Konya Türküleri

Türkü

Türkiye’nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen halk şiirlerinin her çeşidini göstermek için, en çok kullanılan ad “türkü”dür. Türki  kelimesinden gelişen ve “Türk’e ait” anlamına gelen bu kelime genelde bütün kırık havalar (ritmli ezgiler) için kullanılmaktadır. Türkler’in Türkü, Türkmenler’in Türkmani, Varsaklar’ın varsağı adı ile anılan halk şarkılarının adıdır.

Konya Türküleri
Konya’da ençok söylenen Türküler, Bozlak ve Çukurova ile oynak makamlarıdır. Süratli okunduklarından oyun havası da denilir. Selçuklular’dan bu yana devamlı çoğalıp gelen türkülerimiz sanat değerini ve geçmiş dönemlerin hissiyat ve fikirlerini müşahade etmekte olup diğer taraftan da hasret, tepki, ilenme, isyan etme, kafa tutma, ezgi, dilek, ağıt, yakınma, eğlence ve acınmalar nakış nakış işlenmektedir.

Konya türkülerinde güfte ve saz ikilisi büyük bir uyum içindedir. Seçilen her söz aynı tef ve kaşık seslerine adapte edilmiştir. Anadolu’nun zengin folklor hazinelerinden biri de Konya’nın mahalli motif ve güzellikleri ile süslü türkülerdir. Eski dönemlerden Mevlevi dergahlarında semâ ayini içinde Konyalı müzisyenler kendi aralarında muhabbet yaparken oturak alemlerinde beste yapıp türkü söylemişler. Konya türküleri muhabbet toplantıları oturak âlemlerinde bir arada sunulur.

Bazı Konya türküleri

Konya Peşrevi, Sandıklı, Sabahın Seher Vakti, Menteşeli, Sille, Asabilsem, İçme Beyim, Urfalıyım, Mapushane, Üsküdar, Saffet Efendi, Turnalar, Bülbül, Aksaray Develisi, Efendim, Divan. Nafiledir Sevgilim, Aksinne, Karanfil, Çay Kenarı, Karakoyun, Emmiler, Enginli Yüksek Kayalarımız, Çıbık Telden Bağlamam, Lima, Süpürgesi Yoncadan, Aslan Mustafa’m, Kozan Dağı, Necip Oğlan, Bağlar Gazeli, Tosun At, Şerif Hanım, Memberi, Elmalı, Atımı Bağladım, Furun Üstünde Furun, Eczanenin Şişeleri, Camiinin Mazini Yok, Alim, Evlerinin Önü, Tatar, Eşme Kaya, Kabak, Elmaların yongası, Gül Dibi Belleniyor, Baygın Cemilem, Hocam, Sabab Oğlanın, Karamanlı, Mezar Arası, Candarmalar, Hafız Mektebden Gelir, Mapus Damlarına Serdim Postu, Yeşilim

Aslan Mustafam

Hey hey kenardan geçeyim aman aman
Yol sizin olsun gel gel aman (2)
Ağılar içeyim aman aman
Bal sizin olsun bir danem aman
Amanın gel gel aslan Mustafam gel
Haydi gel gel garip başlı yarim vay
Bozkır dedikleri büyük kasaba (2)
Sevilen güzeller gelmez hesaba
Amanım gel gel aslan Mustafam gel
Haydi gel gel garip başlı yarim vay
Derenin başına yayılır kazlar.
Çeşmeden geliyor Konyalı kızlar
Amanım gel gel aslan Mustafam gel
Haydi gel gel garip başlı yarim vay
Havalar bulutlu mustafam karmı yağacak
Sol gözüm seyriyor mustafam baskınmı olacak
Amanım gel gel aslan mustafam gel
Haydi gel gel garip başlı yarim vay
Bir gün deliysem beş gün iyiyim
Amanın gel gel aslan mustafam gel
Haydi gel gel garip başlı yarim vay

Saffet Efendi

Heeyheeeeey
Atı olan haydi el atına biner mi vay vay
Yiğit olan aman ikrarında döner mi vay
Ah aman aman Saffed efendi beni buralardan
Algit efendi aman suçlarımı affet efendi
Toprak tencerede bakla pişer mi de
ben yandım aman
Kız olan kızlarında karnı şişer mi vay vay
Ah aman aman şişmanım aman şişman sevdimde
Pişmanım aman karakollar düşmanım aman
Toprak tencerede bulgur kaynar mı da
ben yandım aman
Gelinlen kaynana haydi bir arada oynar mı vay vay
Ah aman aman saffet efendi beni buralardan
Al git efendi aman suçlarımı affet efendi
Karakuşun havadadır oyunu da ben yandım aman
Değme şahinlere, vermez payını vay
vay ah aman aman
Şişmanım aman şişmanda sevdim pişmanım aman
Karakollar düşmanım aman aman aman kızlar kızlar
Sürmeli kızlar göğsü çapraz düğmeli kızlar hani nerde
Gelecek gelmeyen kızlar

