İzmir’in Kurtuluşu

İzmir’in işgali, bütün milletin kalbinde derin bir yara oluşturmuştur. Herkes İzmir için feryat ediyordu. İzmir, halkın elemlerini, feryatlarını, kararlılık ve imanını ifade etmek için bir parola olmuştu.” Mustafa Kemal Atatürk

Türk süvari birliklerinin İzmir'e girişi

Türk süvari birliklerinin İzmir’e girişi

Türk ordusu tarafından 26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruzda Yunan ordusu imha edilirken 27 Ağustos’ta Afyon’a, 2 Eylül’de Uşak’a girildi. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde kendisinin de haberdar olmadan Yunanistan Küçük Asya Ordusu’nun başkomutanlığına getirilmiş General Nikolaos Trikopis tutsak edildi.  Yunan ordusundan kalanlar Ege Denizine ve İzmir’e doğru kaçıyorlardı.  Takip Harekâtı insan üstü bir hızla ilerledi. Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu. Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de acımasızca katledildiğini görmekteydi. Türk birlikleri, İzmir’e doğru hızla ilerledi. Artık çapulcu haline gelmiş geri kalan Yunan askerleri ve onların işbirlikçileri olan Rum siviller Anadolu’dan çekildiler. Başkumandan Gazi Mustafa Kemal’in dediği gibi: “Artık Yunan ordusu namına hiçbir şey mevcut değildir. Hatta Yunan devleti bile yoktur. Rumeli’deki bir iki fırkadan maada Yunan’ın hiçbir kuvveti kalmamıştır.

9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari Fırkası, ardından, 1918 de şiddetli çarpışmalar sonunda Türk ordusuyla Bakü’ye girmiş olan Mürsel (Bakü) Paşa komutasındaki 1. Süvari Fırkası birlikleri İzmir şehrine girdi. Ardından 5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin (Altay) Paşa, komutasındaki birliklerle saat 10.00’da İzmir’e girdi. Türk bayrağı Hükûmet Konağı ve Kadifekale’ye çekildi.  Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa bir Fransız harp gemisi telsizi vasıtasıyla, İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirdi. İzmir’de Türk halkının sevinci o denli büyüktü ki askerlerimiz çiçek yağmuru altında kaldı.

Fransızlara göre, İzmir’e giren Türk birlikleri düzgün davranış sergilediler. Birlikler Kordonboyu’ndan geçerken bir İngiliz müfrezesi tarafından selamlandı.

İzmir’e girmeden önce Başkumandan Gazi Mustafa Kemal, 9 Eylül 1922’de İcra Vekilleri Heyeti Başkanı (Başbakan) Rauf (Orbay) Bey’e şu telgraf mesajını gönderdi:
Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün mağlûp düşmanla beraber İzmir’imize zaferle girdi. Ben yarın öğleden itibaren İzmir’de bulunacağım.”

Mustafa Kemal 24 Ağustos’ta Ankara’dan hareket edeceği akşam  yanındakilere:        “Taarruz haberini alınca hesap ediniz. On beşinci günü İzmir’deyiz” demiş ancak İzmir’e Taarruz’un on dördüncü günü girilmişti. Gazi bunun sebebini şöyle açıklar: “Bir gün yanılmışım…Ama kusur bende değil düşmanda!” Aslında kabahat yukarıda belirttildiği üzere İzmir’e olağanüstü bir hızla ilerleyen Türk süvarilerindeydi.

Başkomutan Gazi Mustafa Kemal  İzmir’in alınışı dolayısıyla ordulara şu tarihi mesajını yayınladı:

      “İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakarlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır”.

Turkish_V_Cavalry_Corps

İzmir’e giren Türk Süvari Birlikleri

Çeşitli görüş noktalarından çok değerli olan İzmir, elbette düşmanların elinde bırakılamazdı ve nitekim bırakılmadı. Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır” Mustafa Kemal Atatürk

İzmir’in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa

İzmir’in dağlarında oturdum kaldım
Şehit olanları deftere yazdım
Öksüz yavruları bağrıma bastım

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa

Türk ordusunun İzmir’e girişinden sonra İngiliz Donanma Komutanı Gazi’yi ziyarete geldi. Gazi misafirperverlik gösterdi. Amiral, kendi vatandaşları ile azınlıkların durumlarını sordu. Gazi; suç işlemeyenlerin İzmir’de kendisi kadar güvende olacaklarını, suç işleyenlerin adaletin huzuruna çıkacaklarını söyleyince sohbet gergin bir havaya girdi.
Donanma komutanı:
Fakat Paşa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan Ordusu’ndan cesaret alan bazı Rum ve Ermeniler şımarıklık yapmış olabilir. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!

