerinin gerektiği.

Peki, ruhun aynı vücuda dönüşü mümkün müdür?

Kur’an’ın bazı ayetlerinde geriye dönülme olarak çevrilen ifadeler mevcuttur. Ancak bunlar yaşanılan hayattaki yaşanmış noktaya geri dönüştür, ki bu zaten mümkün değildir ve reenkarnasyonla ilgisi yoktur.

Fiziki bedende “tam ölüm” gerçekleşmemişse halk arasında dirilme de denilen hayata dönme imkanı vardır. Bazen tıbben öldü denilen ve aletlerle suni şekilde yaşatılmaya çalışılan insanların çok ekstrem durumlarda hayata geri döndükleri olmaktadır. Ancak tıpta buna dirilme denmemektedir. Bazan medyada görürüz, öldü diye morga, tabuta konanlar hareket etmeye başlarlar okumak için lütfen tıklayın. Bu konular ayrı yazılarımızda araştırılmıştır OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN

Furkan 13-14; Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: “Nerdesin ey ölüm! “Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin.”

Olgunlaşmadan bedenden ayrılan ruhlar bir süre ruhsal azaptan sonra bedene dönüp tekrar bedenleri ölecekler, ta ki ruh olgunluğuna erinceye dek “birçok” kez bedensel hayata dönüp ölümü tadacaklar. 

İlahiyat Profesörü Süleyman  Ateş’e göre belki de bu ayetlerde, dünyada olgunlaşıp, bedenin ölümünden sonra cennete giden ruhların, bir daha dünyadaki bedensel hayata dönemeyecekleri, fakat dünya da olgunlaşmadan bedenden ayrılan ruhların, bir süre ruhsal azaptan sonra bedene dönüp tekrar ölecekleri, ta ruh olgunluğuna erinceye dek birkaç kez bedensel hayata dönüp ölümü tadacakları; ancak olgunlaşmış olan ruhların bedenden ayıldıktan sonra cennetlere girip ölümsüzlüğe erecekleri anlatılmış olabilir. Bu ve benzeri ayetlerin zâhirinden bu mânâ anlaşılmaktadır.

Ateş, ayetlerin bir reenkarnasyon ihtimalini belirten ifadelerinin çeşitli tevillerle (başka anlamlar verme) bu anlama gelmediklerini söyleyenleri de şöyle eleştirmektedir:

“İnsanlar, belli yönde şartlanmış olan kamunun tepkisinden çekindikleri için bazı ayetlerin açık anlamını tevil etme yolunu tutmuşlardır.” (Ateş; Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri c.8/s. 318)

Hac 5; “…yine içinizden bir kimse bir ilimden sonra birşey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor.

Yani öldükten sonra, bedenlenmenin en basit ve düşük noktası olan döllenme sırasında tekrar dünyaya gönderilmesi önceki hayata dair hiçbir şeyi bilmesin hatırlatılmasın şeklinde oluyor.

Dünyaya her gelişte yeni ve temiz bir sayfa açmak için önceki hayatları hatırlamayarak yani beyin hafızası resetlenmiş/sıfırlanmış (en basit nokta) olarak ama bir önceki hayatta kalınan ruhsal tekamül düzeyinden, ruhsal birikiminden başlanmaktadır. Önceki hayatlar dünyada olunduğu süre zarfında hatırlanmamakta ama onların tüm birikimleri, ağırlığı ve izlerini taşınmakta. Ruhun tekamülü ise süreklidir, bu dünyada, öteki alemde, tekrar bu dünyada … bu sürer gider ve hiçbir zaman kesintiye uğramaz. Sonuçta ruh bedene bağlanınca artık o bağlandığı formun bilinç ve eylem olanakları ile sınırlanır. Böylece kendini, neden oraya geldiğini, omuzunda taşıdığı geçmiş hayatlarını hatırlayamaz.

Reenkarnasyon diye birşey olmadığını iddia etmeye çalışan kimilerine göre Ayet ömrün en basit ve düşük noktasından “bebekliği” kasdetmekteymiş. Bebeklik yaşamın evrelerinden biridir. Söz konusu kimileri Allah’ın ayetini, insanların ilerde kendi bebeklik evrelerine döneceğini kasteder hale getirerek gülünç duruma düşürmekteler.

Ömrün en basit ve düşük noktası bebeklik değil “döllenme“dir. Döllenme sırasında biri anneden “oosit” denilen, diğeri babadan “meni” denilen gelen iki eşey hücrenin birleşmesi sonucu oluşan hücre/çekirdek zigotu, zigot da gelişiminin devamında bölünerek canlıyı oluşturur. Oosit hücreye dişinin yumurtalıklarında oluştuğu için “yumurta” da denmektedir. Meniye de “sperm” denilmekte.

Ruhun varlığa üflenmesinin ne zaman olduğu gayba girer ve kesin olarak bilmek mümkün değildir. Akla yakın olanı zigotun bölünmesi aşamasında meydana geldiğidir.

Sonuçta bazı cahil takımının iddia ettiği gibi insan hayatı meni ile başlamaz, ne meni ne de yumurta tek başına hayat oluşturamazlar. İkisi de anneden ve babadan ayrı ayrı gen aktarırlar. Bu aktarmayı yapabilmeleri için de birleşmeleri şarttır. Bu nedenle “Babasının menisindeyken…” gibi ifadelerin içi boştur.

Döllenme ile hayatın başlaması önceki Abese 19-21 ile Bakara 28. ayetlerinde de açıklanmıştır.

Hac 17: İman edenler, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, her sey üzerine Şehid’dir, tanıktır.

İnsanların din ve inanışları ölçü değildir, bu ayette aralarında ayrım yapılmadan hepsi birlikte verilmiştir, buna göre hiç kimse kimin nereden geldiği, ne olduğu, nereye gideceği hakkında hüküm veremez, kimin nereye gideceğini Allah bilir, bu konuda Allah karar verir. Böylece İslamda peşin hüküm olmaması ve Allah’la kul arasına kimsenin girmemesi gerekirdi ama kim dinliyor?

Şirk Allah’a eş koşma demektir. Sabiilerin kimliği hakkında görüş ayrılığı vardır. Eski bir din mensupları, günümüzde örneğin Bahailer, Moon tarikatı, Mormonlar, Budistler, Hindular gibi farklı inanışlar, deistler ve hatta ateistler gibi inanmayanlar olarak da nitelendirebilirler. Sabiilerden çocuklar da kasdedilmiş olabilir.

Ayette adı geçen kıyamet kavramı göreceli olabilir. Yani içinde bulunduğumuz boyutun son bulması hali ya da basit ölümden sonraki hali de kapsıyor olabilir. Ve/veya nihai olarak evrenin sonunda büzüşmesi ve Büyük Patlama öncesine geri dönmesidir.

Ayet, ayrıca insan düzeyindeki varlıkların tekrar dünyaya gelişlerinde farklı inanış mensubu olabileceklerine de işarettir.

İnsan 28: “Biz yarattık onları ve kuvvetli yaptık bağlarını/eklemlerini. Dilediğimizde benzerleri ile değiştiririz onları.”

Prof. Süleyman Ateş’e göre ayette tekrar bedenlenmeye işaret var.

İnşikak 19: “Ki siz boyuttan boyuta/halden hale mutlaka geçeceksiniz.

Evrende galaktik planlar, boyutlar olmalıdır. Sayısını bilmiyoruz. Kimilerine göre sonsuz boyutlar var. Yukarıda açıkladığımız ruh-madde ilişkilerinin evrenselliği gereği galaktik varlık ve bilgi planlarının hem madde hem de madde ötesi alemlerden oluşması gerekir. İçinde bulunduğumuz galaktik planın sevk ve idare merkezinin Sirius gezegeni olduğu tahmin ediliyor. Sirius’un Arapça adı Şi’ra’dır. Şi’ra aynı zamanda şuurlanma demektir. Kur’an bunun haberini aşağıdaki ayette veriyor

Hiç kuşkusuz Şi’ra yıldızının/şuurlanmanın Rabbi de O’dur. Ve ennehu huve rabbuş şı’râ.(Necm 49. Prof. Yaşar Nuri Öztürk mealinden) Sirius ile ilgili yazımızı OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN

Bir galaktik planda/boyutta tekamül eden varlık üst bilgi elde ederek daha ileri bir galaktik plana/boyuta geçmeye hak kazanır. Kuran Ayeti de böyle diyor (tabakalardan tabakalara, katlardan katlara).

Ki siz boyuttan boyuta/halden hale mutlaka geçeceksiniz. Le terkebunne tabakan an tabakın.“ (İnşikak 19)

İçinde bulunduğumuz dünya diyelim ki ilk okul. İlk okul bitince orta okula gitmemiz gerekir. Yani aynı galaktik plan içerisinde daha ileri bir gezegene transfer olunması gibi. 12 yıllık zorunlu öğrenim bitince nasıl üniversiteye gitmek gerekiyorsa bir planda iş bitince daha ileri düzeyde başka bir galaktik plana geçiliyor.  Her iki ayet de ileri tekamül açısından İlahi/Kozmik nizamda bedenlenmelere gönderme yapmaktadır.

İsra 70: Andolsun, biz, Ademoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” 

İnsan Allah’ın yarattıklarının “birçoğundan” üstün hepsinden değil. O daha üstün varlıkların seviyesine erişmek için tekamül etmek gerekir. O varlıklar insanoğlu olmadığına göre ileri tekamülün bu dünyada tamamlanması mümkün değil.  İlahi/Kozmik nizamda bedenlenmeler gerekli. Devamı bundan sonraki ayette.

İsra 71-73: “Hani Rabbin meleklere şöyle demişti: Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin. Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etmişlerdi.

İnsana toptan secde eden melekler İnsandan üstün olabilir mi? Bunun doğru açıklaması şudur: “meleklerden daha üstün varlıklar vardır“. Nasıl yukarıda aktardığımız İsra suresi 70. ayete göre insandan daha üstün varlıklar varsa.