Enginli Yüksekli Kayalarımız

Enginli yüksekli kayalarımız aman aman
Caminan yoğruldu mayalarımız(2)
Doğurmaz olsaydı analarımız aman aman
Ölmeyince vermem seni ellere
Söylesem adını düşünürler dillere
Yarinin bıyığı burmadır burma aman aman
Bir telli irbışım bir teli sırma (2)
Asker karısıysan karşımda durma aman aman
Ördeğim gölünüze yüzmeye geldi
Şahinim çölünüze geçmeye geldi
Çarşıdan aldımda el kadar astar
Nerde güzel görsem kocası asker (2)
Asker karıların kocasın ister aman aman
Ölmeyince vermem seni ellere
Söylesem adını düşürürler dillere
Gümüş cezve idim kaynadım coştum
Kendi yağımlan kavruldum piştim
Muhanet elinden gurbete düştüm
Gayri dayanacak özün kalmadı
Mektuba yazacak sözüm kalmadı
Budadım bağları yemedim üzüm
Pekmezi kaynatın gelirim güzün
Mektuba yazacak kalmadı sözüm
Mektubun dizine kakillerin yüzüne
Ne dedimde küstün nazlım benim sözüme

Bülbül

Bülbülden bir nida geldi güllere
Sefasını sürmeden geçti gidiyor
Üftadeler yalın ayak yollara
Ağlayı ağyalı düştü gidiyor
Bahar eyyamından bülbül sesinden
Çıkarmış perçemin fino fesinden
Eyvah gönül kuşu can kafesinden
Pervaz edip uçup uçup gidiyor
Yiğitlik babında beysin paşasın
Mevlam ömür versin binler yaşasın
Gelin ey bi vefa helallaşasın
Şem-i ecel canım içti gidiyor

Konyalım Yürü

Hani benim elli direm bulgurum
Konyalımın kaşlarına vurgunum
Yürü yavrum yürü
Saçlarını sürü
Şimdi de şurdan geçti
Konyalının biri
Hani benim elii dirhem şekerim
Sen sarhoş ol ben kahrını çekerim
Yürü yavrum yürü
Saçlarını sürü
Şimdi de şurdan geçti
Konyalının biri
Hani benim elli dirhem erişdem
Konyalıdan olsun benim eniştem
Yürü yavrum yürü
Saçlarını sürü
Şimdi de şurdan geçti
Konyalının biri
Hani benim elli dirhem ırakım
İçer içmez geçmez benim merakım
Yürü yavrum yürü
Saçlarını sürü
Şimdi de şurdan geçti
Konyalının biri
Hani benim elli dirhem pırasam
Çıra yaksam Konyalımı arasam
Yürü yavrum yürü
Saçlarını sürü
Şimdi de şurdan geçti
Konyalının biri
Hani benim elii dirhem yoğurdum
Konyalıdan ben bir oğlan doğurdum
Yürü yavrum yürü
Saçlarını sürü
Şimdi de şurdan geçti
Konyalının biri
Hani benim elli dirhem fıstığım
Alem bilir benim o kıza küstüğüm
Yürü yavrum yürü
Saçlarını sürü
Şimdi de şurdan geçti
Konyalının biri

Sille Türküsü

Şu Sille’den gece geçtim, görmedim annem annem annem, annem annem
Görmedim annem annem annem, annem annem
Acı tatlı sular içtim, ölmedim annem annem an nem, annem annem
Ölmedim annem annem an nem annem annem
Cahilidim, gıymatını bilmedim annem annem annem, annem annem
Bilmedim annem annem annem annem annem
Şu Sille’nin ortasında, gahveler  annem annem annem, annem annem
Gahveler annem annem annem, annem annem
İçmiş içmiş serhoş olmuş, efeler annem annem annem, annemannem
Efeler annem annem annem, annem annem
Amanın Sille Sille Sille Sille Sille
Çektiğim çile çile çile çile çile.

Sılamı Özledim

Bilemezsin elbet gurbet adını
Dolanı dolanı dağlar aşmadan
Seçemezsin iyi günde dostunu
Kara gün görmeyip dara düşmeden
Gurbet bende ben gurbette yanarım
Sılamı özledim nasıl dönerim

Hakkı bilmeyen can hakka varamaz
Özü çürük olan bize yaramaz
Bunca cehaleti gözün göremez
İlim irfan ile dolup taşmadan
Gurbet bende ben gurbette yanarım
Sılamı özledim nasıl dönerim

Yiğit’in derdini sormayan bilmez
İkrar veren insan yolundan dönmez
Yüce dağda karın kıymeti olmaz
Harlı ateşlerde yanıp pişmeden
Gurbet bende ben gurbette yanarım
Sılamı özledim nasıl dönerim