Son cümleye kadar gülümsemekte olan Mustafa Kemal Paşa, amiral tehdide kalkışınca sözünü bıçak gibi kesti:

Şu “Efendi Devlet” rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz!
İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir; kimsenin bu işlere karışmasına müsaade etmem!

Amiralin benzi kül gibi oldu:
İngiltere Hükümeti’nin tebaasını her yerde koruma hakkı, devletler hukukunun teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz…
İşte o zaman Mustafa Kemal Paşanın tepesi iyice attı:

Arkaladığınız Yunan Ordusu’nun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk Ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de… Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!
Mustafa Kemal Paşa’nın cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi yüzünde şakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşırdı ve;
– İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz? dedi.
Paşa burada son sözünü söyldi:
Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması’nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık… Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Bizim gözümüzde “Barış antlaşması yapmamış” iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!

Amiral bu sözlerle bir balmumu heykeline döndü…
Şişe, gerine girdiği Mustafa Kemal Paşa’nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçüldü ve sonunda kekeleyerek;
Affedersiniz!
dedi ve yerlere kadar eğilerek geri geri kapıya gidip dışarı çıktı.

Görüşmeden sonra İngiliz Hükümeti Türk Hükümeti’ne ultimatom verdi. Komutana söylenenlerin yazı ile teyidi istendi… İstenen yapıldı.
Olay şehirde de duyuldu ve Falih Rıfkı Atay’ın anılarına göre “Başımızı yeniden savaş belasına sokacağız” tedirginliği başldı.
Fakat birkaç saat sonra İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirip sessizce çekip gittiler.
Bu olayı nakleden Atatürk’ün yaveri Salih Bozok o anı da şöyle anlatıyor:
Verilen zaman bittiğinde, büyük İngiliz donanmasının uzaklaşmasını seyrettik.
“O” ise, bakmıyordu bile...

İzmir, Atatürk’e 14 Eylül 1922 tarihinde hemşehrilik teklif etti. Atatürk, 24 Eylül 1922’de “İzmir Muhterem Hamiyetli Ahalisine” hitabı ile yazdığı mektupta, öneriyi şöyle diyerek kabul etti:

İzmir Belediye ve Yönetim Meclisleri aracılığı ile bana İzmir Hemşehriliği sanı verildiğini öğrendim. Ülkemizin Akdeniz’e karşı ışığı olan, düşman işgalinden kurtulması için bütün ülkeyi seve seve yıllarca sıkıntılara sürüklemiş bulunan İzmir’imizin hemşehrileri arasında sayılmak bana sonsuz bir sevinç ve övünç olmuştur.
Bana ulusal savaşımızın, önemli bir girişiminin başlangıcını anımsatmakta bulunan Erzurum hemşehriliğine, savaşımızın zaferini müjdeleyen İzmir hemşehriliğini ekleyerek, değerli bir ödül vermiş oluyorsunuz.
İzmirli hemşehrilerime sevgi ve bağlılıkla teşekkürlerimi sunarım. İzmir’in acılarını gidermek için genel görevlerimizin verdiği zorunluluktan başka, özel ve içten bir ilgi ile çalışmak, benim için bir ülkü olacaktır.
Hepinize selam ve sevgi hemşehrilerim.”

Başkumandana İzmir’de güvenli bir karargâh arayışındaki kurmayları, Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Göztepe’deki Uşakizade ailesinin köşküne götürdüler. Ailesi yurtdışında olan ve köşkte babaannesiyle birlikte kalan Latife Uşşaklı 14 Eylül’den itibaren Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı köşkte ağırladı. 16 gün süren ve 30 Eylül 1922 tarihinde sona eren bu misafirlikte köşk, “Mudanya Ateşkes Antlaşması” çalışmalarına birkaç ay sonra da Atatürk ile Latife Hanım’ın nikahına sahne oldu.

Bülent Pakman. Eylül 2015. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden kısmen veya tamamen alıntılanamaz.

Devamı için lütfen tıklayın

Viyana Parlamento BinasıBülent Pakman kimdir?