Kimi görüşe göre varlık ne kadar gelişirse gelişsin, tekamülünün sonuna varamayacaktır. Kimi görüşe göre ise tekamül Nirvana (Hinduizm, Budizm ve Yoga’da kişinin yeryüzünde tekrar doğma ihtiyacından kurtulacak derecede gelişmesi, olgunlaşması) Fena-fillah (Tasavvuftaki en son mertebe) gibi bir noktada, mükemmelliğin en üst noktasında, o mekanla bütünleşerek son bulacaktır. Bütünü görmeden anlamak mümkün değildir. Her varlığın bilgi düzeyi bütüne yakınlığı ile sınırlıdır.

Gidilebilecek yerin sonu neresi? Bir piramit düşünün, onun en tepesi. Tasavvufta, Hint felsefesinde tanımlandığı gibi. Büyük akıldan türeyen küçük akıllar tekamül etiklerinde tepeye doğru ilerlerler. Tepeye erişmek bedensiz varlıklara nasip olmuş mudur ya da ne oranda nasip olmuştur bilemeyiz. Bütüne ulaşmadan bütünü tanımlama yeteneğimiz nasıl yoksa, oraya ulaşmadan orayı tanımlamanın da imkanı yok. Bizler şu anda tekamülün yani piramidal yükselişin  neresindeyiz? Onu da Allah bilir. Şu anda madde gözümüzle bunu göremeyiz, ancak öteki aleme intikal ettiğimizde umarım anlarız. Nasıl anlarız? Ruhun yaşama alanı tekamül seviyesine göredir. Ruh öteki alemde yani asıl alemde, ahirette, spatyomda  kendi tekamül düzeyinin üst seviyelerine çıkamaz, üst bilgilere geçemez. Hem ahiretteki hem de madde aleminde kendi düzeyindeki ve daha aşağı seviyelerde gezinebilir, görevini ifa edebilir. Onun için de alt seviyedeki ruhlar, ister istemez dünyaya gelmek reenkarne olmak böylece üst bilgileri, realiteleri edinmek zorundadırlar. Yoksa ilelebet oldukları seviyede dolaşır dururlar.

Kaf 19: Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.”

Allah evrenle, varlıklarla içiçedir. Evren kozmik birliktir. Herşey Allah’tır. Bu da Vahdet-i Vücut felsefesine uymaktadır. Tasavvuf inancında da, insanların ve her varlığın Allah’ın bir parçası olduğunun altı çizilir. “Yaradılmışı severim yaradandan ötürü” sözünün vardığı noktanın da bu yaklaşım olduğu düşünülebilir. Tasavvuftaki vahdeti vücut görüşüne göre: Allah’ın sahip olduğu tüm özellikler, varlıkta kendini esma (isimler) birleşimleriyle gösterir. Tüm varlıklar Allah’ın esma ül hüsna (çok güzel isimler) adı verilen isimlerinden ve sıfatlarından ibarettir. Varlıkta sadece Allah vardır. Yeryüzünde insanın esas amacı, esma özelliklerini güçlendirerek varlığında bulunan Rab özelliklerini tanımaktır.

Evrenin yapısını oluşturan ağı, astronomik olarak devasa bir beyin veya bilgisayar niteliğinde düşünebiliriz. Enerjilerin birbirlerine helezonik şekilde bağlı olması sayesinde bu olağanüstü yapının yönettiği bir nizam ve basitten mükemmele doğru planlar, boyutlar düzeni oluşmaktadır. En basit akıl bile bir değer taşır, bu helezonik bağ sayesinde mükemmel akıl her şeyi yönetir. Bu evrensel, kozmik düzende tesadüf diye bir şey söz konusu dahi edilemez.

Bir bilgisayardan sanal aleme gönderilen bir virüs nasıl diğer bilgisayarlara ve sisteme olumsuz  etki verir ve dolayısıyla dönüp dolaşıp kendini de zarar verirse varlıkların yanlış hareketleri ve negatif düşünceleri de aynen benzer sonuçları getirir.

Nitekim yeni bilimsel araştırmalar, evrenin dev bir beyine benzediğine işaret ediyor. Evren dev bir beyin halinde, genişleyen galaksilerin şekliyle yansılanan beyin hücreleri arasındaki elektriksel ateşlemeyle, benzer şekilde büyüyor olabilir. Uygulanan bilgisayar simulasyonları sistemlerin gelişme şekli olan “doğal büyüme dinamiğinin” ister internet, ister insan beyni, isterse bir bütün olarak evren olsun farklı türden ağlar için aynı olduğunu göstermektedir. Araştırmanın yazarlarından biri olan Kaliforniya San Diego Üniversitesi’nden Dmitri Krioukov “Bu sistemler çok farklı görünseler bile çok benzer şekilde gelişmiştirler…Bu fizikçiler için doğanın nasıl işlediği konusundaki anlayış eksikliğinin doğrudan işaretidir. Ekibin simülasyonu, atomaltı parçacıklardan daha küçük olan, uzay-zamanın kuantum birimlerinin evren genişlerken birbirleriyle nasıl “ağ oluşturduklarına” bakarak büyük patlamadan kısa bir süre sonraki, evrenin çok erken yaşamını modellemiştir.

Evrenin % 4 ü gözle veya teleskopla görülebilen maddeden oluşur, kalan % 96 sı görünmemekte, tesbit edilememektedir. Bu % 96 mevcut bilimsel düzeyimize göre çekimsel gücüyle maddi evreni bir arada tutan  karanlık enerji ve karanlık maddedir. Buna madde dışı, madde ötesi alem de diyebiliriz. Varlıkların esas yeri yani anavatanı orasıdır. Böylece evrende her yer varlıkla ve hayatla dolu haldedir.

Maide 69: “Şu bir gerçektir ki, iman edenler, Yahudiler,  Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.“

İnsanların din ve inanışları ölçü değildir, bu ayette aralarında ayrım yapılmadan hepsi birlikte verilmiştir, buna göre hiç kimse kimin nereden geldiği, ne olduğu, nereye gideceği hakkında hüküm veremez, kimin nereye gideceğini Allah bilir, bu konuda Allah karar verir.

İnsanların farklı dinde, inanışta yeniden bedenlenmelerinin sakınca yaratmayacağı da bu ayetten ayrıca anlaşılmaktadır. Önemli olan Allah’a ve ahirete inanmak, iyilik, hayır yapmak, iyi insan olmaktır.

Mearic 4: “Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O’na.

Kanada asıllı ABD’li kuramsal fizikçi ve kozmolog, Fizik profesörü Lawrence Krauss diyor ki: “Vücudunuzdaki her bir atom patlamış olan yıldızlardan geldi. Ve muhtemelen sol elinizdeki atomların geldiği yıldız sağ elinizdekilerin geldiği yıldızdan farklı. Bu gerçekten fizik hakkında bildiğim en şiirsel şey: Hepiniz yıldız tozusunuz. Yıldızlar patlamasaydı burada olamazdınız çünkü karbon, oksijen, azot, demir evrim için ve yaşam için gerekli olan her şey zamanın başlangıcında oluşmamıştı. Bunlar, yıldızların nükleer fırınlarında oluştu, ve onları vücudunuza almanızın tek yolu bu yıldızların patlayacak kadar ‘kibar’ olmalarıydı. Yıldızlar sizin için öldü ve siz burada olabildiniz.“

Kozmik sistemlerde göreceli (izafi) bir zaman söz konusudur. Ayete göre dünya zamanıyla elli bin yıl, kozmik zaman ölçüsüyle bir güne karşılık gelmektedir. Maddi varlığın ömrü bir kerelik dünyaya gelmekle olup bitecek birşey değildir.

Muhammed 34: “İnkar edip Allah yolundan döndüren, sonra da küfre saplanmış olarak ölenler yok mu, Allah onları asla affetmeyecektir.

Kur’an saptırıcı ve inkarcı olarak ölenlerin asla bağışlanmayacağını kesin bir dille açıklıyor. Peki böyle insanlar, diyelim ki ahirette hatalarını anlasalar, pişman olsalar, tövbe etseler de Kur’an’da yer yer ifade edilen Allah’ın bağışlayıcılığına hiç bir zaman mazhar olamayacaklarsa (erişemeyeceklerse) bu Allah’ın bağışlayıcılığı ile ilgili Kur’an’ın lafzına (bildirmek istediği anlamına) aykırı düşmeyecek mi? Yani Allah hem bağışlayıcıdır hem de bağışlamayıcıdır, böyle bir çelişki olabilir mi? Elbette olmamalıdır, olamaz. Bunun yanıtını her zaman olduğu gibi akıl yürüterek bulabiliriz.

İnkar edip Allah yolundan döndüren, küfre sapıp ahirete yani öteki aleme intikal etmiş biri tövbe edip ve Allah’tan bağışlanmasını istese dahi “bu bağışlamanın ahirette olması” yukarıdaki ayete göre mümkün değildir. Diğer yandan da Allah bağışlayıcıdır. Kimin gerçekten aklının başına geldiğini, pişman olduğunu, içten tövbe ettiğini, Allah’a kul olur hale geldiğini elbette O bilir. O halde nedir çaresi? Eğer Allah isterse ona yeni bir şans verebilir. Bu da öteki alemde olamayacağına göre ancak madde dünyasında olabilecektir. Yani açıkçası böyle bir şey tövbe edenin “reenkarne olması” yani yeni bir beden ile madde aleminde tekrar doğması ile mümkün olur. Yeni hayatında verilen şansı iyi kullanır, sınavlarını başarı ile verebilirse bağışlanma hakkını elde edebilir, tabii ki Allah’ın kabulüne bağlı olarak. Daha geniş bilgiler ayrı bir yazımızda ayrıntılı açıklanmıştır OKUMAK İSTERSENİZ LÜTFEN TIKLAYIN.

Mülk 2: “Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O’dur.

Buradaki o mükemmel sıralamaya bakın ÖLÜM hayattan önce geliyor. Yani dünyaya gelmeden önce ölüm var. Ölüm olması için de önceki bir hayatın yaşanmış olması lazım.

Mümin 10-11: Küfre batmış olanlara şöyle haykırılır: “Allah’ın öfkesi, sizin kendi benliklerinize öfkenizden elbette ki daha büyüktür. Hani, siz imana çağrılıyordunuz da inkâr ediyordunuz!  Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir yol daha var mı?“. 