Bağlar Gazeli

Hey heeeey
Bağa girdim üzüme çıbık değdi gözüme
Çıbık seni keserim yar göründü gözüme vay beni beni
Al beni beni sar beni beni yeşil yapraklar
Saramadım sarsın seni kara topraklar
Bağa girdim budanmış güle bülbül dadanmış
Ben yarime gül demem gülü seven aldanmış vay beni beni
Al beni beni sar beni beni ben adam yemem
Ellerin sevdiğine sevdiğim demem
Bağa girdim üzüm yok el yarinde gözüm yok vay beni beri
Ben yarimi tanırım vay başkasına sözüm yok
Al beni beni sar beni beni gurbet ellerde
Yarimin namı var cümle dillerde
Gidişin gidiş olsun üzengin gümüş olsun vay beni beni
Dağdan daştan geçerken ölüm yoldaşın olsun balar gazeli
Al beni beni sar beni beni bağlar gazeli sarmadım
Sarsın seni avşar güzeli

Şerif Hanım

Şerif hanım aman su doldurur ırmaktan vay vay
Altında yüksük kaydıda gitti parmaktan aman aman
Şerif hanım aman aman tenhalarda buluşalım aman aman
Gizli gizli görüşelim aman aman kuş dilinden konuşalım aman
Şerif hanım aman ata biner estirir ey edalım aman
Ayağını aman üzengiyle kestirir aman aman
Şerif hanım aman aman sevdiğime pişmanım aman aman
Şişman sevdimde pişmanım aman aman
Şu berberin aman peştemalı tireden ey edalım aman
Aç yorganı aman yatamadım pireden aman aman
Şerif hanım aman şu Konyada biridi edalım aman
Yüreğimde aman yağ kalmadı da eridi aman aman
İğdenin dalınada konar kumrular ey edalım aman
Öksüzde kalmış aman tenhalarda buluşalım aman aman
Kuş dilinden konuşalım aman aman sevdiğime pişmanım aman aman

Sürmeli

Karakaş altına çekmiş sürmeler
Ak göğsün üstünde yatan sineler
İnadından dar geliyor düğmeler
Şimdi köşelerden bakan el oldum
Arabadan indim yayan yürüdüm
Yar uğruna viran oldum çürüdüm
Evvel yarin bir tanesi benidim
Şimdi köşelerden bakan ben oldum
Sürmelimin kaşlarına mailem
Ayda bir selamını gelse kailem
Senin gibi iki dinli değilim
iki dinlere kul ettin beni

Aksaray Develisi

Eremedim vefasına dünyanında
yandım yandım Leylam dünyanın
Bülbül konmuş sarayınada Konya’nın da yandım yandım Leylam Konya’nın
Beyler de besler aman merak için tazıyıda yandım anam yandım
Kadir mevlam böyle yazmış yazıyıda
leylim leylim Leylam
Umaşısın hay sevdiğim dal gibide
leylim leylim el gibi
Aksaray’dan gelir burçak samanı
leylim leylam samanı
Şimdide geldi haydi muhabbetin zamanı da leylim leylam zamanı
Devesinin bendine gider kendi kendine
ben yandım aman (2)

Emmiler

Emmiler emmiler de vay anam
Türkmen de emmiler vay vay (2)
Uzun uzun entarilli vay anam
Selmada yenliler vay anam (2)
Ne diyelim ağlayalım vay vay
Karelermi bağlayalım vay vay
Kaderin böyle imiş vay anam
Alnımızın yazısı
Kaleden kaleye de vay anam
Şahinde uçurdum vay vay (2)
Ah ile vah ilede sürmelim
Ömrümüzü geçirdik vay anam (2)
Bir oğlum olsada vay anam
Versemde hocaya vay vay (2)
Okuya okuyada sürmelim
Çıksada heceye vay vay (2)
Şahit ıspatla olur belalım
Karanlık şu geceye
Elma gibi yanaklar
Kiraz gibi dudaklar
Öpmelere doyulmaz
Sevmelere gıyılmaz

Ağla Annem Ağla

Çıkmadım yüksek merdiven başı
Gayet karaydı gözünen kaşı
Sel oldu akıyor gözümün yaşı

Ağla annem ağla göremen gayrı
Kaybettin yavrunu bulaman gayrı

Gelin dostlar gelin çetnevir düzün
Üç güne varmadan gözümü süzün
Gerdeğe girmeden bakire kızım

Ağla annem ağla göremen gayrı
Kaybettin yavrunu bulaman gayrı

Sıra sıra söğütlerim söküldü
Üç gün evvel gözüm nuru döküldü
Annemin babamın beli büküldü

Ağla annem ağla göremen gayrı
Kaybettin yavrunu bulaman gayrı

Gelin dostlar gelin kınamı yakın
Üç güne varmadan ölüme bakın

Ağla annem ağla göremen gayrı
Kaybettin yavrunu bulaman gayrı

Gitme Bülbül

Gitme bülbül gitme bahar erişti
Kırmızı gül maverdesin karıştı
Sılada yavrular aklıma düştü
Çekilmez dünyanın cefası bülbül

Bülbülü tuttum güle bağladım
Bülbül feryat etti bende ağladım
Bir gül için karelermi bağladın
Boşa feryad etma divane bülbül

