Konya ilenmeleri (bedduları)

Bizzat duyduklarım:

* Vurgunun yiğin gelsin. (Vurgun Türk lehçesi olup inme anlamında, Yiğin de Türk lehçesi olup çok fazla anlamındadır. Yani bedduanın anlamı ağır inme geçiresin)
* Siydi vakkasına uğra.
Açıklaması  için bkz: https://bpakman.wordpress.com/konya/siyidvakasi/
* Gara yirin dibine gir.

* Gara yirin galkmazı

* Gahrolasıca (yumuşak versiyonu: “gahrolmayasıca”)

* Geberesice
* Evmeye gomayasıca.

* Yanı garasıca.

* Şişe gal. (şişip kal, yani öl demek isteniyor)

* Ağzından aksın da burnundan gelsin

* Cehendem yakın, öte git.

* Burnundan fitil fitil gelsin.

* Gözotuna virsin (Kötü mal veren esnaf-satıcı için söylenir, gözotu göz enfeksiyonlarını tedavi etmede kullanılan bir bitki, yani aldığı parayı gözünün tedavisine versin demek isteniyor)

* Vücôdun dökülegalsın (Yani vücudun dökülsün – açıkçası cüzzam olasın) veya dökülegal

* Allah il gınamaz virsin (Boşanmak isteyen, boşanma arefesinde olan, kuma getiren vb erkeklere söylenir, yani elin kınamasına zaman kalmadan Allah canını alsın demek isteniyor)

* Dar sokaklarda bol bıçaklara rastlasın

* Allah’ın gazebine oğra.

* Allah’ın gahrı, gazebi

* Çekdiğin damarlar guruyagalsın.

* Çenesi çekilesice

* Guruya galasıca

* Deli gılıklı

Aşağıdakiler alıntıdır, ben bizzat duymadım:
* Boynu duvar altında kalsın.
* Baş diş semesine uğrayasıca.
* Allah’tan bulasın.
* Ardın yurdun ıssız kalsın.
* Adın sanın galmasın.
* Cehennem kütüğü olasıca.
* Dermanı bulunmayan dertlere uğrayasıca.
* Ekmeğini it, yakasını bitler yiyesice.
* Örs gibi yara çıkarsın, körük gibi solusun.

NOT: Yukarıda kullanılan “Anadolu lehçesi” deyimi Anadolu’da konuşulan, “Türk lehçesi” deyimi ise bazı Türk Halklarının konuşma dil lehçesi anlamındadır. Ayrıca tıklayın: KONYA SÖZLÜĞÜ, KONYA HAYIRDUALARI

Etliekmek Bedduası Şiiri

Seyit Küçükbezirci. Memleket haber. 21 Ocak 2013 https://www.memleket.com.tr/benden-sakli-etliekmek-yidiler-16756yy.htm

Aşık Mehmet Yakıcı’ya ait şiirin öyküsünü A. Cenap Kendi anlatıyor:

“1950 li yılların başındayız. Konya’nın şimdiki sayılı ticaret merkezi Saray Çarşısı’nın Doğu kapısının karşısındaki Garanti Bankası’nın o tarihteki yerinde altlı üstlü iki katlı yarı ahşap binanın giriş katındaki geniş dükkanda Tahir Ağa’nın Kahvesi adı ile maruf ünlü bir kıraathane vardı.

Bu mekânın müşterileri devamlı yaşlı ve emekli insanlar idi. Allah’ın her günü buraya uğrarlar, eş dostları ile selamlaşırlar, çay veya gallavi kahvelerini içerler, o tarihlerde sigara yasağı olmadığı için Nargile dahil keyflerini icra ederek gazetelerini okuyarak günlerini gün ederler idi. Guruplar halinde ayrı ayrı oturulur hoş sohbetlerde bulunulur ikram izzette hata edilmemeye gayret edilir idi. Zaman zaman da sırası gelen, gurubundakilere yemek ziyafeti verir idi. İşte bu grupların birinin içinde aşağıda metnini okuduğunuz şiirin müellifi Aşık Mehmet Yakıcı da vardı. Şair ve yazar babam İbrahim Aczi Kendi de oradaydı. Gurubun ekâbir ağası da Tapu Kadastrodan emekli Arap İzzet lakabı ile bilinen bir bey idi. Bu gurubun onbeş yirmi kişilik bir kadrosu vardı.