Diyanet vakfı bu ayeti: “Onlar: Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır? derler” olarak meallendirmiş ve dünya hayatının sonundaki ölüm, kabir sorgusu için dirilme, kıyamete kadar tekrar ölüm ve sur ile yeniden dirilme olarak tesfir etmiş. İslam’da olmayan ruhban sınıfı için bütçeden 8 bakanlığının toplam bütçesine eşit, 11 bakanlığı geçerek 5.4 milyar TL pay alan, meallere “parantez içerisinde ayette olmayan kelime” koyarak şirke giren Diyanetçiler ölüleri ahirette bir daha öldürmüşler. Hiçbir zaman ölmeyecek ruhları öldürmüşler.

Bakara 28 deki dinci/spermci mantığını bu ayete uygularsak Allah spermleri ana rahmine iki kere koymuş ki iki defa öldürmüş oluyor, yani  aynı insan ana rahmine birden fazla defa girebiliyor. Sonuçta bu ayet ikizleri anlatmış oluyor dinci tevilci mantığına göre. Bakara suresi 28. ayette kasdedilen “siz ölülerdendiniz”in sperm, yumurta falan olmadığı burada bir kez daha görülüyor.

Kur’an’a  göre iki türlü ölüm var

Kur’an’a göre uyku ve ölüm arasında büyük bir ilişki vardır. Uyku ölümün bir benzeridir. Diğer bir ifadeyle uyku küçük ölüm demektir.

Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne). ” (Zümer 42)

Burada alıkonanlar ve serbest kalanlar şeklinde ikiye ayırma söz konusu. Bunu anlarsak ayetin önceki bölümünde neden canın alınmasının da ikiye ayrıldığını anlayabiliriz. İki türlü ölüm söz konusu.

Birinci grup bir süre ya da hiç geriye dönmeyecekler yani reenkarne olmayacaklar. Bir süre hesaba çekilecekler. Onlar için ayette belirtildiği gibi “ölüm hükmü verildiği” için ya bir daha hiç, ya da uzun bir süre tekrar bedenlenmeyeceklerdir, ya da ileride başka boyutlarda, sistemde bedenleneceklerdir.  Ayette bu husus açık değil.

İkinci grup geriye dönecekler yani reenkarne olacaklar. Onlar geçici olarak bedenlerini kaybedecekler, sanki uykuda rüya görüyor gibi öldüklerini farketmeyecekler, can vermenin hemen akabinde serbest bırakıldıkları için şahit oldukları bir cinsel ilişkinin çekiciliğine kapılıp birileri döllenme gerçekleştirirken yeniden madde dünyasına geri ama bu kez başka bedende dönecekler ama bunu da farketmeyecekler. Sanki herşey bir rüyada olup bitmiş, ruhsal açıdan hiç ölmemişler gibi.

Ayette ibret olarak gösterilen önemli bir husus da ölümün idrakidir. Beşer olarak idrak etmek ya da uykuda olduğunu zannetmek, belki de ölümü kabullenmemek hatta kabul etmemektir.

Baas (ba’s) nedir?

“yevmi yub’asûn (yub’asûne)” Kur’an’ın birçok ayetinde geçer. Kimi meallerde kıyamet günü diye de geçmiş. Meallerde kıyametten başka “dirilmek” “diriltmek”, “dirilip kaldırılmak”, “ölümden kaldırılmak”, hatta çevrilmeden “baas”, “ba’s”, “beas” olarak da geçiyor.
Mesela Araf 14 de:
…herkesin ölümden kaldırılacağı güne…,
…(insanların) tekrar diriltilecekleri güne…,
…(insanların) tekrar dirilecekleri güne…,
…(halkın) dirilib kaldırılacakları güne…,
…onların tekrar dirilecekleri güne…,
…öldükten sonra dirilme gününe…,
…ba’s olunacakları güne…,
… insanların tekrar diriltilecekleri güne…,
Onların yeniden diriltilecekleri güne…,
…onların diriltilecekleri kıyamet gününe…

Lokman 28’de ba’s mealleri:
…beas edilme (yeniden diriltilme)…,
…tekrar diriltilme…,
…(tekrar) diriltilme…,
…öldükten sonra diriltilip kaldırılma…,
…tekrar dirilme…,
…diriliş…,
…ba’s olunma…,
… (öldükten sonra) diriltilme…,

Baas geçmediği halde diriltmeyi kullanan meallerde var mesela:

Vellezî yumîtunî summe yuhyîn (yuhyîni) Şuara 81.

Bu ayete ait bazı mealler:
“Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur”
“Ki O, beni öldüren, sonra dirilten”

Burada problem baas’ın Türkçe karşılığının olmaması. Elmalı’nın yaptığı gibi arapça olarak bırakılsa da çoğu kimse hiçbirşey anlamayacak O yüzden “diriltilme” kimilerine göre ise “dirilme” denilmiş ki ikisi arasında bile büyük fark var. Tefsirlerde daha çok açıklamalı olarak baas yer alıyor. Bunun sebebi, meallerde açıklama yapılamaması, tefsirlerde ise yapılabiliyor. Türkçe’de dirilme “öldüğü sanılan şeyin canlılık kazanması, tıpta öldüğü sanılan hastanın hayata dönüşü, kendi bedenine dönüşü, eski bedenine dönüşü, geriye dönüş” gibi anlamlara geliyor. Normalde Türkçe açısından dirilmenin ne reenkarnasyonla ne de bedenin ölümünden sonra ruhun ahirete intikal etmesi ile ilgisi olmaması gerekir.

Ölen insan ruhunun bir erkek ve kadının cinsel ilişkisi sırasında kadın rahminde döllenme ve sonrasında gebelik, cenin ve doğum süreçlerinden geçerek yeni bir bedende “yeniden” dünyaya gelmesi olan reenkarnasyon ile ölen insan ruhunun “tekrar” kendi dünyasal bedenine döndürülmesinin (dirilme) birbiriyle ilgisi yoktur. Kur’an da insanların öldükten sonra pişman olup keşke imkan verilse de ölüm anına (yani aynı bedene) geri dönsek biraz daha yaşayıp hatalarımızı tamir etsek dileğinde bulunduklarına ancak “dirilmenin” imkansız olduğuna değinir.

Fiziki bedende “tam ölüm” gerçekleşmemişse halk arasında dirilme de denilen hayata dönme imkanı vardır. Bazen tıbben öldü denilen ve aletlerle suni şekilde yaşatılmaya çalışılan insanların çok ekstrem durumlarda hayata geri döndükleri olmaktadır. Ancak tıpta buna dirilme denmemektedir. Bazan medyada görürüz, öldü diye morga, tabuta konanlar hareket etmeye başlarlar: OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN. Bu gibi konular ayrı yazılarımızda araştırılmıştır. Okumak için lütfen tıklayın: OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN

Kur’anda geçen “yevmi yub’asûn(yub’asûne)”, “yevmel kıyâmeti”, “yevmi el âhıri”, baas günü, kıyamet günü, ahiret günü bunları aynı olarak mütalaa edenler var. Genel kabul, öldükten sonra ruhun bedenden ayrıldığı ve ahirette dirildiği gün. Halbuki ruh ölmez o yüzden de dirilmez. ruhun dirilmesi diye bir şey yoktur. O yüzden çoğu çevirilerde/meallerde yanlış kelime kullanılmaktadır.

Konu çok karışık görünüyor ama özetleyince gayet iyi anlaşılacaktır.

Ölen beden çürümeye başladığından dirilemez. Ruh ölmez, ölmediği için de dirilmez, olup biten şudur: Bedenden ayrılırken de bedene girerken de ruhun “şuur hali değişir“. Kur’an’da bu “değişim” “BAAS” (ba’s) olarak ya da başka kelimelerle verilmektedir. Genelde meallerde yanlış şekilde “dirilme” olarak çevrilmiş olup bazı ayetlerde  (Müminun 100 gibi) tekrar doğuş – reenkarnasyon anlamına gelmektedir.

Atom seviyesindeki alemi açıklayan kuantum teorisine bağlı bilimsel düzeyde açıklamalar ayrı sayfalarımızda verilmektedir: OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN

Baası “görevlendirme” olarak anlayanlar da vardır. Olabilir. Ruh madde dışı alemde de görevlendirilebilir,  madde dünyasında da bedenlenerek görevlendirilebilir.

Bütün bunlar, kavram kargaşasına neden olmuş, Kur’an’da reenkarnasyonun reddedildiği şeklinde, yanlış bir genel kanı oluşturmuştur.

Kur’an’ın bazı ayetlerinde geriye dönülme olarak çevrilen ifadeler de mevcuttur. Ancak bunlar öldükten sonra yaşanılan hayattaki yaşanmış noktaya (çürümekte veya çürümüş olan bedene) geri dönüştür, ki bu zaten mümkün değildir ve reenkarnasyonla ilgisi yoktur.

Feryat edip dururlar orada: “Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım.” Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık.” (Fatır 37)

Ayete göre yeni bir imkân verilmesini isteyenler, daha önce yeterli süre verildiği cevabını alıyorlar. Yeniden dönmenin imkansız oluşundan değil. Bu açıkça yazılı.

Ayetle ilgili olarak daha önce de ifade ettiğimiz gibi ayette ömür kavramı insanın tekâmülünü tamamlaması için gerekli olan süre anlamında kullanmaktadır. Sürenin dünyaya kaç kez gelmekle tamamlanacağını Allah bilir. Kişinin, varsa mahşer hesabı, bu sürecin tamamlanması sonunda görülecektir.

Bu arada Ayette, genelde iddia edildiğinin aksine, ret cevabı yok. Belki bu azabı çektikten sonra tekrar bedenlenecekler. Ayette bu belli değil. Belli olan ÖNCE azap çekmelerinin gerektiği.

Müminun 1-11. “Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler…namazlarında huşû sahipleridirler..boş ve gereksiz şeylerden yüz çevirenlerdir…zekâtı verenlerdir, ırzlarını koruyanlardır…emanetlerine ve ahdlerine saygı duyup sahip çıkanlardır…namazlarını korumaya devam edenlerdir…onlardır mirasçı olanlar. Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.