Yine bahar geldi açıldı güller
Ulu sular bulandığı zamandır
Selviler yeşerdi çiçekler açtı
Aşıkların buluştuğu zamandır

Bülbül ağlar seher vakti ekseri
Aşığın gözyaşı deler mermeri
Zar edersin yoktur gülün haberi
Boşa feryat etme divane bülbül

Süpürgesi Yoncadan

Süpürgesi yoncadan
Gayet beli inceden
Ben seni kıskanırım
Yerdeki karıncadan

Ali’m şaşırdın beni
Aşka düşürdün beni
Aşk adamı ağlatır
Dert adamı söyletir

Vay bana vaylar bana
Yıl oldu aylar bana
Susadım su vermiyor
Meram’da çaylar bana

Derviş geldi hu geldi
Çevir bendin su geldi
Ellere düğün bayram
Bize Hak’tan bu geldi

Tesbihimin mercanı
Nerden aldın bu canı
Meram’daki bağları
Satar savar harcarım

Süpürgesi saz olur
Gül açılır yaz olur
Ben yarime gül demem
Gülün ömrü az olur

Öyledir yar öyledir
Derdin beni söyletir
Almış yari yanına
Bülbül gibi söyletir

Harman yeri yaş yeri
Usul bas yavaş yörü
Sırtındaki sepeti
Yire koy yavaş yörü

Yokuşta yoruldun mu
Sözüme darıldın mı
Ben sana yar oldumsa
Boynuma sarıldın mı

Aslan Garam

Garanfilim saksılarda çanakta
Bir yar sevdim şu karşıki konakta

Aslan garam gel garam
Fındıkları kır garam
Eller yarini bulmuş
Sen de benim ol garam

Cevizin çürüğü özünden olur
Yar için ağlayan gözünden olur

Aslan garam gel garam
Fındıkları kır garam
Eller yarini bulmuş
Sen de benim ol garam

Bir taş attım pencereye tık dedi
Bir kız çıktı annem evde yok dedi

Aslan garam gel garam
Fındıkları kır garam
Eller yarini bulmuş
Sen de benim ol garam

———————————–

KONYA TÜRKÜLERİ VE AHMET SEFA ODABAŞI ÜZERİNE

Doç. Dr. Ali Osman Öztürk

Konya’nın yaşayan türkü hazinesi değerli insanlarından biri de sayın A. Sefa Odabaşı’dır. Tanıyanlar bilir, O çok zarif ve narin bir Konya beyefendisidir. Bir kitap dostudur. Eski kitaplar ve yazmalar içinde Konya’ya ve Konya kültürüne ilişkin ne var ise toplar, eski yazıdan yeni yazıya aktarır; tasnif eder ve zaman zaman gazete ve dergilerde yayımlar.

Kendisini işte böyle türkü metinleri yayımlayan bir insan olarak tanıdım. Folklor, halk tebabeti, Konya tarihi, Konya çeşmeleri, eski Konya fotoğrafları vs. üzerine ondan bilgi almaya gelen nice araştırıcılar biliyorum. Ben de bu kervana türküler hakkında bilgilenmek için katıldım. Oğlu Yağmur Odabaşı’nın sıcak kilimci dükkânında, çay eşliğinde gelişen sıcak sohbetlerinin tadı tarife gelmez. Anlattıkları aktarma değil, aksine yaşanmıştır.

1. Türkülerin Özelliği

A. Sefa Odabaşı’nın türküleri, yukarıda da belirtildiği üzere, yazmalardan (cönklerden) kaynaklanır. Kendisi 70-80 yıl öncesinde yazıya geçirilmiş bu türkülerin bir kısmının öykülerini bilmektedir.

Burada yer alan türkü metinlerinin önemli bir özelliği olabildiğince yalın ve çekincesiz oluşlarıdır; halk edebiyatının diğer şubelerinde olduğu gibi, metinlerin, geriye doğru gittikçe daha dobra ve açık ifadelerle örülü olduğu görülür. Taşra insanının günlük yaşamında geçerli olan içtenlikli ve doğrudan söylemler bu metinlere yapısal olarak yansımıştır:

Değirmenin dengine,
(Dostum) Döner gendi gendine.
Oğlanın anahtarı,
(Dostum) Kızların firengine.