Yemekli davetlerde sıra Arap İzzet beye gelir. İzzet Beyin cimriliği tutar. İki pıçak arası etliekmek, saç arası börek ve baklava ikram edilecek. Yalnız İzzet bey bu ziyafete grubun yüze gelen on kişiyi davet eder. Kalanları davet etmez. Davet edilmeyenlerin içinde Aşık Mehmet Yakıcı da var.

İkinci gün olur, davetlilerden kahveye hiç birisi gelmez. Aşık Mehmet Yakıcı geldiğinde görür ki kimse yok. Şüphelenir sorar gerçeği öğrenir. Çok üzülür. Zehir zemberek dışarıya fırlar  ve soluğu Yeni Konya Gazetesi’nde alır.

O gün ben yazımı vermek için gazetenin Yazı İşleri Müdürü dostum kardeşim merhum Adil Gücüyener ile çayımızı yudumlarken Aşık Mehmet Yakıcı ağa soluyarak içeriye girdi ve: “Elinize kağıt kalemi alın çabuk söylediklerimi yazın” dedi.

Anladık çok önemli bir haber var. Hazırlandık. O söyledi biz yazdık; sizlere sunduğumuz şiiri, irticalen ezberinde imiş gibi, hiç gevelemeden anında yazdırdı. Bir de okuttu. Yan gözle Adil Bey’e baktı baktı. “Bu şiir yarın çıkacak ha…” dedi. Oturmadı çıktı gitti.

GAVUR GİDİLER

Derunumdan gelir benim figânım

Feryadım büyüktür çok perişanım.

Dost bildim fos çıktı yarim ihvanım

Naha Arap İzzet, toprak doyursun,

Münafık sofrası mekânın olsun.

İşimiz var yarın yokuz didiler,

Bizden saklı etlekmek yidiler,

Zehir zakkum olsun gavur gidiler.

Bir lokma uğruna değer mi yalan

Bu yaptığınızı yapmaz ki yılan.

Gülden ilham alırız sanma deliyiz.

Hor gezen Ademiz lakin veliyiz.

Cennet Bahçesinin salih kuluyuz,

İt gibi sokakta enik yavrula

Dilerim ciğerin közle kavrula

Hatır denen şeyler çöpe atıldı,

Etlekmek uğruna hatır yıkıldı.

Duyan ahbapların canı sıkıldı,

Ülen Arap İzzet belin büküle,

Em bulama imi saçın döküle

İçlerinde tekdir, İbrahim Kendi (Aczi)

Derin hürmetim var, O da gücendi.

Okudu destanı pek çok beğendi.

Selamım yücedir, makamın paşa

Cennet bahçelerinde binlerce yaşa.

Dolardı taşardı Yaren Kahvesi

Hani nerelerde ahbabın sesi.

Hoş olmaz, içi boş bülbül kafesi

Ahırıyın damı göçsün yıkılsın

Eşsiz dostsuz kal da belin bükülsün.

Ben Göçülü Aşık Mehmet Yakıcı

Doğruyu konuşur olmam yakıcı.

Arap İzzet denen zalim çakıcı,

Yoktu zaten sende hiçbir meziyet 

Ayrı düştük gayri senden, vaziyet.

Bülent Pakman. Temmuz 2009. Ekleme Temmuz 2021. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden alıntı yapılamaz.

Facebook Widgets

Bakü Ofis 2011Bülent Pakman kimdir?

Konya hakkındaki diğer özel ve ilginç bilgilere  aşağıdaki veya yandaki linkleri tıklayarak erişebilirsiniz.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.