Tekamülünü tamamlamış olanların akıbeti anlatılmaktadır. Yılmadan sabırla izleyenler için tekamül ve reenkarnasyon yolunun sonu cennettir.

Müminun 35-37: “Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor? Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak! Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yeniden hayat buluruz ama biz tekrar diriltilecek değiliz”.

Aynı bedende tekrar dünyaya gelmenin mümkün olmadığına işaret edilmektedir.  Bunun reenkarnasyon ile ilgisi yoktur, zira reenkarnasyon aynı bedende değil yeni bedende gelineceğine işaret eder.

Müminun 82: “Dediler ki: “Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?

Müminun 99-100 Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: “Rabbim, beni geri döndürün; Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım.” Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır. 

Bazı hacı-hoca takımına göre Kur’an’da reenkarnasyonu reddeden ayetlerden biriymiş. Öyle mi acaba? Bakalım:

Sure bu ayete kadar yine inanları ve inanmayanları anlatır.

Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).” Müminun 99

ehade-hum: onlardan birine-inanmayanlardan birine,
el mevtu: ölüm,
hattâ izâ câe: geldiği zaman,
kâle: dedi,
rabbirciûni (rabbi irciû-ni): Rabbim beni geri döndür.

Burada ölüm gerçekleşmiş mi, gerçekleşmemiş mi belli değil, “ölüm geldiği zaman” deniliyor, “öldükten sonra” denilmiyor. Yukarıdaki ayetlerde olduğu gibi yine bir pişmanlık ve dönüş isteği söz konusu. Bunun reenkarnasyon şeklinde olmasının istendiğine dair hiçbir şey yok. İstek ölümün geciktirilmesi, biraz daha ömür tanınması şeklinde. Aklım başıma geldi artık iyi şeyler yapacağım şeklinde.  Ama aşağıda anlatacağımız gibi ölüm gelmiş de olabilir, bu önemli değil.

Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).Müminun 100

leal-lî: böylece ben,
a’melu sâlihan: salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yaparım,
fîmâ: içinde, o şeyde, hakkında,
terektu: bıraktım, terk ettim,
kellâ: hayır, asla,
innehâ: muhakkak o
kelimetun: bir kelimedir, sözdür
huve: o
kâiluhâ: onun söylediği (söz)
ve min verâi-him: ve onların arkalarından
berzahun: bir berzah vardır
ilâ yevmi: güne kadar
yub’asûne: beas/baas olunacaklar, yeniden diriltilecekler

Önceki ayetlerin aksine burada bir “cevap” söz konusu. “Hayır”. Neden hayır, o da ayetin devamında var, çünkü önce günahlarının kefaretini ahirette ödeyecekler. Ne zamana kadar? “Tekrar diriltilecekleri güne kadar.” Bu açıkça yazıyor. Yani ölenin günahları varsa hemen reenkarne olması söz konusu değil, önce ahirette amellerinin muhasebesini yapacak, kul hakları için bizzat her kuldan af dileyecek, hakkını aldığı kul henüz ölüp ahirete intikal etmemişse onun gelmesini bekleyecek, acı çekecek, günahlarının bedelini ödeyecek. Burada yeniden dirilmeyi bazı hacı-hoca takımı kıyamet günü olarak tefsir eder. Ama görüldüğü gibi ayette öyle bir kelime ya da ima yok.  Öyle olsaydı “beas/baas” yerine “kıyam” derdi.

Şimdi burada bir husus daha var. Hemen dönmemek, önce muhasebe süreci geçirmek genel bir kural mı yoksa sadece burada özel bir durum mu? Her iki ihtimalin de  reenkarnasyonun var olup olmaması ile ilgisi yok. Sadece reenkarnasyon sürecinin nasıl olduğu açısından önemli. Ayetin başında “onlardan birine” dendiğine göre burada özel bir durum söz konusu. Onlardan birinin ne olduğunu anlamak için Surenin öncesine döndüğümüzde bunların “müşrikler” olduğunu anlıyoruz.

Sure’nin öncesi:

Dediler ki: “Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?” Müminun 82

Yani ayete göre müşrikler ölümden sonra hayatın devam ettiğine inanmıyorlar, daha doğrusu bilmiyorlar. İnsan toprak haline geldikten sonra nasıl tekrar diriltilebilir? Ölü diriltilebilir mi? Hadi canım sende diyorlar. Ve cevaben yukarıda verdiğimiz 99-100. ayetler geliyor. Ölüm anı geldiğinde akılları başlarına gelecek, madem öyle bizi geri döndür diyecekler ama ölmeden ve ahirette kefaret ödemeden bu mümkün olmayacak. Surenin tamamından bu anlam çıkıyor. Reenkarnasyon karşıtı hacı-hoca takımının en çok sığındığı bu ayet tam tersine ahireti ve yanında bonus olarak reenkarnasyonun zamanlamasını da bizlere gayet güzel anlatıyor.

Özetleyelim:

1. Bazılarının, örneğin inanmayanların, müşriklerin, kul hakkı yiyenlerin, kötülük yapanların öldükten sonra öteki alemde hesap verme süresi olacak. Tekamülleri açısından reenkarne olmaları gerekse de bu hemen olmayacak.

2. Müşrik olmamış, kimseye zarar vermemiş ama madde aleminde yani bu dünyada yararlı iş de yapmamış, zamanını boşa harcamış, alması gereken verileri idrak edememişlerin tekamül süreçlerini tamamlamak için reenkarne olmalarına gerek varsa öteki alemde bir süre geçirmelerine gerek olmayabilir ve kısa sürede reenkarne olabilirler.

Surenin önceki ayetlerinde aynı bedende tekrar dünyaya gelmenin mümkün olmadığına işaretler bulunmaktadır. Bunun reenkarnasyon ile ilgisi yoktur, zira reenkarnasyon aynı bedende değil başka bedende gelineceğine işaret eder.  Prof. Abdülaziz Bayındır aradaki farkı aşağıdaki klipte gayet güzel açıklıyor:

Prof. Abdülaziz Bayındır’ın yukarıda bahsettiği ayetler:

E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn – Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?” (Müminun 35)

Heyhâte heyhâte limâ tûadûn – Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak!” (Müminun 36)

İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn – “Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yeniden hayat buluruz ama biz tekrar diriltilecek değiliz.” (Müminun 37).

Bazı meallerde “nahyayaşarız” olarak verilmektedir. Ayette önce ölüm zikredildiği için yaşam anlamını da verilse bununla ölümden sonra yaşam kasdedilmektedir. Prof. Bayındır da videosunda bunu kastetmektedir.

Yani neresinden bakarsanız bakın Müminun suresinin reenkarnasyonu reddettiği bomboş bir iddiadır.

Bu arada reenkarnasyon karşıtları berzahın Peygamberden rivâyet edilen bir hadise göre (Buhari; Cenaiz 90) dünya ile âhiret arasındaki şeyin adı olduğuna dikkat çekmektedirler. Öncelikle tüm hadisler gibi sözkonusu hadisin güvenilir kaynaktan olup olmadığı tartışılır. Olsa bile Kur’an ayetleri ile örtüşmesi şart olup Kur’an ayetlerini kendi içerisinde anlamak en doğrusudur. Ölen insanın  reenkarne oluncaya kadar madde dışı bir ortamda bekleyeceği zaten akla uygundur. Bunun adına isterseniz berzah deyin. Bu Kur’an dilinde “gayb”dır. Yani bilinmeyendir. Bizi ilgilendiren bu dünyada ne olduğudur. Dünya dışı alemi, öteki alemi de düşünebilir, araştırabiliriz, kendimize göre bir sonuca da varabiliriz. Hatta bunu yapmamız gerekir. Ama bu  tahminden öteye geçemez. Aşağıdaki Kur’an ayetine göre bilinmeyeni bilmemiz mümkün değildir.

De ki Göklerde ve yerde, Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler. Hayır, onların bilgileri âhiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.” (Neml 65-66)  

Prof. Yaşar Nuri Öztürk Kur’an’daki İslam  kitabında söz konusu Müminun Ayetlerini bir başka açıdan yorumluyor:

“Bu ayetlerde dünyaya tekrar geri dönmek isteyenlere ret cevabı verildiğini görüyoruz.
Bu, reenkarnasyonun olmadığına değil, olduğuna kanıttır. Dünyaya sürekli geri gidip açığını kapatmak isteyenlerin bu istekleri reddediliyor. Elbette ki dünyaya tekrar dönmemesine karar verilenlerin bu istekleri reddedilecektir. Ama bu onların daha önce reenkarne olmadıklarını veya başkalarının dünyaya tekrar gönderilmediğini ifade etmez; geri gelmenin herkes için kural olmadığını belgeler.”

Süleyman Ateş`e göre, bu iki âyette ruhun tekrar dünyasal bedene döndürülemeyeceği manası çıkabilir ise de; ruhun hiç dünyaya dönmeyeceği değil, tekrar bedenleneceği zamana kadar bir geçit, yani bir ara zaman bulunduğu anlatılmaktadır. Âyette ruhun ba`s olunacağı kesindir. Ancak Ateş`e göre, bu ba`s hemen ölümün ardından değil, belli bir zaman aralığından sonra olacaktır. Ateş, âhiret bedenlenmesinin muhakkak olduğuna inanmakla birlikte şu soruyu kendi kendine sorar: “Acaba bu âyette olgunlaşmamış ruha bir kez daha dünyada bedenlenme fırsatının verileceği anlatılmış olamaz mı?” Ateş bu ihtimalin her zaman için var olduğunu savunmuştur.

Nahl 61: Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen birşey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.”

Sırtında kul hakkı kamburuyla ahirete intikal edeni büyük azaplar beklemektedir. Zira Allah böylelerinin affını tamamen hakkı yenen, zulüm gören kula bırakmıştır. Hakkı yenen dünya hayatında ya da spatyomda hakkını yiyeni affetmedikçe, “ona helallik vermedikçe” kul hakkı yiyen ızdıraptan kurtulamayacaktır.
Peki diyelim ki hakkı yenen kul hiç bir zaman affa yanaşmazsa ne olur? Cevabı aşağıdaki ayette.