Bu tip türküler, toplumda var olan tabulara karşın psikolojik rahatlama sağlarlar. Günümüz için belki büyük ölçüde işlevini yitirmiş olan benzetmeler/mecazlar kuşkusuz eski dönemlerde daha önemliydiler. Duyguların kabul edilebilir bir düzlemde dile getirilebilmesi, ayrıca muhatap alınan kişilerin milliyeti ve dini ile de sağlanmaktadır. Aşağıdaki eski türkü, Konya türkülerinde sık rastladığımız “Urum güzellerinden” “Madam” diye hitab edilen Silleli bir “gavur” kızına yakılmış:


Susadım su isterim,
Bana çeşme gösterin (aman),
Çeşme beni kandırmaz,
Bal memeyi gösterin (aman).
Aman benim tavşanım aman
Akşam gel konuşalım aman aman of…

Bir başka Urum güzeli ise “Alime”dir. Bir Müslümanın bir Hıristiyan güzeline düşkünlüğü, bir başka yerde de dile getirdiğimiz gibi (bkz. Türkü Yazıları, Konya 1995, s. 113 vd. ve 123 vd.), kızın karşı konulamaz güzelliği ile gerekçelendirilir. Bu işte “kaderin parmağı” vardır, biçare aşık, her türlü sorumluluktan kendini sıyırmaya çalışır:

Bir Urum dilberi yaktı yandırdı beni,
Ben yandım aman aman,
Al yanaktan buse verdi kandırdı,
Aman aman Alime
Bak şu benim halime,
Üflen gelin yangına
Billah kıyarım canıma of…

A.Sefa Odabaşı, türkülerini Yeni Konya ve Yeni Meram’da 1995-1996-1997 ve 1998 yıllarında yayımlamıştır. Konya Ticaret Odası’nın yayımladığı İpek Yolu: Konya Özel Sayısı’nda dizinini hazırladığımız Konya türküleri içinde Sayın Odabaşı’nın türkülerini O’nun türkü defterindeki sıralamaya göre vermiştik (bkz. İpek Yolu, Mayıs 1998, s. 331-350). Aşağıdaki türkülerin sırası da aynı deftere göredir. Ancak daha sonra kendi eliyle yeniden yazıp bana verdiği türkülerin sayısı bir fazlasıyla 49 görünmektedir. Sefa Odabaşı, burada Konya türküsü saymadığı ürünleri de dahil ettiğini belirtiyor. Bence bu anlayış, aynı yerden kaynaklanan türküleri biribirinden ayırmamanın daha sonraki araştırmalar için yarar sağlayacağı düşünüldüğünden doğrudur. Ayrıca kaynak cönklerin olabildiğince tanıtılması, daha sağlıklı sonuçlara varabilmek için gereklidir.

2. Türkülerin Listesi

Sefa Odabaşı’nın defterindeki türküleri burada ilk dizeleri ile vermek istiyoruz. Dizelerin yanına ayrıca Odabaşı’nın türkü başlıklarını da ekledik; çünkü türküler bu başlıklarla bilinmektedir (Parantez içindeki numaralar defterdeki sıra numarasıdır):

Keten gömlek filfili yar (Keten gömlek) (l)
Atımı bağladım ormana yakın (2)
Bilmem hayal midir aman aman bilmem düş müdür? (3)
Çek deveci develerin yokuşa of (Develi) (4)
Hani benim elli dirhem şekerim (Konyalı) (5)
Çaya vardım taş buldum (Çaya vardım) (6)
Süpürgesi yoncadan (7)
Çek deveci develeri yokuşa (Aksaray develisi) (8)
Karamanın yoğurdu (9)
Yeşil olur gemilerin direği (10)
Şu derenin özünü edalım aman aman (11)
Suya düştü gülümüz (Madam) (12)
Çıktım dam başına kandil mi yanar? (Şerif Hanım) (13)
Eşme idi eşme idi (Kesik çayır) (14)
Yıldız akşamdan doğarsın (Yıldız akşamdan doğar) (15)
İstanbullu yarim (Menberi Havası) (16)
Yaylı geldi kapımıza dayandı (Sille Türküsü) (17)
Şu Sille’nin bağları beğim aman aman (Sille Türküsü) (18)
Bir gider de ben ardıma bakarım (Saffet Efendi) (19)
Tosun at yorulur gönül yorulmaz (Tosun at) (20)
Damdan düştüm dalgalanıyorum (21)
Mezar arasında harman mı olur? (Kâzımım) (22)
Eşmekaya’nın da kavakları da gölgeli (Eşmekaya) (23)
Emmiler emmiler vay anam Türkmen emmiler (Emmiler) (24)
Bileydim de Sungurlu’ya varmazdım (Şakir Efendim) (25)
Kara koyun yayılır (Eksik Türkü) (26)
Eğrim büğrüm Bermende’nin yolları (İsimsiz Türkü) (27)
Bindim kavak dalına (28)
Bir Urum dilberi yaktı yandırdı beni (Alimem Türküsü) (29)
Yağlığımda kişnişim var badem var (Uzun Hava: Parsanalılar çağırır (30)
Çeşmelerin bu mudur? (Cemilem) (31)
Meram bağlarıdır benim durağım (Meram Bağları) (32)
Mavi çizme geymiş koncu dizinde (Eksik Türkü) (33)
Ördeğim gölünde yüzmeye geldim (Eksik Türkü) (34)
Çıktım Kozanın dağına (Kozanoğlu) (35)
Meram bağları benim bağlarım (Meram Bağları) (36)
İsfahan’da bir kuyu var (Acemlerin Muhabbeti) (37)
Söyletme beni derdim büyüktür (38)
Çıktım kiraz dalına (Hanende İbrahim Efendi) (39)
Söğüdün yaprağı narindir narin (Hüseyni Türkü) (40)
Kadife yastığım yok (41)
Hani benim sırma saçlı sevgilim (Konyalı) (42)
Turnam nerden geliyor aslım Maraştan (Turnam) (43)
Entarisi mum sırmadan (Kasap Türküsü) (44)
Ey gaziler biz bir gaz aldık (45)
Var varanın sar saranın (46)
Allah bir adama evlat verince (47)
Anamur çölleri yansın yıkılsın (48)
Ah çingenenin o sefası ne hoş olur (49)

Burada ilk dizeleri verilen türküleri, elinizdeki bu kitapta metinleriyle vermeye çalıştık. Kitapta türkülerin diğer varyantlarına, halen devam etmekte olan Konya Türküleri Külliyatı Projemiz çerçevesinde, değerlendirmeye aldığımız kaynakların elverdiği ölçüde gönderme yapılacaktır. Bu şekilde, Sefa Odabaşı’nın türkülerinin, Konya türkü literatürü içindeki yeri belirlenecektir.

3. Konya Türkülerinin Aslını Bulmak Mümkün mü?

A. Sefa Odabaşı, bir yazısında Konya türkülerinin “otantiği”ni bulmak gerektiğini belirtir; buna göre bazı türküler “otantik”, bazıları ise varyant’tır. Belirtmek gerekir ki, halkbilim böyle bir ayrıma izin vermez. Uzman bir kurul oluşturarak, herkesin elindeki türküyü ortaya koyup, yaşlı kaynak kişiler bulmak biçiminde Odabaşı’nın önerdiği yöntemi kullansak bile, asla bir türkünün aslını bulamayız. Herkesin kullandığı ölçüt subjektif olacak, bulduğumuz türkü biçimi otantik değil suni bir sonuç olacaktır. Bu yöntem 1960’lı yıllarda Almanya’da örneğin Selma Hirsch tarafından denenmiş, ancak bilim adamları tarafından ciddiye alınmamıştır.

Bilindiği gibi “otantik” sözcüğü “geçerli, hakiki, inandırıcı” anlamlarına gelir. Türkü’nün “otantik” olanı da halk arasında “tedavül”de, yani dolaşımda olanıdır. Bu nedenle, varyantların her biri halktan, yani sözlü gelenekten derlendiği ölçüde, “otantik”tir ve asıl metin olarak değerlendirilmeyi hak eder. Çünkü, her bir varyantın işlevi, söyleyenin psikolojik haline, söylenen yerin de sosyolojik durumuna göre değişiktir.

Bugün, TRT repertuvarında bulunan türkülerin aslı, arşivlerdeki bir varyantın (bu genellikle ilk tespit edilen varyanttır) idealize edilmiş biçimine dayanır ve dondurulmuş bir resim gibidir. Türküler beğenildikleri halleriyle folklorize edilmişlerdir; yani satılan folklor ürünü haline gelmişlerdir. Asıl otantik türkü, halk arasında bu haliyle kalmaz, devamlı bir değişime uğrar; zaman ve mekânda yayıldıkça değişime uğraması, yeni varyantların oluşması kaçınılmazdır. Bunda endişelenecek birşey yoktur. Yeni varyantlar oluştukça türküler canlıdır, yaşamaya, söylenmeye devam ederler. Bugün örneğin Almanya’da, bildiğimiz anlamda, yani sözlü kültürden süzülen, intikal eden halk türküleri olmadığı için, varyant oluşumu da hemen hemen yoktur (burada yeni halk türküsü, halk anlatısı vs. tartışmalarını şimdilik dikkate almıyoruz).

Sonuç olarak; Konya türkülerinin otantiğinin tescil edilmesi gibi bir amaçla yola çıkarsak, hiç bir zaman hedefe ulaşamayız; çünkü türkü, masal, efsane gibi halk edebiyatı ürünleri ancak varyantlar halinde vardır. Alman Halk Türküsü Arşivi, bir halk türküsü için dosya açmak gerektiğinde en az iki varyantı önşart olarak görür. Bu da varyantın önemini ortaya koyuyor.

Sefa Odabaşı’nın kitabın sonuna eklediğimiz yazılarından birinde (bkz. “Konya’da Söylenen Hovarda Türküleri”, Yeni Meram, 23 Ağustos 1997) belirttiği ve ülkemizde yaygın olarak inanılan bir başka hususa daha burada değinmemiz gerekiyor. Odabaşı gibi, çoğu insan türkülerin “anonim” yakıldığı sanısındadır. Almanya’da 20. yüzyılın başından beri yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bu doğru değildir; yani türküler anonim yakılmaz. Aslında her türkü herhangi bir şairin (halk şairinin; bu anlamda anonimlik doğrudur) yaratmasına dayanır. Bu kişinin kimliği bazen şu ya da bu şekilde günümüze intikal eder; biz bunları şairleriyle birlikte anarız (örn. Karacaoğlan türküsü, Pir Sultan Abdal türküsü vb.). Çoğu durumda ise söz konusu şair unutulur; yalnızca türkü kalır. O da zaman ve mekân içinde yayıldıkça değişir, değiştikçe yeniden yaşam bulur. Bu noktada Odabaşı ve birçok folklor gönüllüsünün karşı çıktığı değişim, şayet halk tarafından yapılmışsa hoşgörüyle karşılanır, değilse, yani adı belli bir türkücü veya her hangi bir kişi tarafından yapılmışsa kabul edilmez.