Nahl 70: “Allah sizi yarattı. Sonra sizi vefat ettirecek. İçinizden bazıları ömrün en basit noktasına geri çevrilir ki, bir ilimden sonra hiçbirşey bilmez olsun”.

Yani öldükten sonra, hayatın/ömrün en basit noktası olan döllenme sırasında yeniden dünyaya gönderiliyor ama önceki hayata dair hiçbir şeyi bilmez yani hatırlatılmayacak şekilde.

Dünyaya her gelişte yeni ve temiz bir sayfa açmak için önceki hayatları hatırlamayarak yani beyin hafızası resetlenmiş/sıfırlanmış (en basit nokta) olarak ama bir önceki hayatta kalınan ruhsal tekamül düzeyinden, ruhsal birikiminden başlanmaktadır. Önceki hayatları dünyada olduğumuz süre zarfında hatırlamamaktayız ama onların tüm birikimlerini, ağırlığını ve izlerini üzerimizde taşımaktayız. Ruhun tekamülü ise süreklidir, bu dünyada, öteki alemde, tekrar bu dünyada … bu sürer gider ve hiçbir zaman kesintiye uğramaz. Sonuçta ruh bedene bağlanınca artık o bağlandığı formun bilinç ve eylem olanakları ile sınırlanır. Böylece kendini, neden oraya geldiğini, omuzunda taşıdığı geçmiş hayatlarını hatırlayamaz. Bunu bir başka ayette de görüyoruz:

…yine içinizden bir kimse bir ilimden sonra birşey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. (Hac 5)

Yani öldükten sonra, bedenlenmenin en basit ve düşük noktası olan döllenme sırasında tekrar dünyaya gönderilmesi önceki hayata dair hiçbir şeyi bilmesin hatırlatılmasın şeklinde oluyor.

Necm 49 Hiç kuşkusuz Şi’ra yıldızının/şuurlanmanın Rabbi de O’dur.

Galaktik boyutlar, ileri gezegenler, ruh-madde-şuur ilişkilerinin evrenselliğinin sevk ve idaresinde alt planları teşkil ederler. Şi’ra’nın Arapça’da anlamı hem Şi’ra yıldızı hem de şuurlanma.  Ayetten Şira yıldızının yani Sirius sisteminin galaktik sevk ve idare merkezlerinden biri olduğu dünyamızın yönetimi ve tekamülünde bir devre, hatta günümüzde de Sirius kozmik kültürünün hakim olduğu anlaşılıyor. Ezoterik bilgilere göre Mu devresinden itibaren yeryüzünde ulvi nitelendirilen her türlü bilgi akışının kaynağı Sirius olmuştur. Sirius kültürü temsilcileri, tekamül düzeyi göreceli olarak çok geri olan Dünya gezegeninde ender de olsa, insanlığın çok büyük ve kitlesel tekamül ihtiyaçları sözkonusu olduğunda enkarne olmuşlardır.

Neml 65-66: “Göklerde ve yerde, Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler. Hayır, onların bilgileri ahiret konusunda yetersiz kalmıştır. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.

Kimileri bu ayete göre reenkarnasyon hakkında fikir beyan edilemeyeceğini iddia ederler. Gayb bilinmeyen demektir, kimilerine göre de görülemeyen. Allah, ahiret, cennet, cehennem vb. hepsi gayba girer. Tekrar bedenlenme gaybi değil adı üzerinde dünyevi bir olgudur. Ayrıca gayb bilinemez demek üzerinde düşünülemez, akıl yürütülemez, sonuca varılamaz demek değildir. Sadece varılan sonuç kesinlik taşımaz anlamındadır. 

Eğer varsan, nefes alırsın.
Nefes alırsan, konuşursun.
Konuşursan, sorarsın.
Sorarsan, düşünürsün.
Düşünürsen, araştırırsın.
Araştırırsan, tecrübe edersin.
Tecrübe edersen, öğrenirsin.
Öğrenirsen, büyürsün.
Büyürsen, arzularsın.
Arzularsan, bulursun.
Ve eğer bulursan… Şüphe edersin.
Şüphe edersen, sorgularsın.
Sorgularsan, anlarsın.
Eğer anlarsan, bilirsin.
Bilirsen, daha çok bilmek istersin.
Daha fazla bilmek istiyorsan…
Yaşıyorsun!
National Geographic.

Nisa 48: “Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder.

Allah’a şirk koşan insanlar, diyelim ki ahirette hatalarını anlasalar, pişman olsalar, tövbe etseler de Kur’an’da yer yer ifade edilen Allah’ın bağışlayıcılığına hiç bir zaman mazhar olamayacaklarsa (erişemeyeceklerse) bu Allah’ın bağışlayıcılığı ile ilgili Kur’an’ın lafzına (bildirmek istediği anlamına) aykırı düşmeyecek mi? Yani Allah hem bağışlayıcıdır hem de bağışlamayıcıdır, böyle bir çelişki olabilir mi? Elbette olmamalıdır, olamaz. Bunun yanıtını her zaman olduğu gibi akıl yürüterek bulabiliriz.

Dünya’da Allah’a şirk koştuktan sonra öteki aleme intikal etmiş biri tövbe edip ve Allah’tan bağışlanmasını istese dahi “bu bağışlamanın ahirette olması” yukarıdaki ayete göre mümkün değildir. Diğer yandan da Allah bağışlayıcıdır. Kimin gerçekten aklının başına geldiğini, pişman olduğunu, içten tövbe ettiğini, Allah’a kul olur hale geldiğini elbette O bilir. O halde nedir çaresi? Eğer Allah isterse ona ahirette azabını çektikten sonra yeni bir şans verebilir. Bu da öteki alemde olamayacağına göre ancak madde dünyasında olabilecektir. Yani açıkçası böyle bir şey tövbe edenin “reenkarne olması” yani yeni bir beden ile madde aleminde tekrar doğması ile mümkün olabilir. Yeni hayatında verilen şansı iyi kullanır, sınavlarını başarı ile verebilirse bağışlanma hakkını elde edebilir. Bunların hepsi Allah’ın kabulüne bağlı olarak.

Nisa 56: Derileri piştikce, azabı tatsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz.

Yine dincilere göre bu ayet cehennemde yananların derisinin sürekli değişeceğini anlatıyormuş. İyi de deri maddedir. Etin, kemiğin yani bedenin örtüsüdür, elbisesidir. Ruhun derisi olmaz.  Böylelerine sadece öteki dünyada azab çekmek yetmeyecek, yeni bir deri (bedenle) dünyaya gelip orada da azap çekecekler. Ayetin dediği bu.

Bu ayet ünlü İslamî düşünce ekolü İhvânu’s-Safâ  (Safa Kardeşler) tarafından tekrar bedenlenmeye delil olarak değerlendirilmiştir (Süleyman Ateş; Yüce Kur`an`ın Çağdaş Tefsiri, c.8/s.202). Ateş daha sonra bir TV programında reenkarnasyon yok diyenlerin bu ayeti nereye koyacakları sorusunu sormuştur.

Nuh 17, 18: Ve Allah sizi bir bitki gibi yerden bitirdi. Sonra sizi yere geri gönderiyor ve sonra bir çıkarışla tekrar çıkarıyor.”

İnsanı temelde topraktan, çeşitli aşamalardan (bitki-hayvan-insan gibi aşamalarından) geçirerek yaratan Allah, ölümle tekrar toprağa döndürür; ama aynı olguyu tekrarlar. 

Nur 24 “Gün gelecek onların kendi dilleri, kendi elleri, kendi ayakları, yapıp ettikleri işler hakkında kendi aleyhlerine tanıklık edecektir.” 

Bazı hacı-hoca takımına göre Kur’an’da reenkarnasyonu reddeden ayetlerden biriymiş. Öyle mi acaba? Bakalım:

Deniliyor ki Reenkarnasyon varsa çok sayıda diller, eller, ayaklar olacak. Bu ayetler ise tek bir hesaptan bahsediyor.

Birincisi ruh her bedeni terk edişte, öteki tarafta o yani son bedeninin, daha doğrusu son bedenlenmesinin hesabını verecektir. Bir dahaki gelişinde de o yeni seferkinin hesabını verecektir. Önceki bedenlenmeleri hesabı tekrar görülmeyecektir. Şurası muhakkak ki hesabı hiç sorulmayacak olanlar da vardır. Bu nedenle sorulacak hesaptan bahseden ayetlerin reenkarnasyona ters tarafı yoktur. 

İkincisi, ruhun dilleri, elleri, ayakları ağızları olmadığı için burada bir beden içerisinde bunlara sahip olan, o günün insanlarının kavrayabileceği sembolik anlatımlar söz konusudur. Yani ayetler diyor ki; “Dünyadaki amellerine ait hiç birşeyi hatırlamaman, inkar etmen,  mümkün değil. Sesini çıkaramayacaksın.” Ayetler bugünkü teknolojik düzeyde inmiş olsa “amellerinin hepsini önüne gelecek  ekranda video seyreder gibi seyredeceksin” derdi. 

Rum 11: Allah yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda O’na döndürülürsünüz.” Yaşar Nuri Öztürk meali

Allah, önce yaratır da sonra öldürerek tekrar halkeder ve yaratılışı yeniler, sonra da hepiniz döndürülür, onun tapısına götürülürsünüz. Abdülbaki Gölpınarlı meali

Yaratan büyük patlamayla varlıkları yaratmıştır. Varlıklar ve evren gelişmekte evrim geçirmektedir. Varlıklar madde ortamından tekrar geldikleri ortama dönmekte yani dünyaya gelmekte, ölmekte ve bu döngü tekrar tekrar süregelmektedir. Böylece reenkarnasyon evrimin aşamalarından birini oluşturmaktadır. Sonunda tekamül (olgunlaşma) tamamlanınca varlıklar kara deliklerin çekimiyle İlahi/Kozmik kaynağa, Allah’ın/Tanrının tapısına geri döndürülecekler.