Şimdi neyin türkü olduğunu, neyin olmadığını bilirsek, o zaman sorunu bir ölçüde halledebiliriz. Bir kez TRT derlemeleri de dahil olmak üzere, bugün halk türküsü adına icra edilen çoğu ürün aslında halk ağzından derlenmiş malzemenin stilize edilmiş halidir. Müzik biliminin bazı ölçütlerine göre elde edilmiş genel konsepte uygun türkülerimiz vardır repertuvarlarımızda. Halk türküsü aslıyla ancak halk içinde yaşar. Bizim elimizdeki ise onun bir anlık fotoğrafıdır; biz bu fotoğrafı görmek istediğimiz şekli alana dek rötuşlarız. Öyle zamanlar olmuştur ki, bu rötuşlu fotoğrafa uymayan yeni derlemeleri “o yörenin tavrına uymadığı” gerekçesiyle ayıklamışızdır ya da ilgili kaynak kişiyi o yöreyi temsil edemediği iddiasıyla göz ardı etmişizdir.

O halde varyantlar halinde (eskiden okuması yazması olmayan, dolayısıyla sözlü iletişime muhtaç) halktan, bir başka deyişle sözlü gelenekten tespit ettiğimiz ezgili manzum ürünler halk türküsü ise, varyantlar sayısınca ortaya çıkabilecek değişimi öncelikle hesaba katmalıyız bu bir. İkincisi, sözlü gelenekten kaynaklanmayan, yani her hangi bir kişinin söylediği türküde tespit edebileceğimiz değişiklik ise folklorun değişken karakterine aykırı düşmez; ancak ortaya çıkan ürünü, tamamen olmasa da halk türküsü kimliğinden uzaklaştırır. Olsa olsa ana malzemesi türkü olan, adını nasıl koyarsak koyalım, yeni bir uyarlama, aranjman vs. söz konusu olur. Pazar, satış vs. kaygısı ile türküyü şu veya bu şekilde değiştirdiği için şarkıcılara kızamayacağımız gibi, onlar da “hakiki” halk türküsü söylediklerini iddia edemezler. Halkbilim neyin otantik değişiklik olduğunu, neyin olmadığını tespit etmekle görevlidir, söz konusu değişikliğin de karakterine göre nazire mi, yeniden yaratma mı, parodi mi, her ne ise ortaya koymalıdır. Değişiklikten korkumuz nerden kaynaklanıyor? Gün gelir de bir kişinin yaptığı değişiklik sözlü geleneğe geçer ihtimalinden mi yoksa yapılan değişiklik genel edebe, anlayışa, geleneğe aykırı düşmesi tehlikesinden mi?

Bu noktada “halk” dediğimiz kitlenin zevkine güvenmemiz gerekiyor. Bildiğimiz anlamda türkü kavramına uymayan gelişmeler olacaksa, o zaman oturup “türkü”yü yeniden tanımlamak zorunda da kalabiliriz. Buna hazırlıklı olmalıyız. Herşeyi etkileyen “değişim rüzgarı”ndan türküler de gerektiği kadar paylarını kesinlikle alacaktır, çünkü Odabaşı’nın deyişiyle, türküler kimsenin malı değildir”, ama herkesin malıdır. O halde “herkes bildiğini okuyacaktır”!

Odabaşı’nın varyantları yayınlayarak karşılaştırma imkanı sağlamak yöntemi de doğru bir yoldur. Varyantların en eskisinden başlayarak değerlendirilmesi ise modern folklor bilimine uygun bir çalışma yöntemidir. Ancak uzmanların doğru güftelerin bulunması konusunda yapabilecekleri bir şey yoktur. çünkü bu “çok zor” değil, imkânsızdır. “Doğruya yakın güfteler”in bulunması ise gerçek halk türküsü tartışmalarının ilgi alanına girmez, aksine türküyü satan, bundan kazanç sağlayan kişilerin sorunudur.

Folklor eğer falanca kıstasa göre söylenen ya da anlatılan ürünlerden oluşsa idi, folklor olur muydu? Halkbilimin bu tür ürünlere nasıl baktığını bir an için unutarak, istediğiniz doğrultuda ürünler yaratabilir, bunları halka takdim edebilirsiniz. Ama artık folklorun kapısından çoktan çıkıp, başka alanlara, örneğin filoloji ya da edebiyat alanına girdiğimizi farketmemiz geç olmayacaktır.