Rum 27: “Yaratmaya ilk başlayan/yaratılanları ilk yaratan O’dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O’nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O’nundur. O’dur Aziz, O’dur Hakim…

Burada Rum 11. ayette söz konusu edildiği gibi, Yaratan  büyük patlamayla varlıkları yaratmaya başlamıştır. Yaratılanlar/varlıklar çok doğal (kolay) şekilde maddesel yok olmaya ardından yeniden maddelenmeye tabi olmakta yani reenkrnasyon ile karşı karşıya gelmektedirler.

Saffat 54-61: Dedi: ‘Siz de bir araştırır mısınız?” Araştırdı, nihayet, onu cehennemin ta ortasında gördü. Dedi: ‘Vallahi, az kalsın sen beni de buralara düşürecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına girmiş olacaktım. Peki, biz artık ölmeyecek miyiz? Sadece ilk ölümümüz; azaba da uğratılmayacağız, öyle mi? Doğrusu bu, büyük başarının ta kendisidir. Çalışanlar, böylesi için çalışsınlar.” 

İlk ölümden bahsedildiğine göre ikinci…üçüncü…yani birden fazla ölümler de var. 

Şems 7, 8: Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene. Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki,“.

İlahiyatçılara göre Yüce Allah nefsi düzenlediği zaman henüz nefis, fücur ve takvasını, iyilik ve kötülüğünü ayırt edecek bilince sahip değildir. Ne zamanki düzenlenen nefis, insan biçimine konur, işte o zaman fücur ve takvasını idrak etme düzeyine gelmiş olur. Bu idrak Allah tarafından ona lütfedilir.

Ayet varlığın evrimini anlatmaktadır. Varlık, başta kişiliği düzenlendiği zaman (en başta spermin ve yumurta hücresini döllenmesi sırasında) henüz iyilik ve kötülüğü ayırt edecek bilince sahip değildir. Tekamül sürecinde yanlışlıkları ve doğrulukları idrak etmeye başlar. İlhamları almadan, yaptıklarından sorumlu tutulamaz. Bu süre içerisinde ölenler tekamüllerini tamamlamak için tekrar bedenlenmek zorundadırlar.

Şuara 81: “Beni öldürecek, sonra diriltecek O’dur.

Açıklaması bundan sonraki bölümde

Şuara 102 Keşke bir dönüşümüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik.” Prof. Yaşar Nuri Öztürk Meali.

Bazı hacı-hoca takımına göre Kur’an’da reenkarnasyonu reddeden ayetlerden biriymiş. Öyle mi acaba? Yukarıda “Bakara 167” için anlattıklarımız burada da geçerli. Bakalım:

Buradaki dönüşden kasdedilen nedir, bunu dileyenler kimlerdir? Bunu anlamak için Surenin başına gitmek gerekir. Sure inanmayanlara gönderme yaparak başlar. İnanmayanlara örnek olarak Firavun’un Hz. Musa ile konuşmaları, Musa kavminin Mısır’dan kaçışı, Firavunun  takibi yer alır surede. Sonra Hz. İbrahim ve kavmi konu edilir. İbrahim der ki:

Beni öldürecek, sonra diriltecek O’dur.” (Şuara 81)

Sure bunu takiben iman etmeyenlere döner ve onların ağızlarından başlarına neler geleceklerini anlatır. İman etmeyenler akılları başlarına geldikleri zaman örneğin derler ki keşke geriye dönüşümüz olsa da daha akıllı işler yapabilsek. Yani zaman dursa, zaman içerisinde seyahat edebilsek de hata yaptığımız zamana dönebilsek, başka türlü davransak da o hataları yapmamış olsak. Bu dileğin reenkarnasyonla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Reenkarnasyonda eski zamana geri dönüş yoktur, aynı bedenle, aynı kimlikle madde alemine dönüş de yoktur. Yepyeni bir sayfa açılır, yepyeni bir hayata başlanır, bambaşka bir beden ve kimlikle. Ama bazı meallerde Allah’ın kitabı içerisine parantez konularak bakın ayet ne hale getirilmiş:

Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak!(Şuara 102 Diyanet Vakfı Meali)

Yahu dünyayı nereden çıkarttın? Aslında ayette “dönüş” dahi yokken. Bakalım Arapçası ne diyor:

Fe lev enne lenâ kerraten fe nekûne minel mu’minîn(mu’minîne)” (Şuara 102)

ve hiç Arapça bilmeyenler için kelime kelime karşılıklarını yazalım:

fe lev enne: keşke olsaydı,
lenâ: bize, bizim için,
kerraten: bir kere daha,
fe: o zaman,
nekûne: biz oluruz,
min: den,
el mu’minîne: mü’minler

Yani düz (literal) çeviri ile: “keşke olsaydı bizim için bir kere daha, o zaman biz oluruz müminlerden.”

Akıl var, mantık var, iman etmeyenler pişman “keşke bir kere daha olsaydı” diyorlar. Ne olsaydı? Orası açık değil, “bir şans” mı, “bir düzeltme” mi, “bir imkan” mı, bir dönüş mü?

Peki diyelim ki adamlar dönmek istemişler. Sure’de  bunlara “yoo olmaz” diye  bir cevap var mı? YOK. Diyelim ki Allah’ın kelamına parantez ekleyenler haklı, adamlar keşke reenkarne olsak diyorlar.  Eee, “hayır öyle şey olmaz” mı diyor Surenin devamında?

Şuara 102: “Keşke bir dönüşümüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik“.

İman etmeyenler, akılları başlarına geldikleri zaman örneğin derler ki “keşke geriye dönüşümüz olsa da daha akıllı işler yapabilsek”

Şura 30: “Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir.

Eğer hala mûsibetlere yana yana üzülüyorsan, gerçeği bilmiyorsun demektir. Şemsi Tebrizi

Musibet, sıkıntı-felaket anlamında olup bir şeyin sıkıntı-felaket olup olmaması başına gelen kişinin kabulüne bağlıdır.

Ben iyi bir insanım, ben ne kötülük yaptım ki başıma bu geldi, iyilik yaptım, neden kötülük buldum gibi sorular sorarız. Başımıza ne geliyorsa kendi yüzümüzden geliyor. Sebepleri şimdiki hayatımızda olduğu kadar önceki hayatlarımızdaki amellerimizden (yaptıklarımız, edimlerimiz, fiilllerimiz) de kaynaklanabilir.

Varlık sürekli ne ekiyorsa onu biçer, yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşmaktan kaçınamaz. Bilerek ya da bilmeyerek yapılan her hareketin bir sebebi ve sonucu vardır. Bu sonucun ise evren ahengine uygun olmamasına imkan yoktur.

Atılan bir adım, bir sonraki adımın sebebi, bir sonraki adım ise öncekinin sonucudur. Buna “sebep sonuç ilişkisi” denmektedir. Hinduizm, Budizm, Jainizm, Sihizm ve Teozofi gibi Doğu felsefelerinde bu oluşuma “Karma” deniliyor. Karma; hem fiziksel hem de zihinsel her türlü eylemin sonuçlarının kaçınılmaz olduğunu, düşündüğümüz her şey ya da yaptığımız her eylemin sonuçlarının, bizi bu yaşamımızda, bu yaşamımız içinde görmememiz durumunda, sonraki yaşamımızda etkileyeceğini belirten bir evren yasasıdır.

Sonuçta başa gelen musibetin nedeni bu yaşamda değilse önceki yaşam(lar)dan kaynaklı olmalıdır.

Tarık 8: “O Allah, o insanı tekrar hayata döndürmeye elbette kadirdir. Sırların/gizlilerin yoklanıp ortaya çıkarılacağı gün,

Hesap gününde herşey ortaya çıkarıldıktan sonra Allah kulunu, gerek görürse, tekrar dünyaya gönderecektir.

Vakıa 57-62: “Sizi biz yarattık, biz! Tasdik etseydiniz olmaz mıydı? Akıttığınız meniyi gördünüz mü? Siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa yaratıcılar bizler miyiz? Ölümü aranızda biz takdir ettik. Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemiyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız.Yemin olsun, ilk yaratışı/yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mı?

Ayetten ölen kuşakların yerine yine kendilerine benzer kuşakların getirileceği; yeniden yaratılacak insanların bedenlerinin aynı değil benzerleri olacağı, insanın başka bir bedende kendisinin şimdi bilemeyeceği bir biçim ve sıfatta yeniden yaratılacağı anlaşılmakta. Daha geniş bilgiler Reenkarnasyon (Ruh göçü – Tekrar doğuş) hakkında öğrenmek istediğiniz herşey  BÖLÜM 9’da.

Yasin 31 Görmediler mi, kendilerinde önce nice nesilleri helak ettik. Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler. Elem yerev kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn(yerciûne).” 

Bazı hacı-hoca takımına göre Kur’an’da reenkarnasyonu reddeden ayetlerden biriymiş. Öyle mi acaba? Bakalım:

Burada yok edilen milletlerden kavimlerden bahsediliyor. Bütün tefsirlerde “kuruni” nesiller, kavimler olarak tercüme edilmiş. Bunda bir sorun yok. Hum ileyhim lâ yerciûne: onlar onlara dönemezler, yani onlar tekrar kavim-millet olamazlar deniliyor. Bunun reenkarnasyon ile hiçbir ilgisi yok. Kavimler-milletler reenkarne olmaz, biz aksini mi söylüyoruz, her ruh bağımsız yani kendi karmasına göre reenkarne olur.  Reenkarne oldukları zaman da isteseler yok edilen kavimlere dönemezler. Ayet ayrıca buna da işaret ediyor.

Yasin 51: Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar.

Reenkarnasyona inanmayanlar reenkarnasyon varsa hangi kabirden kalkılacak sorusunu sorarlar. Ayetteki kabir ruhun olduğu yer demektir. Ruh cennetteyse cennetten kalkıp gelecek. Kabri yoksa, cennette değilse, neredeyse oradan kalkıp gelecek. İslamda kabir azabı demek cehennem azabı demektir.

Kur’an’daki kıyamet ve kıyamette kabirden kalkma konuları gayba girer, müteşaibihtir. Ahiret, kıyamet, baas, araf, ahiret günü, baas günü, kıyamet günü, kabir ve kabir azabı konuları da öyle. Bu demek değildir ki dünya dışı alemi, öteki alemi düşünemeyiz, araştıramayız, kendimize göre bir sonuca varamayız. Hatta bunu yapmamız gerekir. Mesela aklımızı kullanırsak kabir azabının cehennem azabı olduğunu rahatça anlayabiliriz. Bu konuya yukarıda ayrıntılı olarak değinilmişti.

İnsanlar ölünce kıyamete kadar kabirlerinde mi olacaklar? Halbuki yukarıda belirtildiği gibi Müminun 1-11’ ayetlere bakılırsa kimileri sonsuza kadar cennette olacaklar. Onların kabirlerinde olması, kabirlerine dönmesi ayet hükümlerine göre mümkün değil. Bazı mütefessirlere göre bu durumda onların kabri cennettir. Bu durumda kıyamette kabirden kalkıp gelineceğine işaret eden ayetlerin anlamı onların cennetten kalkıp gelecekleri şeklindedir. Demek ki Yasin 51 gibi ayetlerde kasdedilen cesetler değil ruhlardır.

Peki cennete olmayanlar nereden kalkıp gidecek? Onlar da neredelerse oralardan kalkıp gidecekler.

Eğer cesetler, kemikler kasdedilmiş olsaydı kabirleri mevcut olmayanlar ne olacaktı? Mesela bundan 40 bin sene önce yaşamış olanların, yaşadığı kıtalar batmış, yanardağ ve başka tür patlamalarıyla yok olmuş olanların, yakıt dolu uzay mekiği-tanker-uçak infilak etmiş, sürücünün-yolcunun zerresi kalmamışların kabirleri de yok. Nuri Killigil Paşa gibi. Onlar ne yapacaklar? O anda hayatta olanlar, yani daha kabirle ilgisi olmayanlar ne yapacaklar?

Kıyam Arapça’da ayakta durmak dikilmek manasına gelir. Kıyamet: Sözlük anlamı kalkmak, diriltmek, dikilmek, ayaklanmaktır. Biz kıyamet derken evrenin yok olmasını kast ediyoruz ama kimilerine göre Kur’an kıyamet derken ölüm sonrası yeniden dirilişi anlatıyor. Kişi öldüğünde ruhu kalkacak yani olduğu yerden ayrılacak, bu kastedilmektedir. Kabir ruhun olduğu yerdir.

Yasin 65 “O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.” 

Bazı hacı-hoca takımına göre Kur’an’da reenkarnasyonu reddeden ayetlerden biri de buymuş. Öyle mi acaba? Bakalım:

Deniliyor ki Reenkarnasyon varsa çok sayıda diller, eller, ayaklar olacak. Bu ayetler ise tek bir hesaptan bahsediyor.

Birincisi ruh her bedeni terk edişte, öteki tarafta o yani son bedeninin, daha doğrusu son bedenlenmesinin hesabını verecektir. Bir dahaki gelişinde de o yeni seferkinin hesabını verecektir. Önceki bedenlenmeleri hesabı tekrar görülmeyecektir. Şurası muhakkak ki hesabı hiç sorulmayacak olanlar da vardır. Bu nedenle sorulacak hesaptan bahseden ayetlerin reenkarnasyona ters tarafı yoktur. 

İkincisi, ruhun dilleri, elleri, ayakları ağızları olmadığı için burada bir beden içerisinde bunlara sahip olan, o günün insanlarının kavrayabileceği sembolik anlatımlar söz konusudur. Yani ayetler diyor ki; “Dünyadaki amellerine ait hiç birşeyi hatırlamaman, inkar etmen,  mümkün değil. Sesini çıkaramayacaksın.” Ayetler bugünkü teknolojik düzeyde inmiş olsa “amellerinin hepsini önüne gelecek  ekranda video seyreder gibi seyredeceksin” derdi. 

Zümer 42: Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”

Burada alıkonanlar ve serbest kalanlar şeklinde ikiye ayırma söz konusu. Bunu anlarsak ayetin önceki bölümünde neden canın alınmasının da ikiye ayrıldığını anlayabiliriz. İki türlü ölüm söz konusu.

Birinci grup bir süre ya da hiç geriye dönmeyecekler yani reenkarne olmayacaklar. Bir süre hesaba çekilecekler. Onlar için ayette belirtildiği gibi “ölüm hükmü verildiği” için ya bir daha hiç, ya da uzun bir süre tekrar bedenlenmeyeceklerdir, ya da ileride başka boyutlarda, sistemde bedenleneceklerdir.  Ayette bu husus açık değil.

İkinci grup geriye dönecekler yani reenkarne olacaklar. Onlar geçici olarak bedenlerini kaybedecekler, sanki uykuda rüya görüyor gibi öldüklerini farketmeyecekler, can vermenin hemen akabinde serbest bırakıldıkları için şahit oldukları bir cinsel ilişkinin çekiciliğine kapılıp birileri döllenme gerçekleştirirken yeniden madde dünyasına geri ama bu kez başka bedende dönecekler ama bunu da farketmeyecekler. Sanki herşey bir rüyada olup bitmiş, ruhsal açıdan hiç ölmemişler gibi.

Ayette ibret olarak gösterilen önemli bir husus da ölümün idrakidir. Beşer olarak idrak etmek ya da uykuda olduğunu zannetmek, belki de ölümü kabullenmemek hatta kabul etmemektir.

Not:  Kur’an’da neden reenkarnasyon geçmiyor diyen cahil cühela. Kur’an karadelik (blackhole), solucan delikleri (wormhole), uzay-zamanda yolculuk, karanlık madde (dark matter) adı verilerek geçiyor mu? Ama geçiyor, adam gibi okuyup, üzerinde kafa yorup anlarsan. Reenkarnasyon da öyle. Kur’an ansiklopedi değildir, koordinatları verir gerisini okuyanın aklına bırakır.

Bülent Pakman, Eylül 2011.  Yeniden düzenleme Mayıs 2022. Son güncelleme Ocak 2024. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden kısmen veya tamamen alıntılanamaz.

Reenkarnasyonla doğrudan ve dolaylı ilgili yazılarımız:

21 Responses to Kur’an’da Reenkarnasyon (ruh göçü – tekrar doğuş)

  1. Geri bildirim: Reenkarnasyon - Sayfa 7

  2. abeybeder dedi ki:

    sayın hocam ,birde insan ömrü kabir hayatının sonudur…insana allah isterse ömrünükabirden biraz katarak dünyada kalmasına biraz daha mühlet verir ki belki döner diye..ama artık bildiğinden dönmüyorsa dünya hayatı bir defter olarak dürülür..azrail bi kere canını alır bi kere sekaratı mevt yaşar bi kere o acıyı tadar..başlangıçta da ana rahmine bir kere düşer ki yine bu ana rahmiyle ilgili mucizeler şeklinde ayetler belirtilmiş..insan öldükten sonra acbüzzenep denilen yerden tekrar dirilecek ama bu bir kereliğine mahsustur ve şans değil..hesap günüdür..genetik bilim bunu keşfetmiştir..

    Beğen

    • mehmet dedi ki:

      Çok doğru söyledin kardeşim aynen öle benim yorumumda da onu anlatmaya çalıştım öyle bir şey olsaydı (ben inanmıyorum) 5 bin-10 bin hadi 100 bin kişiye verilmez vercekse allah herkese vermesi lazım yoksa haksızlık olur çünkü 2. dünyayaa gelişinde müslüman olup cennete giderse başka kişilere haksızlık olmazmı kardeşim doğrumudur ?

      Beğen

      • bpakman dedi ki:

        Anlayamadım. Müslüman mutlaka cennete gider diye bir kaide mi var? Ayrıca 5-10 bin, 100 bin kişiye verildiğini nereden biliyorsunuz? Saydınız mı? herkese verilmediğini nereden biliyorsunuz?

        Beğen

      • sercan dedi ki:

        Sayın Pakman,
        Cehenneme gideceklerin tefsir edildiği ayetlerin hiçbirinde Müslümanların olduğunu hatırlamıyorum.

        Müslüman, Allah’a teslim olan manasını taşır bildiğim kadarı ile. Cennet’le birlikte anılanlarda bu özelliğin olduğunu ise iyi anımsıyorum.

        Burada hakiki müslüman, görünüşte müslüman tartışması belki yapılabilir ki, görünüşte Müslüman’a Allah’ın verdiği isim münafık’dır.

        Müslüman olup günahından pişman olmayan fasıklar dahi cehennemle anılmamıştır.

        Reenkarnasyona inanmıyorum, Kur’anı acizane birkaçkez okudum ve ne kalbimde ne de beynimde böyle bir algı oluşmadı.

        Size reenkarnasyon yoktur demiyeceğim, çünkü öncelikle bu blogda yazdıklarınızı iyice okumak ve anlamak istiyorum.

        Rabbim inşaallah bize en doğruyu göstersin, ve hatası olanı nefse düşmeden kabullenmeyi ve düzeltmeyi nasip etsin.

        Saygılarımla,

        Beğen

      • bpakman dedi ki:

        Allah’a teslim olan neden cehenneme gitsin?

        Tekamül etmemekte direnenler Allah’ın varlığını, ilahi kanunları inkar edenler, günahkarlar, yetim, kul hakkı yiyenlerin vb. Allah’a teslim olanlardan olabilir mi? Bunlar kendilerine müslümanız deseler ne olur, başkaları onları müslüman görse ne olur, onlara görünüşe göre müslüman dense ne olur, münafık dense ne olur? Ne değişir?

        Beğen

      • sercan dedi ki:

        Cevabım “Müslüman mutlaka cennete gider diye bir kaide mi var?” yorumunuz üzerine idi.
        Siz de kendi yorumunuzda Allah’a teslim olan niçin cehenneme gitsin demişsiniz. Yani aynı fikirdeyiz o halde değil mi? Böyle bir ifade kurmanızı aylayamadım sadece.