Sefa Odabaşı’nın türküleri ağızdan derleme değildir. Bu özellik ise türkülerin değerini düşürmez. Türkülerin alındığı yerler (cönk, türkü defteri) yazılı kaynaklardır. Avrupa’da 1990’lı yılların araştırma konularından biri sözlü gelenek ile yazılı geleneğin biribiriyle karşılıklı ilişkisi idi. Bu araştırmalarda bizim, folklorun sözlü gelenekten kaynaklandığı şeklindeki masumane inancımız masaya yatırılıyor ve yazılı kaynakların sözlü kültürün oluşmasına ne ölçüde katkıda bulunduğu, belgelerle ortaya konulmaya çalışılıyordu. Konya türküleri söz konusu olunca, örneğin yakın tarihten Aşık Şem’i’nin Konya Medhiyesi’nde olduğu gibi, yazılı ürünlerin sözlü geleneğe geçmesi daha bir ayrıntılı ve başka örneklerle araştırılabilir. Konya Baranalarının repertuvarında yer alan türkülerden, özellikle Osmanlıca sözcükler içerenler bu bakımdan ilginç birer malzeme olarak değerlendirilmelidir.

Bunun ötesinde; sözlü gelenekten derlenip yazıya geçirilen türküler, yazılı olarak (tekrar sözlü geleneğe geçmenin yanında) bu şekilde de yaşamlarını sürdürürler ve şimdiye dek olduğu gibi, bunlara sözlü kültür ürünü muamelesi yapılır. Konya’da, özellikle türkücüler arasında gördüğümüz “benim türküm daha doğru” tartışması işte bu noktada anlaşılabilir. Örneğin Sevgili Nuri Cennet’in okuduğu ve yazılı olarak tespit ettiği türkülerin en doğru sayılmasının en mantıklı ölçütü ve gerekçesi mevcut varyantların eldeki bu yazılı örneklerle karşılaştırılmasıdır. Bu kalıba uymayanlar yanlış sayılacak, uyanlar (yani aynı olanlar) doğru kabul edilecektir.

Türkü araştırıcılarının üzerinde durduğu “şehir muhiti halk musikisi” çerçevesinde yürütülecek çalışmalarda, sanıyorum, yazılı belgelerin sözlü geleneğe etkisi hususu üzerinde durulmalıdır. Bunun bize sağlayacağı yarar, geç dönem halk edebiyatının kaynaklarının anlaşılması olacaktır.

Son olarak, burada yer verilen türkülerin hepsinin Konya türküsü olmadığı gibi, Konya türkülerinin sayısının da bu kadar olmadığını belirtmek isteriz.

ALINTI: http://www.turkuler.com/yazi/konyaturkuleri.asp

Bazı türkü sözleri  http://www.bizimkonya.com/konyaturkuleri.html sayfasından alıntıdır

Bülent Pakman. Kasım 2011. İzinsiz ve aktif link verilmeden alıntı yapılamaz, yayımlanamaz.

Facebook Widgets

Bakü Ofis 2011Bülent Pakman kimdir?

Konya hakkındaki diğer özel ve ilginç bilgilere  aşağıdaki veya yandaki linkleri tıklayarak erişebilirsiniz.

3 Responses to Konya Türküleri

  1. Uğur Ülgen dedi ki:

    “Emirdağı” türküsünün yöresi, Afyon, Emirdağı diye biliyorum. Aslinda gayet eminim ama siz Konya Türkü Sözleri başliğinda yayinlamissiniz. Kuşkuya düştüm açikçasi. Ayrica söylemeden geçemeyeceğim, çok geç keşfettigime çok üzülüyorum sitenizi. Tebrik ve teşekkürlerimle, esenlikler diliyorum.

    Beğen

    • bpakman dedi ki:

      Doğrudur. Emirdağ Türküsü Konya Türküsü değildir ama yazının altında belirtilmişti. Orada adı geçen türkülerin hepsi Konya Türküsü değildir diye. Yine de yazıdan kaldırdım, kafalar karışmasın diye. İlginize teşekkürler.

      Beğen

  2. mustafa dedi ki:

    Emirdagi birbirine ulali türküsünün kaynak kisisi Sayin Ali Ercan kendisi Nigdelidir
    Emirdaglarinin konu edildigi türküdür Emirdagin cumhuriyetten önceki ismi Aziziye idi yani bunun Emirdag türküsü oldugunu inkar etmiyorum birisi bu Konya türküsü desede sasirmamak lazim Konya da Emirdagi türküsü olmazsa olmazlardandir bu türkünün söylenmedigi bir Konya dügünü ne gördüm ne duydum…Emirdaglilarinda Ince Cayir Cökmeli diye bir oyunlari vardi sanirim.
    Aslinda Konya Türküsüdür Ama Bir yerde benimsemislerdir diye saygi duyuyorum ..
    Emirdagi birbirine ulali Türküsü Konya da Herzaman saygi görmüs ve sevilmisdir bizden biridir…
    Benimsemisizdir…….

    Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.