        Beğen

      • bpakman dedi ki:

        Ben müslüman derken günümüzde kullanılan “müslüman” kelimesini kasdetmiştim. Müslüman deyimi maalesef ne hale geldi. Onun için “Allah’a teslim olan” yani müslümanın orijinali ile kendine müslüman diyen, müslüman görüneni ayırmak gerekti. Herkesin kararını elbette Allah verecektir, bize haşa hiçbir kul hakkında kesin hüküm vermek düşmez, ama bu kadar aklımızla “Allah’a teslim olan” cennete gider diyebiliriz. Onların dışında kalan ve kendilerine müslüman diyen ya da müslüman denilenler nereye giderler onu Allah bilir.

        Beğen

  3. mehmet dedi ki:

    Şİmdi kardeşim böyle diyorsunda herkes mi reenkarnasyona uğruycak şimdi diyelimki sen uğradın ve aşırı derecede müslüman oldun ben 1. yaşamımda kötüydüm ama ben reenkarnasyona uğramadım şimdi burda sen cennete gidersen ben cehenneme gidersem olmaz eğer reenkarnasyon varsa herkes olmalı biraz zeki ol ben böyle bir şey varsa (ben inanmıyorum)herkes reenkarnasyona uğramalı değil mi biri buna cevap versin bakalım

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Herkesin uğramadığının nereden biliyoruz? Belki de uğruyordur. Hatta mantıken öyle olması gerekir. Zira kısacık bir tek ömürde pişilmesi çok zordur.
      Nice kez geldim gittim delim sûret yarattım. Yunus Emre
      İnsanoğlu bir kere doğar. Nihayet 2 kere doğar. Ben defalarca doğdum. Mevlana Celaleddin-i Rumi
      Detaylı anlattığım bir yazım var. Hayatın öncesi sonrası.

      Beğen

  4. Bülent Pakman dedi ki:

    Geri zekalı dincinin biri bir yukarıdaki sayfayı link gösterip oku da öğren diyen birine kızmış bana laf etmiş. Daha tenasüh ile reenkarnasyon arasındaki farkı bilmeyen bu cahil beni kötülemek için aramış taramış bula bula içki kadehi ile çekilen 1-2 fotoğrafımı bulmuş ve içkinin yasak olduğunu kabul etmediğim iftirasını atmış. Kur’an’da neyin yasak olduğunu senden çok daha iyi bilirim çok şükür. İçki de yasaktır. O Allah ile benim aramdadır, hesabını Allah’a ben veririm. Sana bilmem ne yemek düşer. Allah’a bin şükür bana 40 yıllık dolu dolu iş ve mühendislik hayatı nasip etti. Kırk yılda bir de olsa içtiğim içkiyle çok şükür zaman hiç bir sapıtmadım, şuurumu azaltmadım, hiç kimsenin kalbini kırmadım, ailemin çevremin huzurunu bozmadım, evimin rızkını azaltmadım. Allah emeğimin karşılığını her zaman fazlasıyla verdi, o çerçevede aileme öncelik verdikten sonra da hakkım olan rızkımı hakkım ölçüsünde yedim içtim. Ben Allah’a hesap vereceğim ama sen bana attığın çamurların hesabını veremeyeceksin zira sana helallik vermiyorum. Öteki tarafta hakkımın takipçisi olacağım. Eğer bir de namaz kılıyorsan Maun suresine göre vay haline.

    Beğen

  5. bpakman dedi ki:

    Her ölenin reenkarne olup olmayacağı amellerine ve başka şeylere bağlıdır. İyi insan da olsa reenkarne olabilir, bunu kendisi de isteyebilir, daha fazla tekamül edebilmek için veya madde dünyasına bağlılığından dolayı, dünyadan zevk almak için, ya da ona görev verilebilir vb. Kimin nasıl olduğuna Allah karar verdiği gibi sonunda ne olacağına da.

    Dünyaya gelişlerde farklı aileler olacaktır elbette. Bunun önemi yoktur. Öteki alemde önemli olan ruhun kendisidir ailesi değil. Aile maddi alemde görev taşır. Ömür, öğüt almanın yani tekamülün süresidir yani “kül” dür. Buna göre yaşadığımız her bir hayat “cüz” dür.
    Sizi biz öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi?” Fatır 37.
    Bunların hepsi yazılarımda var.
    Ruhun maddi dünyadaki adının tekamül açısından ve esas geldiği madde dışı alemde hiçbir anlamı yoktur. Ne demiş? “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm“.
    Her ölümden sonra mutlaka o yaşama ait hesap verilecektir. Ruh kendi vicdanında da hesap yapacak, elbette ilahi yargılama yoluyla da hesap verilecektir. Hesap belki öteki alemde tamamen kapanmayacak, dünyada çekilmesi gereken ceza olacak, dünyada da verilmesi gereken hesap/süreç olacak belki o yüzden de tekrar enkarne olmak gerekecektir.
    Varlık genel addır. Mesela melekler de varlıktır, ruhlar da.
    Kıyamet Kur’an’ın en müteşaibih konusudur. Çeşitli tefsirler vardır. Aşikar olan bir son olduğudur. Kıyamet içinde yaşadığımız dünya planının mı yoksa evrenin mi sonudur? Bu konu açık değildir “gayb” a girmektedir. Kıymette bana topyekün bir hesap söz konusu şeklinde görünmektedir.

    Not: Yorumcunun sonradan isteği üzerine kaldırılan: “…şimdi ben öldüm diyelimki iyi bir insanım. bir daha dünyaya gelecek miyim??? bir daha dünyaya gelirsem ilk ömrümdeki ailem ne olacak kıyametti hangi ailemle olacağım??? ben bir benliğim adım xxx soyadım XXXX. xxx XXXXin hiç mi anlamı olmayacak. peki neye göre kıyamette yargılanacağız ruha göre mi varlığımıza göre mi?” yoruma cevap olarak.

    Beğen

  6. bpakman dedi ki:

    Reenkarnasyona inananlara istinaden: “Onlar ahiret diye bir şey yoktur demektedir, onlar Allah’a, Peygamber’e ve Kitaba inanmayan bazı kimselerdir” şeklinde büyük bir yalana ve iftiraya alet olmuşsunuz. Alıntı diyerek bundan kurtulamazsınız. Bunun öteki dünyada hesabını vereceksiniz. Ben bunun bizzat takipçisi olacağım.

    Reenkarnasyona inananın yaratıcı, yönetici, planlayıcı İlahi Kudrete, onun adaletine ve madde dışı aleme inanmaması mantıken mümkün değildir. Bırakın inanmamayı daha sıkı ve tam kalben bağlanır bu gerçeklere. Bunun aksini söylemek ya cahilliktir ya da ondan da öte maksatlı yalandır, iftiradır. Dinciler neden böyle bir yalana başvurmaktadırlar? Çünkü reenkarnasyon inancı ne kadar yaygınlaşırsa dinci takımı rantını o kadar kaybeder.

    Not: Yorumcunun sonradan isteği üzerine kaldırılan: “Onlar, ‘Âhiret diye bir şey yoktur. Esas olan insanın ruh ve vicdan huzurudur’ demektedirler. Allah’a, Peygamber’e ve Kitab’a inanmayan bazı kimseler de bu şekilde düşünmektedirler.. ve bu anlayış, içi boş bir iddiadır (alıntı)” yoruma cevap olarak.

    Beğen

  7. bpakman dedi ki:

    Notlarda belirtilen kendi isteği üzerine yorumları kaldırılan şahıs, soru sormaya devam etmektedir. Ancak gerek önceki ve gerekse yeni sorularından yazılarımı tam okumadığı anlaşılmaktadır. Bu kez açıklama istediği Duhan 56 ile ilgili incelemeyi, biraz zahmet ederse yukarıda okuyabilir.

    Yine açıklama istediği budizm ve hindu felsefelerindeki tenasüh konusu ayrı bir yazımızda incelenmiştir. Onu da zahmet olmazsa oradan okuyabilir: https://bpakman.wordpress.com/dininanc/reenkarnasyon/kurandaki-isaret/dincilerin-tenasuh-saptirmasi/

    Bir başka sorusundakilerin cevabının yazılarımda olduğu da gerçeği karşısında baştan beri konuyu sulandırmaya çalıştığı artık belli olmuştur. Bütün bu sebeplerden dolayı kendisine daha fazla zaman harcamak mümkün olmayacaktır.

    Beğen

  8. sercan dedi ki:

    Merhabalar Bülent bey,

    Onlar: Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır? derler.
    Mü’min Suresi 11.Ayet. Diyanet vakfı Meali.

    Yukarıdaki ayet-i celile’de 2’şer defa ifade edilen ölüm ve dirilme’yi siz ne olarak yorumluyorsunuz?
    Diyanet vakfı bunları, dünya hayatının sonundaki ölüm, kabir sorgusu için dirilme, kıyamete kadar tekrar ölüm ve sur ile yeniden dirilme olarak tesfir etmiş.

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Bu ayeti işin içine sperm, cenin karıştırıp tefsir edenler de var. Bunu yazılarımda açıkladım.
      İslam’da olmayan ruhban sınıfı için bütçeden 8 bakanlığının toplam bütçesine eşit, 11 bakanlığı geçerek 5.4 milyar TL pay alan, meallere parantez içerisinde ayette olmayan kelimeler koyarak şirke giren Diyanetçiler sağolsun kıyameti 1400 yıl önce kopturmuşlar. Adamların dili geçmiş konuştuğunu gözardı etmiş, kimsenin farketmeyeceğini düşünerek.

      Beğen

      • Nida dedi ki:

        Hocam sabah kadar anlatsanda bu sigirlar anlamaz
        … saol degerli bilgileriniz icin tekrar dunyaya gelmesinler zaten ot cicek olarak boceklere yemis olarak kalsinlar bu sigirlar allahin sinirsiz gucune inanmak ta zorlanan beyinlere anlatamazsin ruhun tekamullunu gecis asmalarini kafalari basmaz mevlanayi yunusu okusada anlamaz vu sigirciklar.

        Beğen

  9. Geri bildirim: Kur’an Reenkarnasyonu red mi eder? | Pakman World

  10. Geri bildirim: Reenkarnasyon Sorular Yanıtlar | Pakman World

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.